Yusuf Akçura’nın fazla bilinmeyen eserlerinden biri olan Damolla Âlimcan el-Barudî, hem Akçura külliyatının hem de “Türkistan Aydınlanması Kitaplığı”nın bir parçası olarak kabul edilebilir. Kazanlı bir eğitimci, mükemmel bir medrese tahsili almış, eski kültüre vâkıf yenilik taraftarı aydın bir din adamı olan Âlimcan Barudî, Yusuf Akçura’nın, Paris’teki eğitimini tamamlayıp Kazan’a döndüğü sıralarda dinî reform hareketlerine ilgi duyarak Kuzey Türklüğünde bunun karşılığını aradığı bir dönemde, kurduğu modern medresesiyle onun karşısına çıkmıştır.
Muallimlik görevine Barudî’nin medresesinde başlayan Akçura, Rusya Müslümanlarının dinî müceddidi olarak gördüğü Barudî’ye büyük hayranlık duyuyor, onu büyük bir mektebin önderi sayıyordu. Akçura, onun medresede gerçekleştirdiği yenilikleri sadece bir eğitim reformu olarak değil, dinî reform hareketinin bir tezahürü olarak görüyordu. Dolayısıyla, böyle bir şahsiyetin nasıl yetiştiği, hangi aşamalardan geçerek bu noktaya geldiği hususu Akçura’nın merakını çekiyordu. Akçura, Barudî’nin entelektüel serüvenini tespit edebilmek için kendisiyle defalarca görüşmüş, onun tuttuğu notlardan yararlanmış ve neticede, biyografi yazımı sahasında ilginç ve önemli bir numune ortaya koymuştur. Akçura’nın bu eseri sadece Barudî’nin hayatı hakkında değil, yüzyıllardır Rusya Müslümanlarının eğitim hayatında merkezî bir yer işgal eden Buhara medreselerindeki ders usulleri ve talebelerin eğitim hayatı hakkında çok önemli veriler sunmuştur. Kitabı, Prof. Dr. Ahmet Kanlıdere’nin Barudî hakkında kaleme aldığı tamamlayıcı biyografi ve bibliyografya çalışmasıyla birlikte sunuyoruz.
İÇİNDEKİLER
Sunuş…………………………….. 9
BİRİNCİ KISIM
Yusuf Akçura: DAMOLLA ÂLİMCAN EL-BARUDÎ
TERCÜME-İ HÂLİ
Damolla Âlimcan el-Barudî: Tercüme-i Hâli…………………………………… 13
İKİNCİ KISIM
Ahmet Kanlıdere: ÂLİMCAN BARUDÎ (1857-1921):
HAYATI, FİKİRLERİ VE ESERLERİ
1. Barudî Hakkında Yazılanların Kritiği …………………………………………. 71
2. Kazan ve Buhara’daki Eğitimi…………………………………………………… 74
3. Şihabüddin Mercanî ile Münasebeti ………………………………………….. 80
4. Muhammediye Medresesi………………………………………………………… 81
5. Siyasi Faaliyetleri, Seyahatleri ve Sürgün Hayatı …………………………. 87
6. Müftülüğü ve Son Yılları………………………………………………………….. 95
7. Fikirleri ve Eserleri………………………………………………………………… 104
BBLYOGRAFYA
1. Eğitim, Sosyal Hayat, Seyahat ve Biyografi Makaleleri……………….. 113
2. Hakkında Yazılanlar ………………………………………………………………. 115
3. Diğer Eserler………………………………………………………………………… 117
Dizin……………………………………………………………………………………….. 118
Fotoğraflar……………………………………………………………………………….. 124
SUNUŞ
Yusuf Akçura, Paris’teki tahsilini tamamlayıp Kazan’a döndüğü sırada kendisini hareketli bir ortamın içinde buldu. 1905 yılında verilen hürriyetler Rusya Müslümanlarını da canlandırmıştı; arkası arkasına toplantılar, kongreler ve müzakereler yapılmakta, gazeteler, dergiler ve diğer yayınların sayısı hızla artmaktaydı. Yetişmiş aydınlara ve becerikli ulemaya büyük ihtiyaç duyulduğu bu dönemde Yusuf Akçura önemli bir boşluğu doldurdu. Paris’teki tahsili esnasında iyi bir eğitim almıştı. Tarih usulü ve milliyet teorileri konularındaki modern fikirlerden haberdardı.
Bu dönem onun dinî reform hareketlerine ilgi duyduğu, Kuzey Türklüğünde bunun karşılığını aradığı yıllardır. 1897’de yayımladığı ilk yazısında Kazan’ın müceddit ulemasından Şihabüddin Mercanî’nin hayatını kaleme aldı. 1904’te Kazan’da yazdığı fakat ancak 1906’da yayımlayabildiği Din Münâzaralarında İrkinçilik Hakkında [Dinî Münâzaralarda Serbestî] adlı risalesinde İslam ulemasından beklentilerini dile getirdi: İslam âlimleri Ashâb-ı Kehf uykusundayken, Hıristiyan dünyasının Uyanış (Rönesans) devrinden beri bir dakika gözünü yummayıp ilerlediğini, fikir ve münazarada serbestliğin arttığını, okullarının çoktan beri Ortaçağ etkisinden kurtulduklarını; İslam dünyasında ise henüz böyle bir hareketin gerçekleşmediğini, ilim ve felsefenin asırlar öncesindeki hâliyle kaldığını, Müslüman mektep ve medreselerinde hâlâ eski skolastik usulün devam ettiğini söyler. Kazan, Meçkere ve Kışkar’daki Tatar medreselerinde yedi yüz yıl önce ne okutuluyorsa aynı kitapların aynı usulle okutulduğunu, hatta bu medreselerin XI. – XII. yüzyıldaki Hıristiyan okullarıyla benzerlik gösterdiğini savunur. Hıristiyan okulları asırlar boyu Ortaçağ’daki usûl üzere Latin diliyle eğitim vermiş, öğrencilerin ana dillerine iltifat etmemişti; çünkü o dillerde derin (dinî ve felsefî) fikirlerin ifade edilemeyeceği kanaati hâkimdi. Buna benzer görüş Müslüman medreselerinde hâlâ geçerliydi. Tatar ulemasının ilim ve kavrayışı da Ortaçağ’daki düzeyinin üstüne pek çıkamamıştı; ulemanın çoğu modern bilimden ve düşünceden habersizdi. Öte yandan, Rus din âlimleri yeni fikirleri ve ilmî gelişmeleri takip edebilme başarısını göstermiş, dinî okulları yüksek bir seviyeye ulaşmıştı; Ortodoks misyonerler dinlerini yaymak için gereken donanıma sahiptiler; Müslümanlar arasında faaliyet göstermek isteyen bir misyoner Arapçayı bir Müslüman kadar, hatta daha iyi derecede öğrenebilmekteydi. Akçura Müslüman uleması ve okulları hakkındaki durumu böylece özetledikten sonra, dinî münâzaralarda serbestlik meselesinin İslam uleması için son derece önemli olduğunu, İslam (ve Tatar) ulemasının vakit kaybetmeksizin bu açığı kapatmaları gerektiğini ifade eder.
İşte bu beklenti ve arayış Akçura’yı, Kazan’da kurduğu modern medresesiyle tanınan Âlimcan Barudî ile buluşturdu. Muallimlik görevine onun medresesinde başlayan Akçura, Rusya Müslümanlarının dinî müceddidi olarak gördüğü Barudî’ye büyük hayranlık duyuyor, onu büyük bir mektebin önderi sayıyordu. Barudî, mükemmel bir medrese tahsili almış, eski kültüre vâkıf, fakat aynı zamanda yeniliklere açık bir şahsiyetti. Akçura, onun medresede gerçekleştirdiği yenilikleri sadece bir eğitim reformu olarak değil, dinî reform hareketinin bir tezahürü olarak görüyordu. Dolayısıyla, böyle bir şahsiyetin nasıl yetiştiği, hangi aşamalardan geçerek bu noktaya geldiği hususu Akçura’nın merakını çekiyordu. Barudî’nin entelektüel serüvenini tespit edebilmek için kendisiyle defalarca görüşmüş, onun tuttuğu notlardan yararlanmış ve neticede, biyografi yazımı sahasında ilginç ve önemli bir numune ortaya koymuştur. Akçura’nın bu eseri sadece Barudî’nin hayatını değil, yüzyıllardır Rusya Müslümanlarının eğitim hayatında merkezî bir yer işgal eden Buhara medreselerindeki ders usulleri ve talebelerin eğitim hayatı hakkında çok önemli veriler sunmuştur.
Akçura biyografiyi iki kısım olarak planlamış. İlkinde Barudî’nin ailesi, çocukluğu, ilk tahsili, Kazan’daki medrese hayatı ile Buhara’daki eğitimini anlatmış, onun Kazan’a döndüğü 1882 yılına kadar getirmiştir. Bundan sonraki kısmı kaleme aldı mı yoksa fırsat bulamadı mı bilemiyoruz. Zira, bu ilk kısmı bastırdığında (1907’de) Rusya’da baskı rejiminin ağırlığı kendini her alanda hissettirmiş, hakkında takibat başlatılan Akçura bir müddet Bahçesaray’da eniştesi İsmail Gaspıralı’nın yanında gizlendikten sonra Meşrutiyet’in ilanını izleyen günlerde İstanbul’a gitmiş, orada kendini yeni uğraşıların içinde bulmuştur.
Elinizdeki kitabın birinci kısmında Akçura’nın Arap harfleriyle Kazan Türkçesinde kaleme aldığı Damolla Âlimcan el-Barudî (Kazan 1907) eserinin aktarımını sundum. Eseri aktarırken Akçura’nın kendi döneminde kullandığı kelimeleri muhafaza etmeye özen gösterdim. Anlaşılması güç olan bazı kelimelerin anlamını köşeli parantez içinde verdim. Bugün artık pek kullanılmayan kelimeleri anlaşılır kılmaya çalıştım.
Akçura’nın Barudî biyografisi daha sonra yazılanlara temel teşkil etmiştir. Türkiye’de yazılanlar buna çok fazla bir şey katmamıştır. Dolayısıyla, hem Akçura’nın yarım kalan biyografisini tamamlamak, hem de Tataristan’da ve diğer yerlerde yapılan çalışmaları değerlendirmek amacıyla kitabın ikinci kısmında Barudî’nin ayrıntılı bir biyografisini sunmak gerektiğini düşündüm. Biyografiyi hazırlarken Barudî’nin seyahat yazılarını, hatıra defterlerinde yazdıklarını ve onun sosyal, kültürel ve siyasi alanlarda kaleme aldığı makaleleri analiz ettim; onun makalelerinin bir listesi ile hakkında yazılan ve ondan bahseden eserlerin kaynakçasını verdim.
Metnin son okumasını yaparak değerli katkılarda bulunan Prof. Dr. Mesut Şen’e minnettarım. Barudî’nin bazı makalelerini vermek lütfunda bulunan Fatih Habib Bey’e, müşkül olan bazı ibarelerin çözülmesinde yardım eden Doç. Dr. Sadi Kucur’a ve Dr. Laisian Şahin’e müteşekkirim.
Ahmet KANLIDERE
*
Bismillahirrahmanirrahim
Damolla Âlimcan el-Barudî Hazretlerine:
Fezâilmeâb!
Bugün, varlığınızı milletinize adamanızın 25. yılı doldu. Milletinizin dinine bağlı, ahlâklı, mütefennin, hünerli, güçlü olmasından ve hiçbir cihetle diğer milletlere zebun kalmamasından ibaret hedef-i âmâlinize erişmek için sarf edilen bu çeyrek asır içinde, çok engellerle karşılaştınız; her taraftan yolunuza dikenli ağaçlar attılar: Bütün azim sahibi mücedditlerin gördüğü eza ve cefadan, tabii, siz de kurtulamadınız.
Lakin daima hak sonunda bâtıla galip gelir; aydınlığın karanlıkla kapanıp yok olması mümkün değildir.
Engellerin çokluğu, azim sahiplerinin gayretlerini artırmalarına sebep olur. Siz idealinize doğru artan bir şevk ve gayretle ilerlediniz, yükseldiniz; o derecede ki, beceriksiz, tembel, himmetsiz ve bu yüzden kıskançlık yapan kimseler sonunda sizin yolunuza engeller koymada çok aşağılarda kaldılar!
Üstad! Siz iptidai, idadi ve âli tedrisatta yeni bir meslek, yeni bir usul icat ettiniz: Çocukların ömürlerini, ömürlerinden de aziz rahatlarını koruyacak kolay bir usulü, bu havalide yaydınız. Medreselerimizin orta ve yüksek kısımlarına biraz usul ve nizam getirdiniz; din öğrenmede asli kaynaklardan yararlanma yolunu büyük bir cesaretle gösterdiniz.
Bugün, milletiniz içinde bu büyük hizmetlerinizi takdir ile gayret ve hamiyetinize meftun olan, izinizde yürüyen birçok takip edeniniz ve tilmizleriniz var: Bugün siz, şüphesiz bir büyük mektebin önderisiniz
Bendeniz, tamamıyla mektebiniz efradından değilsem de, milletimize dokundurduğunuz büyük faydalarınızı âcizane takdir edip özellikle azim ve sebatınıza yüce himmetinize cidden hayran kalanlardanım. Milletimiz için unutulmaması gereken bu mübarek günde, ben de hizmetlerinizden dolayı sizi tebrik etmek, size gücüm nispetinde bir armağan sunmak istedim. Bir zamanlar, milletimizin büyük hâdimlerinden birine de yazdığım gibi, size de kendinizden fazla layık armağan bulamadım:
Damolla Âlimcan el-Barudî’yi, Damolla Âlimcan el-Barudî’ye takdim ediyorum!
Kazan, 1 Muharrem 1325 [14 Şubat 1907]
Y. Akçuraoğlu
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Biyoğrafi-Otobiyoğrafi
- Kitap AdıDamolla Âlimcan el-Barudî - Tercüme-i Hâli
- Sayfa Sayısı126
- YazarYusuf Akçura
- ISBN9786051557847
- Boyutlar, Kapak12x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviÖtüken Neşriyat / 2019
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- O Ve Ben (kod6) ~ Necip Fazıl Kısakürek
O Ve Ben (kod6)
Necip Fazıl Kısakürek
Hayatını, Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’ni “Tanıyıncaya Kadar” ve “Tanıdıktan Sonra” diye iki ana bölüme ayıran Necip Fazıl, Efendisine doğru kendisini cezbeden hâdiseleri de mânâlandırdığı otobiyografik...
- evveli nokta ahiri nokta ~ lütfi filiz
evveli nokta ahiri nokta
lütfi filiz
Önsöz Şunca yafl yaşadım, “kendini bilmek”ten daha çetin bir meseleyle karşılaşmadım. Varın siz düşünün şimdi, şu yaşına kadar en çok “kendini bilmek”te zorlanmış biri...
- Vilyem Şekspiyer – William Shakespeare ~ Cenap Şahabettin
Vilyem Şekspiyer – William Shakespeare
Cenap Şahabettin
Yalnız İngiliz edebiyatına değil dünya edebiyatına ismini silinmez harflerle kazıyan William Shakespeare için “Fıtratın en mümtaz prensi; Hâlik’ına yaklaşmış bir hilkat velisi; şairlerin en...