Frances Hodgson Burnett, yatılı okulda okumak için Hindistan’dan İngiltere’ye taşınan Sara’nın karşılaştığı talihsiz olayları anlatıyor.
Sara Crewe, Hindistan’da babasıyla birlikte yaşarken, eğitimine iyi bir okulda başlaması için memleketi İngiltere’ye gönderilir. Tek başına kalmıştır ama Miss Minchin’in okuluna kaydolmasının ardından geçen birkaç ayda her şey yolundadır. Babasının zenginliği sayesinde bir dediği iki edilmez. Fakat yaşanan üzücü bir olay, Sara’nın mutlu yaşamını bütünüyle değiştirir. İyi günler geride kalmıştır. Sara buna rağmen yılmaz, daha iyi bir yaşam için didinmeyi sürdürür.
Küçük Prenses’te, Sara’nın zorluklarla nasıl mücadele ettiğini, en kötü durumlarda bile ümidini nasıl koruduğunu merakla takip edeceksiniz.
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ………………………………………………………………………………………………………………………………………………….7
1 Sara…………………………………………………………………………………………………………………………………………….1 3
2 Fransızca Dersi………………………………………………………………………………………………………2 8
3 Ermengarde……………………………………………………………………………………………………………………3 7
4 Lottie………………………………………………………………………………………………………………………………………4 8
5 Becky……………………………………………………………………………………………………………………………………….6 0
6 Elmas Madenleri…………………………………………………………………………………………………..74
7 Yeniden Elmas Madenleri………………………………………………………………………8 9
8 Tavan Arasında…………………………………………………………………………………………………..118
9 Melkisedek…………………………………………………………………………………………………………………..132
10 Hintli Beyefendi………………………………………………………………………………………………….147
11 Ram Dass…………………………………………………………………………………………………………………….163
12 Duvarın Diğer Tarafı………………………………………………………………………………….176
13 Halktan Biri…………………………………………………………………………………………………………….187
14 Melkisedek’in Görüp Duydukları…………………………………………..202
15 Sihir…………………………………………………………………………………………………………………………………….209
16 Ziyaretçi………………………………………………………………………………………………………………………..243
17 “O Çocuk Bu Çocuk!”……………………………………………………………………………..265
18 “Olmamaya Çalıştım”……………………………………………………………………………..276
19 Anne……………………………………………………………………………………………………………………………………292
KARAKTERLER ……………………………………………………………………………………………………………..303
SÖZLÜK ……………………………………………………………………………………………………………………………………..305
1
Sara
Londra sokaklarının yoğun ve kalın sarı bir sis tabakasıyla örtüldüğü, gündüz vakti gece çökmüş gibi lambaların yakılıp vitrinlerin gazla aydınlatıldığı karanlık bir kış gününde, tuhaf görünüşlü küçük bir kız babasıyla birlikte bir arabanın içinde işlek caddelerde yavaş yavaş ilerliyordu. Ayaklarını altına toplayıp kucağında oturduğu babasına yaslanmış halde, iri gözlerinde eski tarz tuhaf bir dalgınlıkla pencereden bakıp dışarıdaki insanları izliyordu. O kadar küçük bir kızdı ki kimse minicik yüzünde böyle bir ifade görmeyi beklemiyordu. Bu, on iki yaşındaki bir çocuk için bile yaşından büyük bir ifade sayılabilecekken Sara Crewe sadece yedi yaşındaydı.
Ne var ki o her zaman garip garip şeyler düşünüp hayal ediyor, yetişkinler ve onların ait oldukları dünya hakkında düşünmeden geçirdiği zamanı kendisi de hatırlayamıyordu. Sanki çok, çok uzun bir hayat yaşamış gibi hissediyordu kendini. O anda babası Yüzbaşı Crewe’la Bombay’dan yakın zamanda yaptığı yolculuk aklından geçiyordu. Büyük gemiyi, üzerinde sessizce bir aşağı bir yukarı gidip gelen gemicileri, sıcak güvertede oyun oynayan çocukları ve kendisini konuşturmaya çalışıp söylediklerine gülen genç subay eşlerini düşünüyordu. Esasında bir zamanlar Hindistan’da pırıl pırıl parlayan güneşin altında dolaşırken, birden okyanusun ortasında olmanın, ardından yabancı bir araçla günün gece kadar karanlık olduğu yabancı sokaklardan geçmenin ne kadar tuhaf bir şey olduğunu düşünüyordu. Kafası o kadar karışmıştı ki babasına yanaştı. “Baba,” dedi, neredeyse fısıldar gibi alçak, gizemli çocuk sesiyle, “baba.” “Efendim canım?” diye cevap verdi Yüzbaşı Crewe, kızını kendine daha da yaklaştırıp yüzüne baktı. “Sara ne düşünüyor acaba?” “Orası burası mı?” diye fısıldadı Sara, babasına daha da sokularak. “Burası mı baba?” “Evet küçük Sara, burası. Sonunda geldik.” Sadece yedi yaşında olmasına rağmen, babasının ağzından bu sözlerin üzüntüyle çıktığını biliyordu. Babası kendisini, en başından beri kendi deyimiyle “o yer” için hazırlamaya başlayalı uzun yıllar geçmiş gibi geldi kıza. Annesi doğumda ölmüştü, bu yüzden onu ne tanımış ne de özlemişti. Genç, yakışıklı, zengin, sevecen babası, dünyadaki tek bağı gibi görünüyordu. Her zaman birlikte oynamışlardı. Birbirlerine çok düşkünlerdi. Babasının zengin olduğunu, etrafındakilerin kendisinin dinlemediğini düşündüklerinde söylediklerinden biliyordu ve ayrıca büyüdüğünde kendisinin de zengin olacağını söylediklerini duymuştu. Zengin olmanın ne anlama geldiğini bilmiyordu. Her zaman güzel bir kır evinde yaşamış, yanlarından geçerken kendisini selamlamak için başını öne eğen, ona “Missie Sahib” diyen, böylece her şeyi kendi istediği gibi yapmasını sağlayan çok sayıda hizmetçi görmeye alışmıştı. Oyuncakları, evcil hayvanları ve kendisine tapan bir bakıcısı vardı ve günbegün zenginlerin bunlara sahip olduğunu öğrenmişti. Ancak, zenginlikle ilgili bildiği tek şey buydu. Kısa ömrü boyunca canını tek bir şey sıkmıştı, o da bir gün götürüleceği “o yer”di. Hindistan’ın iklimi çocuklar için çok kötüydü. Çocuklar ilk fırsatta oradan, genellikle okumaya İngiltere’ye gönderilirlerdi. Başka çocukların uzaklara gittiğini görmüş, anne ve babalarının çocuklarından aldıkları mektuplar hakkında konuştuklarını duymuştu. Kendisinin de gitmek zorunda kalacağını biliyordu. Bazen babasının yolculuk ve yeni ülke hakkındaki hikâyeleri cezbetse de, babasıyla kalamayacağı düşüncesi canını sıkıyordu.
“Sen de benimle o yere gelemez misin baba?” diye sormuştu beş yaşındayken. “Sen de okula gidemez misin? Derslerinde sana yardım ederim.” “Ama orada çok uzun süre kalman gerekmeyecek ki küçük Sara,” demişti babası her seferinde. “Bir sürü küçük kızın olacağı güzel bir eve gideceksin ve birlikte oyunlar oynayacaksınız. Sana bol bol kitap göndereceğim. Hem o kadar hızlı büyüyeceksin ki, geri dönüp babana bakacak kadar olgunlaşıp akıllandığında gidişinin üzerinden ancak bir yıl geçmiş gibi görünecek.” Böyle düşünmek hoşuna gidiyordu. Babası için evi çekip çevirmek, beraber gezintiye çıkmak, yemekli partilerinde masanın başında oturmak, onunla sohbet etmek ve kitaplarını okumak – dünyada en çok istediği şey buydu ve eğer o günleri görebilmek için İngiltere’deki “o yere” gitmesi gerekiyorsa, bir an önce kafasını toplayıp gitmeliydi. Diğer küçük kızlar pek de umurunda değildi; ama bir sürü kitabı olursa, kendini teselli edebilirdi. Kitapları her şeyden çok seviyordu ve her zaman güzel şeyler hakkında hikâyeler uydurup kendi kendine anlatıyordu. Bazen bu hikâyeleri babasına anlatıyor, babası da onları en az kendisi kadar seviyordu. “Pekâlâ baba,” dedi usulca, “geldiysek, sanırım kaderimize razı gelmekten başka yapacak bir şey yok.” Adam, kızının büyüyüp de küçülmüşlüğüne gülüp kızını öptü. Aslında kendisi de tam olarak kaderine razı gelmiş değildi, her ne kadar bunu kendine saklaması gerektiğini bilse de. Akıllı küçük Sara’sı harika bir yol arkadaşı olmuştu ve Hindistan’a döndüğünde, beyaz elbiseler içindeki küçük insanın kendisini karşılamak üzere ortaya atılmasını beklemeden evine girmek zorunda kalınca kendini yalnız hissedeceğini şimdiden biliyordu. Bu yüzden araba varış noktaları olan evin bulunduğu büyük, ruhsuz meydana girerken kızını sıkı sıkı sardı. Aynı sıradaki diğer evler gibi büyük, ruhsuz, tuğladan bir evdi, ama orada ön kapıda pirinç bir levha parlıyordu. Üstüne siyah harflerle şu yazı kazınmıştı:
MISS MINCHIN,
Seçkin Kız Okulu
“İşte geldik Sara,” dedi Yüzbaşı Crewe sesine olabildiğince neşe katarak. Sonra kızı arabadan indirdi ve basamakları tırmanıp zili çaldılar. Sara, sonraları evin, her nasılsa Miss Minchin’e tıpatıp benzediğini sık sık düşündü. Saygı uyandırıyordu ve iyi döşenmişti, ama içindeki her şey çok çirkindi. Sanki koltuklar sert kemikten yapılmaydı. Koridordaki her şey sert ve cilalıydı, köşedeki uzun saatin ay yüzünün kırmızı yanakları bile sert, vernikli bir görünüme sahipti. Buyur edildikleri misafir odası kare desenli bir halıyla kaplıydı, sandalyeler kareydi ve ağır mermer şömine rafının üzerinde ağır mermer bir saat duruyordu.
Sert maun sandalyelerden birine otururken, Sara etrafına hızlıca bakındı.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Hikaye-Roman-Masal
- Kitap AdıKüçük Prenses
- Sayfa Sayısı314
- YazarFrances Hodgson Burnett
- ISBN9789750537769
- Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2024