Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Günlükler (1948-1989)
Günlükler (1948-1989)

Günlükler (1948-1989)

Selçuk Baran

İkinci defterimi ve hayatımın bir safhasını kapattığım günden beri bende bir hayli değişiklikler oldu. Onları da yazmalıyım. Bazan geçmiş günlere dönmeyi arzu ettiğim ve…

İkinci defterimi ve hayatımın bir safhasını kapattığım günden beri bende bir hayli değişiklikler oldu. Onları da yazmalıyım. Bazan geçmiş günlere dönmeyi arzu ettiğim ve bilhassa yaşlanıp artık yeni yeni heyecanlar duyma kabiliyetini ve imkânını kaybettiğim zaman hatıralarla avunmak maksadıyla okumak için yazmalıyım. Sonra çocuklarım ve torunlarım okusun diye yazmalıyım.

Ne tuhaf, artık çocuk sahibi olmayı istiyorum. Aşağı yukarı kendi yarattığım bir varlığa sahip olmak, manen ve maddeten kendimden ona bir şeyler verebilmek; bedeninin, ruhunun, kafasının benden aldıklarıyla şekillendiğini, inkişaf ettiğini görebilmek için.

Günlükler (1948-1989), Selçuk Baran’ın 15 yaşında başlayıp 56 yaşına kadar çeşitli aralıklarla yazmayı sürdürdüğü 12 defterden meydana geliyor. Kimi zaman yalnızlık ve umutsuzluk, kimi zaman büyük bir heyecan ve arzu, kimi zamansa dinginlikle dolu bu defterler, Baran’ın entelektüel bilincinin nasıl şekillendiğini gösterirken Türkiye’nin geçirdiği değişimlerin de izini sürüyor.

İçindekiler

Selçuk Baran’a Günlükler’i Üzerinden Bakmak …………….. 11
Sunuş …………………………………………………………………….. 15
1948 ………………………………………………………………………. 21
1951 …………………………………………………………………….. 141
1954 …………………………………………………………………….. 255
1954 …………………………………………………………………….. 303
Tarihsiz Yeşil Defter ……………………………………………….. 351
1964 …………………………………………………………………….. 359
1965 …………………………………………………………………….. 403
1967 …………………………………………………………………….. 433
1967 / Büyük Defter ………………………………………………. 457
1970 …………………………………………………………………….. 545
1982 …………………………………………………………………….. 629

Selçuk Baran’a Günlükler’i
Üzerinden Bakmak

1933, Ankara doğumlu Selçuk Baran, öykü, roman, tiyatro gibi birçok farklı türde kalem oynatan, yakın dönem edebiyatımızın kendine özgü yazarlarından biri olarak değerlendirilebilir. Metinlerinde sık sık yalnızlık, kaçış, umut(suzluk) gibi konuları işleyen, ele aldığı her konuya kendi bakış açısını getirmekten geri durmayan Baran, aynı zamanda bir parçası olduğu toplumu yakından takip eden, onun üzerine düşünen bir entelektüel olarak da dikkat çeker. Selçuk Baran’ın 15 yaşında başlayıp vefatına kadar yazmayı sürdürdüğü 12 defterden meydana gelen Günlükler (1948- 1989), Baran’a dair ortaya koyduğu yeni bilgi ve açılımlarla dikkat çeken bir çalışma. Gerek Baran’ın yazın serüvenine dair verdiği ipuçları gerekse kendisinin kişisel hayatına, ülke ve toplum gerçeklerine dair düştüğü notlarla bu defterler, bugünün okuru için de bir dönemin panoraması olarak görülebilir. “Öteki defter bitti, buna başladım. O defteri yazmak için uyku ve ders saatlerimden fedakârlıklar yaptım. Sırf bu kıymetsiz şeyleri yazabilmek için! Ama başladığım zamanlar duygularımın manasız olabileceğini düşünmüyordum. Bilakis onlar çok kıymetliydi. Şimdi kendimi ötekiler kadar değilse bile epeyce saçma buluyorum. Yalnız şu var ki okuması da, yazması da eğlenceli oluyor. Aynı zamanda ifadem de kuvvetlenir,” cümleleriyle başlar Günlükler ve Selçuk Baran, bu defterlerin hemen hepsinde benzer bir ruh haliyle hareket eder. Onun için yazmak, hem fedakârlık gerektiren bir eylem (zira kişi ancak kendinden ve kendi zamanından vererek yazabilir) hem de yaşananlara dair tarihe düşülen notlardan ibarettir.

15 yaşından itibaren günlük tutmaya başlayan bir yazar için Günlükler’in kıymeti ancak üstünden belirli bir zaman geçtikten sonra anlaşılabilir. Selçuk Baran, her yeni defterde, o anki ruh haline göre hareket ederken hayattan beklentilerini, dönemin politik atmosferine dair tepkilerini, televizyon ve gazetelerdeki haberlere karşı ilgisini, dostluklarını, aşklarını, ebeveynlik dürtülerini ve bütün kişisel arzu ve duygulanımlarını büyük bir açık sözlülükle dile getirmekten çekinmez. Onun için günlüklerin başına oturduğunda önemli olan içindekileri dökmek, en kuytu köşe yerde kalmış düşlerini kayda geçirmektir:

Bir silah gerek bana. Yazılarımı bir silah gibi kullanmam gerek. Öyle yazacağım. Yitirmekten korktuğum, sağlamaya çalıştığım hiçbir şeyim kalmadı. Cesurca yazabilirim artık. Hiçbir şey beklemeden, ummadan yazabilirim. Zaten durup dinlenmeden yazmak düşüyor bana.

Bir odaya kapanıp günlük her türlü kaygıdan, ayrıntıdan uzak, tüm nefretimi, umutsuzluğumu, kırgınlığımı, lanetimi boşaltmalıyım dört duvar arasına. Sonra da korkmadan yazmalıyım [30 Mayıs 1971].

Nihayetinde “yazılarını bir silah olarak” kullanmaya karar veren Selçuk Baran için yazın serüveni bu notlardan sonra çok daha yoğun ve sert bir şekilde gelişir. 1972’de Haziran ile başlayan serüven, zaman içerisinde Bir Solgun Adam (1975), Tortu (1984), Türkân Hanım’ın Ölümü (1990) gibi metinlerle kendisine bambaşka kanallar açar ve tüm bu yazınsal meselelerin izi Günlükler’e düşer. Haziran, Anaların Hakkı, Kış Yolculuğu, Güz Gelmeden gibi kurmaca metinlerinde (ister öykü, ister roman veya tiyatro olsun bu durum değişmez ve yazar kendi yolundan yürümeye aralıksız devam eder) yalnızlıkları, hayal kırıklıkları, bir başınalık ve umutsuzluklarıyla dikkat çeken Selçuk Baran karakterlerinin izleri yer yer Günlükler’de de görülür. Tüm o karakterlerde görülen kırılganlıklar Baran’ın kendisinde ve kendi yaşamında da ortaya çıkar. Ancak bu kez çok daha usul usul, her şeyi kendi deneyimleri üzerinden, alabildiğine çıplak bir şekilde dile getiren yazar, okura değil kendisine seslenir. Onun derdi, meselesi, öfkesi kendinedir bu kez. İşte tam da bu noktada Günlükler’in okuru bu kez okur bir “anlatıcı” ile değil, doğrudan “yazar”ın kendisiyle baş başa kalacaktır. Dile getirilen her ne varsa aracısız bir şekilde kendisine karşılık bulacak, Baran’ın bizatihi başından geçenler, rüyalarına girenler, sohbetlerine konu olanlar metne dökülecektir. “Günlük okuru”nun bir günlükten en temel beklentilerinden biri de bu olsa gerektir. Baran, kişisel yaşamındaki kırılganlıkları büyük bir açık sözlülükle dile getirmekle beraber Günlükler’i bunca kıymetli kılan noktalardan bir diğeri de onun bir parçası olduğu ülke ve toplumu ne derece yakından takip ettiğini görünür kılmasıdır. Bu kitapta yer alan defterlerin tutulduğu tarih aralığına bakıldığında (1948-1989) Baran’ın ne derece sancılı bir tarihsel süreçte yaşadığı ve söz konusu bu aralıkta Türkiye’nin ne derece büyük bir dönüşüm geçirdiği de daha yakından takip edilebilir. Ülkeye ve toplumun geçirdiği kriz anlarına dair notlar düşmekten geri durmayan Baran için bu durum da ayrıca kayda geçirilmeli ve üzerine düşünülmelidir. Öte taraftan Günlükler, bir entelektüel olarak Selçuk Ba ran’ın okumalarına, arkadaş çevresine, dostluklarına dair birçok göndermeye de ev sahipliği yapar. Metinlerinde sık sık okuduğu kitaplardan, izlediği filmlerden, dinlediği şarkılardan bahseden yazar, tüm bunların kendisinde uyandırdığı hisleri dile getirir. Böylelikle okur için Baran’a dair takip edilebilecek yeni bir alan belirir. “Bir entelektüel olarak Selçuk Baran’ın düşünceleri nasıl şekillendi?” sorusunun cevabı, bu gönderme ve izlekler üzerinden takip edilebilir. Bu bağlamda Jean-Paul Sartre’dan Simone de Beauvoir’a, Cemal Süreya’dan Edip Cansever’e birçok kişi, bu günlüklerin bir parçası olur ve metinleriyle Baran’ın zihninde kendisine yer bulur. Tam da bu noktada Günlükler giderek muhtevasını genişletir ve bütün zenginlikleriyle hayatın ta kendisi olarak yoluna devam eder; içerisine Baran ile birlikte onun entelektüel çevresi, ilgi alanları ve dost halkası dahil olur. Yazmak, yazmanın bizatihi kendisi büyük bir arzudur Selçuk Baran için. O, tüm saadetlerini, öfkelerini, umutsuzluklarını hiç düşünmeden kayda geçirir ve bu süreçte kendi hayatının muhasebesini yapmaktan geri durmaz: “Yazmayacağım dedim ama yine yazıyorum. Ne yapayım, saadetin en önemli unsurlarından biri de o. Daima düşüncemi, hayallerimi işgaleden bu mesele!..” (28 Nisan 1951). “Yazmak istediğim çok şey var. Fakat öyle bitkinim ki? Kendimi beğenmiyorum, fazla ileri gittim, dönmeme ne imkânım ne de arzum var?” (4 Şubat 1951). “Yazı yazmak bile önemini yitirdi. Daha doğrusu öyle yeni şeylerle doluyum ki, içim pır pır ederken yazı yazamam. Hem dediğim gibi, çalışacak bir masam yok. Öte yandan Seyhan’ın şahane kitaplığı beni kışkırtıp duruyor. Ben de boyuna okuyorum.” (12 Nisan 1989). Okur, yazar. Okur, yazar. Okur, yazar Selçuk Baran. Kimi zaman yalnızlık ve umutsuzluk, kimi zamansa büyük bir heyecan, arzu ve dinginlikle dolu Günlükler, bugünün okuruna Selçuk Baran’a dair yeni bir portre sunuyor. Onun arzularına, heyecan ve hayal kırıklıklarına ortak olan okur, bu gözle Baran metinlerine baktığında görecekleri şüphesiz çok daha farklı olacaktır. İlk kez gün yüzüne çıkan bu defterler, umarız Selçuk Baran külliyatına dair yeni bir katkı olarak okur nezdinde de karşılık bulur.

Abdullah Ezik

Ekim 2024, İstanbul

Sunuş

Bu kitap, Selçuk Baran’ın 15 yaşında başlayıp 56 yaşına kadar çeşitli aralıklarla yazmayı sürdürdüğü günlüklerini içeriyor. Dolayısıyla, irili ufaklı toplam 12 defterden oluşan bu toplam, yazarın 1948-1989 yılları arasında yazılmış notlarını kapsıyor. Defterlerden anlaşıldığı kadarıyla Selçuk Baran’ın günlük tutmaya başladığı tarihin daha öncelere de uzandığını tahmin etmek zor değil. Yazarın ailesine kalan günlüklerinden edinilen bilgiye göre en eski not bu tarihi gösteriyor olsa bile, 1948 tarihli “ilk” defterin hemen girişindeki not, yazarın daha evvel de defter tuttuğunu bize kanıtlıyor: “Öteki defter bitti, buna başladım. O defteri yazmak için uyku ve ders saatlerimden fedakârlıklar yaptım. Sırf bu kıymetsiz şeyleri yazabilmek için!” O, her ne kadar yazdıklarına “kıymetsiz şeyler” dese de gündelik hayatı, okulda ve evde yaşadıkları, okuduğu kitaplar, izlediği filmler, sanata, siyasete ve ülke meselelerine bakışı, arkadaşlarıyla konuşmalarına dair epeyce detaylı notlar aldığını, edebiyat dünyasına ilişkin fikirlerini ve dahası çeşitli kurmaca notlarını ve denemelerini bu defterler sayesinde öğrenebiliyoruz. Üstelik, ilk çalışmalarını yayımlamaya başladıktan itibaren toplumsal olaylar karşısındaki duyarlılığını, Türkiye’de kadın olma haline bakışını arada bir defterine yapıştırdığı köşe yazıları ve gazete kupürleri aracılığıyla etraflıca anlama şansını elde edebiliyoruz. Defterlerin kimisi oldukça hacimli. Örneğin, 1948 tarihli ilk defter 230 sayfadan oluşuyor, 1967 tarihli büyük boy defter ise 167 sayfa. Bazıları ise daha ufak ebatlara sahip. Buna paralel olarak yazar belli dönemlerde günlük tutmak konusunda epeyce hevesli ve disiplinli bir tavır içindeyken, bazı dönemlerde de araya uzun zaman boşluklarının girmesine izin vermiş. Örneğin, en son tuttuğu defterdeki 6 Mart 1989 tarihli notunda şu ifadeleri kullanıyor: “Kaç defa yeniden günlük tutmaya kalkıştım, olmadı. En [son] iki ay önce söz vermiştim kendime, gene beceremedim.” Yazarın, “yazma eylemi” ile alakalı bu tavrının hayatının son dönemine doğru nispeten karamsar bir yere doğru seyrettiğini günlük notlarından çıkarabilmek mümkün. Ancak yine de yazdığı farklı türlere bakıldığında, kendine has bir yazma ritmi yakaladığı da söylenebilir. Nitekim, yazarın edebî üretimine baktığımızda bu durum rahatlıkla görülecektir. “Çocuğun Biri” adlı ilk öyküsünü 1968 yılında, olgun sayılabilecek bir dönem olan 35 yaşındayken Yeditepe dergisinde yayımlanmıştır. Bu tarihten dört yıl sonra yayımlanan ilk öykü kitabı Haziran (1972), 1973 TDK Öykü Ödülü’ne değer bulunmuş; ikinci öykü kitabı Anaların Hakkı (1977) ise 1978 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanmıştır. 1984 tarihinde Kış Yolculuğu ve Tortu, 1989’da ise Yelkovan Yokuşu adlı öykü kitapları yayımlanmıştır. Yazar sonradan, Kış Yolculuğu içinde yer alan “Türkân Hanım’ın Ölümü” adlı öyküsünü tiyatro oyunu olarak yeniden yazmış ve bu oyun Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından 1990-1991 sezonunda sahnelenmiştir. Daha çok öyküleriyle bilinmesine karşı Baran üç tane de roman yazmıştır: Bir Solgun Adam (1975), Bozkır Çiçekleri (1987) ve vefatından sonra yayımlanan Güz Gelmeden (2000). Sağlığında yayımlanan her iki romanı da Milliyet Roman Ödülleri’nde mansiyon derecesi almıştır. Yazar ayrıca dönemin çeşitli dergilerinde ürünler yayımlamış, çeviriler yapmış ve radyo oyunları yazmıştır.

* * *

Selçuk Baran’ın hayatına olduğu kadar edebiyat yolculuğuna da eşlik eden bu kıymetli defterlerin içeriğine dair birkaç küçük bilgi vererek okurla yazarın düşünceleri arasından bir an evvel çekilmek en iyisi olacaktır. Kitapta yer alan irili ufaklı 12 defterden biri –muhtemelen en eskisi–, bir çeşit “şiir defteri” olarak kullanılmış. Yazar, beğendiği çeşitli şiirleri 39 sayfadan ibaret olan bu küçük def­tere kaydetmiş. Yazarın günlükleri boyunca beğendiği, sevdiği şiirlerden kimi parçaları defterine ara ara kaydettiğini de göreceğiz. Ancak bu defter tümüyle şiirlerden ibaret olduğu için kitaba dahil edilmedi. Yine de yazarın ilkgençlik dönemlerindeki şiir beğenisini anlamak açısından söz konusu defterdeki şiirlerin adını anmak isabetli olacaktır. Defterde; Yahya Kemal Beyatlı’dan “Gece”, “Sessiz Gemi”, “Şarkı”, “Mehlika Sultan”, “Nazar”, “İstanbul’un Fethini Gören Üsküdar”, “Güftesiz Beste”, “Akşam Musikisi”, “Akıncılar”, “Geçmiş Yaz”, “Sene 1140” ve “Gazel” şiirleri yer alıyor. Ahmet Haşim’den “Havuz”, “Sonbahar”, “Merdiven”, “Bir Günün Sonunda Arzu”, “Orman” ve “Bülbül”, yazar tarafından deftere kaydedilmiş şiirlerden. Faruk Nafiz Çamlıbel’den “Han Duvarları”, “Son Beklediğim”, “Çoban Çeşmesi” şiirleri bulunurken; Nâzım Hikmet’ten “Salkım Söğüt” ile “Bahri Hazer” şiirleri, Tevfik Fikret’in ise yalnızca “Sen Olmasan” adlı şiiri bu defterde kaydedilenler arasında yer alıyor. Yazarın en hacimli defterlerinden biri olan 1948 tarihli ilk defteri 19 Mayıs 1948 ile 29 Mart 1951 tarihleri arasında yazılmış notlarından oluşuyor. 1951 tarihini taşıyan defteri Mart 1951 ile 29 Eylül 1953 tarihleri arasında yazılmış. Selçuk Baran’ın, bazı yıllarda aynı zaman dilimi içerisinde çift defter tuttuğu da olmuş. Böylesi durumlarda defterlerden başlangıç tarihlerindeki öncelik esas alındı. Kronolojik olarak önce gelen 1954 tarihli kahverengi defter, 7 Mayıs 1954 ile 18 Mayıs 1956 tarihleri arasını kapsarken, aynı yıl başladığı anlaşılan bir diğer defter ise 26 Temmuz 1954 ile 23 Mart 1955 tarihleri arasında kaleme alınmış. Kimi sayfalarına yalnızca ay ve günün tarihi atılan küçük “tarihsiz yeşil defter”, yazarın Almanya’da bulunduğu 1961 yazına dair notlarından oluşuyor. Defterin son sayfalarında ise 1963 yılına ait birkaç sayfa yer alıyor. 1964 tarihli defter, 14 Temmuz 1964 ile 15 Temmuz 1965 tarihleri arasını kapsarken, 1965 tarihli defter ise 11 Mart 1965 ile 9 Aralık 1965 tarihleri arasını içeriyor. 1954 yılında olduğu gibi, 1967’de de iki defter birden tutmuş yazar. Bunlardan ilki, 9 Ocak 1967 ile 22 Aralık 1967 tarihleri arasında kaydedilmişken, diğeri de 15 Şubat 1967 ile 2 Nisan 1970 tarihleri arasında yazılmış. 1970 tarihli “büyük kırmızı defter”, yazarın Nisan 1970 ile 28 Mart 1972 tarihleri arasındaki notlarını içeriyor.

Bu tarihten sonra araya on yıl gibi büyük bir zaman boşluğunun girdiğini söylemek mümkün. Çünkü 1982 yılına dek herhangi bir nota rastlanmıyor. 24 Nisan 1982 ile 12 Nisan 1989 tarihleri arasını kapsayan son defter ise hayli kısa. Aralara ayların, hatta yılların girdiği birkaç sayfadan ibaret yalnızca. Zaten bu metnin başında da anıldığı üzere, yazar son zamanlarında yeniden günlük tutmak konusunda kendine telkin verse de bunu bir türlü başaramadığını dile getiriyor. Yeri gelmişken, defterlerin aktarımı esnasında hem okumayı kolaylaştırmak hem de okura daha bütünlüklü bir metin sağlamak adına belli başlı bir yöntem izlendiğini de söylemek gerekir. Yazarın çoğunlukla bitişik veya ayrı yazdığı “bir şey”, “birçok” gibi ifadelerde günümüz yazım biçimi benimsendi. Benzer şekilde dönemin yaygın yazım biçimi olan “kalmıyacak”, “yapmağa”, “etmeğe” gibi ifadeler günümüz kullanımına dönüştürüldü, ancak yazarın kendi tercih ettiği yazım biçimi ana hatlarıyla korundu. Bu temel yazım biçimleri dışında yazarın üslubuna, yazım tarzına hiçbir şekilde dokunulmadı. Yalnızca metnin anlaşılmasında sorun oluşturan veya yazarın bariz hatalı biçimde yazdığı cümlelerde küçük müdahalaler yapıldı, bunlar da köşeli parantezler içinde gösterildi. Benzer şekilde sayfa sonlarında kesilen veya eksik olduğu düşünülen sayfalardaki boşluklar yine köşeli parantez aracılığıyla […] gösterildi. Yazarın bazı kitaplardan okuyup defterine aktardığı alıntılar, mümkün olduğunca özgün kaynağından kontrol edildi ve düzeltildi. Yazarın kullandığı ancak bugün dolaşımdan kalkmış ve anlaşılması güç olabilecek kimi kelimeler dipnotlarda belirtildi. Ayrıca günlüklerde geçen ve dönemi yansıtan kimi sanatçı, yazar, film, eser adları da dipnotlar aracılığıyla kısaca açıklandı. Nihayetinde, Selçuk Baran’ın defterleri/günlükleri birkaç aylık zamana yayılan titiz bir çalışmayı gerektirdi. Defterlerin aktarımı esnasında hataları en aza indirebilmek adına birkaç kez defterlerin üzerinden geçildi. Şimdi ise, böylesi önemli bir çalışmanın gün yüzüne çıkmasında ve okura ulaşmasında payı olanlara teşekkür etmeye geldi sıra… İlk teşekkür, elbette ki yazarın günlüklerinin “okuru”na ulaşmasına vesile olan Selçuk Baran’ın ailesine… Onların çabasıyla beraber kıymetli yazarın edebiyatına bugün daha fazla ışık düşürmek mümkün hale gelebilecek.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Günlük
  • Kitap AdıGünlükler (1948-1989)
  • Sayfa Sayısı632
  • YazarSelçuk Baran
  • ISBN9789750764745
  • Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Arjantin Tangoları ~ Selçuk BaranArjantin Tangoları

    Arjantin Tangoları

    Selçuk Baran

    “Arjantin Tangoları” (1992) Selçuk Baran’ın altıncı öykü kitabı. Yalnızlık ve umutsuzluk dolu öykülerinde düşsel, şiirli bir hava yaratmakta başarı gösterdiği kabul edilen Selçuk Baran,...

  2. Tortu ~ Selçuk BaranTortu

    Tortu

    Selçuk Baran

    Selçuk Baran öyküleri yeniden okuruyla buluşuyor Selçuk Baran’ın yedi öykü kitabı daha önce Yapı Kredi Yayınları’ndan “Ceviz Ağacına Kar Yağdı” (2008) adıyla tek ciltte...

  3. Bir Solgun Adam ~ Selçuk BaranBir Solgun Adam

    Bir Solgun Adam

    Selçuk Baran

    İçini kaplamış yaşama bezginliğini –kendini oradan oraya atarak– dindirmeye çalışan bir adamın yalnızlık destanıdır “Bir Solgun Adam” Bankacı Mehmet Taşçı, emekli olunca evini terk...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Attila İlhan’la Hayatın İçinden ~ Erol ManisalıAttila İlhan’la Hayatın İçinden

    Attila İlhan’la Hayatın İçinden

    Erol Manisalı

    Ben onun sanki “ağlama duvarıyım.” Ne garip! O da benim ağlama duvarım sanki. Ben de hiç kimseyle konuşamadıklarımı onunla konuşuyorum. Ne büyük özgürlük, ne...

  2. Kadın Krallığı -Son Anaerkil Toplum ~ Ricardo ColerKadın Krallığı -Son Anaerkil Toplum

    Kadın Krallığı -Son Anaerkil Toplum

    Ricardo Coler

    Burada evlilik denen bir kurum yok. Bu kadınlara göre gayet gereksiz bir kurum. Neden bütün ömürlerini tek bir erkekle geçirsinler ki? Toplumda erkek ast ve yetkisiz. Erkekler, ne yaşadıkları evin ne de bölgedeki herhangi bir malın sahibi olamazlar. Sadece kadınlar için çalışabilirler.

  3. Yatmadan Önce 100 Fırça Darbesi ~ Melissa Panarello Yatmadan Önce 100 Fırça Darbesi

    Yatmadan Önce 100 Fırça Darbesi

    Melissa Panarello

    Melissa; Genç bir kız... Günlüğü: Sevgi, aşk, kendine güven, arkadaşlık, cinselliğin keşfi, duygusal gelgitler, arayışlar ve kayboluşlar... Dürüst, açık, çekici, düşündürücü, insanın içine işleyen ve her şeyden öte cesur itiraflar... İtalya'da, Susanna Tamaro'nun kitabı kadar satan bu kitap ailelerin çocuklarıyla konuşmadıkları, öğretmedikleri tek konudan söz ediyor: Cinsellik.

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur