Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Nazi Şiddetinin Kaynakları
Nazi Şiddetinin Kaynakları

Nazi Şiddetinin Kaynakları

Enzo Traverso

“Yahudi soykırımının fevkaladeliği, pek de ‘öncülü olmayan’ (…) bir olay değil, modern Batı tarihinde daha önce birbirinden ayrı olarak denenmiş geniş hükümranlık ve yok…

“Yahudi soykırımının fevkaladeliği, pek de ‘öncülü olmayan’ (…) bir olay değil, modern Batı tarihinde daha önce birbirinden ayrı olarak denenmiş geniş hükümranlık ve yok etme yöntemlerinin özgün bir sentezi olmasıdır. Özgün, dolayısıyla da radikal biçimde yeni olan şey sentezdi ve çağdaşlarının pek çoğu için hayal edilemez ve anlaşılamazdı.”

Uluslararası toplum ve akademik çevreler, geleneksel olarak Nazizm ideolojisini ve Holokost’u Avrupa tarihinin doğal akışından bir sapma, önceki çağların barbarlığına ve vahşetine bir geri dönüş olarak gören yaygın bakış açısını kabul eder. Enzo Traverso Nazi Şiddetinin Kaynakları’nda keskin ve berrak bir analizle bu yaklaşımı tersyüz ederek milyonlarca insanın ölümüne sebep olan bu korkunç deneyimi, 18. yüzyıldan itibaren Avrupa’da gelişen modern trendlerin ve medenileştirme süreci”nin uzantısı olarak yorumluyor. Yazar siyasi, askerî, kolonyal, endüstriyel, bilimsel ve felsefi boyutlarıyla Batı modernleşmesinin karmaşık tarihsel hattını mercek altına alarak, bu benzersiz ölüm operasyonuna giden yolu ören fikirleri ve pratikleri inceliyor. Avrupa’nın siyasi ve entelektüel tarihi üzerine derinlemesine çalışmalarıyla tanınan Traverso’dan soykırım tartışmalarına ufuk açıcı bir katkı.

İÇİNDEKİLER
Önsöz…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………7
Giriş…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………….9
1 Disiplin, Kötü Muamele, Öldürme……………………………………………………………………….31
Giyotin ve seri hale getirilen ölüm………………………………………………………………………………………31
Hapishane ve bedenlerin disipline edilmesi………………………………………………………………..38
Nazi(lerin) toplama kampı sistemine dair ek……………………………………………………………..44
Fabrikalar ve işbölümü……………………………………………………………………………………………………………….46
Bürokratik yönetim……………………………………………………………………………………………………………………….54
2 Fetih……………………………………………………………………………………………………………………………………………………….59
Emperyalizm……………………………………………………………………………………………………………………………………….59
“Irkların yok edilmesi” ……………………………………………………………………………………………………………… 67
Koloni savaşları ve suçlar………………………………………………………………………………………………………… 78
Nazizm ve Lebensraum……………………………………………………………………………………………………………….83
3 Yıkım: Topyekûn Savaş…………………………………………………………………………………………………..93
Fordist ordu…………………………………………………………………………………………………………………………………………93
Kitlesel anonim ölüm……………………………………………………………………………………………………………………98
Askerler, siviller ve toplama kampları…………………………………………………………………………. 102
Savaşın hatırası……………………………………………………………………………………………………………………………. 105
Yaşamaya değmez hayatlar…………………………………………………………………………………………………. 108
Bir faşizm laboratuvarı…………………………………………………………………………………………………………….111
4 Sınıflandırma ve Baskı………………………………………………………………………………………………….119
“Yahudi bolşevizmi”……………………………………………………………………………………………………………………119
Sınıf ırkçılığı……………………………………………………………………………………………………………………………………. 125
Nazi sentezi………………………………………………………………………………………………………………………………………138
“Irksal hijyen” üzerine ek………………………………………………………………………………………………………142
5 Yok Etme: Nazi Antisemitizmi………………………………………………………………………………151
Bir soyutlama olarak Yahudi…………………………………………………………………………………………………151
Rejeneratif bir şiddet……………………………………………………………………………………………………………….. 159
6 Sonuç………………………………………………………………………………………………………………………………………………….173
KAYNAKÇA…………………………………………………………………………………………………………………………………………….179
DİZİN…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… 201

Önsöz

Sıklıkla olduğu gibi, bu kitap da kısa bir deneme olarak başladı ve aylar geçtikçe giderek büyüdü. Kitap, çeşitli ülkelerde katılma şansı bulduğum bir dizi seminer, konferans ve kolokyum bünyesinde tartışma imkânı bulduğum araştırma(ları)mın bir özetidir. Metnin birbiri ardına gelen versiyonlarını sabırla okuyan ve yorumlarını esirgemeyen tüm arkadaşlarıma ve meslektaşlarıma teşekkürü borç bilirim: Miguel Abensour, Alain Brossat, Federico Finchelstein, Eric Hazan, Roland Lew, Michael Löwy, Arno J. Mayer, Magali Molinié, Elfi Müller ve Paola Traverso. Onların eleştirileri ve zaman zaman yaşadığımız fikir ayrılıkları beni daha iyi odaklanmaya ve bu çalışmayı bitirmeye teşvik etti. En nihayetinde, tüm sorumluluk yalnızca bana aittir.

Giriş

Geçtiğimiz yirmi yıl boyunca, Nazi şiddeti kolektif hafızamızı ve 20. yüzyılın temsillerini işgal etti. Bu şiddetin tarihsel bilincimizde kapladığı yer sebebiyle sembolik toposu olan Auschwitz, Roma İmparatorluğu’nun çöküşü, Reform veya Fransız Devrimi ile kıyaslanabilir bir öneme sahip oldu. Oysa geçmişin diyakronik biçimde gelişmesi açısından bakılacak olursa, Auschwitz’e bu diğer zamansal duraklara atfedilen türden bir önem atfedilemez. Roma İmparatorluğu’nun çöküşü antik dönemin sonu anlamına geliyordu. Reform, hayat biçimlerinin ve dünyaya dair vizyonların sekülerleşmesinin temelini atarak Tanrı ile insanlar arasındaki ilişkiyi değiştirdi. Fransız Devrimi ise, güç sahibi otoritelerle bireyler arasındaki ilişkiyi değiştirdi ve bunu yaparken bu bireyleri tebaadan vatandaşlara dönüştürdü. Bütün bu olaylar Batı’nın gelişiminde referans noktası olarak öne çıkan önemli tarihsel dönüm noktaları mertebesine yükseldi. İkinci Dünya Savaşı 20. yüzyılın en büyük kırılmalarından birini teşkil etmiş ve Yahudi soykırımı da bu bağlamda meydana gelmiştir. Yine de, sonuçları bakımından bu soykırım yukarıda bahsedilen dönüm noktalarıyla kıyaslanamaz. Auschwitz medeniyetin biçimini değiştirmemiştir. Eğer bugün gaz odaları medeniyetin kırıldığı bir an olarak görülüyorsa, bunun sebebi medeniyetin tökezleyip daldığı çıkmaz sokakları ve yıkıcı potansiyelini ortaya sermiş olmasıdır. Aydınlanma karşıtı eğilimler, sınai ve teknik gelişmeyle, devletin şiddet tekelini elinde tutmasıyla ve hükmetme yöntemlerinin rasyonelleştirilmesiyle birleşerek, yok etmenin medeniyetin yüzlerinden biri olduğunu ortaya çıkardı. Öte yandan, Yahudilerin tarihi açısından Shoah –Yahudilerin yok edilmesi–, ki en trajik biçimde meselenin Avrupa kısmının zirvesini teşkil etmiştir, radikal bir tarihsel dönüm noktası olmuştur. Batı dünyasının bu katliamın boyutlarını anlaması otuz yıl almıştır. Auschwitz, Avrupa’nın bedeninde açılmış ancak uygarlığının çerçevesini değiştirmemiş bir yara olarak böylelikle anlaşılması zor bir travma oluşturmaktadır, zira olup biten şeyin tarihsel açıklaması Primo Levi’nin zihninin “kara delik” olarak tanımladığı kısmından geçmemektedir. Holokost’un şiddetinin tanınmasına ilişkin neredeyse takıntılı tavırla, dolayısıyla bu olayın yüzyılın dönüm noktalarının zihnimizde yer işgal etmesiyle rasyonel anlaşılabilirliğinin yarattığı büyük boşluk arasında, kapanmaz bir uçurum hâlâ vardır. Bu problem sıklıkla getirilen çelişkili yaklaşımlarla geçiştirilmeye çalışılır. Kimileri Yahudilerin soykırıma uğratılmasını adeta metafizik bir varlık seviyesine, tarihin dışında duran bir anı mertebesine yükseltir ve normatif aşılmazlık ile sararlar. Özellikle yazar Elie Wiesel bu pozisyonu benimsemesiyle öne çıkar. Diğerleri ise daha işlevselci bir tarihselleştirmeyi seçer, Dan Diner bunu haklı olarak “yapıları tanımlamaya doğru metodolojik bir ricat” olarak tanımlar.1 Bu “tarihselleştirmenin” başlıca ve sorgulanamaz çıktısı, konuya ilişkin bilgimizin vazgeçilemez temel taşı, Avrupa’da ki Yahudilerin her bakımdan soykırıma uğradığı olgusunun netleşmesidir. Ancak ne kadar vazgeçilemez olursa olsun, bu olgusal aydınlanma olaya ışık tutmaktan uzaktır.

Yahudi soykırımına ilişkin tarihsel açıdan benzersiz bir unsur, bu olayın insan ırkını biyolojik olarak yeniden modellemeye dönük belirli bir amaçla gerçekleştirilmiş olmasıydı. Soykırım başka bir amaç uğruna araç olarak değil, bizzat amacın kendisi olarak meydana getirilmişti. Hannah Arendt Eichmann Kudüs’te başlıklı denemesinde, Nazilerin kendilerine “dünyada kimin yaşayıp kimin yaşamayacağına” karar verme hakkını verdiğini vurgulayarak bu noktaya işaret etmişti.2 Bu elbette uç bir karardı ve Saul Friedländer’in dikkat çektiği gibi, “modern tarihte sadece bir kez: Naziler tarafından varılmış” bir karardı.3 Holokost’un tarihsel tekilliği iddiasına verilebilecek cevaplardan biri, tarihteki tüm olayların tarihsel olarak tekil olduğu olabilir. Ancak Jürgen Habermas’a göre Shoah’nın tekilliği, yeni bir antropolojik boyuta sahip olmasıdır ve Habermas bu boyutta “tüm dönemin imzasını” görür (Auschwitz zur Signatur eines ganzen Zeitalters). Almanya’da 1980’lerde yaşanan “tarihçilerin tartışması”nda (Historikerstreit) şöyle yazar:

Orada, o zamana kadar kimsenin mümkün olmadığını düşündüğü bir şey oldu. İnsan suretine sahip herkesin arasındaki derin dayanışma boyutu bundan etkilendi. Dünya tarihinde tanık olunan onca kaba hayvanlığa karşın, o âna kadar insanlar bu derin boyutun bozulmadan kaldığını sorgulamadan kabul edegelmişlerdi. Ve o andan itibaren bir bağ koptu: geleneklerin kendi otoritelerini devşirdiği ve tarihsel süreklilikleri mümkün kılan o naiflik bağı. Auschwitz hayatın tarihsel kumaşının kendi kendisini ebediyete kadar

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Faşizmin Yeni Yüzleri ~ Enzo TraversoFaşizmin Yeni Yüzleri

    Faşizmin Yeni Yüzleri

    Enzo Traverso

    Yirminci yüzyılın soykırımlar, savaşlar ve sömürgecilikle dolu tarihinden sonra düşmanlıkların yeni kılıflara büründüğü, ideolojilerin artık eski anlamlarını yitirdiği, kısacası hemen her şeyin kabına sığmadığı...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur