17 yaşındaki David Balfour, mirasını almak için yola koyulsa da amcası tarafından tuzağa düşürülür ve Amerika’da köle olarak satılmak üzere Ahit gemisiyle kaçırılır. Ancak bu plan gemi rotasından şaşınca bozulacak ve David kendisini Alan Breck olarak tanıtan bir isyancıyla ilginç bir arkadaşlık içinde bulacaktır.
Henry James, Jorge Luis Borges, Hilary Mantel gibi yazarların beğenisini toplamış, ilk kez 1886’da yayımlanan bu klasikleşmiş eserde Stevenson, arka planda Jakobit isyanları sonrası İskoçya’yı anlatırken okuyucuya temposu hiç düşmeyen bir tarihi serüven romanı sunuyor.
İTHAF
Sevgili Charles Baxter: Eğer bu hikâyeyi okuyacak olursan, muhtemelen kendine benim cevap vermek istemeyeceğim kadar çok soru soracaksın: Örneğin 1751 yılında Appin cinayetinin nasıl gerçekleştiği, Torran kayalarının Earraid’e nasıl o kadar yaklaştığı veya yazılı basının, ucu David Balfour’a dokunan konularda neden bu kadar sessiz kaldığı gibi. Bunlar benim çözemeyeceğim şeyler. Fakat beni Alan’ın suçu veya masumiyeti konusunda yoklasaydın, sanırım metinden çıkan anlamı savunabilirdim. Bugün bile Appin geleneğinin, açıkça Alan’ın lehinde olduğunu görürsün. Soruşturursan, o silahı ateşleyen “diğer adamın” soyundan gelenlerin hâlâ bölgede olduklarını bile duyabilirsin. Fakat o diğer adamın ismini duyamazsın, kime sorsan nafile çünkü İskoç Dağlıları1 için tuttukları sırlar yalnızca sır oldukları için de önemlidir ve ben bu sırrı saklama keyfim için bazı şeyleri makul göstermeye, bazı savunulamaz şeyleri de sahiplenmeye uzun süre devam edebilirim; doğruluk arzusunun bana neredeyse hiç uğramadığını derhal itiraf etmem daha dürüstçe bir tutum olur. Bu eser, bilginlerin kütüphanesine layık bir parça değil, kış akşamları okul sınıflarında ödevler bittikten sonra yatma saati yaklaşırken okunacak bir kitaptır; bir de, zamanında sürekli aksilik eden, sürekli vukuat çıkaran dürüst Alan’ın, bu yeni timsalde genç bir beyefendinin dikkatini Ovid’inden uzaklaştırmaktan, onu bir süre İskoç Dağları’nın ve son asrın içine sürüklemekten, sonra da onun rüyalarını karıştırmak için onu yatağa gönderirken aklına bazı çekici fikirler sokmaktan öte hiçbir kötü amacı yoktur. Sana gelince sevgili Charles, senden bu hikâyeyi beğenmeni dahi istemiyorum. Ama belki biraz daha büyüyünce oğlun beğenir; o zaman babasının ismini kitabın başındaki boş sayfada gördüğüne memnun olabilir; şu an hem birçok mutlu günün hem de bazı üzücü (ama şimdi hatırlayınca tıpkı mutlu günler kadar tatlı gelen) zamanların anısına o ismi oraya yazmış olmak beni memnun ediyor. Artık mazide kalan gençlik maceralarımıza hem zaman hem mekân babında çok uzaklardan bakmak bana tuhaf gelse de aynı sokaklarda gezen (Scott ve Robert Emmet ile sevgili hayırsız Macbean’in dengi sayılmaya başladığımız yerin, yani eski Speculative’in kapısını hemen yarın açabilecek olan) veya L. J. R. adlı o müthiş cemiyetin toplandığı, Burns ve dostlarının yerlerinde oturup bira içtiği çıkmaz sokağın köşesinden geçebilen sana daha da tuhaf geliyordur. Galiba senin oraya güpegündüz gidişini, dostuna artık hayallerden bir sahne gibi gelen o yerleri kendi gözlerinle seyredişini görüyorum. Mevcut işlerin arasında, mazi senin hafızanda kim bilir nasıl yankılanıyordur! Bu arkadaşını da nazikçe anmadan fazla yankılanmasına izin verme,
R.L.S.
Skerryvore, Bournemouth
SHAW’LARIN EVİNE UZANAN YOLCULUĞUMA BAŞLIYORUM
Maceralarımın hikâyesine 1751 senesinin haziran ayı başında, anahtarı babamın evinin kapısından son kez çıkardığım sabahla başlayacağım. Yola çıktığımda güneş tepelerin ucunda parlamaya başlamıştı; papaz evine vardığımdaysa karatavuklar bahçe leylakları arasında ıslık çalıyor, vadiye şafak vakti çöken sis yükselip hiçliğe karışıyordu. Essendean papazı Bay Campbell beni bahçe kapısında bekliyordu, mübarek adam! Bana kahvaltı edip etmediğimi sordu, bir ihtiyacım olmadığını duyunca da ellerimi elleri arasına alıp nazikçe kolunun altına oturttu. “Evet David,” dedi, “ben seninle geçide kadar geleceğim oğlum, oradan uğurlayacağım seni.” Sonra da sessizce ilerlemeye başladık. “Essendean’dan gittiğine üzülüyor musun?” dedi bir süre sonra. “Eh, efendim,” dedim, “nereye gittiğimi veya başıma neler gelebileceğini kestirsem size içtenlikle söylerdim. Essendean gerçekten iyi bir yer, ben burada çok mutlu da oldum ama başka hiçbir yere gitmişliğim de yok. Babamla annem rahmetli oldukları için ben Essendean’da kalsam da onlara yakın olmayacağım, Macar Krallığı’na gitsem de, ayrıca doğrusu şu ki gittiğim yerde daha iyi şartlarda yaşayacağımı bilsem seve seve giderim.” “Ya?” dedi Bay Campbell. “Pekâlâ Davie. O halde bana da senin servetinden bahsetmek düşer, elimden geldiğince. Annen rahmetli olunca, baban da –o kıymetli Hristiyan adam– kendi sonunu getirecek hastalığa yakalandı ve bana bir mektup emanet etti, içinde senin mirasının olduğunu söyledi. ‘Yakında,’ dedi, ‘ben gidince, evin içi boşalınca, eşyalar elden çıkarılınca’ –ki bunların hepsi halloldu Davie– ‘bu mektubu oğlumun eline verip onu Shaw Hanesine gönder: Cramond yakınlarında bir yer orası. Ben oradan geldim,’ dedi, ‘oğlumun da oraya dönmesi uygun olur. Sağlam çocuktur,’ dedi baban, ‘hem de yumuşak başlıdır, başına bir şey gelmeyeceğinden ve nereye giderse iyi bir ömür süreceğinden şüphem yok.” “Shaw Hanesi!” diye haykırdım. “Benim zavallı babamın Shaw Hanesiyle ne işi varmış?” “Eh, kim tam olarak bilebilir ki?” dedi Bay Campbell. “Ama Davie, senin taşıdığın isim, o ailenin ismidir oğlum: Shaw Hanesinin Balfour ailesi. Çok köklü, dürüst, muhterem bir hane, belki şu son günlerde biraz zayıflamış olsa da. Baban da mevkiine yakışır şekilde tahsilli bir adamdı, okulu onun kadar düzgün idare eden yoktu, öyle alelade okul müdürlerinin üslubuyla da konuşmazdı. Sen de bizzat hatırlıyorsundur ki ben onu papaz evinde ağırlayıp, eşrafla tanıştırmaktan büyük keyif aldım, üstelik benim kendi hanemden Kilrennet’lı Campbell, Dunswire’lı Campbell, Minch’li Campbell gibi bilgili görgülü beyefendiler de babanın dostluğundan keyif alırlardı. Velhasıl buyur, meseleyi her yönden gör; merhum kardeşimizin kendi eliyle kaleme aldığı vasiyet mektubu işte budur.” Uzattığı mektubun üzerinde şu yazıyordu: “Bunlar oğlum David Balfour tarafından Shaw Hanesine mensup Ebenezer Balfour beyefendiye elden teslim edilecektir.” Ettrick Ormanı’ndaki bir köy okulunun, fakir müdürü olarak yaşamış adamın on yedi yaşındaki oğlu olarak önüme çıkan bu müthiş heyecan kalp atışlarımı hızlandırıyordu. “Bay Campbell,” dedim kekeleyerek, “benim yerimde olsaydınız gider miydiniz?” “Kesinlikle,” dedi papaz, “giderdim, hiç tereddüt etmeden. Senin gibi yakışıklı bir delikanlının Edinburgh yakınlarındaki Cramond’a iki günlük yürüyüşle gidebilmesi lazım. En kötü ihtimalle, yakın akrabaların (sonuçta bir çeşit kan bağınız olduğuna kesin gözüyle bakıyorum) seni kapı dışarı etseler iki günlük yolu geri gelirsin, papaz evinin kapısını tıklatıverirsin. Fakat, tabii senin orada hoşça karşılanmanı umarım, zavallı babacığının tahmin ettiği üzere ki benim naçiz bilgim ve görgümce zamanında çok büyük adamdı o. Şimdi, Davie, oğlum,” diye devam etti, “bu yol ayrılığında sana bir şeyler katmak, seni dünyanın tehlikelerine karşı uyarmak benim vicdani vazifemdir.” Bay Campbell bu sırada oturacak rahat bir yer aradı ve ciddi bir ifadeyle üst dudağını iyice sarkıtarak patikanın kenarında bir huş ağacının altındaki büyük kayanın üstüne oturdu, güneş artık iki tepenin arasından üzerimize vururken cep mendilini kenarları kalkık şapkasının üstüne siper etti. Sonra, işaret parmağını kaldırarak, beni önce bir sürü sapkınlığa karşı uyardı ki benim bunlara zaten hiç özendiğim yoktu, bir de dua etmeyi, İncil okumayı hiç aksatmamamı söyledi. Ardından misafiri olacağım büyük haneyi ve sakinlerine karşı nasıl davranmam gerektiğini tarif etti. “Önemsiz konularda makul ol Davie.” dedi papaz. “Şunu aklından çıkarma: Sen nazik biri olarak doğsan da köyde yetiştin. Bizi utandırma Davie, aman utandırma! O muazzam hanede, çeşit çeşit varlığın arasında kendini iyi kalpli, düşünceli, anlayışlı, çok konuşmayan biri olarak göster. Toprak sahibi şefe gelince, onun şef olduğunu unutma; daha bir şey söylemeyeceğim: Sayılması gerekeni saymayı bil. Şeflere biat etmek bir zevktir, en azından gençler için öyle olmalıdır.” “Eh, öyledir herhalde efendim,” dedim, “size söz veriyorum öyle davranmaya çalışacağım.” “Aferin sana.” diye cevap verdi Bay Campbell içtenlikle. “Şimdi sıra maddi kısma geldi ya da (laf oyunu yapmak istersen) manevi kısım da diyebilirsin. Yanımda bir bohça var, içinde de dört şey.” Konuşurken bir yandan paltosunun etek ….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKaçırılan
- Sayfa Sayısı243
- YazarRobert Louis Stevenson
- ISBN9786058050051
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviYedi Yayınları / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Görünür Karanlık ~ William Golding
Görünür Karanlık
William Golding
Golding Görünür Karanlık’ta iyi ile kötü arasındaki kadim mücadeleyi, modern çağda terörizm, cinsellik ve azizlere özgü saflığı iç içe geçirdiği bir evrene taşır. 20....
- Oyuna Var mısın?; Avalon Üçlemesi 1 ~ Indigo Bloome
Oyuna Var mısın?; Avalon Üçlemesi 1
Indigo Bloome
Gayet basit. Görmek yok. Konuşmak yok. Tam 48 saat boyunca. 37 yaşındaki psikolog Alexandra Blake, şehir dışındaki konforlu hayatını bir dizi seminer vermek üzere...
- Çirkinin Aşığı ~ Elizabeth Hoyt
Çirkinin Aşığı
Elizabeth Hoyt
Romantic Times 2006 En İyi Tarihi Romans Ödülü Farklı dünyalara ait iki inatçı… Zengin ve hırslı bir kont ve kocası tarafından terk edilen genç,...