“Bence Dedektif Fix figürü, monotonlaşma ihtimali olan bir hikâyeye kaç-kovala dinamizmi getirmesi için düşünülmüştü. Monotonlaşması kaçınılmazdı çünkü hikâyenin kahramanı Bay Fogg oturduğu yerden kalkmayan, kimse ile ilişki kurmayan kapalı devre bir şahsiyetti. İngiliz emperyalizminin ulaşım alt yapısı ve Jül Vern Seyahat Acentesi’nin hizmetleri olmasaydı, Bay Fogg’dan ne köy ne de kasaba olurdu. Yine de, Bay Verne’in yandan ittirmeli hırsız-polis formülü beni sarmasa da eserin bütünlüğüne ve yazarın emeğine saygımdan ötürü, akışı bozmamak mecburiyetindeyim.”
İlhami Algör, Jül Vern Seyahat Acentesi’nde bir yolcunun yolculuğunun peşine düşüyor. Jules Verne’in Seksen Günde Devriâlem’inin kahramanı Phileas Fogg dünyanın etrafını dönmeye çabalarken, onunla birlikte kıtaları, şehirleri adımlıyor. Bir yandan döneme hâkim olan sömürgecilik meselesi üzerinden Verne anlatısına eleştirel bir gözle bakıyor, bir yandan da 19. yüzyıl dünyasını anlamaya; yüzyılın insanı, toplumu ve meseleleri üzerine düşünmeye fırsat yaratıyor. Victoria dönemi edebiyat metinlerine, filmlere, mekânlara, hatta duygulara uzanarak bu yolculuğa eşlik etmek isteyen okurlarına gördüklerinden daha fazlasını görebilecekleri konusunda cesaret veriyor.
Okuyucuya:
Jül Vern Seyahat Acentesi’ni popüler anlatı ve
“edebi eskiz” olarak kabul ederseniz sevinirim.
Bu kabul hem hatalarımı örter hem de eskizleri
severim.
Kapakta “Jül Vern” olarak ifade ettik ama içeride
Bay Verne’in nüfus kaydındaki ad, soyad yazılışını
esas aldık.
Jül Vern dosyası kitaplaşana kadar çok sayıda
arkadaşım maddi manevi katkı verdi. Yayınevi
emeği dahil.
KİŞİLER
Jules Verne – Dünyanın el üstünde tuttuğu Fransız bir yazar.
Kuzeni ayağına sıkmış. “Kaza,” diyorlar. Anlatılarının emperyal kültürün değirmenine su taşıdığı söylenir.
Phileas Fogg – Jules Verne’in Seksen Günde Devriâlem adlı anlatısının başkarakteri. İngiliz, zengin, dünya umurunda değil.
Jean Pass – Bay Fogg’un yeni kâhyası. İşe başladığı gün apar topar dünya turu için yollara düşüyor. Bence Marsilyalı.
Mary Higgins – Yok böyle biri. Mrs. Gaskell’in bir romanında “Bay Higgins,” diye biri vardı. Manchester’da bir dokuma fabrikasında işçi temsilcisiydi. Dokuma fabrikasında çalışan kızı, kimyasal zehirlenmesi ile öldü. Oradan hareketle Bay Higgins’in küçük bir kızı daha olsa ve onu farklı bir hayat için Londra’ya gönderse diye düşündüm. Mary kızıl saçlı, hafif çilli, orta boy, dirayetli bir genç kadın. Annesi İrlandalı.
Lizzie Burns – Friedrich Engels’in beraber yaşadığı kadın.
Charles Dickens – Dünyanın el üstünde tuttuğu İngiliz bir yazar. Yanlış bir laf etmeyeyim, çok seveni var.
Bayan Dickens (Caroline Hoggart) – Bay Dickens ile 22 sene evli kalmış. Bir düzine çocuk doğurmuş. Sonra Bay Dickens, 20’lik tiyatro oyuncusu bir tazeyi metres tutmuş…
Bildiğiniz işler.
Mamie Dickens – Dickensların büyük kızı. İlginç biri.
Pierre-Jules Hetzel – Dickens’ın uzun yıllar boyunca editörü.
Aile içine yönelik bir dergi çıkarıyor. Muhafazakâr sınırları var. Önceleri baba, abi, yol gösterici. Sonraları vesayet ağırlığı, diş ağrısı.
Nellie Bly – Amerikalı kadın gazeteci. Deli fişek bence.
Colette – Henüz kundakta bir bebek iken, babası Fransız donanmasının Cezayir kıyı kentlerini bombalayacağı haberini almış, buharlı bir gemiyi otele dönüştürüp bombardımanı seyretmek üzere turistik tur düzenlemişti. Colette böyle bir babanın kızı olarak erken büyüdü ve teyzesi
Anette’in yanına, Marsilya’dan Paris’e kaçtı.
Genç Desaix – Napolyon’un generallerinden Louis Desaix’in torunu. Sanata meyletmiş, tiyatro oyuncusu ve piyanist genç bir adam.
Amelia Edwards – İngiliz bir araştırmacı, yazar, kâşif, gezgin, çizer… Sıra dışı bir kadın. Yetenekli. İncelikli gözlemleri var. Kafayı Antik Mısır’a takmış. Antik Mısır’a dair söz söylemeyi erkek akademisyenlerin donuk dünyasından çıkarıp geniş kitlelerin ilgisini çekecek şekilde popülerleştirdiği için övülüyor. Böylece Mısır’ın sömürgeleştirilme sürecinin ayrıntıları gözlerden uzak kaldı.
Jessie White Mario – Kızıl saçlı, açıksözlü bir İngiliz kadın.
İtalyan birliği ve özgürlüğü için Garibaldi ile birlikte cansiperane çalıştı.
Menapirzâde Nuri Bey – İstibdat muhalifi ve bu nedenle sürülmüş genç bir adam. Komün günlerinde Paris’te bulunmuş. Sürgünlüğü bitmiş, affa uğramış, İstanbul’a geri dönüyor.
Ferdinand de Lesseps ve Hidiv İsmail – Biri Kamber, diğeri Düğün. Biri olmadan diğeri olmuyor.
Prenses Nazlı Zeynep Hanım – İlginç bir şahsiyet. İstanbul Kandillili. Doğulu kadına oryantalist bakışı tersyüz eden şeyler yapmış. Şimdilik Süslü Halil Paşa ile evliliği nedeniyle adı geçiyor ama daha yakından görüşebilme fırsatı arıyorum.
… birileri daha…
Okuyucudan rica:
Burada bir harita hayal edelim lütfen.
Londra – Dover – Calais – Paris – Torino – Brindisi,
demiryolu güzergâhı haritası.
Londra, Paris, Torino tren garları, Alp Dağları,
Brindisi Limanı belirtilmiş.
Haritada seyir halinde bir tren görülmekte.
BİRİNCİ PERDE
Saville Row, 7 numaralı ev
Kibar beyler arasında bir iddia
Aynı yollarda başka bir yolcu: Nellie Bly
Çok önemli bir ziyaret
Pierre Jules – Hetzel meselesi
Bay Fogg ve Jean, Paris treninde
Jessie White Mario’nun –malumatfuruş– takdimi
Jean, Mary’yi düşünüyor
Colette’in hikâyesi
Nellie Bly’ın posta treni ile Brindisi yolculuğu
Gece yarısı Brindisi Limanı
Bay Fogg ve Jean gemide
Nellie, Victoria’nın güvertesinde
Bay Fogg ve Jean, Süveyş yolundalar
Jean uzaklardayken Mary’nin günleri
Saville Row, 7 numaralı ev
Jules Verne’in Seksen Günde Devriâlem adlı romanı, Londra Burlington Gardens, Saville Row 7 numara adresinde başlar: “1872 senesinde, Burlington Gardens’daki Saville Row’da, 7 numaralı evde –1814’te Sheridan’ın öldüğü ev– her ne kadar dikkat çekecek herhangi bir şey yapmamayı vazife edinmiş gibi görünse de, Londra’daki Reform Club’ın en şahsına münhasır ve en dikkat çekici üyelerinden biri, Phileas Fogg oturuyordu.”
Yukarıda adı geçen rahmetli “Sheridan”, Richard Brinsley Butler Sheridan ise eğer, 1814’te değil, 1816’da öldüğü söylenir. Rahmetli sağlığında İngiliz-İrlandalı oyun yazarı, 1780-1812 yılları arasında İngiliz Avam Kamarası’nda politikacıydı. Bay Sheridan, İngiliz tahakkümünün ciğerini bilen bir İrlandalı olarak, zehir zemberek hitabeti ve yazdığı tiyatro oyunları ile İngiliz sömürgeciliğini silkeliyor, pullarını döküyordu. Bay Verne’in romanında adı geçen Sheridan, Richard Brinsley Butler Sheridan ise eğer ölüm tarihinin 1814 mü 1816 mı olduğuna dair bir tereddüt halinde, Bay Verne’in beyanını esas alırım. Yine aynı nedenle, ev numarasının 7 değil 14 olduğu ayrıntısı üzerinde durmam. Ayrıca Bay Sheridan’ı anma fırsatı verdiği için Bay Verne’e teşekkür ederim.
Roman bize Saville Row 7 numaralı evin yeni sakini Phileas Fogg’dan söz eder. Bay Fogg, İngiliz yüksek sosyetesinin yakışıklı centilmenlerinden biridir. Fakat aynı zamanda esrarengiz bir kişiliktir. İngilizdir ama Londralı mıdır bilinmez. Ne Londra ticaret ve finans hayatında, ne de şehrin saygın kurumlarında hiçbir yerde adı geçmez. Ne sanayici, ne işadamı, ne tüccar, ne de ziraatçıdır. Sadece Reform Club üyesidir.
Saville Row 7 numaradaki evi ve Reform Club merdivenleri dışında ayak izi bulunmayan Bay Fogg’un saygınlığının arkasında Baring’s Bankası’nın sınırsız kredisi vardır. Baring’s Bankası, İngiltere’nin en eski ticari bankalarından biridir. Yüzyıl başında Birleşik Devletler hükümetine maddi destek vermiştir ve İngiltere, Fransa, Prusya, Avusturya ve Rusya’dan sonra, Avrupa’nın “altıncı büyük gücü” olarak adlandırılmaktadır.
Eğer zamanda ileri geri gidip gelebilen, gittiği yerlerden haberler getirebilen bir karakterimiz olsaydı, Baring ailesinin birkaç kuşak sonra torunlarından birinin Kraliçe’nin oğlu ile evlenerek Galler Prensesi olacağını ve evlilikten yıllar sonra Mısırlı bir sevgili edindiği için karanlık bir tünelde karanlık bir araba kazasına kurban gittiğini anlatabilecekti. Hatta karakterimiz konuşmayı seven biri olsaydı, yağmalanmış Mısır ile İngiliz emperyal politikaları arasında paranoyak bir ilişki olduğunu, bu paranoyanın İngiliz popüler anlatılarında “Mumyanın İntikamı” şeklinde hikâyelere yol açtığını da anlatabilirdi. Karakterimiz konuşmayı sevmenin yanı sıra teatral ifadeleri ve kendi sesini duymayı da seven biri olsaydı, intikamcı mumya hikâyelerinden birinden, mesela “Mısırlı Firavun” hikâyesinden birkaç satır takdim edebilirdi:
“Ah, benim on dokuzuncu yüzyıl dostum, baban beni doğduğum topraklardan ve tanrıların benim için kararlaştırdığı dinlenme yerinden çaldı; ama dikkat et, çünkü intikam seni takip ediyor ve şu anda bile peşinde.”
*
Bay Fogg dünya haritasına inanılmaz seviyede hâkimdir. Bunu nasıl başarmıştır? Pek seyahat etmeyen biri olarak sadece haritaları inceleyerek mi kazanmıştır bu yeteneği? Fakat haritalar nefes alıp vermezler, dev kaktüslerde biten yumru meyvelerin dikenlerine dokunulmadan soyulması gerektiğinden söz etmezler, koyu tenli insanların sabahları nasıl uyandıklarından bahsetmezler. Ancak Bay Fogg yeryüzünün detaylarını biliyor gibidir. Acaba Bay Fogg denizaşırı ülkelere seyahat eden gezginlerin, misyonerlerin, haritacıların, botanikçilerin, maceracıların veya İngiltere adına uzak ülkelerde görev yapan vazifelilerin yazdıklarını mı okumuştur? Veya yolcular için seyahat bilgileri veren rehber kitaplarını mı incelemiştir? Gerçi Reform Club kitaplığında İngiltere bayrağının dalgalandığı uzak ülkelere dair çeşitli kitaplar mevcuttur fakat Bay Fogg gazete dışında başka bir şey okurken görülmemiştir.
Denizaşırı vazife yapmış yakınlarından ve dostlarından bir şeyler dinlemiş de olamaz. Çünkü Bay Fogg’un yakını, dostu, karısı, kayınpederi, baldızı, çocuğu, ailesi de yoktur. Saville Row 7 numarada tek başına yaşar. Her işini gören bir uşağı, yardımcısı, kâhyası veya kıç toplayıcısı olarak Bay James Forster vardır. Ki onu da galiba dün sabah traş suyunu bir derece soğuk getirdi diye kovmuş, fakat yeni kâhya gelene kadar görevine devam etmesini istemişti. Ve şimdi de Bay Fogg, saat on bir-on bir buçuk arasında gelmesi gereken yeni uşağı bekliyordu.
Yeni uşak kapıda
Jean Pass, Bay Fogg’un beklediği yeni kâhya veya uşak, Fransız bir genç adam, Ekim ayının ikinci günü, tek atlı, çift atlı faytonların, etekleri kalçadan kabarık, rengârenk giysili hanımlar ve yakalarına karanfil takmış, redingotlu, bastonlu beylerin arasından geçerek, Saville Row 7 numaralı evin hizmetliler giriş kapı zilini çalmak üzereydi fakat nedense durdu. Hizmet verdiği Beyefendi’den yorulmuş ve yeni bir Beyefendi’nin hizmetine girmek üzere gelmişti ki, zile dokunmadığı sürece eski ya da yeni, efendisiz bir aralıkta nefes alabileceğini hissetti. Hissi sevdi, zilden uzaklaştı.
Jean Pass, Longsferry ailesinin biricik oğlu genç Lord Longsferry’e hizmet veriyordu. Longsferrylerin denizaşırı topraklarda işleri, işlerin güvenliği için orada bulunan askerî birimlerde aile üyeleri ve ilginç ahlâk kriterleri vardı. Oğul Longsferry, kadın bacağını çağrıştırdığına inanıldığı için piyano bacaklarına pahalı kumaşlardan süslü kılıfların geçirildiği bir evde büyümüş, yetişkin bir yaşa geldiğinde lüks kerhanelerden çıkmaz olmuştu. Genç Lord, büyük büyükdedesinin zamanlarından beri iyi aile çocukları arasında moda olan Avrupa seyahatini tamamlamış, Londra’ya dönmüştü.
Genç Lord’un seyahati, büyükdedesinin zamanında asillerin pudralı peruklar ile çıktıkları grandtour’lardan farklıydı. Büyükdedeler yalnızca büyük sarayları ziyaret eder, kapalı arabalarının içinde caddelerden geçer, sağda solda birkaç zorunlu karşılaşma dışında kimse ile temas etmez, sonra da izlenimlerini köpürterek yolculuk hikâyeleri anlatırlardı.
Genç Lord’un pederi zamanında ise seyahat daha rahat ve kolay hale gelmişti. Artık her yerde, aileleriyle birlikte seyahat eden İngiliz gezginler görülüyordu. Küçük oteller, yerel prenslerin resmini kaldırıp, yerine İngiliz kraliçesinin büstünü koyuyorlardı. Adları “İngiliz Sarayı” olan yeni oteller açılıyor, bütün Avrupa Savoy, Carlton ya da Bristol gibi İngilizce otel isimleri tarafından istila ediliyordu.
Genç Lord’un zamanında ise artık trenler ve buharlı gemiler vardı. Ulaşım fiyatları düşmüş, daha çok insan seyahat edebilir olmuştu. Konaklama imkânları oteller ile çeşitlenmişti. Yolculuk tarzı, yol giysileri ve bagajlar biçim değiştirmişti. Kadınlar eski dönemlerin tehlikeli yolculuklarına karşı bir önlem olarak kendilerini çirkinleştiren, vücut hatlarını belirsizleştiren kukuletalar, keçe ayakkabılar, pamuklu kumaştan mantolara bürünmüyorlardı artık. Daracık ve erkeksi koket bir elbise; parlayan saçlarının üzerine iyice arkaya yatırılarak tutturulmuş hafif, modern şapka; boyunda uçuşan bir pelerin, kemere asılı kolonya şişesi ve saplı gözlüğüyle bir hanımefendi ile karşılaşabiliyordunuz seyahat esnasında.
Genç Lord, seyahati boyunca yanında, kendini İngiltere’nin kurtarılmasına adamış Harry Coningsby3 adlı bir karakterden söz eden bir roman taşımış, yolculuk boyunca kitabın tek satırını bile okumamıştı. Kapağı bir kez olsun açılmayan romana göre Harry Coningsby, Muhafazakâr Parti’de yenilikler yapmayı düşünmekteydi. Fakat aşırı muhafazakâr dedesi, torununun yenilikçi düşüncelerinden hoşlanmıyordu. Üstelik Harry, varlıklı bir sanayicinin kızına aşıktı. Oysa dede, torununun soylu aile mensubu biriyle evlenmesini istiyordu. Nihayetinde dede-torun arasında ipler koptu ve Harry mirastan yoksun bırakıldı. Varlıklı sanayici de, kızını meteliksiz Harry’e vermedi.
Harry gece gündüz çalıştı, avukatlık yaptı, ekmeğini taştan çıkardı. Ellerini soğuk sudan sıcak suya sokmayan soylu sınıfının bir üyesi olan Harry’nin hayatını tırnakları ile kazanması, âşık olduğu kızın babasının takdirini topladı. Fabrikatör baba, azimli ve mücadeleci genç adamın kızıyla evlenmesine razı oldu. Ayrıca damadının kendi fabrikalarının
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Türkiye Edebiyatı Deneme
- Kitap AdıJül Vern Seyahat Acentesi
- Sayfa Sayısı178
- Yazarİlhami Algör
- ISBN9789750537615
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Aşka Dair ~ Prof. Dr. İskender Pala
Aşka Dair
Prof. Dr. İskender Pala
Aşkın başlangıcı “görme”, sonucu “bakma” dır. İlk görüş anında başlayan ilginin sırasıyla sevgiye, bağlılığa, kalbin erimesine, tutkuya, özleme ve nihayet aşka dönüşmesinin bir tek...
- İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar – On Dört Tarihsel Minyatür ~ Stefan Zweig
İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar – On Dört Tarihsel Minyatür
Stefan Zweig
Zweig’ın eşsiz anlatımıyla dünya tarihinin seyrine bir bakış, insanlığın evrensel deneyimlerine bir ayna… Stefan Zweig, İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar’da on dört tarihsel, kısa anlatı...
- Ah Min’el Aşk ~ İskender PALA
Ah Min’el Aşk
İskender PALA
Aşk, yerine göre yol olur yürünür, yerine göre iman olur uyulur. Bazen ateş olup yakar, bazen deniz olup boğar. Sultan olur ülke yönetir, şarap...