Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Üç Belirsizlik Kavramı
Üç Belirsizlik Kavramı

Üç Belirsizlik Kavramı

A. Dinç Alada

Üç Belirsizlik Kavramı, ana akım iktisadın belirsizliğe ilişkin yaklaşımlarından yola çıkarak iktisat disiplininin sınırlarını gösteren ve aşan bir kavrayışa varma uğraşında. Hem yöntemini geliştirme…

Üç Belirsizlik Kavramı, ana akım iktisadın belirsizliğe ilişkin yaklaşımlarından yola çıkarak iktisat disiplininin sınırlarını gösteren ve aşan bir kavrayışa varma uğraşında. Hem yöntemini geliştirme hem de geliştirdiği yöntemi kullanma biçimi bakımından özgün bu eserde belirsizliğin menfi –ideolojik, manipülatif– kavrayışlarının karşısına müspet kavrayışları çıkarılıyor. Böylece ana akım iktisadın temel varsayımlarını doğrulamak üzere inşa edilmiş belirsizlik kavrayışları ve belirsizliği azaltma yaklaşımlarının karşısına belirsizliklerin ve krizlerin yarattığı açıklık müspet anlamıyla çıkarılıyor. İktisat, sosyoloji, siyaset felsefesi alanlarının sınırlarında dolaşan çalışma belirsizliğin, şansın ya da tesadüfün manipülasyonu ile iktisat disiplinin ideolojik işlevini ortaya koyuyor; bunu yaparken felsefe pratiğine yaratıcı biçimde başvuruyor.

*

Önsöz

“Bir felsefe sorununun şekli şudur: “Yolu bilmiyorum” L. Wittgenstein

 

“İktisat okuyan ve hatta iktisat okutan bir kişi genellikle bir açmazla karşı karşıya kalıyor. İktisat bilimi ve onun arka planındaki atası siyasal iktisat, ekonomi dünyası ile iktidar ilişkilerini ve siyaseti birbirinden ayırıyor. Oysa ekonomi ve siyaset ayırımı değişmez bir postula değildir. Bize bu ayırımı doğal gibi gösteren ise, kulaklarımıza fısıldanan bireysel eylemlerle toplumsal yararı birbirine bağladığı iddia edilen görünmez el, para, hukuk, piyasa gibi kurumların tarihsel gelişmenin kendiliğinden ya da ‘planlanmayan sonuçları, tesadüf veya şansın ya da tam tersine zorunluluğun belirleyici rolüdür.

2000 yılında yayınlanan İktisat Felsefesi ve Belirsizlik kitabımda iktisadi düşünce tarihinden yola çıkarak, iktisatçıların yazılarında belirsizlik öğesinin yerini geçmişten günümüze elimden geldiğince tartışmış, ders kitabı iktisadından kaçabilmiş, nedensellikleri bozan belirsizliği açığa çıkarmaya çalışan uzun bir yol katetmiştim. Bu çabanın bir eksiği, belki de bir bakış problemi vardı. İktisadi düşünce tarihinde belirsizlikle ilgili her şeyi topluyor ve tasnifliyordum. Ancak belirsizliği uygulama alanına taşırken Buchanan’ı ve beraberinde Hayek’i de eleştirmeden izlemiş olmam hataydı. Buchanan’ın ‘belirsizlik perdesi’ kavramını bireysel tercihler ile toplumsal öncelikler arasındaki bağı kuran güzel bir metafor olduğu için sahipleniyordum. Bu çözümlemenin doğal sonucu olarak da istikrarsızlıkla belirsizliği özdeşleştiriyor, rekabetin korunmasının, eksik bir Smith yorumuyla, yeniliklerin önünü açacağını düşünüyor, Schumpeter’in okul sıralarından beri çokça dillendirilmiş ‘yaratıcı yıkım’ sürecine ağırlıklı bir rol biçiyordum. Bir bakıma, farkında olmadan ‘iyi kapitalizme kavramsal katkı yapmayı deniyordum. Bugünden bakıldığında bu etkiyi büyük ölçüde İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğrenim hayatında Max Weber’i merkezlerine alan Alman iktisatçıları, başta Röpke ve Rustow’un mirasını izleyen akademisyenlerin yönlendirmelerine bağlıyorum. Ama bu konu ayrı bir incelemeyi hak edecek derecede önemli bana göre.

İktisat Felsefesi ve Belirsizlik kitabıma yönelik ilk özeleştirim aslında belirsizliği azaltmak ile belirsizliğe cevap aramak arasındaki karmaşıklığa çare bulmak üzere ortaya çıktı. Sorunu bir bakıma hemen tespit edebilmiştim. İktisat yazarları çoğunlukla belirsizliği azaltmaktan ve istikrarı sağlamaktan söz ediyorlardı son tahlillerinde. Arada bir de bazı yazarlar ki bunların başında John Maynard Keynes gelir, belirsizliğe karşı mümkün cevapları elde para tutma ve yatırım kararları üzerinden tartışıyorlardı. Belirsizliğe karşı bir çözümleme ortaya koyanlarla, ondan bir an önce kurtulmak isteyenleri neye göre ayrıştırabileceğime karar veremiyordum. Her ne kadar belirsizliği, hayal kırıklığı ve altüst olma hali, sürpriz olarak tanımlıyor olsam da iktisatçıların akıl yürütme süreçlerinde kullandıkları bu kavramı ayıklayarak ele almayışım hatalıydı.

İktisadın Kayıp Felsefesi: Arayışlar ve Denemeler adlı 2012 yılında yayınlanan kitabım aynı konuda bazı yeniliklerle gün ışığına çıkmıştı. Neoliberalizme karşı duruşumu artık netleştirebilmiştim. 2007 yılında yayınlanan ve kitabımın içinde yeniden basılan ‘Öncü iktisat Düşünürleri Yeni Liberalizme Karşı (mı?)’ başlıklı yazımda, Hayek ve Buchanan’ın bilgisizlik ve belirsizlik perdesi kavramından yararlanarak kamu tercihi çıkarsamalarını Adam Smith’den, John Stuart Mill’den getirdiğim desteklerle reddetmiş, neoliberalizme karşı iktisadi düşünce tarihinden örnekler vererek kuramsal bir karşı çıkış oluşturmuştum. Kitabımın da en önemli bölümünü oluşturan bu yazıma karşı geliştirilen eleştiriler şaşırtıcıydı. Farklı bir Smith okuması ve J. S. Mill’in sosyal politikalara bakışından hareketle öncü iktisat düşünürlerinin neoliberalizme yakınlıkları, uzaklıkları ve potansiyel eleştirilerini sergileyen yazım bir Foucault Neocleous okuması yardımıyla Ahmet Bekmen tarafından eleştiriliyordu. Özellikle iktisat düşüncesinin tarihsel kırılma noktalarına ışık tutan ve asıl siyaset felsefesi üzerinden getirilen bu eleştiri yapıcıydı.

Karl Popper’in felsefesi üzerinden bir iktisat yöntemi eleştirisine kitabımda öncelik vermiş, onun yöntem ve epistemolojisindeki ikilikler üzerinde durmuştum. En önemlisi ise, Avusturya iktisat okulu ve onu müteakip radikal piyasacı iktisat ve sosyal bilimcilerin kullanmaktan vazgeçmedikleri ‘amaçlanmayan sonuçlar’ tezi ile Popper’in ‘ışıldak bilgi ve akıl kuramı’ olarak adlandırdığı evrimsel bilgi kuramı arasındaki üstü örtük çelişkiye yaptığım vurguydu. Arka plan bilgiye dayalı beklentilerin hayal kırıklığına uğraması ile ortaya çıkan deneme hata öğrenme sürecine işaret eden evrimsel bilgi kuramını siyasal iktisatta, Smith ve J. S. Mill ile paralelliklerini kurmuş, Marx’a da bir parantez açmıştım. Marx’ın belirsizliğe açtığı kapıların henüz tam farkında olmadan yaptığım bu naif ilişkilendirme eksik ve hatalıydı. Ancak Popper’in erken yazılarından itibaren mevcut olan ve amaçlanmayan sonuçlar çıkarsamasından farklı olan bu ‘epistemolojik belirsizlik yaklaşımı, Socrates’in bilgisizlikten öğrenme felsefesini işleyen Cusanus ve Erasmus’u, gerçek eninde sonunda açığa çıkar’ yaklaşımını deneyin otoritesiyle ilişkilendiren Francis Bacon ile aklın otoritesini öne çıkaran René Descartes’in karşısına yerleştirmesi ufkumu açıyordu. Popper’in hiç vazgeçemediği bireysel tercihlerle toplumsal tercihler arasındaki bağlantıyı oluşturan ve neoliberal aklın da temelinde yer alan amaçlanmayan sonuçlar’ çözümlemesini reddetmekle birlikte onun evrimci epistemolojisinin toplumu eksik kavramasına rağmen iyi bir başlangıç olduğunu düşünüyordum. Popper’i, ışıldak bilgi ve akıl kuramı’ yardımıyla Smith, J. S. Mill ve Marx’ı birlikte değerlendirme beklentim gerçekleşmemişti. Popper’in epistemolojisi ufuk….

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur