“İstemem devlet aleyhinde evimde güft ü gû
Sonra bak jurnal ederler, herkesin namusu var;
Askerîden, şeyhten, kıssîsten, küttâbdan
Hazret-i şâh-ı cihânın it kadar câsûsu var!”
Üsküdarlı Talat
Mabeyn-i Hümayun: Osmanlı Saray Teşkilatının Modernleşmesi, Osmanlı tarihi alanında özellikle birinci el kaynakları ustaca kullanarak yaptığı emsalsiz çalışmalarla tanıdığımız Prof. Dr. Ali Akyıldız’ın yıllarca emek verdiği bir çalışmanın ürünü.
Akyıldız bu eserinde, Osmanlı tarihi literatüründe neredeyse hiç çalışılmamış bir alan olan mabeyn-i hümayunun, yani padişahın ülkeyi yönettiği saltanat makamının önemini kaybetmesiyle birlikte iktidarın Saray ve Babıali olarak iki yapıya ayrılması ve bunun sonucu olarak sarayda bir sekretarya ve saltanat bürokrasisinin ortaya çıkışıyla teşekkül ve gelişim sürelerini inceliyor.
· Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren devlet işlerinin esas mercii neresiydi?
· Osmanlı sarayının yapısı ve enderun (iç hizmetler) ve bîrun (dış hizmetler) bölümlerinin görevleri nelerdi?
· Sultan II. Mahmud’un Osmanlı sarayında gerçekleştirdiği radikal değişimin mahiyeti…
· Mabeyn-i hümayunun görev ve fonksiyonları ve mabeyinciler…
· Mabeyn görevlileri, görevleri ve bu görevlerin zaman içindeki değişim ve gelişimi…
· Sultan II. Abdülhamid zamanında mabeynin genel yapısının değişim süreci…
· II. Meşrutiyet’in ilanı ve II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle mabeynin aldığı yeni biçim…
· Geleneksel saray teşkilatı içerisinde tedricî olarak gerçekleşen değişim ve mabeynin teşekkülü ve gelişimi tüm ayrıntılarıyla…
Tamamı renkli resimli, sert kapak ve prestij boy özelliklerine sahip bu eser, imparatorluğun beyni olan Mabeyn-i Hümayun’u, Osmanlı saray teşkilatının modernleşmesi bağlamında ele alarak Osmanlı tarihine şimdiye kadar bakılmayan bir perspektiften bakmanızı sağlayacak.
Önsöz
“Ân çünân zî ki vakt-i reften-i tû
Heme giryân şevend u tû handân”
Bu kitabın öyküsü ilgi bağlamında her halde bürokrasi ve idarî tarihle doğrudan ilgilenmeye başladığım doktora tezi yıllarına kadar indirilebilir; zira tezde padişah adına devlet işlerini yürütmenin en önemli aktörü olan Bâbıâli’nin, yani hükümet sisteminin yenileşmesini incelerken hukukî meşruiyetin en son noktasını temsil eden padişahın ve sarayın sistem içerisindeki yeri ve modernleşme sürecinde bu yapı ve statüde meydana gelen değişiklikler de ister istemez ilgi alanımıza dahil olur. Bununla birlikte fiilî olarak bu konularla ilgilenmemizin iki önemli aşaması vardır. Birincisi, Hocam Prof. Dr. Mübahat S. Kütükoğlu’nun teşvik ve yönlendirmesiyle kalem oynatmaya başladığım diplomatik veya belge bilimi alanıyla ilgilenmenin bir sonucu olarak 4-8 Ekim 1999 tarihleri arasında Ankara’da toplanan 13. Türk Tarih Kongresi’nde sunduğum halde ikmal etmek amacıyla o dönemde yayımlamadığım “Hükümetle Saray Arasında Bağlantı ve İletişimi Sağlayan Kurum: Mabeyn Başkitabeti” başlıklı bildiri ve diğeri de daha sonra Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi için yazmış olduğum yaklaşık 2.000 kelime hacmindeki “Mâbeyn-i Hümâyun” maddesidir.2 Her ne kadar bir madde hacminde olsa da bu kısa metnin beni bir kitap yazmak derecesinde yorduğunu ifade etmem gerekir; zira o dönemde literatürde konuyla ilgili olarak işimi kolaylaştıracak bütünlüklü ve toparlayıcı kısacık bir metin dahi yoktu. Th e Encyclopaedia of Islam’ın ikinci versiyonunda çok kısa ve neredeyse sadece kelime anlamını veren bir madde mevcut olduğu3 için böyle bir konuyu bir bütünlük içerisinde toparlamak ve bağlantılarını belirlemek hayli meşakkatli ve yorucu bir işti. Söz konusu iki çalışmanın üzerinden geçen neredeyse çeyrek asırlık uzun süre zarfında konuyla ilgili az da olsa bazı çalışmaların yapıldığının belirtilmesi gerekir. Bunlardan biri Sedat Kanat’ın doktora tezi olarak hazırlayıp daha sonra kitaplaştırdığı II. Abdülhamid Döneminde Mâbeyn-i Hümâyûn ve Görevleri başlıklı çalışmasıdır.4 Dönemin matbuatının ele alınmadığı ve arşiv belgelerinin de sınırlı olarak kullanıldığı bu çalışma, daha ziyade dönemi yaşamış bazı kişilerin daha sonra yayımlamış olduğu hatıralarına dayanmaktadır. Konuyla ilgili yapılan diğer bir çalışma ise Tuncay Cengiz Göncü’nün yine doktora tezi olarak yazıp kitaplaştırdığı Dolmabahçe Sarayı, İnşa Süreci, Mekân ve Teşkilatı isimli araştırmasıdır.5 İsmi her ne kadar bir mekân çalışması gibi duruyorsa da bu çalışmada mekâna anlam veren insanların görev ve sorumluluklarıyla sarayın özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısındaki teşkilat yapısı birinci el kaynaklara dayanılarak incelenmiş ve bu kitabın kapsamına giren bazı konularla ilgili olarak mevcut bilgilerimize ciddi katkılar yapılmıştır. Bu çalışmaların yanı sıra, mabeyindeki bazı birim ve görevlilerle ilgili yazılmış daha dar kapsamlı bazı makaleler de vardır ki bunlara kaynakçada işaret edilmiştir. Elinizdeki kitap giriş, beş bölüm, sonuç ve eklerden oluşmaktadır. Girişte çalışmaya zemin teşkil etmek üzere Topkapı Sarayı’nın klasik dönemde devlet işlerinin merkezi olma durumuna dikkat çekildikten sonra zaman içerisinde işlerin fiilî olarak sadrazamın ikindi divanına aktarılma ve Bâb-ı Âsafî’nin yavaş yavaş ön plana çıkma süreci ele alınır. Birinci bölüm ise girişte söz konusu edilen Bâb-ı Âsafî’nin teşekkül sürecinde artık ikiye bölünmüş olan iktidar yapısının saray ayağında has odada oluşmaya başlayan saray sekretaryasıyla imparatorluğun sonuna kadar mabeynin genel teşkilat gelişimine ve buradaki görevlilerin hukukuna ayrılır. İkinci bölümde Bâbıâli ile merkez ve taşradaki devlet daireleriyle sarayın irtibatını sağlayan ve mabeynin bu anlamda en önemli kurumu olan mabeyn başkitabetinin kurumsal gelişimi, sır kitabetinden mabeyn kitabetine ve hatt-ı hümayundan irade formuna geçiş süreçleri, yazılı ve sözlü irade çeşitleri, II. Abdülhamid’in Bâbıâli’yi devre dışı bırakıp sarayı devlet işlerinin merkezi yapma operasyonunun iş yoğunluğu ve personel sayısı olarak mabeyn bürokrasisine yansıması, kâtiplerin kitabet dışı görevleri, özlük hakları, padişahın sarayda oluşturduğu yeni sistemin vazgeçilmez iki birimi olarak şifre kâtipliği ile mabeyn telgrafhanesi incelenir. Üçüncü bölümde sarayın ve mabeynin iç işleyişinin en önemli birimi olarak mabeyinci veya kurena dairesi, bu önemli birimin teşekkül ve gelişim süreci, mabeyincilerin görev, hak ve yetkileri, özlük hakları, genel itibariyle başmabeyinciye bağlı olarak görev yapan ceyb-i hümayun, mabeyn mütercimliği, mabeyn müdürlüğü, padişahın hususi hizmetlerini gören görevliler ve ıstabl-ı âmire gibi birimlerle görev ve teşkilat gelişimleri incelenir. Dördüncü bölümde Sultan Abdülmecid döneminden itibaren adı konulduğu ve mabeyn sisteminde yer alan yeni bir birim olduğu halde mabeyn yapısı içerisinde önemli bir fonksiyon üstlenmeye başlayan yaverlik kurumu, tarihî gelişimi, görev ve fonksiyonları, farklı yaverlik statüleriyle özellikle II. Abdülhamid döneminde sarayda görev alan askerî daire ve komisyonlar; beşinci bölümde ise önceki üç bölümde incelenen birimler kadar geniş iş alanları olmadığı halde teşkilat içerisinde varlığını sürdüren padişah hocası, imamları, musahipleri, telhisîler, enderun görevlileri, musika-i hümayun, mabeyinde verilen sağlık hizmetleriyle diğer mabeyn görevlileri ve eklerde ise konu açısından önem arz eden bazı belge metinleri ele alınır. 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren fiilî olarak Bâbıâli ve saray şeklinde ikiye ayrılan veya daha doğru bir ifade ile birbirini tamamlayan ve bütünleyen ikili Osmanlı iktidar yapısının Bâbıâli ayağının modernleşme süreci daha önce doktora tezi olarak tarafımızdan hazırlanmıştı. Bu kitabın yazılmasıyla birlikte hakkında çok az şey bilinen Osmanlı iktidarının saray ayağının modern ve yeni ihtiyaçlar doğrultusunda şekillenme süreci da böylece genel anlamıyla tamamlanmış olur. Diğer bazı kitaplarımızda yapıldığı gibi bu eserde de görseller kullanıldı. Bu bağlamda şunun da belirtilmesi gerekir ki eserlerde yer alan görseller, göze hitap eden ve eseri cazip kılan birer süs değildir, aynen dipnotlarda geçen eser, defter, belge ve sair kaynaklar gibi açıklanan konunun daha somut bir biçimde zihinlerde canlanabilmesine yardımcı olan tamamlayıcı verilerdir. Bu yüzden kitapta kullanılan görsellerin önemli bir kısmının anlatılan teorik bilgileri ve modern devletin teşekkül sürecinde genelde devletin ve özelde ise mabeyni oluşturan birimlerin yapısında gerçekleşen standartlaşma çabalarını somutlaştıran veriler olduğunun ve bu standartlaşma süreçlerinin özellikle II. Abdülhamid döneminde yoğunlaştığının ifade edilmesi gerekir. Metinde yer alan Osmanlı para birimlerinin günümüz insanının zihninde bir anlam oluşturabilmesi için 1998 yılı itibariyle ABD doları cinsinden günümüz değerlerine dönüştürüldü. Özellikle sıkça geçen para birimlerini anlamlandırabilmek amacıyla Şevket Pamuk’un hazırlamış olduğu İstanbul ve Diğer Kentlerde 500 Yıllık Fiyatlar ve Ücretler, 1469-1998 (Ankara 2000) başlıklı eserindeki listeler kullanıldı. Bununla birlikte bu konuyla ilgili iki hususu belirtmekte yarar vardır, birincisi, parasal değerlerin ABD doları üzerinden karşılıkları verilerek sadece okuyucuların kafalarında güncel bir oran canlandırabilmeleri amaçlandı, dolayısıyla bu rakamların bir kesinlik iddiası olamaz; ikincisi de metinde yer yer rastlayabileceğiniz lira veya kuruş cinsinden olduğu gibi bırakılmış ve karşılığı verilmemiş olan rakamların dayandırıldığı belgeler tarihsiz olduğu ve dolayısıyla birim karşılıkları belirlenemediği için zorunlu olarak güncellenemedi. Öte yandan Osmanlı belgeleri kişileri nitelemek için kullanılan efendi ve bey unvanlarının kullanımı konusunda pek tutarlı olmadığı için aynı şahıs bazı belgelerde bey bazılarında ise efendi olarak geçebilir. Bu konuda iyi bir örnek olan Köprülüzade Vassaf Efendi, ilgili kısımda yapılan alıntılarda da görüleceği üzere belgelerde bazen bey, bazen efendi ve bazen de beyefendi şeklinde nitelendirilir. Dolayısıyla metinde aynı kişi için görülebilecek olan bu tür farklı niteleme ve kullanımların özensizlikten değil, verilerden söz konusu mahiyetinden kaynaklandığının ifade edilmesi gerekir. Her zaman olduğu gibi bu kitabın hazırlanma aşamalarında da pek çok hoca, dost, öğrenci ve meslektaştan yardım alındı. Eski öğrenci ve yeni meslektaşlarım Kübra Fettahoğlu, Hasan Ali Çakmak, Sinan Kaya, Mine Durmuş, Özge Kâhya, Şenay Döner, Arzu Güldöşüren ve Ebubekir Al, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’yle kütüphanelerde bulunan bazı belge ve görüntülerin ve değerli meslektaşım Melek Özyetgin de Yıldız Sarayı’yla ilgili bazı görsellerin temininde yardımcı oldular. Tuncay Cengiz Göncü, uzmanı olduğu Dolmabahçe Sarayı ile ilgili bazı bilgi ve görselleri cömertçe benimle paylaştı. İstanbul Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Dairesi eski başkanı Pervin Bezirci, bazı verilerin temininde yardımlarını esirgemedi. Değerli ağabeyim İsmail Kara, İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın yazma halinde bulunan Hutut-i Meşahir’indeki Sultan II. Abdülhamid’in bazı hatt-ı hümayunlarına dikkatimi çekti. Eski öğrencim ve yeni editörüm Zeynep Süslü Berktaş ve Timaş Yayınevi yetkilileri kitabın en iyi şekilde okuyucuya ulaştırılabilmesi için ellerinden geleni esirgemediler. Yardımları ve kitaba yaptıkları katkılar için hepsine teşekkür ederim. Bütün bu yardımlara rağmen kitapta mevcut olabilecek hataların bana ait olduğunun ifade edilmesi gerekir. Nihai teşekkür, eşim, huzur kaynağım ve çalışmalarımın arkasındaki sessiz ve fakat etkili güç olan Semra’ya, sevgili kızlarım Zeynep Aybike ile Melis Eylem’e ve oğullarım Âmil Alper ile Yılmaz’a ve ailemizin en genç, en taze ve en neşeli üyesi Kerem’e…
Temmuz 2023, Maltepe
Ali Akyıldız
Giriş
Sarayın, harem ve enderunla (iç hizmetler) birlikte üç ana bölümünden biri olan bîrun (dış hizmetler) kısmı, 18. yüzyıl öncesinde enderunla birlikte ülkenin asıl yönetim merkezini oluşturur ve padişahın dış dünyayla ilişkilerini temin edecek hizmetleri verirdi. Zamanla sadrazamlık gibi bazı hizmet birimleri yavaş yavaş sarayın dışına taşarak yeni güç merkezleri oluşturmaya ve saray teşkilatının bir parçası olmaktan uzaklaşmaya başlar. Bu süreç içerisinde önceleri sarayda teşkilatlanan ve idarî-askerî teşkilatın bünyesinde yer alan bazı yönetim birimleri de kalemiyeye intikal eder.6 İşte enderunla bîrunun fonksiyon farklılaşmasıyla mabeynin oluşumu ve devlet işlerinin merkezinin saraydan uzaklaşma süreçlerinin yakın bir ilgisi vardır. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren devlet işlerinin esas mercii Divan-ı Hümayun’du. Zamanla divanın toplanma aralığının uzayarak önemini kaybetmesi ve devlet işlerinin sadrazamların ikindi divanında görülmeye başlamasıyla birlikte Bâb-ı Âsafî veya Paşa Kapısı denilen sadrazam konağı ön plana çıkmaya başlar. Esasında önceleri de divanda görüşülmesi tamamlanamayan davalar sadrazamın ikindi divanına intikal edip burada sonuçlandırılırdı. Bununla birlikte divanın önemini ve devlet işlerinin esas mercii olma konumunu kaybetmesinin birdenbire gerçekleşen ani bir olay değil, zamana yayılan bir süreç olduğunun da belirtilmesi gerekir.
Şöyle ki 17. yüzyılın ikinci yarısına kadar haftanın dört günü yapılan divan toplantıları, IV. Mehmed döneminden (1648- 1687) itibaren ikiye indirilir; ancak II. Ahmed döneminde (1691-1695) bu karardan vazgeçilerek yine haftada dörde çıkarılırsa da kısa bir süre sonra toplantı sayısı önce ikiye ardından da bire düşürülür; daha sonra tamamen terkedilerek yerini kapıkullarının üç aylık maaşları olan mevaciplerinin verildiği ve elçi kabullerinin yapıldığı törensel ritüellere dönüştürülür.7 Sarayda ve divanda gerçekleşen bu dönüşümün devlet işlerine yansıması ise 18. yüzyıldan itibaren iş yükünün ağırlıklı olarak ikindi divanına ve dolayısıyla da Paşa Kapısı’na intikal etmesiyle sonuçlanır. Bu önemli değişiklikle birlikte daha önce sarayda görev yapan bazı bürokratik birimler de Bâbıâli’ye aktarılır. Bunların başında söz konusu gelişmelerin neticesinde kademeli olarak Bâbıâli’ye intikal eden ve buradaki bütün kalem ve kâtiplerin sorumlusu olan reisülküttap ile bağlı kalemleriyle8 çavuşbaşı ve çavuşlar gelir. Öte yandan sadrazamın kendi maiyet memuru olan sadaret kethüdası ile sadaret mektupçusu Bâbıâli’nin önem kazanmasıyla birlikte devlet işlerinin en önemli memurları konumuna yükselir ve özellikle sadaret kethüdası dahilî işlerle o derece özdeşleşir ki zaman içerisinde belgelerde “Devlet-i Aliyye kethüdası” veya “kethüda-yı devlet” olarak nitelendirilmeye başlanır.
Sadrazamlar göreve getirildikleri zaman saraya yakın uygun bir köşk, saray veya konağa yerleşerek devlet işlerini buranın selamlık kısmından yürütürlerdi. Bu durum, Paşa Kapısı’nın sabit bir çalışma mekânına kavuştuğu 17. yüzyılın ortalarına kadar bu şekilde devam eder. Bâb-ı Âsafî’nin daimî bir mekâna kavuşması, Alay Köşkü’nün karşısında yer alan eski Sadrazam Halil Paşa’ya ait sarayın 1654 yılında Sadrazam Derviş Mehmed Paşa’ya tahsis edilmesiyle mümkün olur. İki yıl sonra olağanüstü yetkilerle sadarete getirilen Köprülü Mehmed Paşa’nın da bu binayı kullanmasıyla birlikte Paşa Kapısı sadrazamların görev yeri ve sabit mekânı haline gelerek10 imparatorluğun sonuna kadar bu fonksiyonunu sürdürür. Bu mekândaki sadrazam sarayı uzun tarihî seyri içerisinde pek çok kereler yanıp harap olmuş ve yeniden inşa edilinceye kadar farklı yerlerdeki binaları Bâbıâli olarak kullanmış olmasına rağmen her seferinde yeniden bu mekâna dönmeyi başarır.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Tarih Türk-Osmanlı
- Kitap AdıMabeyn-i Hümayun
- Sayfa Sayısı496
- YazarAli Akyıldız
- ISBN9786256767089
- Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
- YayıneviTimaş Tarih / 2024