Kızılderili Soykırımının, Köleliğe Karşı Direnen Bir Ailenin Beyaz Şaman’ın Romanı
Kızılderili ölü gibi uzanmış, iş bitene kadar hiç inlememişti. Bu sırada kadın bir su kabağına su doldurmuş; geyik derisinden yapılmış küçük bir torbadan aldığı beyaz bir tozu suyun içersine atarak karıştırmıştı. Hazırlanan ilaç yaralıya verildiğinde, adam bunu büyük bir istekle içti. Kadın, yaralının kalçasının her iki yanına ellerini yerleştirdi, gözlerine bakarak kendi dillerinde şarkı söyler gibi bir şeyler mırıldandı. Kadını seyreden Rob J., tüylerinin diken diken olduğunu hissediyordu
Yuvaya Dönüş
Des Monte’nin Ruhu sabah serinliğinde Cineinnati tren İstasyonuna yaklaşırken, gelişini la
uzaklardan belli ediyordu. Şaman trenin gelmekte olduğunu önce ahşap platformun hafifçe titremesinden, sonra sallanmasından, daha sonra da şiddetle sarsılmasından anladı. Canavar birden
bire [gıgın yağlı metal ve buhar kokusuyla kasvetli alaca karanlığın içinden çıkıverdi. Siyah bir ejderhayı andıran vücudunda pirinç parçalan parlıyor, görkemli kollan hızla hareket ediyor, soluk bir duman bulutunu balinaların su püskürtüşü gibi gökyüzüne doğru fışkırtıyordu. Sonunda lokomotif yavaşlayıp durunca, dumanı gitgide dağılarak geride hafif bir iz bıraktı.
Üçüncü kompartımanın sert tahta sıralarından sadece birkaçı boştu. Tren sarsılarak hareket ederken Saman boş sıralardan birine yerleşti. Çok yeni ve alışılmadık bir ulaşım aracı olmasına rağmen, trenler yine de oldukça rağbet görüyorlardı. Şaman ise tren yolculuğu yerine, düşüncelere dalarak at üstünde yalnız seyahat etmeyi seviyordu. Uzun kompartımanın içi askerler, davulcular, çiftçiler, çocuklu çocuksuz kadınlarla doluydu. Çocukların ağlayıştan onu rahatsız etmiyordu elbette; ancak İçerideki koku için aynı şeyi söyleyemezdi: Kirli çoraplar, pis çamaşırlar, guruldayan bağırsakların gazları, terli ve yıkanmamış vücutlar, puroların ve pipoların dumanlan… Pencere zor ağlacak şekilde yapılmıştı ama Şaman iri yan ve kuvvetli olduğundan camı kaldırmayı başardı. Fakat bu yaptığının bir hata olduğunu anlamakta gecikmedi. Üç kompartıman ilerideki lokomotifin uzun bacalarından püsküren dumanla karışık kor ve kül karışımı, esen rüzgarla birlikte arkaya doğru savrularak açık pencereye ulaşıyordu. Şaman’ın yeni paltosu bir anda kızgın küllerle kaptandı, öksürerek ve öfkeyle söylenerek pencereyi hızla kapattı, kıvılcımlar sönene kadar paltosunu silkeledi.
O esnada koridorun karşı tarafında bir kadının kendisine bakıp gülümsediğini fark etti. Kadın kendisinden on yaş kadar büyüktü. İyi giyimliydi. Üzerinde seyahat İçin uygun, yün kumaştan yapılmış gri bir elbise vardı. Eteğinin çevresinde, san saçının rengine uygun, mavi ketenden bir süs göle çarpıyordu. Bir an için göz göze geldiklerinde, kadın bakışlarım kaçırarak kucağındaki yün eğirdiği iğe baktı. Şaman kadının bakışlarından kurtulduğuna sevinmişti. Bu yas dönemi, kadın İle erkek arasındaki oyunlardan zevk almaya uygun değildi.
Okumak İçin yanına önemli bir kitap almıştı, ancak karasını ne zaman okuduklarına vermeye çalışsa, aklına hemen babası geliyordu.
Kondüktör koridor boyunca yürüyüp yanına kadar gelmişti, fakat adam eliyle omzuna dokununcaya kadar Şaman onu fark etmemişti. İrkilerek başını kaldırdığında karşısında İlginç bir yüz gördü. Kondüktörün bıyığının uçları sivriydi, kızılımsı san sakalı kırlaşmaya başlamıştı. Adamın sakalı Şaman’ın hoşuna gitmişti, çünkü ağzını tamamen kapatmıyordu. “Sağırsınız herhalde!” dedi kondüktör neşeyle. ‘Beyefendi, tam üç defa biletinizi sordum.”
Şaman hiç gocunmadan gülümsedi. Bu durumla hayatında birçok kez karşılaşmıştı. “Doğru, ben sağırım” dedi ve biletini uzattı.
Pencereden bir süre kırları seyretti, fakat kısa süre soma dikkati dağıldı. Manzara çok monotondu; ayrıca tren öyle hızlı gidiyordu W gördüğü şeylerin ne olduğunu anlayabilmesine fırsat bile kalmıyordu. En iyi seyahat yürüyerek ya da at üstünde yapılarıydı: insan bir yere geldiğinde acıkmışsa ya da tuvalete gitmesi gerekiyorsa, ihtiyacını hemen oracıkta giderebilirdi. Oysa tren öyle her yerde durmuyor, homurdanarak yoluna devam ediyordu.
Yanında getirdiği kitap, Hastane Hikâyeleri adını taşıyordu. Alcott adında Massachusettli bit kadın tarafından yazılmıştı. Alcott. savaşın başlangıcından beri hemşirelik yapıyordu, askeri hastanelerdeki acılan ve kötü şartları ortaya koyarak tıp çevrelerinde yankı yaratmıştı. Kitabı okuyunca Şaman kendisini daha da kötü hissetti, çünkü ağabeyi Bigger’ın yaşadığı acılan tahmin edebiliyordu. Bigger’ın, Konfederasyon askerlerinin kayıpları arasında olduğu varsayılıyordu. Kimliği tespit edilemeyen ölüler arasında değilse tabii. Şaman bunları düşünürken aklına yine babası geldi ve düşüncelerini dağıtacak başka bir şey bulmak için telaşla çevresine bakındı.
Kompartımanın Ön taraflarında küçük, sıska bir çocuğun aniden kusmaya başladığını gördü. Bir yığın denk ve üç küçük çocuğun arasında oturan soluk benizli annesi, ansızın yerinden fırladı ve eşyalarını kirletmesin diye çocuğu alnından kavradı. Şaman yanlarına gittiğinde, kadın o tatsız temizliğe başlamıştı bile.
“Yardıma olabilir miyim? Ben doktorum.” “Size verecek paramız yok.”
Şaman kadına aldırış etmedi. Çocuğa bulantının ardından ter basmıştı; fakat alnına dokununca onun üşüdüğünü anladı. Bademcikleri şiş değildi, gözleri parlak sayılırdı. Şamanın sorusu üzerine kadın İsminin Bayan Jonathan Sperber olduğunu söyledi. Lima, Ohlo’luydu. Kocası diğer Quaker’la birlikte Davenport’un elli kilometre batısındaki Springdale’de kalıyordu: kendileri de oraya gitmekteydiler. Hasta çocuğun adı Leşler’di, sekiz yaşındaydı. Çocuğun solgun rengi yavaş yavaş yerine geliyor, öyle hastaymış gibi de görünmüyordu. “Ne yemişti?” Kadın yağlı bir un torbasından ev yapımı bir sucuk çıkardı…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Tarihi Roman
- Kitap AdıBeyaz Şaman
- Sayfa Sayısı695
- YazarNoah Gordon
- ISBN9789759025038
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviYurt Kitap Yayın / 2005
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Hükümdar ~ Mustafa Çevik
Hükümdar
Mustafa Çevik
Türklerin lirik ve destansı kuruluş öyküsü… “Ona koşayım dedim, adımım buna karşı koydu. Neden sen bana gelmezsin ey hükümdar! Suların gelmezse, bana mı iyidir,...
- Aşkale Yolcusu Kalmasın ~ Ahmet Aziz
Aşkale Yolcusu Kalmasın
Ahmet Aziz
“Aşkale Yolcusu Kalmasın”dan önceki ilk romanım “Triumvira” üzerine (yayın sırasına göre) şu ifadelerin yer aldığı yazılar çıkmıştı: “Diliyle, kurgusuyla, kişi ve karakterleriyle, yarattığı İstanbul...
- 1453: 3 Nisan’dan 29 Mayıs’a Fetih Günlüğü ~ Meryem Aybike Sinan
1453: 3 Nisan’dan 29 Mayıs’a Fetih Günlüğü
Meryem Aybike Sinan
Tarihin en büyük ve en görkemli kuşatmalarından birini günü gününe ele alan, fetih hazırlıklarını anbean tüm ayrıntılarıyla gözler önüne seren dev bir eser… Bir...