Antonio Gramsci (1891-1937) İtalyan Komünist Partisi’nin kurucu üyelerindendir. 1926’da Mussolini ve faşizm eleştirilerinden ötürü hapse atılır ve kalan ömrünü hapiste geçirir. Faşist iktidarın sansür ve baskı koşullarında yazmayı sürdüren Gramsci hapisteyken, aralarında Modern Prensi’nde bulunduğu çığır açıcı notlar kaleme alır. Bu notlarda Gramsci siyaset felsefesi kadar sosyal bilimlerin de yıllardır tartıştığı netameli bir ismi ve onun en hararetli eserlerinden birini eleştirel düşüncenin kadrajına alıyor: Machiavelli ve Prens. Tarihsel, felsefi ve siyasal kanallardan beslenen bu parlak eleştiri Machiavelli’nin tartıştığı Prens figürünü bir tür yeniden yorumlama işlemine tabi tutar ve buradan da Modern Prens figürüne varır: Gramsci’nin Machiavelli’den ilhamla ete kemiğe büründürdüğü bu Modern Prens kimdir? Tıpkı Machiavelli’nin Prensi gibi Gramsci’nin Modern Prensi de lanetlenecek, ahlâken mahkûm edilecek bir kötülük timsali midir? Hukuki ve siyasi bir imge mi yoksa somut ve tarihsel bir kişilik midir? Modern Prens kapitalist dünyanın kaidelerini dönüştürecek bir fail, kolektif bir irade ya da bir özne midir?
Sunuş
Antonio Gramsci’nin Yeni Prensi
“Bu beynin işlemesini yirmi sene durdurmalıyız.” Yıl 1928. Faşizmin savcısı, Antonio Gramsci (1891-1937) için böyle demişti. Gramsci, 1920’lerin faşist İtalya’sındaki siyasi kovuşturmalarla neredeyse ölümüne kadar kalacağı hapishaneye girdiğinde savcı amacına ulaşmış gibi görünüyordu. Ancak hapishane koşullarında kaleme almaya başladığı Hapishane Defterleri adlı büyük yapıt aksini gösterecektir. Elinizdeki metin, 20. yüzyılın en özgün ve etkili siyaset kuramcılarından biri olan Gramsci’nin büyük yapıtının temel parçalarından biridir.
Modern prens ya da Gramsci’nin bazen “yeni prens” olarak andığı siyasi kişilik, tamlamadan anlaşılabileceği gibi, eski bir prense gönderme yapar. Bu, modern siyasetbiliminin tartışmalı kurucusu Niccolò Machiavelli’nin (1469-1527) Prens’idir. Modern Prens, Machiavelli’nin 16. yüzyıl Floransa’sında kaleme aldığı Prens’inin İtalyan faşizminin hapishanelerinde siyaset ile ekonomi arasındaki ilişkiler üzerine kafa yoran, siyasetin iktisada indirgenip onun bir yansıması gibi açıklanmasına ikna olmayan bir Marksist tarafından yeniden yorumlanmasının ürünüdür. Gramsci, hapishane koşullarında, tıpkı kendisi gibi etkin siyasi-kamusal yaşamdan sürgün edildiği dönemde Prens’i yazan Machiavelli’yle özdeşleşir. Modern Prens, yeni bir siyasetbilimi (kırsal) Güney ile (sanayileşmiş) Kuzey arasındaki bölünmenin nasıl aşılabileceği üzerine hararetle kafa yoran ve yeni düzenin inşasının sosyalizmle mümkün olduğunu ileri süren bir modern düşünürdür. Machiavelli’nin İtalya’yı birleştirecek siyasal gücü, Gramsci’de yeni bir hegemonyanın üretilmesinde dağınık güçleri toplayıp bir araya getirecek öncü bir siyasal güç olarak karşımıza çıkar. Gramsci’yi “Marksist Machiavelli” olarak adlandıran yorumcuları haklıdır. Floransalı diplomat, 20. yüzyılda Sardunyalı Marksist’in kılığında yeniden canlanmıştır. Fakat Modern Prens’in Prens’le ilişkisi, basit bir tekrar değil, etkin bir yeniden yorumlamadır.
Machiavelli’nin prensi bir siyasi kişi gibi görünür ya da çoğunlukla öyle anlaşılmıştır. Oysa Gramsci bunun tekil bir kişi değil, bir kişilik olarak anlaşılması gerektiğini söyler bize. Bu bir siyasal partinin tüzel kişiliğidir. Gramsci’nin Modern Prens’inin arka planındaki kurucu düşünürlerden diğeri bu noktada karşımıza çıkıverir: Lenin. Bu teorik-pratik katkıyı, Marksizm içindeki hâkim iktisadi-mekanist yaklaşıma karşı işçi sınıfının bir siyasal parti yordamıyla tarihe müdahalesini öngören ve başaran devrimci siyasal figür olarak Lenin portresi bağlamında düşünmeliyiz. İşçi sınıfı, devrimi mekanik bir biçimde anlaşılan “nesnel koşulların olgunlaşması” yla elde edemez. Devrim, işçi sınıfının bir siyasal parti çerçevesinde örgütlenmesiyle hazırlanır. İşte Modern Prens’in tarihsel ve kuramsal zemini: Modern prens, burjuva hegemonyasına karşı yeni hegemonyanın yaratılmasında başrol oynayacak siyasal kişiliktir; modern prens siyasal partinin adıdır. Bu nedenle, Modern Prens’te siyasal önderliği yadsıyan düşünceler baştan sona eleştirel biçimde ele alınıp tartışılır. Gramsci, siyasetin doğasını kavrayamayan iktisadi belirlenimcilik ile Henri Bergson’un “yaşam atılımı”ndan Georges Sorel’in devrimci sendikalizmine ve Rosa Luxemburg’a, kendiliğindencilik (doğrudan ve aracısız eylem yanlılığı) akımını siyaset karşıtı yanılsamalar olarak eleştirir.
Gramsci’nin Modern Prens’i Prens’in yayımlanmasının ardından gelen Machiavelli yorumları içinde de bir konum alır.
Prens, yayımlandıktan kısa bir süre sonra Katolik Kilisesi’nin yasaklı kitaplar listesine alınmış ve Machiavelli bir Deccal olarak anılır olmuştur. Buna karşılık, Spinoza’dan Diderot ve Rousseau’ya, Prens’in siyasal bildiriminde olumlu bir içerik keşfeden başka bir yorum hattı gelişmekte gecikmez. Machiavelli gaddar bir yöneticiden çok yüzü halka dönük bir özgürlük ve cumhuriyet filozofuydu. 20. yüzyıl İtalyan düşünce tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Benedetto Croce, Machiavelli’nin siyaset ile ahlak arasındaki ayrımı gerçekleştiren, siyaseti özerk bir alan olarak ortaya koyan öncü bir düşünür olduğunu iddia etti. Alman filozof Ernst Cassirer’e göre, Machiavelli, Galileo Galilei’nin astronomide ve fizikte yaptığı gibi, siyasetin yasalarını keşfeden bir bilim öncüsüydü. Gramsci’nin önünde, “Makyavelizm”den cumhuriyetçi ve bilimci-pozitivist Machiavelli’ye pek çok yorum bulunuyordu ama faşizmin kurmaya başladığı egemenliğin bir sonucu olarak “faşist Machiavelli” yorumların en muktedir olanıydı. Machiavelli bir faşizm filozofuna dönüştürülmüştü. Başta Mussolini olmak üzere faşistler Prens’i sahipleniyorlardı.
Gramsci Machiavelli’yi bir kötülük meleğine indirgeyen “Makyavelizm” yorumlarını hızlıca geçer. Modern Prens’in hedeflediği siyasette kuramsal devrim için bu gereklidir. Siyasi-iktisadi olgunun önceliğine ve yeni bir siyasetbilimine yer açmak isteniyorsa, siyasi alanın iktisadi belirlenimcilikten olduğu gibi katı ahlakçı buyruklardan da arındırılması kaçınılmazdır. Hiçbir karşı-hegemonya girişimi siyasi çözümlemeyi somut koşullardan uzaklaştıran idealizmden kurtarmaksızın gerçekleşemez. Diğer yandan, bilimci Machiavelli imgesi de Machiavelli’de bilimsel saptama ruhuna eşlik eden ütopyacı ve tutku dolu boyutu gözden kaçırır. Bir yeni düzen kurucusunu nesnel yasaların açıklayıcısına indirgemek onun devrimci potansiyelini budamak demektir. Cumhuriyetçi yorumlar ise Machiavelli’yi sadece tiranlığa karşı bir düşünür olarak anlamak suretiyle bunu farklı bir biçimde yaparlar. Gramsci’nin yorumu, Machiavelli yorum geleneğinin bütünü açısından düşünüldüğünde devrimci bir yarık geliştirmek amacıyla Prens’ten esinlendiğinde, siyasetin özgül konumunu belirleyen ve “siyasi-iktisadi olgunun önceliği”ni öne süren özgün bir çalışma olarak ortaya çıkar.
Modern Prens’i okumak büyük Marksist kuramcılardan birinin ve bir siyaset kuramı dâhisinin düşüncesine giriş yapmanın en hızlı ve etkili yoludur. Gerçekten Modern Prens’in bütün anahtar kavramları (“hegemonya” dan “büyük siyaset❞e, “sivil toplum” dan “siyasal toplum❞a, “pasif devrim” den “organik kriz”e, “Sezarizm” den faşizmin düşünsel kaynaklarının çözümlenmesine, hegemonyanın üretilmesinde seçkinlerin veya aydınların rolüne kadar) bizi Gramsci düşüncesinin merkezine götürür. Çözülmeye çalışılan tarihsel sorun iki yönlüdür. İtalya’da bir sosyalist devrimin imkânlarının araştırılması ve amansızca yükselen faşizmin alt edilmesi. Dikkatle okunduğunda, kitabın kendi döneminin bir panoramasını sunduğu kolaylıkla fark edilecektir. Modern Prens, bir Avrupa ülkesinde faşizmin koşullarının adım adım yerleşmesine tanıklık eden eleştirel bir düşünürün tarihsel açıklama çabasının ürünüdür aynı zamanda. Hatta hegemonyanın en önemli öğelerinden biri olan “aydınlar” (ya da “entelektüeller”) açısından bakıldığında, Modern Prens’in farklı ideolojik kanatlardan faşizme yönelen, faşizmi destekleyen ve faşizmin kuruluşunda ideolojik işlev gören İtalyan aydınlarının bir çetelesini tuttuğu da söylenebilir.
Modern Prens’te bütün kuramsal enerji “hegemonya” kavramına doğru akar, onunla bütünleşir, onu açıklar. Gramsci’nin siyaset kuramı tek bir soruya indirgenecek olsaydı şu şekilde özetlenebilirdi: Bir (siyasi-iktisadi) hegemonya nasıl kazanılır, üretilir, işlenir ve sürdürülür? Hegemonya kavramını Gramsci icat etmemiştir, bu sözcüğün ilk kullanımları Antik Yunan’a kadar gerilere gider ve modern dönemde Lenin’in düşüncesinde de görülür. Bununla birlikte, hegemonyaya yönelik en gelişmiş kavrayış Gramsci’nin siyaset kuramındadır. Gramsci’ye göre, kapitalizmin beklenmedik “başarısı” salt iktisadi-mekanik terimlerle açıklanamaz; kapitalizm burjuvazinin “sivil toplum❞daki ahlaki-entelektüel önderliğine, yani hegemonyaya da dayanmaktadır. Üstesinden gelinmesi gereken burjuva hegemonyası sivil toplumun özüne işlemiş bir yapı olarak ortada durmaktadır. İşçi sınıfı, kapitalizmin ortadan kalkacağı yeni düzene, bir karşı-hegemonya oluşturarak ve sivil toplumda bir hegemonya mücadelesi sürdürerek ulaşabilir. Dolayısıyla kapitalizmin nesnel, iktisadi ve mekanik işleyişiyle kendiliğinden ulaşılacak bir devrim yoktur. Burada Gramsci’nin Modern Prensi yürütülecek siyasal mücadelenin motor gücü olarak devreye girer. Modern Prens, tarihte ilk örneği Machiavelli’de görülen “demokratik filozof”un örgütlenip devrimci parti kimliğine kavuşmuş biçimi, siyasi önderliğin simgesidir.
Machiavelli Prens’te feodal bölünmüşlüğe karşı İtalya’yı birleştirecek bir siyasal güce atıf yapar. Prens’te sıklıkla geçen sıfatlardan biri -siyasi “devrim”i çağrıştıracak bir biçimde”yeni” dir: Yeni düzen, yeni prenslikler, yeni yönetimler vs. Bu yeni siyasi güç, yeni yöntemleri gerektirdiğinden, Machiavelli esasta Platon’dan Aristoteles’e, Cicero’ya ve Aquinolu Thomas’a kadar geliştirilmiş klasik siyaset kuramından ayrılır. Machiavelli, bir siyasal kuruluş için soyut düşüncelere (ide❜lere), aklın eylemde sınanmaya ihtiyaç duymayan önsel (a priori) ilkelerine, siyasetten kopuk ahlaki ideallere değil, fiilî gerçeklikten çıkarılacak derslere bakılmasını öneren yeni yöntemiyle bir skandal yaratmıştır. Prens ile Modern Prens arasındaki bağlantı noktalarından biri de yöntemdir. Gramsci, siyasetin somut bir açıklamasına yönelir. Bir hegemonya, tarihüstü ide’ler, a priori ilkeler ve soyut ahlaki ideallerden çok “ulusal-popüler” siyasetin somut koşulları tarafından belirlenir. Yeni bir “ortak duyu” ve yeni bir hegemonya oluşturmaya çalışan bir sınıf, siyasetin somut koşullarını veya Machiavelli gibi söylenirse fiili gerçekliği hesaba katmalıdır. “Somut durumlar somut bir biçimde” tahlil edilmelidir. Prens’te siyasal özne olarak “yeni prenslikler” varken, Modern Prens’in ana fikri, Gramsci’nin bir dönem yazdığı gazetelerden birinin de adı olan L’Ordine Nuovo, yani Yeni Düzen’dir. Machiavelli İtalyan siyasal bütünleşmesi ülküsünün düşünürüyse, Sardunyalı Gramsci, İtalya’da oluşturur. Bu, Marksizm içi tartışmalarda Gramsci’den itibaren geliştirilecek olan “siyasete ya da siyasal olana dönüş” atmosferinin ayırt edici bir parçasıdır ki, 20. yüzyılda Machiavelli’yi bu açıdan yorumlama geleneği başta Louis Althusser olmak üzere çok sayıda siyaset kuramcısı tarafından takip edilecektir.
Gelelim “Gramsci ve Biz” konusuna. Gramsci’nin siyaseti pratik bir sorun olarak kavrayışı şu soruyu kaçınılmaz biçimde gündeme getirir: Modern Prens, içinde yaşadığımız geç kapitalist çağda ne anlama gelir? Gramsci, felsefe tarihi müzesinde kalacak bir siyaset filozofu değildir, böyle bir şeyi kendisi de hedeflememiştir. Bir devrimci olarak, uzun ve yorucu bir süreç gerektiren dönüşümün koşulları kendini dayattığında, organik kriz belirdiğinde, devrimin yeni düzenin kurulmasının tek yolu olduğunu anlatır. İşte Modern Prens bu hümanist ve devrimci çağrının gerçekleştirilmesi (siyasi-iktisadi) uğrağında belirir.
Gramsci’nin doğrudan eylemi savunan kendiliğindenci akımlara karşı siyasal parti örgütlenmesini öne çıkarması, toplumsal hareketlerin uçucu siyasal karakterinin tartışıldığı bir dönemde yeniden düşünülmeye değerdir. Kapitalizme alternatif olarak sunulan alt-politika ve toplumsal hareketler ile geniş kitlelerin taleplerini siyasi yaşama eklemleyecek bir siyasal parti biçimlenmesi arasındaki gerilim çağımızda hararetle düşünülmesi gereken siyasal sorunlardan biri olarak duruyor.
Gramsci’nin düşünceleri sağ popülizmden neofaşizme yeni siyasal biçimleri çözümlemek açısından gayet elverişli bir kavramlar dizisi sunar. Biz geç modern insanların maruz kaldığı tehditlere karşı kuramsal bir kaynak olmaya devam eder. Dolayısıyla Gramsci’nin bazı yorumcuları tarafından etkin bir siyasi düşünme için ileri sürülen soru aciliyetini sürdürmektedir: “Gramsci ve Biz?” Gramsci, kendi deyişiyle, eskinin ölmeye yüz tuttuğu, yeninin belirmekte geciktiği ve marazi belirtilerin türediği bir bunalım zamanında yazmıştı. Çağımız bu tür işaretlerle âdeta boğulmuş gibi görünmüyor mu?
***
Modern Prens için temel aldığımız İtalyanca edisyon, Carmine Donzelli’nin Hapishane Defterleri (13. Defter) “Machiavelli’nin Siyasetine Dair Notlar” alt başlığını taşıyan eleştirel edisyonudur. Yer yer değişkenlik gösteren kimi sözcüklerin ve kavramların (devlet, prens, kilise, liberizm vb.) yazımları hususunda esas metne, daha doğrusu Gramsci’nin notlarındaki yazım tarzına büyük ölçüde riayet edilmiştir. Elinizdeki metinde yazara ait herhangi bir dipnot bulunmamakta, yazarın notları ana metindeki parantezlerde yer almaktadır. Metne yönelik kavramsal, kuramsal ve tarihsel bilgiler içeren açıklayıcı dipnotlar ise yayıma hazırlayanın notlarıdır, bunların hepsi bölüm sonlarına alınmıştır. Gerek zor koşullarda elyazmaları biçiminde kaydedilmiş olmaları gerekse tarihsel ve kuramsal atıflarının genişliği, Gramsci’nin metinlerinin çevirisine açıklayıcı notlar düşmeyi zorunlu kılıyor. Modern Prens’in bu yeni Türkçe baskısındaki notlar metni olabildiğince açmayı ve Gramsci düşüncesinin hem bizzat kendisinin hem de bu düşüncenin bağlamlarının daha iyi anlaşılmasında yardımcı olmayı amaçlıyor.
Hapishane Defterleri’ni okumak Gramsci düşüncesine giriş yapmak için kuşkusuz en iyi tercihtir. Fakat siyaset kuramı okurları topluluğundan edindiğim izlenim, Defterler’in hem çok sayıda ciltten oluşması hem de parçalı yapısı nedeniyle göz korkutucu olduğu yönündedir. Bu nedenle Gramsci, popülerleşen – ve bazen medyada bile kullanılan, elbette bazen çarpıtılan”hegemonya”, “organik aydın” ve buna benzer kavramları çokça dillendirildiğinden görünüşte iyi bilinen fakat belki de göründüğünden daha az okunan bir siyasi düşünüre dönüşmüştür.
Modern Prens’in bu baskısının, ülkemizde hayli eski tarihlere giden Gramsci ilgisini diri tutma konusunda aracılık etmesi, çağımızın yakıcı siyasal sorunlarına çözüm arayışlarında Gramsci’den hareketle yeni düşüncelere ve çalışmalara esin kaynağı olması dileğiyle…
Fırat Mollaer, 2024
1
Prens’in temel özelliği, sistematik bir tez olmaktan ziyade siyasi ideoloji ve siyaset biliminin dramatik bir “mitos” formunda birleştiği “yaşayan” bir kitap olmasıdır. Siyaset bilimi Machiavelli’ye kadar ütopya ve skolastik irdeleme biçimlerini almışken, Machiavelli siyaset bilimine fantastik ve sanatsal bir form vermiş, kuramsal ve rasyonel unsuru ise “kolektif iradenin” şekillenmeye açık, “insan biçimli” bir temsili olan condottiero1 ile ete kemiğe büründürmüştür. Belli bir siyasi amaç güden belli bir kolektif iradenin oluşum süreci, bir eylem yönteminin ölçüt ve ilkelerine dair kitabi sınıflandırma ve araştırmalarla değil, ikna edilmek istenen kişinin sanatsal hayal gücünü harekete geçirecek ve siyasi tutkulara daha somut bir biçim verecek, yani elle tutulur, gözle görülür bir şahsiyetin gerekliliği ve ödevleri gibi belirgin nitelikleriyle temsil edilir. [Machiavelli’den önceki siyaset yazarlarında Prens gibi kişiselleştirme içeren yazılar olup olmadığını araştırmak gerek. Prens’in kapanışı da eserin “mitsel” niteliğiyle bağlantılıdır: Machiavelli, ideal condottiero temsilini sunduktan sonra müthiş bir sanatsal etkiye sahip bir pasajda condottiero’yu tarihsel açıdan cisimleştirecek gerçek bir öndere seslenir ve bu tutkulu çağrı esere dramatik karakterini de kazandırarak kitabın tamamına yansır. L. Russo’nun2 Prolegomeni a Machiavelli (Machiavelli’ye Giriş) adlı çalışmasında Machiavelli siyaset sanatçısı olarak anılır ve “mit” ifadesi de bir kez geçer ama bu ifade tam olarak yukarıda belirtilen anlamda kullanılmaz.]
Machiavelli’nin Prens’i Sorelci “mit” kavramının3 tarihsel bir emsali, yani soğuk bir ütopya ya da öğretiyi sıkı sıkıya ve sağduyuyla takip eden bir siyasi ideoloji olarak değil, darmadağın ve paramparça olmuş bir halkta kolektif irade arzusu uyandırmak ve onu örgütlemek üzere iş gören somut bir hayal gücü yaratısı olarak incelenebilir. Prens’in ütopik karakteri, “Prensin” tarihsel gerçeklikte var olmayışından kaynaklanır; Prens İtalyan halkına onun tanıdığı nesnel bir figür olarak sunulmaz, salt teorik bir soyutlamadır Prens, önderin, yani ideal condottiero’nun sembolüdür, fakat kitabın tamamında yer alan mitsel, tutku uyandırıcı unsurlar, son bölümde hayli etkili dramatik bir hamleyle “gerçekten var olan” bir Prense seslenişte yoğunlaşır ve kanlı canlı hale gelir.4 Machiavelli bütün bir kitap boyunca bir halkı yeni Devletin kuruluşuna götürecek Prensin nasıl olması gerektiğini katı bir mantık ve bilimsel bir mesafeyle tartışır. Sonuç bölümünde Machiavelli’nin bizzat kendisi halk olur, halka karışır, gelgelelim arasına karıştığı bu halk “alelade” bir kitle değildir, Machiavelli’nin önceki savıyla ikna ettiğini, vicdanına ve sesine dönüştüğünü, onunla özdeşleştiğini hissettiği bir halktır: Öyle ki tüm bu “mantık” çalışması, halkın kendi vicdanında gerçekleşen ve sonuçta da tutkulu, yakıcı bir çığlığa varan bir özdüşünümden, bir iç muhakemeden başka bir şey değilmiş gibi görünür. Tutku kendine bir gerekçe bulur, yeniden “duygusal yakınlık” ve ihtiras da eylem fanatizmine dönüşür. İşte bu yüzden Prens’in sonsözünün haricî ve dışarıdan “yapıştırılmış” retorik bir şey değil, eserin vazgeçilmez, hatta gerçek ışığını tüm esere yansıtan ve onu bir “siyasi manifestoya” dönüştüren bir bölüm olduğunun anlaşılması gerekir.”
Sorel’in nasıl olup da ideoloji-mit kavrayışından siyasi parti anlayışına varamayıp profesyonel sendika kavrayışında kaldığı da ele alınabilir. Sorel’in, “mitin” en büyük ifadesini bir kolektif irade örgütlenmesi olarak sendikada değil, sendikanın ve zaten işbaşında olan bir kolektif iradenin pratik eyleminde bulduğu doğrudur; bu eylemin varabileceği en üst nokta ise genel grevdir, yani başlangıç evresinde ve olumsuz karakterde olan (olumlu karaktere sahip olması ancak ortaklaşan iradelerde varılan anlaşmayla sağlanır), kendine özgü “aktif ve yapıcı” bir aşama öngörmeyen, deyim yerindeyse pasif bir faaliyet olarak genel grev. O halde Sorel’de iki gereklilik çatışır: Mitin gerekliliği ile “önceden belirlenmiş her plan ütopik ve yenilik karşıtı olacağından” mit eleştirisinin gerekliliği. Çözüm (Bergson’un “yaşam atılımı”ndaki anlamıyla) “keyfi”, akıldışı atılıma, yani kendiliğindenliğe bırakılmıştır.3 [Bu noktada, Croce’nin kendi tarih ve karşı-tarih problemini ortaya koyuş biçimiyle diğer düşünme biçimleri arasında beliren örtük bir çelişkiye de dikkat çekmek gerekir: Çelişki, onun “siyasi partilere” düşmanlığıyla toplumsal olayların “öngörülebilirliği” sorununu ortaya koyma biçimi arasındadır [Krş. Conversazioni Critiche (Eleştirel Sohbetler, s. 150-52); Ludovico Limentani’nin La previsione dei fatti sociali (Toplumsal Olayların Öngörülebilirliği, Torino, Bocca, 1907) adlı kitabının tanıtımı]. Eğer toplumsal olaylar öngörülemezse ve öngörü kavramının ta kendisi salt bir sedadan ibaretse, burada akıldışının egemenliğinden başka bir şey söz konusu olamaz ve her insan örgütlenmesi karşı-tarihtir, bir “önyargıdır”: Bu durumda, tarihsel gelişmenin ortaya çıkardığı tekil sorunlara anlık ölçütlerle sırası geldikçe çözüm bulmaktan başka bir şey kalmaz ve olası tek siyasi hat da oportünizmdir [Krş. Croce’nin “Il partito come giudizio e come pregiudizio” (“Yargı ve Önyargı Olarak Siyasal Parti”) başlıklı makalesi, Cultura e vita morale (Kültür ve Ahlaki Yaşam) içinde]. Ancak, bir mitin “yapıcı olmaması” mümkün müdür? Sorel’in sezgileri uyarınca, şiddet kullanarak, yani mevcut yasal ve ahlaki ilişkileri yok ederek de olsa, ayırma (“bölünme”) yoluyla kolektif iradeyi daha oluşmaktayken acemi ve ilkel aşamasında bırakan bir aracın etkin bir üretkenliği olabileceği tahayyül edilebilir mi? Böylesine basitçe oluşmuş bir kolektif irade, olumlu aşama için farklı ve birbirinden zıt yönlere giden sayılamayacak kadar çok tekil iradeye ayrılarak darmadağın olup mevcudiyetine hemen son vermeye-
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Araştırma-İnceleme Hasan Ali Yücel Klasikleri Siyaset
- Kitap AdıModern Prens
- Sayfa Sayısı224
- YazarAntonio Gramsci
- ISBN9786254298851
- Boyutlar, Kapak12,5x20,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİş Bankası Kültür Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Nişanlıya Mektuplar 1820-1822 ~ Victor Hugo
Nişanlıya Mektuplar 1820-1822
Victor Hugo
Hugo’nun, Adèle Foucher ile acı, sevinç, kıskançlık ve mutluluk dolu yazışmalarının yer aldığı Nişanlıya Mektuplar, yazarın bir genç adam olarak portresini sunarken, tutkulu ve...
- Karamazov Kardeşler ~ Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Karamazov Kardeşler
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881): İlk romanı İnsancıklar 1846’da yayımlandı. Ünlü eleştirmen V. Byelinski bu eser üzerine Dostoyevski’den geleceğin büyük yazarı olarak söz etti. Ancak...
- Türlerin Kökeni ~ Charles Darwin
Türlerin Kökeni
Charles Darwin
Charles Darwin, canlılarda evrimin doğal seçilim yoluyla gerçekleştiğini öne sürdüğü teorisiyle yalnızca döneminin değil daha sonraki ve hatta modern dönemlerin biyoloji bilimini ve genel...