Reşad Ekrem’in dilinde tarih gerçek hayattan daha canlı, daha güzel, daha büyülü…
Reşad Ekrem Koçu’dan, deyiş yerindeyse, bir “tarihi polisiye.” 16. yüzyıl sonlarında, Sultan III. Murad zamanında “şehr-i şehîr” İstanbul’da, çok sayıda esrarengiz kayıp olayı gerçekleşir. Şehrin seçme zenginleri, bazen bütün aile üyeleriyle beraber, ansızın sırra kadem basmaktadır. Art arda cesetler bulunur ve olaylar yavaş yavaş aydınlanırken, işin arkasından şeytani bir planlar zinciri çıkar. Reşad Ekrem Koçu,
bu müthiş macerayı tarihi ayrıntıları titizlikle işleyerek ve tam bir polisiye roman kurgusuyla anlatıyor.
*
Gülyağcı’nın Zübeyde Hanım
On altıncı asır sonlarında Sultan III. Murad zamanında geçen bu vaka bir roman konusudur.
O devirden kalmış olan cami, mescit, medrese, han, hamam, çeşme, sebil gibi yapılar hariç, on altıncı asrin Istanbulu, bugünkü manzarasına hiç benzemeyen bir simaya sahipti. Mesela Vefa semti, evvela kibar yatağıydı. Bir meydancığın bir yanını, şehrin büyük ve muhteşem binalarından Mimar Sinan yapısı Pertev Paşa Sarayı kaplıyordu, içinde 400 oda, 18 hamam, bakkalına, kasabina, terzisine, hatta kuyumcusuna vannca, müşterisi sarayın halkı ve bendegani, hususi bir çarşısı vardı, 20 göz dükkân. Meydanın bir yanında Pertev Paşa’nın hayır eserlerinin gelir kaynaklarından biri olarak yaptırılmış büyük bir çifte çarşı hamamı. Beri yanda, azıcık geride Şeyh Vefa Camii ve Medresesi, onun az berisinde kiliseden çevrilmiş Molla Güranî Camii, bir iki sokak aşını Fatih’in hocalarından Molla Hüsrev’in camii… Sonra, dörtyol ağzı meydandan dağılan sokaklar üzerinde, hepsi bahçeli, bahçeleri mamur, hepsi kiremit örtülü geniş saçaklar altında büyüklü küçüklü ahşap evler, konaklar… ve kaldırımlan tertemiz kaba taş döşenmiş ara sokaklarda çeşmeler…
Vefa Meydanı’nda günün her saatinde gençler at koşturur, seyyar satıcılar dolaşır, çocuklar oynaşırılı; kibar semtinde olduğu için bütün döşemesi ve hamam takımları pak ve cümle tellakları seçme, “çüstü çalak” olan Vefa Hamamı da dolup dolup boşalırdı. Hamamın yanında, kışın bozası, yazın şırası bütün İstanbul’a ün salmış Hacı Sinan’ın dükkânı da gürül gürül işlerdi.
İşte bu semtte, Zeyrek’e inen yokuşun başında “Gülyağcı’nın Konağı” yahut “Cevizli Konak” diye anılan bir saray yavrusu vardi. Bahçe kapısının yanında göğe baş kaldırmış ulu bir ceviz ağaemin ardında ancak üst pencereleri görülen bu konakta mahallenin “Sinirli Hatun” lakabını taktığı zengin bir dul kadın oturuyordu. Orta yaşta, otuz beşlik, güzelliğini ve taravetini iyi korumuş, hayır ve hasenati sever bir hanımefendiydi.
Büyük şehrin zengin bir gülyağı tüccarı olan kocası Eski Zağralı Bekir Ağa, pek sevdiği, üzerine titrediği Zübeyde Hatun’a Karun hazinesi değerinde bir servet bırakıp göçtükten sonra bu hanımefendi eteklerini beline sokmuş, konağının seksen anahtarını kemerine asmış; kâhya, vekilharç, kahveci, ayvaz, külhancı, uşak, arabacı, seyis, bahçıvan on-on beş nefer selamlık halkına yol vermiş, kul cinsi üç köle ile altı cariyeyi esir pazarına gönderip sattırmış, emektar iki çeyiz halayığı ve baba yadigarı bir Arnavut kapıcı ile bu adamın tüvana, tuttuğunu koparır, ezer iki torunuyla konağa kapanmıştı. Ne misafir kabul ediyor ne de misafirliğe gidiyordu. Konağın kapısı yılda iki bayram ile kandillerde, o da eteğini öpmeye gelen fukaraya para dağıtmak için açılıyordu. Imam efendinin mührüyle tezkire yazdırıp yardım isteyenlere de üç yerine beş gönderiyordu. Konak hamamlarının külhan kapısını kapatmış, haftada bir gün, sabahın en erken saatlerinde, konağının hemen yakınındaki Vefa Hamamı’na gidiyordu, yanma iki yaşlı halayığını alıyor, bohçaları da Arnavut kapıcının tığ gibi torunlarından biri taşıyordu. Mahalle, semt kadınlarıyla teması, sohbeti bu hamam günlerine münhasır kalmıştı.
Bu esrarengiz inziva hayatı semt halkı tarafından evvela garip karşılanmıştı, hatta dedikodu konusu da olmuştu. Yaşı zengin kocasının yasını tutmadığı belliydi. Acaba bir sevda mı çekiyordu? Yoksa her ikisi de erkek güzeli mahbup taze civan olan Amavut oğlanlarla mu gönül eğlemekte ve bu yüzden konağının kapılarını yabancıya kapamıştı.
Arnavut kapıcı ile torunları da kahveye çıkmazlar, Sinan’ın dükkânına gelmezlerdi. Oğlanlar hafta aşını nöbetle, dedeleri de küçük oğlanla beraber on beş günde bir, hamımlarını getirdiklerin de hamamın erkekler kısmuna girerler, kimseyle konuşmadan yıkanıp çıkarlardı. Üçü de daima pür silahı, muhakkak ki emin ve sadik bekçilerdi. Delikanlılardan büyüğü her gün bir nöbet çarşıya çıkar, omuzladığı zembili doldurup çarçabuk dönerdi.
1595 yılı yazının bir ikindi vakti, ayı günü unutulmuştur, Gülyağcı’nın karısı arkasında halayıklarından biriyle konaktan çıktı. Kafes ardından görebilen birkaç komşu kadın hayretler içinde kaldı. Arkalarında üç Arnavut muhafızdan biri yoktu. Mütecessis bir mahalle delikanlısı, kadınlara hissettirmeden peşlerine takıldı. Sinirli Zübeyde Hatun Pertev Paşa Sarayı’nın önünden geçmiş, Kırkçeşmeler tarafına yürümüş, Bozdoğan Su Kemeri altında kendisini beklediği aşikâr olan iki yağız at koşulu bir saray koçusuna, arabasına binmişti. Takip eden delikanlı da arabanın ardından bakakalmıştı.
Hanım o akşam Sinan Ağa’nın dükkânında, erkekler hamamında ve Vefa’daki yeniçeri kahvehanesinde bir dedikodu mevzuu oldu. Sarayı Hümayun haremine ait olan bu koçu hatunu nereye götürmüştü? Araba niçin Cevizli Konak’ın kapısına gelmemişti de hanımı su kemeri altında beklemişti? Kocası öleli bir yıla yaklaşı yordu, Zübeyde Hatun’un en küçük uygunsuz hareketi görülmemişti. Vefa’ya Kocamustafapaşa’dan gelin gelmişti; kocası hayattayken sık sık o taraflara, akrabalarına giderdi, bir yıldan beri bilakis, ayağını sokaktan, gezmeden kesmişti. Birkaç kişi yatsıya kadar Cevizli Konak’ı gözledi, hanım dönmedi; “Zahir kendi semtinden bir haber aldı, gece yatısına oraya gitti” dediler. Ya saray arabası? O neyle izah edilebilirdi?
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli) Tarihi Roman
- Kitap AdıForsa Halil
- Sayfa Sayısı168
- YazarReşad Ekrem Koçu
- ISBN9786050940459
- Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviDoğan Kitap / 2017
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kör Baykuş ~ Sadık Hidayet
Kör Baykuş
Sadık Hidayet
Bir kalemdan ressamının mektubudur bu satırlar; gölgesiyle dertleşmeye çabalar… Yalnızdır, yorgundur, herkesten ve her şeyden uzaktadır. Sevdalıdır ama karısına mı kalemdanlar üzerine çizdiği latife mi? Yoksa ikisi de...
- Lâle Zamanında İsyan (Vaka-i Patrona Halil) ~ Ahmet Aziz
Lâle Zamanında İsyan (Vaka-i Patrona Halil)
Ahmet Aziz
“(…) Ahmet Aziz’i ‘Aşkale Yolcusu Kalmasın’la tanıdık. Bu defa ‘Lale Zamanında İsyan – Vak’a-i Patrona Halil’ini okuduk. Gerçeklerin bu dille ortaya konması, okutma adına...
- Bir Kitabın Macerası ~ Koray Avcı Çakman
Bir Kitabın Macerası
Koray Avcı Çakman
Bir yazarın gözünden, bir kitabın yayıma hazırlanma macerası! Koray Avcı Çakman, düş sihirbazlığını üstlendiği Bir Kitabın Macerası’nda, okurun hayal gücünü gezintiye çıkarıyor; kitapların yayıma hazırlık...