Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Dervişler, Fakihler, Gaziler / Erken Osmanlı Döneminde Dinî Zümreler (1300-1400)
Dervişler, Fakihler, Gaziler / Erken Osmanlı Döneminde Dinî Zümreler (1300-1400)

Dervişler, Fakihler, Gaziler / Erken Osmanlı Döneminde Dinî Zümreler (1300-1400)

Haşim Şahin

İslamiyet sonrası Türk tasavvufî hayatının bir devamı niteliğinde olan Osmanlı sufîliği hakkında çalışmalarıyla tanınan Haşim Şahin, “Dervişler, Fakihler, Gaziler” adlı kitabında Türklerin İslam dinini…

İslamiyet sonrası Türk tasavvufî hayatının bir devamı niteliğinde olan Osmanlı sufîliği hakkında çalışmalarıyla tanınan Haşim Şahin, “Dervişler, Fakihler, Gaziler” adlı kitabında Türklerin İslam dinini kabul ettikleri dönemden itibaren, sufîlerin Türk devletleri içerisindeki faaliyetlerine, Türk hâkimiyet sahasında oluşan sufî ekollere, Türk sufîliğini etki altında bırakan önemli mutasavvıflara, Selçuklu, Anadolu Selçuk­lu ve beylikler döneminde merkezî iktidar ile sufî çevre ilişkilerine değiniyor. Os­manlı Beyliği’nin kurulduğu dönemde etkili olan Türkmen gruplarının muhtemel göç güzergâhındaki coğrafyanın dinî hareketliliğini, sufîlerin yaşantısını, erken yüz­yıllardan itibaren bu güzergâhta faaliyet gösteren mutasavvıfların ve sufî ekollerin varlığını araştıran Şahin, belki de Osmanlı tarihinin bu en kapalı döneminin derli toplu bir analizini yapıyor.

“Türklerin İslam’ı kabul edip benimsemesinde ticarî ve siyasî ilişkilerin yanı sıra, Türk geleneğindeki alplık motifi ile İslam’daki eren-evliyâ inancı gibi İslam diniyle eski Türk dini arasındaki benzerlikler ve Türk toplumu arasında yayılan Budizm’in de etkisi olmuştur. Bu etkileşim, Müslüman Türklerin kullandıkları bazı kelimelerde yahut bazı geleneklerinde bariz bir şekilde kendisini göstermektedir.”

*

Önsöz

Tarihsel süreç içerisinde Türklerin kurduğu en büyük ve uzun ömürlü devlet olan Osmanlıların ilk dönemlerine dair bazı araştırma eserlerinin kaleme alındığı, tarihe biraz meraklı olan hemen herkes tarafından bilinmektedir. Bununla birlikte, beyliğin oluşum sürecinde önemli pay sahibi oldukları anlaşılan toplumsal faktörler üzerine ayrıntılı incelemeler yapılmamıştır. Meşhur Osmanlı tarihçisi Âşıkpaşazâde, erken Osmanlı tarihinin önemli kaynakları arasında kabul edilen Tevârih-i Âl-i Osman adlı eserinde, Anadolu’da, misafirler arasında kendilerinden söz edilen dört zümreden söz eder. Âşıkpaşazâde, Abdalân-1 Rûm, Gâziyân-1 Rûm, Ahîyân-1 Rûm ve Bacıyân-1 Rûm isimleriyle zikrettiği bu zümrelerin, daha ziyade dinîtasavvufî yaşamları ve sosyal hayattaki etkilerine değinir.

Osmanlı sufiliği, İslamiyet sonrası Türk tasavvufi hayatının bir devamı niteliğindedir. Bu nedenle elinizdeki çalışmanın giriş bölümünde Türklerin İslam dinini kabul ettikleri dönemden itibaren, sufîlerin Türk devletleri içerisindeki faaliyetlerine, Türk hâkimiyet sahasında oluşan sufî ekollere, Türk sufîliğini etkileyen önemli mutasavvıflara, Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve beylikler döneminde merkezî iktidar-sufî çevre ilişkilerine kısaca değinilmiştir. Çalışmaya böyle bir bölüm konulmasındaki temel gaye, Osmanlı Beyliği’nin kurulduğu dönemde etkili olan Türkmen gruplarının muhtemel göç güzergâhındaki coğrafyanın dinî hareketliliğine, sufîlerin yaşantısına, erken yüzyıllardan itibaren bu güzergâhta faaliyet gösteren mutasavvıfların ve sufî ekollerin varlığına dikkati çekmektir. Zira Osmanlılar İslam diniyle ilk defa Şeyh Edebalı’nın zaviyesinde tanışmamışlardı ve Osman Gazi’nin duvardaki Kur’an’ı görüp “bu nedir?” diye soracağı kadar İslama yabancı değillerdi.

Osmanlı sufîliği üzerinde, Selçuklu devrinde yaşamış Ebû Ali Fârmedî başta olmak üzere Gazzâlî kardeşlerin halifeleri vasıtasıyla fikirsel anlamda; Anadolu Selçukluları devrinde yaşayan İbnü’l-Arabî, Sadreddin Konevî, Ebû’l-Vefâ el-Bağdâdî, Ebû İshak Kâzerûnî, Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Hacı Bektaş-ı Velî, Yunus Emre gibi sufîlerinse doğrudan yahut dolaylı etkisinin olduğu bilinmektedir. Sözü edilen bu etkiyi bazen ilk dönemde bile görmek mümkünken, Mevlevîlik örneğinde görüldüğü üzere bazılarının da bu çalışmanın sınırları dışına çıkan çok daha geç dönemlerde girişini Osmanlı topraklarında izlemek mümkündür. Osmanlı sufîliği üzerinde, vaktiyle M. Fuad Köprülü’nün Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar adını taşıyan eserinde temas ettiği gibi, Türkistan sufîliğinin piri olarak kabul edilen Hoca Ahmed Yesevî’nin izlerine az da olsa rastlamak mümkündür. Bunun yanında Şeyh Ebû’l-Vefâ el-Bağdâdî’ye nispet edilen Vefaîyye de kuruluş dönemi Osmanlı toplumunda derin ve güçlü bir etkiye sahiptir.

Osmanlı Beyliği’nin Kuruluş Döneminde Dinî Zümreler başlığını taşıyan birinci bölümde kuruluş döneminde faaliyet gösteren dervişler, fakihler, medreseli sufîler, gaziler hakkında bilgi verilmiş, doktora tezinde yer alan ahîler ise bu kitabın kapsamı dışında bırakılmıştır. Bunun nedeni ahîlerin dinsel kimliklerden ziyade ekonomik yapıyla ilişkili olmalarıdır. Dervişlerin Osmanlı Devleti’nin kurulduğu uç bölgesinde Anadolu Selçukluları devrinden beri faaliyet gösterdikleri bilinmektedir. Bilhassa Osmanlı Beyliği’nin bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktığı dönemden itibaren uç bölgelerinde yoğun bir derviş nüfusu göze çarpmaktadır. Bu dervişlerden kimileri Şeyh Edebalı, Tursun Fakih, Emir Sultan örneklerinde görüldüğü gibi iktidar zümreleriyle yakın ilişki içerisinde bulunmayı, hükümdarların verdikleri kararlar sırasında danışılan kişiler olmayı tercih ederken, Geyikli Baba, Postinpuş Baba, Doğlu Baba, Abdal Musa, Abdal Murad, Abdal Mehmed, Somuncu Baba gibi kimilerininse iktidardan ve iktidarın etkisinden uzak kendi başlarına bir yaşam tarzını benimsedikleri görülmektedir.

Yapılan tevcihlerden ve vakıflardan yola çıkıldığında kuruluş döneminde faaliyet gösteren zümrelerden bir diğerinin fakihler olduğu görülür. Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde köy imamlarını ifade etmek için kullanılan fakih yahut halk dilindeki söylenişiyle fakı unvanını taşıyan bu zümre mensupları, Anadolu Selçuklu Devleti ve beylikler devrinden beri köy, kasaba ve şehirlerde görev yapmış, verdikleri eserler yahut sohbetleriyle halk nezdinde etkili olmuşlardır. Bu zümrenin Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemindeki en önemli temsilcilerinden birisi devletin ilk bağımsızlık hutbesini okuduğu ifade edilen Dursun Fakih’tir. Dursun Fakih yaşadığı dönemde Osman Gazi’nin en yakın dostlarından birisi olmuş, yazdığı eserlerle uçta yaşayan halka gaza ve cihat ruhunu aşılamaya gayret etmiştir.

Medreselerde görev yapan müderrisler bu dönemde dinî hayatın şekillenmesinde etkisi olan bir diğer gruptur. Orhan Gazi tarafından 1331 tarihinde İznik’te ilk medresenin kurulmasıyla Osmanlı topraklarında faaliyet göstermeye başlayan Davûd-ı Kayserî, Tâceddin Kürdî, Alâeddin Esved ve Molla Fenârî gibi müderrisler bir taraftan yüksek bir medrese kültürünün oluşmasına gayret ederken diğer taraftan İbnü’l-Arabî ile gelişen “vahdet-i vücud” düşüncesinin Osmanlı topraklarındaki önemli temsilcileri olmuşlardır. Aynı şekilde kuruluş döneminde yapılan savaşların aslî unsurunu teşkil eden gaziler de bu dönemde dinî içeriği olan gaza anlayışının temsilcileri olarak değinilmesi gereken bir diğer gruptur. Ertuğrul Gazi devrinden itibaren Osmanlı beylerinin yanında yer alan gaziler savaşlarda önemli başarılar kazanmışlar, yeni fethedilen kalelere yerleşerek bir yandan güvenliği temin ederken bir taraftan da Türkleşme ve İslamlaşmaya katkı sağlamışlardır. Osman Gazi’nin silah arkadaşları Samsa Çavuş, Konur Alp, Köse Mihal, Akça Koca gibi gaziler yerlerini ilerleyen dönemde kendileri gibi gaza ve cihat uğrunda savaşan yeni gazilere bırakmışlardır. Bilhassa Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa’nın gayretleri sonucunda Rumeli’nin ele geçirilmesiyle birlikte Evrenosoğulları, Mihaloğulları ve Turhanoğulları gibi gazi-akıncı aileleri bölgede İslamın ve Osmanlı hâkimiyetinin pekişmesine hizmet etmişlerdir. Çalışmanın Dinî Zümrelerin Merkezî İktidarla İlişkileri başlığını taşıyan ikinci bölümünde Yıldırım Bayezid’in ölümüne kadar geçen süreçteki derviş, gazi ve fakihlerin ilk Osmanlı beyleriyle ilişkilerine değinilmiştir. Derviş zümrelerinin iktidarla ilişkilerinde zamanla bazı değişimler olduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı Beyliği’nin ilk yıllarında, bilhassa devletin henüz tam teşekkül etmemiş olduğu Osman Gazi döneminde iktidarın derviş zümrelerine yaklaşımı çok daha kuşatıcı olmuştur. Bunun temelinde, bağımsızlığını yeni ilan etmiş, kendi düzeyindeki çok sayıda aşiret reisi arasından sivrilmeyi hedefleyen Osman Gazi’nin dervişlere karşı daha lütufkâr tavrı yatmaktadır. Zira, Müslüman olmayan toprakların ele geçirildiği bir dönemde, gerek etnik ve dinsel dönüşüm gerekse imar ve iskân için bu zümrelerin desteğine duyulan ihtiyaç bu tavrı anlaşılır hale getirmektedir. Osman Gazi bu konuda sadece dervişlerin değil, fethedilen toprakların idaresi genellikle kendilerine tevcih edilen alp-gazilerin, kiliseden çevrilen yahut yeni inşa edilen cami veya mescitlerin imamlık veya müezzinlik görevini üstlenen fakihlerin, bilhassa dağ başlarına veya ücra yerleşim birimlerine kurdukları zaviyeleri sayesinde pek çok kişiye yardımcı olan, aynı zamanda şehirlerdeki iktisadi hayatın merkezinde yer alan esnaf birliklerini kuran ahîlerin de büyük desteğini kazanmıştır.

Orhan Gazi devrinde Geyikli Baba, Abdal Musa ve Karaca Ahmed ile ilgili olarak anlatılan bir teftiş olayından hareketle, Osman Gazi devrine oranla biraz daha güçlenen merkezî idarenin, derviş gruplarından faaliyetlerinden iktidar için bir tehdit olarak görülenleri kontrol altına alma çabası içerisine girdiği anlaşılmaktadır. Geyikli Baba bu teftişten Osman Gazi’nin silah arkadaşı Turgud Alp’in kefaletiyle kurtulurken, diğer ikisi Osmanlı topraklarını terk etmek zorunda kalmıştır. Bu durum Orhan Gazi’nin babasına oranla dervişlerle ilişkisinde daha seçici olduğunu ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, Orhan Gazi’nin derviş zümrelerine, fakihlere ve ahîlere karşı çok lütufkâr davrandığını da ifade etmek gerekir. Kaynaklarda yer alan bilgilerden Orhan Gazi’nin bilhassa Ahî Hasan ile yakın bir dostluk kurduğu, savaşlarda yanından ayırmadığı ve onun için İznik’te açılışında “bizzat kendi eliyle fukaraya aş dağıttığı” bir zaviye yaptırdığı görülmektedir. Onun bu tavrı iktisadi yapıyı kontrol eden bir grubun desteğini elde etme arzusu olarak da değerlendirilebilir. Orhan Gazi aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin bilinen ilk medresesini İznik’te kurup başına da İbnü’l-Arabî ekolünün önemli temsilcilerinden Davûd-ı Kayserî’yi getirmek suretiyle bu ekolün Osmanlı ülkesine girmesine de bir anlamda zemin hazırlamıştır. Dervişlerle sultanların ilişkileri, I. Murad ve Yıldırım Bayezid devirlerinde de devam etmiştir. Ayrıca bu bölümde ilk Osmanlı sultanlarının dine karşı tutumları, yaptırdıkları zaviyeler ve hayır eserlerine de ana hatlarıyla yer verilmiştir.

Çalışmanın son bölümünde dinî zümrelerin gündelik hayatları, görüşleri, yazdıkları eserlerde öne sürdükleri fikirler, toplumu etkileme yöntemleri, gayrimüslim topluluklarla ilişkileri, devletin istimâlet politikasına katkıları, imar ve iskân aşamasında üstlendikleri roller üzerinde durulmuştur.

Son derece yorucu ve uzun süreci kapsayan bir çalışmanın tek bir kişi tarafından başarılamayacağı aşikârdır. Çalışmamı hazırladığım süre boyunca değerli hocalarımın ve meslektaşlarımın pek çok yardımını gördüm. Değerli danışmanım Mustafa Fayda, başından sonuna beni teşvik etti ve bilgilerini benimle paylaştı; kendisine minnetim sonsuzdur. Doktora tezime başladığım günden itibaren engin tecrübesini, derin bilgisini benimle paylaşan değerli hocam Nihat Azamat’a da teşekkür ederim. Çalışmamın Ahmed Yesevî ile ilgili bölümünü hazırladığım sırada, henüz yayımlanmamış çalışmalarını bana göndermek suretiyle istifade etmemi sağlayan Ahmet T. Karamustafa’ya; tavsiyeleriyle bana yol gösteren kıymetli hocalarım Ahmet Yaşar Ocak, İsmail E. Erünsal, Abdülkerim Özaydın, Mustafa Kara ve Abdülkadir Özcan’a; tashihler konusunda yardımcı olan meslektaşlarım Mehmet Serdar Bekar ve Eren Yılmaz’a teşekkür ederim. Yine maddi ve manevi büyük yardımlarını gördüğüm kıymetli büyüklerim Abdullah Trabzon ve Uğur Derman’a; İSAM, IRCICA ve Süleymaniye Kütüphanelerinin özverili personeline, editörüm Korkut Erdur’a ve kitabın basımını üstlenen Yapı Kredi Kültür ve Sanat Yayıncılık’a da sonsuz teşekkür ederim.

Haşim Şahin İstanbul, 2019

 

Giriş

Kaynaklara Dair Bilgiler

Uzunca bir dönemi kapsayan tarihsel arka planı da içermesi nedeniyle bu çalışmada kullanılan kaynakları, Osmanlı öncesi dönemin incelenmesinde kullanılan kaynaklar ve Osmanlı dönemi kaynakları olarak iki genel kategoriye ayırmak mümkündür. Türklerin İslam ile ilk tanışmasından itibaren gelişen süreci ele alan ilk bölümde Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu döneminde yazılmış kaynaklar kullanılmıştır. Bilhassa, ünlü mutasavvıfların hayatlarından ve etkilerinden bahsedilen, bir kısmı bizzat bu şahıslar tarafından yazılmış olan kaynaklar daha ön planda tutulmuştur. Mesela Muhammed Gazzâlî’nin el-Munkız min ed-Dalâl ve İhyâ-yı Ulumi’d-Din isimli eserleri, Ahmed Gazzâlî’nin Sevânihü’l-Uşşâk’ı, Ahmed Yesevî’nin Divân-1 Hikmet’i, Evhadüddin Kirmânî’nin Rubâiler’i, İbnü’l-Arabî’nin Aşk-ı İlahi, Tercümanü’l-Eşvak, Füsusü’l-Hikem’i, Yunus Emre’nin Divan’ı ve Risâletü’nNushiyye’si gerek dönemin sosyal yapısını, gerekse adı geçen şahısların düşünce yapılarını ve etkilerini anlamak için çok önemli eserlerdir. Yine Ahmed Yesevî’nin hayatı ve etkileriyle ilgili kısımda, bu konudan bahseden Hazinî’nin kaleme aldığı Cevâhirü’l-Ebrar min Emvâci’l-Bihar isimli yazma menâkibnâme, Mevlânâ ve çağdaşlarının hayatıyla ilgili kısımda ise Eflâkî’nin meşhur Menâkibü’l-Ârifîn’i, Hacı Bektaş-ı Velî’nin hayatı için de Uzun Firdevsî’nin Vilâyetnâme-i Hünkâr Hacı Bektaş-ı Velî adlı eseri kullanılmıştır. Yine sufîlerin genel biyografilerinden bahseden Ferideddin Attâr’ın Tezkiretü’l-Evliyâ’sı, Hucvirî’nin Keşfu’l-Mahcub’u, Abdurrahman Câmî’nin Nefahatü’l-Üns’ü de sufîlerin hayatlarının ele alındığı kısımda faydalanılan kaynaklardandır.

Bunların dışında, Selçuklu ve Anadolu Selçuklu hükümdarlarının dinî zümrelerle ilişkileri, yaptırdıkları vakıflar ve bizzat kendi dindar kimlikleriyle ilgili olarak bu dönemden bahseden genel tarih kaynakları kullanılmıştır: Ahmed bin Mahmud’un Selçuknâme’si, Râvendî’nin Rahatü’s-Südûr ve Âyeti’s-Sürur adlı eseri, İbnü’l-Esir’in el-Kâmil fi’t-Târih, Nizamülmülk’ün Siyasetnâme, İbn Bîbî’nin el-Evâmirü’l-Alâiyye, Bundârî’nin Zubdetu’n-Nusra ve Nuhbeti’l-Usra (Irak ve Horasan Selçukluları Tarihi) isimli kitabı, Kerîmüddin Mahmud-1 Aksarâyî’nin Müsâmeretü’l-Ahbar’ı, Anna Komnena’nın Aleksiad’ı ile Aziz Erdeşir bin Esterâbâdî’nin Bezm ü Rezm’i bu bağlamda kullanılan başlıca kaynaklardır.

Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminden bahsedilen kısımda kaynaklar daha farklılaşmaktadır. Bu dönem için geç tarihte de olsa yazılmış olan Osmanlı kronikleri en önemli kaynaklardır. Âşıkpaşazâde’nin, Orhan Gazi’nin imamı İshak Fakih’in oğlu Yahşi Fakih’in kendisine hediye ettiği Menâkıb’a dayanarak kaleme aldığı Tevârih-i Âl-i Osman, kuruluş döneminde faaliyet gösteren dinî zümreler hakkında en derli toplu bilgilerin verildiği eserdir. Babaîler İsyanını çıkaran meşhur Baba İlyas’ın soyundan gelen ve kendisi de bir şeyh olan Âşıkpaşazâde eserinde, dervişlerin hayatları ve iktidar-derviş ilişkileri konusunda çok önemli bilgiler vermiştir. Bu konuda Âşıkpaşazâde’yi Mehmed Neşrî takip eder. Aynı şekilde, Oruç Beğ Tarihi’nden, Müneccimbaşı Ahmed Dede’nin Camiu’d-Düvel’inden, anonim Tevarih-i Al-i Osman’lardan, Bayatlı Mahmud oğlu Hasan, İdris-i Bitlisî, Hadidî, Ahmedî gibi ilk dönemden bahseden Osmanlı kroniklerinden de bu bölümün yazımında faydalanılmıştır. Ayrıca kroniklerden sonraki dönemde yazılan, Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Künhü’l-Ahbar adlı eserinde Rûm Abdallarıyla ilgili önemli bilgiler bulunmaktadır. Taşköprülüzâde’nin Şakaik-i Numaniyye adlı eserinde ve bu kitaba Mecdî Mehmed Efendi’nin Hadaiküş-Şakaik adıyla yaptığı zeylde de bu konuda önemli bilgiler vardır. Bunun yanı sıra Baldırzâde Selisî Şeyh Mehmed’in hazırladığı Ravza-i Evliyâ ismini taşıyan vefayatnâmede ve İsmail Beliğ Efendi’nin Tarih-i Brusa adlı eserinde erken dönemde Osmanlı dervişleri hakkında bilgiler mevcuttur.

Bu dönemde yaşayan dinî zümreler hakkında en önemli kaynaklar Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve Ankara Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivinde yer alan Tapu Tahrir defterleridir. Tapu Tahrir defterleri sayesinde dinî zümrelerin yoğun olarak yaşadıkları bölgeler, sahip oldukları vakıflar, üstlendikleri işlevler hakkında bilgi sahibi olabilmek mümkündür. Osmanlı Devleti’nin kurulduğu Kuzeybatı Anadolu coğrafyasıyla ilgili olarak Ömer Lütfi Barkan ve Enver Meriçli tarafından hazırlanan Hüdâvendigâr Livası Tahrir Defteri bu tezin en önemli kaynaklarından birisi olmuştur. Yine Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan 369, 453 ve 438 numaralı Tahrir Defterleri’nden de istifade edilmiştir. Geyikli Baba ile ilgili olarak Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Ali EmiriMusa Çelebi evrakı içerisinde yer alan bir belge çok önemli bilgiler vermektedir. Aynı şekilde, Cevdet Evkaf tasnifinde yer alan -geç tarihli de olsatevcihat kayıtlarından geriye dönük atıf yapılmak suretiyle erken dönemde tahsis edilen bazı vakıflar hakkında yorum yapabilmek mümkün olabilmiştir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde yaşayan dervişlerinin hayatları hakkında en önemli kaynak türlerinden birisini de menâkibnâmeler teşkil eder. Bu dönemde yaşamış dervişlerden Abdal Musa’nın hayatının anlatıldığı Abdal Musa Velayetnâmesi, müridi Kaygusuz Abdal’ın hayatından bahseden Kaygusuz Abdal (Alâeddin Gaybî) Velâyetnâmesi bunlardan ikisidir.

Çalışmamın konusunu teşkil eden dönemde Anadolu ve özellikle de Osmanlı topraklarında bulunmuş seyyahların kaleme aldığı seyahatnâmeler de önemli birer tarih kaynağıdır. Bu seyahatnâmelerden en önemlisi şüphesiz Tancalı seyyah İbn Battûta’nın seyahatnâmesidir. İbn Battûta bilhassa Orhan Gazi döneminde yaşamış ahî zümrelerinin ve fakihlerin hayatları konusunda en değerli kaynaktır. İbn Battûta, Anadolu’da uğradığı hemen her şehirde bir ahî zaviyesinde misafir edilmiş, bu teşkilata dair değerli bilgiler vermiştir. Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde Anadolu’da bulunduğu bilinen bir diğer seyyah, Nigbolu Savaşı sırasında esir düştüğü Osmanlıların ülkesinde uzun süre esir hayatı yaşayan Johannes Schiltberger’dir. Schiltberger’in esaret sırasında aldığı notlar, tenkitli yaklaşıldığı takdirde Yıldırım Bayezid devrinin sosyal hayatının anlaşılması bakımından önem taşır. Çok daha geç dönemde kaleme alınmasına rağmen meşhur Evliyâ Çelebi’nin Seyahatname’sinde de kuruluş devrinde yaşamış dervişlerin türbeleri ve türbelerin bulunduğu çevre hakkında ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır.

Bu dönemle ilgili olarak günümüzde de bazı araştırmalar yapılmıştır. Yukarıda da değinildiği üzere Âşıkpaşazâde’nin klasik dörtlü tasnifine ilk dikkati çeken merhum M. Fuad Köprülü olmuştur. Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar isimli eserinde Türk sufîliğinin temelini oluşturan Hoca Ahmed Yesevî ve Yunus Emre üzerinde ayrıntılı olarak durmuş, bir anlamda Türk sufîliğinin ortaya çıkış serüvenini ortaya koymuş, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu adını verdiği kitabında ve “Osmanlı Devleti’nin Etnik Menşei Meselesi” isimli makalesinde ise bu dört zümreyi detaylıca ele alınmıştır.

Köprülü’nün başlattığı bu çalışmalar talebesi Abdülbâki Gölpınarlı tarafından sürdürülmüştür. Gölpınarlı, Mevlânâ ve Yunus Emre hakkındaki çalışmalarıyla Anadolu Selçukluları dönemi tasavvuf cereyanlarına ışık tutmuştur.

Köprülü ile başlayan ve Gölpınarlı ile devam eden Türk sufîliğinin tarihî serüveniyle ilgili araştırmalar, günümüzde Ahmet Yaşar Ocak tarafından sürdürülmektedir. A. Y. Ocak, kuruluş döneminde faaliyet gösterdiği bilinen zümrelerden Abdâlân-1 Rûm üzerine bir makale kaleme almış, ayrıca Âşıkpaşazâde’nin klasik tasnifi dışında kalan fakihler zümresi konusundaki eksikliğe de Köprülü’den sonra dikkati çeken ikinci şahsiyet olmuştur. Ocak, ayrıca Şeyh Edebalı’nın ahîlikle olan ilişkisi çerçevesinde kaleme aldığı makalesinde Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde Edebalı’yı merkeze alarak bazı konulara eleştiriler getirmiştir. Ayrıca, Vefaîyye tarikatı konusunda kaleme aldığı eserinde Şeyh Edebalı ve Geyikli Baba’nın vefailiği konularında önemli bilgiler vermiştir. Yine Vefaîlik konusunda bu satırların yazarı tarafından da bir makale kaleme alınmıştır. Son yıllarda Ayfer Karaka’nın Vefaîlik üzerine yaptığı bazı çalışmalarda konuya yeni yaklaşımlar getirilmiştir. Kuruluş döneminde gerek dervişlerin iktidarla ilişkileri, gerekse bu dönemin gaza anlayışı konusunda istifade edilen bir diğer kaynak Feridun Emecen’in İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası isimli eseridir. Fakihler zümresiyle ilgili olarak bilhassa Tursun Fakih üzerinde yapılan çalışmalar dikkati çeker. Mehmet Gel’in bu konuda hazırladığı bir yüksek lisans tezinin yanı sıra İsmet Çetin’in Tursun Fakih Hayatı, Edebî Şahsiyeti, Mesnevîleri isimli çalışması ile A. Vehbi Ecer’in “Osmanlı Devleti’nin İstiklâlini İlân Eden Devlet Adamı Dursun Fakih” isimli makalesi oldukça ufuk açıcı olmuştur. Aynı şekilde, Raif Kaplanoğlu’nun Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu isimli çalışması da bilhassa Btynia bölgesindeki dinî zümrelerin faaliyetleri açısından önem arzetmektedir. Bu konuyla ilgili olarak gerek geçmiş dönemlerde, gerekse yakın geçmişte daha pek çok kitap veya makale kaleme alınmıştır. Kaynaklar bibliyografyada ayrıntılı olarak verildiği için hepsinin teker teker burada değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

Devletin kuruluş döneminin temel dinamiklerinin esas alındığı bölümlerde, Gibbons’un Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu; gaza tezinin bir anlamda en önemli temsilcisi olarak kabul edilen Paul Wittek’in The Rise of the Otoman Empire isimli çalışmalarından da istifade edilmiştir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşu gibi kaynakların çok sınırlı olduğu bir dönem üzerine yapılan araştırmalar doğal olarak pek çok yorum farkını da beraberinde getirecektir. Beyliğin kuruluş yıllarına dair pek çok tez ortaya atılmıştır. Ancak bu çalışmanın konusunun sadece dinî zümrelerle sınırlı olması hasebiyle bu tezlerin tartışılması bir kenara bırakılmıştır. Burada hedeflenen dinî zümrelerin kimliklerini tespit etme, iktidar zümreleriyle olan ilişkileri ve toplumsal hayattaki rolleri hakkında bilgi verme gayretinden ibarettir.

….

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Araştırma/İnceleme Tarih
  • Kitap AdıDervişler, Fakihler, Gaziler / Erken Osmanlı Döneminde Dinî Zümreler (1300-1400)
  • Sayfa Sayısı344
  • YazarHaşim Şahin
  • ISBN9789750846922
  • Boyutlar, Kapak16,5 x 24 cm, Karton Kapak
  • YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2020

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur