“Bir şehre ruhunu veren, o iklimin, o coğrafyanın, o kültürün, o şehri yapan insanların birlikte kotardıkları biricik oluştur. Bu bazan bir pencere biçiminde kendini gösterir, bazan bir ağaç seçiminde. Meselâ İstanbul ve Bursa için Erguvan vazgeçilmemesi gereken bir ağaçtır. Şehrin Erguvan’a ihtiyacı vardır. Erguvan pembesinden arındırılmış bir Boğaziçi, baharda, gelinini yitirmiş duvağa benzer.
Bir şehre ruhunu veren bazan o mıntıkada kaynayan bir su, bazan sadece o bölgede pişirilen bir yemek, oynanan bir oyun, bir yapı tarzı, bir davranış, bir mezar, bir tepe, bir ziyaretgâh, bir mesiredir. Urfa’da Halilü’r-Rahman, Konya’da Mevlâna kadar Meram, Safranbolu’da evler, Erzurum’da Çifte Minare kadar eski çeşmelerden akan eski sulardır.
Bir şehre ruhunu veren çocukların oyun oynarken söyledikleri türküler ve tekerlemelerdir. Esnafın müşteriyi karşılamasıdır. Topluca yaşanmış elemler, topluca yaşanmış kederlerdir.
Bütün bu unsurlardan yoksun kalan şehir ruhunu kaybeder. Belki büyür, modernleşir, hatta azmanlaşabilir; ama ötekilerden bir farkı kalmaz, çekici bir yanı olmaz, içinde ikamet eden insanlara vereceği bir şeyi yoktur artık onun.”
*
BİR ŞEHRİN RUHU
Dünyanın büyük bir köye dönüştüğü söyleniyor. Bu köyün insanları hep bir örnek giyiniyorlar. Pantolon, ceket, frenk gömleği, kıravat vb. Birbirine benzeyen caddelerde yürüyorlar; yaya kaldırımları, çöp bidonları, asfaltlar, otomobiller, dur-geç levhaları, ışıklar ve işaretler hep aynı.
İnsanlar işaretler vasıtası ile anlaşıyorlar.
Birbirine benzeyen binalarda oturuyorlar. Arsadan azami istifade ile kazanılmış odalar. Düz satıhlı cepheler, geniş pencereler. Evler çok katlı ve birbirine bitişik. Çoğunun cephesi, yola, arkası küçük bir açıklığa bakıyor. Bu açıklıkta çöpler, kullanılmayan eşyalar, is ve kurum, sarhoş kediler vesaire.
Çok sıcak iklimde yaşayanlar da ceketli kıravatlı, çok soğuk iklimde yaşayanların da ev pencereleri ötekilere benzemek için genişletilmiş. Kendi ülkemizden misal verelim: Ağrı’ya inşa edilen Halk Eğitim Binası ile Muğla’ya, Mersin’e inşa edilen Halk Eğitim Binaları tek tip.
İnsanlar çok katlı otellere bayılıyorlar. Her yere bunlardan dikiyorlar. Otellerin de içleri ve çevreleri birbirine benziyor. Şehirlerin şurasında burasında lokantalar görülüyor, ayak üstü yemek yenecek mekanlar açılıyor. Buralarda yenilip-içilen şeyler de tek tipleşmeye doğru gidiyor. Cola, hamburger, cips vb.
Parklara bakıyorsunuz. Birbirinden farkı yok. O mânasız, suyu çoğunlukla kirli, içinde bazen ördekler, bazen kuğular yüzen hantal havuzlar, bu havuzlara güya bir şelaleden dökülen sular. Belki fark atar ötekilere diye çeşitli şekillerde tasarlanan fiskiyeler. Gündüz görüntüsünün bayağılığını örtmek için gece yapılan ışıklandırmalar.
Şişelerde satılan sular.
Poşetlerde yatan yiyecekler.
Hep aynı vitrinler ve hep aynı markalar. Aym arabalar ve hep aynı sıkışık trafik.
Hava kirliliği, su kirliliği, çevre kirliliği. Tarihî mekânların turistik mekân haline gelişi.
İnsanların yabancılığı, güven vermeyen yüzleri, sahte gülüşleri. Bir şehirden diğerine gittiğinizde değişmeyen atmosfer. Bizim memleket de böyle oldu.
Eski ve kendine has kimliği olan bütün bölgeler insafsızca ve gösteriş uğruna yıkıldı. Farklı olan her şey gözden çıkarıldı. Meselâ Erzurum’un eski sokakları ile Bursa’nın eski sokakları arasında bir mahiyet, bir ruh farkı vardı. Yeni Erzurum ile yeni Bursa arasında bu farkı görmek mümkün değildir. İkisi de yukarıda bahsi geçen tek tip özellikleri benimsemişlerdir.
Bir şehre ruhunu veren, o iklimin, o coğrafyanın, o kültürün, o şehri yapan insanların birlikte kotardıkları biricik oluştur. Bu bazan bir pencere biçiminde kendini gösterir, bazan bir ağaç seçiminde. Meselâ İstanbul ve Bursa için Erguvan vazgeçilmemesi gereken bir ağaçtır. Şehrin Erguvan’a ihtiyacı vardır. Erguvan pembesinden arındırılmış bir Boğaziçi, baharda gelinini yitirmiş duvağa benzer. Bir şehre ruhunu veren bazan o mintikada kaynayan bir su, (titizlikle korunmalı, asla şehir suyuna katılmamalıdır bu sular. Heyhat, pek çok şehrimizde yaşanmıştır bu facia), bazan sadece o bölgede pişirilen bir yemek, oynanan bir oyun, bir yapı tarzı, bir dav…
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıBir Demet İstanbul
- Sayfa Sayısı224
- YazarMustafa Kutlu
- ISBN9789759957520
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDergah Yayınları / 2016
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Ah Min’el Aşk ~ İskender PALA
Ah Min’el Aşk
İskender PALA
Aşk, yerine göre yol olur yürünür, yerine göre iman olur uyulur. Bazen ateş olup yakar, bazen deniz olup boğar. Sultan olur ülke yönetir, şarap...
- Bu Kalem Bukalemun ~ Enis Batur
Bu Kalem Bukalemun
Enis Batur
Bu Kalem Bukalemun 30 yaşında! Edebiyatı tehdit eden en büyük tehlikelerden birinin ‘ciddiyetten ölmek’ olduğuna inanan bir yazarın şakrak, deneysel, yer yer hırt çıkmalarından...
- Söz ~ Kahraman Tazeoğlu
Söz
Kahraman Tazeoğlu
Altını çize çize okuduğunuz kitaplar vardır. Çok sayfalı kalın kitaplardır bazen bunlar. Günler, haftalar, hatta aylar sürer okuyup bitirmek. Bitirdiğinizde belki size hiçbir şey...