Türk edebiyatının usta hikâyecilerinden Mustafa Kutlu’nun yeni kitabı Tarla Kuşunun Sesi, okurlarıyla buluşuyor…
Kutlu, “halk destanı” tarzında kurduğu hikâyede, bir ailenin kuşaklar boyu yaşadıklarını anlatıyor. Kalabalık bir ailenin hayatını merkeze alan Kutlu, diğer hikâyelerinde de olduğu gibi hikâyeyi günlük hayatın unsurlarıyla zenginleştiriyor. İnsana, aileye, topluma “gerçekçi” ve “merhametli” bir gözle bakan anlatıcı, hikâyeye tarihi bir arka plan da çiziyor.
“Böyledir. Her şeyin aynı şekilde sürüp gideceğini sanırız. Kâinata ve hayata akıl erdirmeye çalışmak boş. Akıl dediğin bir yere kadar. Nasıl gayba inanıyoruz, olup bitenler için şöyledir böyledir demenin bir mânası yok. Teslim olmalı.
(…)
İşte su üzerine bir yazı yazdık, geldik gidiyoruz. Şu gölgede bir miktar dinlendik. Hepsi bu.
İdare edin. Hoşça kalın.”
*
Molla Murat’ın Zuhuru
– Arkadaşlar bu Molla’nın zuhuru ilkin vaaz kürsüsünde başladı. Şöyle ki kendisi dağda yetişmiş okuma-yazma bilmez bir Yörük delikanlısı idi. Ama zeki, ama atılgan. Askerde Tabur İmamı bunu keşfediyor. Diyor ki delikanlı sende cevher gördüm, istersen yamacıma yanaş seni okutayım. Tabii bunun canına minnet. Emrin olur deyip diz çökmüş. Tabur İmamı’nın çakmak çakmak gözlerine bakarak hifzını tamamlamış. Ara sıra imamete geçip namaz kıldırmaya başlamış. Tabur İmamı: Murat sen artık yarı piştin sayılır, bundan gerisi ilimdir, var mısın? deyince, budur bir topuk selamı çakıp hocanın elini öperek yine diz çökmüş.
Efendi hadis olur, Kur’an olur, fıkıh olur, tasavvuf dahil az zamanda ilim deryasına dalmış ki, baştan ayağa nur olmuş nur.
Molla Murat:
-Zevklenme Mustafendi. Yalanın da bir haddi var. Nedir o, nur falan.
-Doğrudur efendim, sözlerimde kıl kadar yanlış yoktur. Nerde kalmıştık, ha, ilim deryasında balık gibi yüzmeye başlamış.
Bir denizden ötekine gidip gelerek dolmuş da dolmuş.
O kadar dolmuş ki arkadaşlar, zaman zaman kendini unutup hocasına karşı çıkmaya başlamış.
-Höst bre nábekår. Hocaya karşı çıkmak ne demek?
Efendim biz duyduğumuzu söylüyoruz. Hoca bakmış bunu zaptedemiyor, zaten teskereyi almış. Hadi demiş, seni azat ettim, git filan falan yerlerde, şu şu hocalardan oku, benim sana himmetim bu kadardır.
Murat’ta ne de olsa bir Yörük asaleti var. Hocasının elini öpüp hayır duasını alarak tozlu yollara düşüyor.
Arkadaşlar o zamanın vesaiti olarak kâh katır sırtında, kâh yelkenlide, káh yalın ayak keçe külâh belde belde dolaşıp nerde bir âlim var ondan ders alarak, Rumeli’nde, Anadolu’da; Şam, Halep, Bağdat, Tebriz, Buhara, Semerkant…
-Yahu yalan, bunca yer dolaşmaya bir ömür yetmez. Dinlemeyin bu sefili.
Muhabbeti can kulağı ile dinleyen kahve milleti: -Dur hele Molla.
-Bırak anlatsın.
Yalanı varsa, mübalağa ediyorsa, biz onu ayıklarız.
– Ha şöyle! Mübalağa da bir sanattır. Biz adamın derya- deniz ilim ile dolarak, artık kabına sığmayıp taşarak, cedel vadisinde pehlivanım diyenleri bir bir devirerek nasıl mat ettiğinden bahsediyoruz.
Neyse madem uzatma diyor, uzatmayalım. Döne dolaşa gelmiş Bursa’ya. Kendisi gelmeden şöhreti gelmiş. İlmiye, askeriye, belediye her ne varsa harekete geçip, yollarına halılar sererek…
Ben kalkıyorum, artık dayanamayacağım. Cemaat:
-Otur Molla, otur. Lafa limon sıkma.
-Yahu hatırınız var. Yoksa bu sefili bir dakika dinlemek cinnete sebep olur ki kat’iyyen yasaktır yani.
-Ne yapalım yolda yoldaşımız, halde haldaşımız, pîrimiz, efendimiz. Anlatmasam çatlarım.
-Anlat, anlat.
Evet Bursa’ya geliyor. Tabii o zamanlar böyle kamburu çıkmış, ağzında diş kalmamış, gözde fer dizde derman…
– Uzatma, uzatma.
-Yani ak düşmemiş sakallar simsiyah, kara göz kara kaş, başta ak sarık. Yakışıklı ama ne kadar. Tüm Bursa kadınları kafeslere doluşup seyrine durmuş. Bu sanki bir şehzade, halkı selamlayarak kır at üzerinde Ulucami kurbuna kadar gelmiş. Orada attan inip yer öpmüş.
-Saygıya bak saygıya.
Ee! Ne de olsa kalp gözü açık. Kimbilir kimleri gördü ki, eğildi.
-Cemaat iki yana açılıp buna yol veriyor. Sırmalı maşlahı ile kürsüye yürüyor. Hani bu kürsü vaizi ya, kürsüyü görünce damarları şişiyor. Âdeta cezbeye kapılıp âdem ejderhası gibi sıçrayıp yerine oturuyor.
Bir Besmele çekiyor ki, o Besmele hâlâ Ulucami duvarlarında dururmuş, kulak verip dinleyen ehl-i hâl duyarmış. Müslümanlar uyanın vatan elden gidiyor, diye bir başlamış; ağlayan-bayılan gırla. Yahu bir çay medet. Ağzımız kurudu.
– İşte bu doğru. Şerafettin doldur.
Bu bir çay içimi arada kahve kapısında bir delikanlı beliriyor.
İçeriyi gözden geçirdikten sonra sesleniyor.
-Hamza abi! Hamza abi!
İri yanı biri doğruluyor.
– Ne var lan!
Delikanlı, az gelsene der gibi bir işaret çakıyor. Hamza oğlanın yanına yaklaşarak:
– N’oldu?
– Abi senin arabanın lastiklerini indirmişler.
Hamza’nın yüzünü kan basıyor, gözleri yerinden fırlayacak nerdeyse.
– Kim ulan, kim? Aşağılık köpekler. Gösteririm size.
Diyerek Hamza tabanına bastığı ayakkabıları sürüyüp, yüz on kiloluk göbekli vücuduyla hopur hopur durağa koşturuyor.
Durağa varınca delirecek, birinin levyesini kapıp sağa sola saldıracak, “Bulun o puştu bana” diye avazı çıktığınca bağıracak. Bunu kimin yaptığını biliyor ama, işte o da kendince bir rol oynuyor. Durağın arkasına dönünce:
-Ooo! Beyler, sofra kurulmuş.
– Buyur Hamza abi, bi sandalye çekiver. Hamza razı, hemen yanaşıyor.
– Çekeriz anam, siz bir bardak bulun. -Nerde peynir, nerde kavun?
– Onları da buluruz.
Ulan rakının âdabını da bilmiyorsunuz. Her şeyi ben mi öğreteceğim.
-Biliyoruz abi biliyoruz da, yol yok.
-Hih! Yol yokmuş. Doldur lan şunu.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Hikaye
- Kitap AdıTarla Kuşunun Sesi
- Sayfa Sayısı226
- YazarMustafa Kutlu
- ISBN9789759958305
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDergah Yayınları / 2017
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Tanrı Küçük Günahları Affeder ~ John Hart
Tanrı Küçük Günahları Affeder
John Hart
Johnny hayatı erken yaşta öğrenmişti. Ona birileri neden böyle farklı göründüğünü, neden böyle durgun olduğunu, gözlerinin ferinin neden söndüğünü sorduğunda böyle diyordu. Hayatı erken...
- Alef ~ Jorge Luis Borges
Alef
Jorge Luis Borges
Borges Alefte yer alan öykülerini yazmaya başladığında ruhsal açıdan sıkıntıdaydı. Bir yıl önce psikiyatriste gitmeye başlamıştı. Bu yüzden en yaratıcı öykülerinin yer aldığı bu...
- Arkada Yaylılar Çalıyor ~ Melikşah Altuntaş
Arkada Yaylılar Çalıyor
Melikşah Altuntaş
“Arkamda yaylılar çalıyor. Biri bir filmde ya da dizide gururla yürüdüğünde çaldığı gibi. Hep hüzünlü şeyler çaldığını bildiğim yaylılar, ben gülümserken bambaşka duyuluyor. Sonunda...