Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sevincini Bulmak
Sevincini Bulmak

Sevincini Bulmak

Mustafa Kutlu

Türk edebiyatının usta hikâyecilerinden Mustafa Kutlu’nun yeni kitabı Sevincini Bulmak okurlarıyla buluşuyor. Kutlu, Sevinci Bulmak’ta “dış dünyanın hücumuna karşı kitapların dünyasına sığınan” Suna ile…

Türk edebiyatının usta hikâyecilerinden Mustafa Kutlu’nun yeni kitabı Sevincini Bulmak okurlarıyla buluşuyor.

Kutlu, Sevinci Bulmak’ta “dış dünyanın hücumuna karşı kitapların dünyasına sığınan” Suna ile Elif’in hikâyesini anlatıyor. Hikâye, Tanpınar hayranı bir akademisyen olan Suna’nın ve onun dert ortağı, sırdaşı Elif’in hayatlarına giren insanların, yaşadıkları aşkların, ayrılıklarının, uğradıkları hayal kırıklarının, hüzünlerinin anlatılmasıyla şekilleniyor. Kutlu, “sevincini arayan” ve bütün zorlukların üstesinden gelen kadınların dünyalarını okuyucuya açıyor.

Kutlu, yeni kitabında insani ilişkilere değinmekle birlikte günümüz ilişkilerini de sorguluyor.

“Güz.

Nedir güzün güzelliği?

Yaprakların kızırması, sararması, ardından dala elveda diyerek ayva kokan esintinin kolları arasında, bir o yana bir bu yana salınarak toprağa düşmesi. Şahane ayrılık, şahane ölüm. Toprak ve yaprak iki sevgili değil midir? Yahut ana-oğul. Yaprak düşer, bin parçaya ayrılır, ana kucağında ölür. Bu dramatik kavuşma için yağmurun sayısız bestesi vardır. Taze mezar üstüne yağar, yağar…

Ne zamana kadar?

Kara çevrilip tüm âlemi sessizlik kaplayana kadar. Sonra matem sona erer, güneşgülümser. Dallara su yürür ve tomurcuk patlar. Toprak ana yavrusunu hayata uçurur. Devran böyle döner.

Pervane alevin etrafında döner döner, aşktan çıldırarak kendini ateşe atar.

Şimdi biz bir aşkın doğumuna şahit olmayacak mıyız? Buna bir şiir yazmayacak mıyız?”

*

“Kız güzel” dedi Elif, gözünü ekrandan ayırmaksızın ağzına bir iki mısır patlağı attıktan sonra yine “Kız güzel” dedi. Suna gözucu ile baktı ona. “Damarıma mı basıyor” diye düşündü. Hayır. İyi kızdı Elif. Liseden bu yana arkadaştılar. İçi dışı birdir Elif’in. Biraz dobra, dolayısıyla biraz patavatsızdır. Ama kalbi olan biri. Kimseyi üzmek istemez, hele beni. Biz kaç zamandan beri dert ortağıyız. Neler gördük, neler geçirdik. O benden önce fırtınayı kucakladı. Hem benim gibi tabansız değil, cesur. Bir kez heyheyleri tutmaya görsün. O ufacık vücudundan alevler fışkırtır. Kurşuna kafayı uzatır yani. Karadenizli, acaba ondan mı? Ben de şu coğrafya takıntısını uzattım yani. Uzattım ki tadını kaçırdım. İyi ama tarih, coğrafya, iklim, gida, soy-sop, aile, kabile, hani hayat tarzı falan; üretim ilişkileri. Bunlar kişiyi, kültürü etkilemiyor mu? Dil, folklor, inanç, gelenek, hurafelere varana dek. Abartıyor muyum? Yani bir Konyalı ile Erzurumlu; bir Trakyalı ile Muşlu bir mi? Değil. Kişilerle ünsiyet etmek istersen onları tanımalısın. Beş parmağın beşi bir değil. Ben böyleyim işte. Sosyolojiden antropolojiye. Hani bilim diye bir şey var ve ben akademisyenim. Bırak bunları Suna. Pöh! Akademisyenmiş. Bir baygın bakış, bir tatlı gülüşün akademide ne mânası var. Öyle deme tatlım, bilimde adı vardır. Amaan Suna bırak bunları, alt tarafı seyrettiğimiz şey “Gülüm Akar ile Şifa” programı. Haftada beş gün. Her güne bir hoca. Diyetisyen, tüp bebek, ağız diş sağlığı, psikiyatri. Dur orda. İşte karşında ünlü psikiyatrist Ali Balkan, yani kocan; karşısında da medyanın gülü. İsme bak hizaya gel: Gülüm. Acaba takma ad mi bu? Elif bir kere gerçek sarışın diyor, çakma değil. Ve kaldığı yerden devam ediyor. Bak şu saçlara ne kadar gür, kendinden dalgalı. Bu kız şampuan reklamına çıkmalı. Eh ben de bir laf edeyim bari. Bu kadar sessiz durmak mânidar kaçacak. Evet saçlar harika diyorum. Bu kız kuzeyli olmalı, İsveç-Norveç-Danimarka. Elif tamamlıyor. Evet, anası Danimarkalı, babası Kıbrıslı Türk. Havayı yumuşatmak istiyorum. “Olsun, o da bizim bir kardeşimizdir”. Elif kahkahayı basıyor. Bu espri aramızda yaygındır. Efendim bir vakitler rahmetli bir sanatçımız, “Beyaz Şov”a katılmıştı. Beyaz ona şimdi hatırlamıyorum bir soru sordu. Rahmetli hemen cevap vermezdi, biraz düşünürdü. Sessizlik. Beyaz düşünüyorsun Baba dedi. Sanatçı ona “evet” deyince; Beyaz espriyi patlattı: “Düşünüyorum öyleyse varım; değil mi hocam” deyince; sanatçı “elbette” cevabını verdi. Beyaz bunun üzerine; “Ama Babacım bu söz ünlü filozof Descartes’a aittir değil mi” diye güya taşı gediğine koyduğunda Baba o koyun bakışlı güzel gülüşü ile “Zaranı yok Beyaz, adam lafı benden almış, alsın, o da bizim bir kardeşimizdir” demesin mi? Yıkıldık yani. O gün bu gündür bizim takım arasında, “Olsun, o da bizim bir kardeşimizdir” lafı söylenir. Elif saçlardan kaşlara geçti. Bak şimdi kızın yüzüne zum yapıldığında kaşlarına bak. Ne var? Ne van var mı tatlım, kız kaşlarına hiç dokunmamış. Ee, kalın kaş moda zaten. Öyle deme tatlım, mesele şurada, kız her hali ile doğal. Yahu Elif şu tatlım lafını tekrar edip durma, kendimi Cihangir kafelerinde sanıyorum. Kamera zum yaptığında iki kafadar kızın kaşlarının hem doğal, hem çok biçimli olduğunda birleşiyor. Şimdi sıra bende. Yani şimdi sıra gözlerde. Yahu arkadaş, bu ne görkemli gözler. Misal kirpikler. Bunca uzun kirpik olur mu? Gören takma der. Hayır o da doğal. Rimel kullanmış elbet. Kullansın, helal olsun. İri elå gözler bu kirpiklerin gölgesinde baygın baygın bakıyor. Hangi erkek bu gözlerin derin kuyusuna düşmez yani. Düşerse de kabahat adamda değil gözlerde. Bundan gerisini ben bıraktım Elif devam etti. Elif bıraktı ben devam ettim. O küçümen kalkık burun. Biçimli, ölçülü dudaklar. Gülünce çukurlaşıveren yanaklar. Peki vücut? Doksan altmış doksan değil elbet, ama zarif; boy taş çatlasa bir yetmiş. Sen buna bir de topuklu ayakkabıyı kat. Manken gibi arkadaş. Ya o salınarak yürüyüş, gösterişten uzak duruş. Kadının nümâyişe, seksapele ihtiyacı yok, veren vermiş. Ya Elif, sen bütün bunları nereden öğrendin? Bir gazetenin magazin ekinden, tam sayfa röportaj. Kız kültürlü üstelik, üç dört dil biliyor. İngiltere’de sinema-televizyon okumuş, belgesellerde çalışmış, sunuculuk yapmış. Babası Türkiye’de tekstil işine girince buraya gelmişler. Vay, vay, vay! CV’ye bak CV’ye. Şimdi Doktor Ali’nin Gülüm Hanım’a ilgi duymayacağını söylemek abes olur. Adam magazinin ortasında. Neredeyse milli çapkın. Yahu Suna Hoca sen şu gökkubbenin altında rüzgârına kapılacak başka adam bulamadın mı? Ben bulmadim Hacı Anne, o beni buldu. Programda ismini veren veya vermeyen hastalar -ki bunların çoğu hanım-telefonla Gülüm Hanım’ı arayıp dertlerini döküyor. O da bunları Psikiyatr Ali Balkan’a aktarıyor. Hasta bayan, telefonla stüdyoya bağlandı ve doğrudan doktora hitap etti.

“Efendim ben babamı erken yaşta kaybettim. Ardından annem hastalandı. Evin tek çocuğu, tek kızıyım. Evlenmedim, kendimi anneme adadım. Lakin yakın sayılacak bir tarihte annemi de kaybettim. Pek eşim, dostum, arkadaşım yok. Bir anne bir kız idik ve birbirimize yetiyorduk. Annemin kaybı ile boşluğa düştüm. Hayat mânasız gelmeye başladı. Gençliğimi yaşayamadım, bir aile kuramadım. Artık siz depresyon mu dersiniz ne dersiniz bilemem. Çareyi içkide aramaya başladım. Bu da yetmezmiş gibi bir de genç sevgilim oldu. Lakin kendimi yine mutsuz, yine günahkâr sayıyorum. Lütfen bana bir çıkış yolu gösterin.”

Doktor: Hanımefendinin durumu ilginç. Henüz babasının yasını tam tutamamış iken annesi hastalanıyor ve kendini annesine adıyor. Tüm arzularını, hayallerini bastırıyor. Otoriter bir annenin emri altında kendini bir şekilde harcıyor diyebiliriz.

Gülüm: Ama gönüllü olarak değil mi hocam? Zor yok, tehdit yok.

Doktor: Doğru lakin bazan gönüllü olarak yüklendiğimiz mesuliyeti taşımakta zorlanırız. Ve bunu belli etmemeye çalışınız. Bu kişiyi aşırı yorar.

Kişi ancak bu yükten kurtulduğunda ne kadar yorulup yıprandığını farkeder. Dram şurada: Giden gitmiştir. Zamanı geri döndüremeyiz. O sırada bu kişiye bir destek verilmez ise; bir çevre, tatmin edici bir iş, arkadaşlar. Bunlar olmaz da yalnız kalırsa içkiye, ilaca, yasak ilişkilere falan yönelir. Benim tavsiyem hanımefendinin kendine yeni bir mekân, düzen, iş ve arkadaş bulması olacaktır. Kendi otoritesini kurmalı, kendini bırakmamalı. En mühimi onu içkiden ve yasak ilişkiden kurtaracak bir dost, bir akraba, arkadaş bulmalı. Hepimiz böyle zamanlarda tutunacak bir dal aramalıyız.

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Hikaye
  • Kitap AdıSevincini Bulmak
  • Sayfa Sayısı296
  • YazarMustafa Kutlu
  • ISBN9789759959128
  • Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviDergah Yayınları / 2018

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kendini Aş Haddini Aşma ~ Mustafa KutluKendini Aş Haddini Aşma

    Kendini Aş Haddini Aşma

    Mustafa Kutlu

    “Bu hayat inanın bir ‘karabasan’dır. Ve bu kâbustan kurtulmanın merak buyurmayın klinikleri, doktorları, terapi seansları, hiçbir şey olmamış gibi yola devamınızı sağlayacak devasa bir...

  2. Sıradışı Bir Ödül Töreni ~ Mustafa KutluSıradışı Bir Ödül Töreni

    Sıradışı Bir Ödül Töreni

    Mustafa Kutlu

    Günümüz edebiyatının en saygın isimlerinden biri olan Mustafa Kutlu’nun son hikâye kitabı Sıradışı Bir Ödül Töreni adıyla çıktı. Kitap, Mustafa Kutlu’nun ironik üslubunu canlı...

  3. Chef ~ Mustafa KutluChef

    Chef

    Mustafa Kutlu

    Yazar bu eserinde Türkiye’de seksen sonrası yaşanan atmosferi ele almıştır. Bu atmosfer tüketim toplumunun yarattığı ihtirasları, tutkuları öne çıkarmaktadır. Banka şefi baba, emekli ev...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Sokak Kedisi Bob (Sıradışı Bir Dostluk Öyküsü) ~ James BowenSokak Kedisi Bob (Sıradışı Bir Dostluk Öyküsü)

    Sokak Kedisi Bob (Sıradışı Bir Dostluk Öyküsü)

    James Bowen

    Tam 22 dile çevrilen gerçek bir öykü. Bu kitapta okuyacaklarınız hayal ürünü değil. Times Bestseller Sokaklarda yaşayan James Bowen yaralı bir sarman bulduğunda hayatının...

  2. Osmanlı Hikayeleri ~ Zehra AydüzOsmanlı Hikayeleri

    Osmanlı Hikayeleri

    Zehra Aydüz

    Bu kitapta hikâyelerin tatlı diliyle o güzide insanları anlamayı, yüksek bir Medeniyetin içindeki cevheri sergilemeyi amaçladım. Hatıralarıyla aramızda yaşadıklarını farzederek bu hatıralara vefa borcumu...

  3. Acımak ~ Reşat Nuri GüntekinAcımak

    Acımak

    Reşat Nuri Güntekin

    Reşat Nuri Güntekin, 1928 yılında yayımlanan bu eserinde; çalışkan, başarılı, ancak zaaf gösterenlere acımasız olan Zehra öğretmen ile babası Mürşit’in bakış açılarından dramatik yaşam...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur