Cengiz Han’ın liderliğinde Asya’yı ve İslam dünyasının önemli bir kısmını yerle bir eden Moğollar, Hristiyan Avrupa için hem gün geçtikçe yaklaşan bir tehdit unsuru hem de ezeli düşman Müslümanlara zarar vermeleri nedeniyle önemli bir müttefik haline gelmişlerdi. Hristiyan dünyanın liderleri “Düşmanımın düşmanı dostumdur” prensibiyle Moğolları hem siyasi hem de dinî anlamda kendi yanlarına çekmeye çalışmışlardır. Bu çalışmaları en çok misyoner Hristiyan keşişler vasıtasıyla yapmışlardır.
Misyoner Hristiyan keşişler; Moğollarla nasıl diplomatik ilişkiler kurduklarını, bu ilişkileri canlı tutmak için ne gibi faaliyetlerde bulunduklarını ve bu çabaların sonuçlarını kaleme aldıkları seyahatnamelere kaydetmişlerdir. Orta Çağ’da Doğu ve Batı medeniyetlerinin etkileşimi üzerine yaptığı çalışmalarla göz dolduran Doç. Dr. Murat Tural, Hristiyan Dünyası ve Moğollar adlı eserinde, bu seyahatnameleri ve diğer birincil tarihî kaynakları detaylı bir araştırmayla harmanlayarak tarihin hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz bu döneminin üzerindeki sis perdesini aralamaktadır.
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ / 9
KISALTMALAR / 13
KAYNAKLAR ÜZERİNE / 15
Birincil Kaynaklar / 15
Araştırma Eserler / 27
Terminoloji / 32
GİRİŞ / 37
Konunun Mahiyeti / 37
Moğol Tarihi Araştırmalarında Seyahatnameler / 43
BÖLÜM 1
İKİ KITANIN YAKINLAŞMASI / 97
Asya’da Moğol Genişlemesi / 97
Moğol Çağında Avrupa / 110
Moğolların Avrupa Seferi / 117
“Pax Mongolica” / 131
İki Dilenci Tarikat: Fransiskenler Ve Dominikenler / 136
Moğollara Karşı Birlik Çağrısı – I. Lyon Konsili (1245) / 154
BÖLÜM 2
XIII. VE XIV. YÜZYILLARDA KATOLİK AVRUPA’NIN ÖTEKİ’NE BAKIŞI / 161
Avrupa’nın “Öteki” Algısının Evrimi / 161
Asya’ya Dair Efsaneler / 169
Moğol İmgesinin Dönüşümü / 205
BÖLÜM 3
DİPLOMASİ TRAFİĞİ VE GERÇEKLE YÜZLEŞME / 217
Farklı Bir Dünyaya Atılan İlk Adım / 217
Elçi Kabulü Ve Teşrifat / 224
Moğollar ve Din / 232
Mektuplara Yansıyan Avrupa-Moğol İlişkisi / 257
SONUÇ / 295
KAYNAKÇA / 299
Birincil Kaynaklar / 299
Araştırma Eserler / 307
Çevrim İçi Kaynaklar / 361
DİZİN / 363
ÖNSÖZ
Moğollar, XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde evvela dönemin en büyük İslam devleti Harizmşahları ortadan kaldırmışlar, ardından öncüllerinin izlediği güzergâhı yani Karadeniz’in kuzeyini kullanarak Avrupa’nın özellikle doğu kısmına korkulu anlar yaşatmışlardır (1241-1242). Onların önlerinde durabilecek herhangi bir güç olmamasına rağmen aniden geri çekilişleri ise gerçekte medeniyete yapılan bir katkı niteliği taşımıştır. İstilanın sıcaklığı kısa süreli de olsa Müslümanlara reva görülen yöntemi akıllara getirmiş fakat bunun istenilen neticeyi vermeyeceğini düşünen papalık ve Avrupa’nın çeşitli kralları çok geçmeden Moğollarla iş birliği kurma yoluna başvurmuşlardır. Bu zamanda Avrupa’da ortaya çıkan misyoner tarikatların (Fransiskenler ve Dominikenler) mensupları hem papalar hem de kıtanın seküler idarecileri tarafından Moğollar ile yürütülecek diplomatik ilişkilerde elçi olarak kullanılmıştır. İşte büyük oranda Moğollar ile ilgili seyahatnamelerin ortaya çıkışı bu politikanın bir sonucudur. Her iki tarikatın zaten karakterinde var olan bir gayenin papalar da dâhil Avrupalı yöneticiler tarafından Müslümanlara karşı ittifak kurmak amacıyla Moğollar üzerine kanalize edilmesi, sonuçta hem Doğu’nun hem de Batı’nın birbiri hakkındaki eksik bilgisine eşsiz bir katkı sağlamıştır. Giriş dışında üç bölümden oluşan araştırmamızın amacı, XIII. yüzyılda önemli bir askerî güç olarak ortaya çıkan Moğolların dünya siyasetinde nasıl bir etkiye sebep olduğunu tespit etmek ve dinî dürtüden uzak olan bu harekâtın yatıştırılması için Katolik dünyasının hangi teşebbüsler içerisine girdiğini sorgulamak olacaktır. Çalışmamızda, Avrupa-Moğol ilişkileri açısından son derece önemli olan seyahatnamelerin tanıtımını konunun bütünlüğüne engel teşkil etmemesi için ana metin içerisinde vermeyi uygun bulmadık. Ülkemizde bu eserlere dair yine topluca bir değerlendirmeye rastlamadığımızdan dolayı hem bu konudaki literatürü değerlendirme adına hem de çalışmamızın asıl özneleri olan seyyahları ve onların bağlantılarını daha iyi anlamak adına, “Giriş” kısmında biraz detaya girerek tarih yazımı içerisinde birincil kaynak niteliği taşıyan seyahatnameleri inceleme yoluna gittik.
XIII. yüzyılın ortasında Avrupa’nın doğusuna ulaşan Moğol istilasını tecrübe edenler şüphesiz çok ağır sonuçlarla karşılaşmışlardır ancak uzun vadede bu harekât Avrupa’nın mevcut Asya bilgisini yeniden sorgulamasının yolunu açmıştır. Bu nedenle çalışmamızın ilk bölümünde, Moğolların Avrupa kıtasında nasıl bir izlenim bıraktıkları ve ardından onlara karşı Avrupalı idarecilerin takındıkları tavır söz konusu edilmiştir. Zamanın Avrupalı idarecileri Asya’nın yeni fatihlerine, Müslümanlara karşı Haçlı seferleri esnasında gösterdikleri refleksin aynısını gösterememişlerdi. Bu sebeple Avrupa’nın çeşitli kralları ve papalık, gelecekte muhtemel bir Moğol tehdidini onları İsa-Mesih’in taraftarı yaparak savuşturabileceklerini düşünmüşlerdi. Dolayısıyla dönemin gönüllü misyoner tarikatlarının bazı mensupları bu politikanın başlıca unsurları olarak omuzlarına yüklenen elçilik görevi ile uzun soluklu seyahatlere giriştiler. Dilenci keşişlerin/seyyahların uzun yolculuklara başlamalarından önce onların Doğu algısını şekillendiren bazı efsaneler bulunmaktaydı. Hafızalardaki Doğu, âdeta İsa karşıtlarının yaşadığı bir coğrafyaydı: Yecüc ve Mecüc halkları, it başlı insanlar ve Büyük İskender’in Kafkaslarda inşa ettiğine inanılan bir set… Yeryüzü cenneti ile yine Asya’da olduğuna inanılan ve din kardeşleriyle iş birliği için her daim hazır konumda olan Rahip John (Prester John, Presbyter Johannes, Rex Johannes) belki de bunlar arasında daha umut verici söylentilerdi. Orta Çağ Avrupası’nın kurulu düzenini tehdit eden Moğollar, bilinmezlikleri nedeniyle işte bu gizemli güçler ile anlamlandırılmaya çalışılmıştı. Bu nedenle çalışmamızın ikinci bölümünde, Avrupalıların o zamana kadar Doğu algısını büyük ölçüde şekillendiren söylenceler üzerinde durulmuş ve ardından seyyahların tecrübelerinden sonraki farkındalıkları söz konusu edilmiştir. Çalışmamızın üçüncü bölümünde ise misyoner keşişlerin yürüttükleri diplomatik temaslara odaklanılmıştır. Kendileri için yeni olan bu dünyada onların işlerini kolaylaştıran ve bazen çekilmez hâle getiren olaylar meydana gelmiştir. Dilenci keşişlerin nihai amaçları olan büyük kağanla veya Moğol idarecileriyle görüşmelerinin öncesinde ve sonrasında yaşadıkları şeyler, şüphesiz onların takınacakları tavır ve sonraki algıları üzerinde son derece etkili olmuştur. Bunun yanında, XIII. yüzyılın ortasında İlhanlıların Asya’nın batısında önemli bir aktör olarak belirmesi, Avrupalı güçlerin kendileri için daimî bir endişe teşkil eden Müslümanlara karşı ittifak teşebbüsleri içerisine girmesine yol açmıştır. Memlüklerin Moğol yayılması karşısındaki tavırları sonucunda, İlhanlı Devleti’nin idarecileri de bu çağrıya kayıtsız kalamayacaklarını çok geçmeden anlamışlardır. Bu nedenle çalışmamızın son bölümünde, şiddetli başlayan Avrupa-Moğol ilişkisinin “düşmanımın düşmanı benim dostumdur” politikası gereği nasıl bir değişime maruz kaldığı sorgulanmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede yapılan çalışmada, XIII. ve XIV. yüzyılların tümünün dinî, siyasi ve sosyal gelişmeleri konunun sınırlarını aşacağı için ayrıntılarıyla ele alınmamıştır. Esas olarak Moğolların XIII. yüzyıldaki büyük kağanlarının Avrupa ile ilişkisinin temelleri ve İlhanlılar örneğinde iki taraf arasındaki diplomatik münasebetlerin seyri üzerinde durulmuştur. Burada, araştırma konumuzun karşılaştırmalı bir yaklaşımı zorunlu kıldığını da belirtmeliyiz. Moğol istilasının ardından eyleme geçerek elçiler göndermek yoluyla buna refleks veren taraf Avrupalılar olduğundan daha ziyade onların “öteki” algısının evrimi üzerinden konu analiz edilmeye çalışılmıştır. Bu kitap, 2015 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde “Seyahatnamelere Göre Moğollar ve Katolik Dünyası (Dini İdealler ve Politik Kaygılar)” adıyla sunulan doktora tez çalışmasının gözden geçirilmiş hâlidir. Bu vesile ile danışman hocam Erkin Ekrem’e, bu konuyu ders döneminde benimle tanıştıran Ahmet Yaşar Ocak’a, değerlendirmeleriyle yardımcı olan Saadettin Yağmur Gömeç’e, öğrencilik yıllarımdan bu yana desteğini esirgemeyen hocam Taha Niyazi Karaca’ya, yaptığı eleştiriler ile metne katkı sağlayan Qiyas Şükürov’a, bu süreçteki sabrından dolayı eşim Dilek Demirci Tural’a, biricik kızım Umay’ıma ve kendilerini her daim yanımda hissettiğim aileme teşekkürlerimi sunarım. Metinde ismi geçen seyyahların yaptığı uzun soluklu yolculukları modern zamanda tekrarlamanın daha kolay olacağı aşikârsa da yazım aşamasında kısa süreli sadece Kırgızistan ve Tataristan’da bulundum. Bu nedenle Türkiye’de konuyla ilgili literatüre büyük oranda ulaşmamı sağlayan özellikle Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi ve İSAM Kütüphanesi’nin özverili çalışanlarına şükran borçluyum. Timaş Akademi’nin gerçekten ilgili editörlerine ve diğer emektarlarına ayrıca teşekkür ederim.
Murat Tural
Samsun, Ekim 2021
KAYNAKLAR ÜZERİNE
Birincil Kaynaklar Moğol İmparatorluğu’na ilişkin yazılı eserlere baktığımızda, Roma ya da Osmanlı İmparatorluğu kadar uzun süreli olmasa da kısa sayılabilecek bir zaman diliminde muazzam derecede geniş topraklara hükmedişin sonucu olarak en az on beş dile ait kaynak çeşitliliğine şahit oluruz.1 Bu durum bir zenginlik olarak görülse de Moğolca kaynaklar sınırlı sayıdadır. Bunlardan en önemlisi olan Moğolların Gizli Tarihi2 adlı eseri Gumilëv, “siyasi hicviye” olarak tarif eder. Adı geçen yazar, Gizli Tarih’in kaleme alındığı 1240’lardaki Moğolları şöyle bir kategorilendirmeye tabi tutar: 1-Savaş taraftarı yaşlı Moğollar 2-Barışsever Moğollar 3-Çin taraftarı olanlar 4-Savaş yanlısı Nesturiler Rus Türkolog, Gizli Tarih yazarının savaş taraftarı yaşlı Moğolların bir üyesi olduğuna kanidir.3 Gizli Tarih içerisinde tasvir edilen savaşların sayısı Gumilëv’u haklı çıkarmaktadır. Bu kategoriye giren diğer bir eser ise XVII. yüzyıla ait olup adı bilinmeyen bir yazarın kaleminden çıkan Altan Topçi’dir. Araştırmacılar onun yazarının Gizli Tarih adlı yapıttan fazlaca istifade etmiş olduğunu belirtirler. Budizm’in etkisinin hissedildiği 126 paragraftan müteşekkil eser, şecereden başlayıp Cengiz’in ardılı Ögedey’e kadar olan olayları içerir.
Dolayısıyla Moğollar hakkında bilgi veren kaynakların neredeyse tamamı onların kaleme aldıklarından oluşmazlar. Büyük ölçüde fetihler yoluyla hâkimiyetlerine aldıkları insanlar onları tarif etmişlerdir; anlatıların bir kısmı ise bu istilayı tecrübe etmeyenlerin kaleminden çıkmıştır.5 Bu nedenle onları tarif ederken kullanılan üslupta ya aşırı nefret ya da zorunlu bir sempati göze çarpmaktadır.6 Genel itibarıyla Batılı kaynaklarda Moğolların her şeyi aşırıya kaçıran yönleri işlenirken Doğulu kaynaklarda ise onlar bazen şiddet dolu sözlerle anılmalarına rağmen resmedilen Moğol imajında gizli bir hayranlık sezilmektedir. Moğollarla ilgili İslam kaynakları bir hayli zengindir. Arapça kaynaklar arasında Orta Çağ’ın önemli tarihçilerinden biri olan İbnü’l-Esîr’in (ö. 1233) kaleminden çıkan el-Kâmil fi’t-târih Moğollar hakkında kayda değer bilgiler vermektedir. Moğol istilasını “dehşet veren bir kasırga” olarak niteleyen ve “keşke annem beni doğurmasaydı” sözleriyle bu mühim olayı yazıp yazmama konusundaki çekincelerini aktaran yazar, Moğolları defaatle lanetlenmiş insanlar olarak zikreder.7 Köken itibarıyla Harizmli İbn Bibi’nin El-Evamirü’l-Alâ’iyye fi’l Umûri’l-Alâ’iyye adlı eserinden, Moğolların Türkiye Selçuklu Devleti topraklarındaki faaliyetleri takip edilebilmektedir. Müellifin ailesi, Moğolların önünden kaçarak I. Alâeddin Keykubad döneminde Anadolu’ya geldiği için yazar Selçuklu hânedanına karşı büyük bir muhabbet besler.8 Bu tavrın Moğollar lehinde olanına İlhanlılar dönemi tarihçilerinde şahit olunur. İbn Şeddad’a (ö. 1285) ait olup elimizde sadece II. cildi bulunan eser, Baybars döneminin olaylarını (1272-1277) konu edinir ve İlhanlı-Memlük rekabetini yansıtır.9 Baybars el-Mansûrî (ö. 1325) ise et-Tuhfetü’l-Mülûkiyye fi’d-Devleti’t-Türkiyye adlı eserinde, Memlüklerin 1249-1321 yılları arasındaki tarihini anlatır. Baybars el-Mansûrî, Memlük Devleti içerisinde önemli kademelerde görev almasının yanı sıra Haçlılara ve Moğollara karşı yapılan savaşlara da bizzat katılmıştır. Yazar bu eseri, Memlük Sultanı Kalavun için kaleme almıştır.10 Baybars el-Mansûrî’nin çok ciltli Zübdetü’l-fikre fî târîhi’l-hicre adlı eserinin ise bazı ciltleri elimize ulaşmıştır.11 Aksaraylı bir aileden geldiği tahmin edilen Kerimüddin Mahmud’un (ö. 1332-1333) Müsameretü’l Ahbar adlı eseri, Anadolu’da Moğolların izini sürmek için çok değerli bir kaynaktır. 1323 yılında telif edilen eser, İlhanlıların Anadolu Valisi Timurtaş’a ithaf edilmiştir. Ayrıca kitabın yazarı, İlhanlı yönetim organizasyonunun çeşitli kademelerinde görev yapmıştır.12 el-Ömerî’nin (ö. 1349) Mesâlikü’l Ebsâr fi-Memâliki’l-Emsâr adlı eseri ise yirmi yedi ciltten oluşur. Araştırmacılar bu yapıtı daha çok ansiklopedik bir eser olarak nitelemişlerdir. Yazarın, Moğollar ve Orta Asya hakkındaki söyledikleri kendi tecrübelerine dayanmasa da Mısır ve Suriye’deki Memlükler ile ilgili verdiği bilgiler şahit olduklarını yansıtır.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Araştırma/İnceleme Tarih
- Kitap AdıHristiyan Dünyası Ve Moğollar
- Sayfa Sayısı368
- YazarMurat Tural
- ISBN9786050843422
- Boyutlar, Kapak16,5x24 cm, Karton Kapak
- YayıneviTimaş Akademi / 2021