Yaşadığım büyük utancı bedenimden akıtacak daha keskin bir acı arıyordum. İğnenin battığı yerden sızıyordu ılık kan. Parmağımdan süzülen kan benim kanımdı. Yaşadığım korkular benim korkularım. Yaşadığım hayat benim hayatım değildi ama. Sabredersem ateş, kadınlığın ateşi döner miydi bana?
Bir rüyadan arta kalanlar, derinlerden, ta çocukluktan çınlayan hatıralar. Garip, güzel, korkunç… İstanbul’dan Antakya’ya uzanan, ormanda biten bir yolculuk. Neyi konuşsa hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilen erkekler.
Gönül Kıvılcım; Kader’in, Dolunay’ın, Melek’in ve ormandaki diğerlerinin hikâyesini anlatıyor… Tarihi olmayan zamanın, kadınların… Uğultular, hepsi görünen ve hiçbiri anlatılmayan küçük ve büyük sırların romanı. Neden peşinden gideriz geçmişimizin? Ejderha uyanır diye korkar mıyız?
İçindekiler
Beş Erkek……………………………………………………………………………………………………………..11
Kalbim Hopluyor……………………………………………………………………………………….19
Ölü Uğurböcekleri…………………………………………………………………………………….27
İlk Gece………………………………………………………………………………………………………………….33
Kaderin Atları………………………………………………………………………………………………39
Bal Hırsızı………………………………………………………………………………………………………….47
Korkuyorum Ama Yürüyorum………………………………………………….53
Yol Ver Çocukluğum Yol Ver………………………………………………………..61
Çukur’un Dibi……………………………………………………………………………………………….67
Dedemin Sırları…………………………………………………………………………………………..81
Günah Nehri……………………………………………………………………………………………………89
Taş Bedenler…………………………………………………………………………………………………….97
Aile Dili………………………………………………………………………………………………………………105
İnsanlar Suç İşliyor, Evler Cezalandırılıyor…………….115
Artakalan…………………………………………………………………………………………………………123
Kurban………………………………………………………………………………………………………………..131
Dedemin Sırları II…………………………………………………………………………………137
Yol Arkadaşı………………………………………………………………………………………………….145
Aralık…………………………………………………………………………………………………………………….163
Körebe Kim?………………………………………………………………………………………………….175
Kader’in Çiğnenen Onuru……………………………………………………………183
İçim Dışıma Çıkarken……………………………………………………………………….191
Düğün…………………………………………………………………………………………………………………..197
Tahra……………………………………………………………………………………………………………………..205
Kuvars Taşı…………………………………………………………………………………………………….211
Beş Erkek
Uyandığımda, yanımda sere serpe bir yabancı yatıyordu. Eğer bir gün yüreğim ısınırsa, yeniden oraya yerleşebilecek bir erkek. Ama şimdilik buz gibiyim. Onu kaybetmekten korktuğum kadar buzların çözülmesinden de korkarak çıkıyorum örtünün altından. Dişlerim takırdayarak bakıyorum yabancıya. Ne uykusu bu böyle? Sanki uyuyamadığı bütün uykuları bu yatakta uyuyacak. Sarsmalı, uyandırmalı, diyor içimdeki soğuk ses. Saat kaçı vuruyor kim bilir. Zaman durmuş olabilir mi? Dün gece yaşadıklarımız zamanı durdurmuş olabilir mi? Gözlerimi kapadığımda, bitmek bilmeyen gecenin özeti olan sahneler, usul usul odanın her yerini kaplıyor. Ter, altımızda toplanan çarşaf, çoğalan istek, kapanan ışıklar, kapanan bedenim. Eyvah, diyorum dudaklarımı açmadan. İçimde bir deniz yükseliyor, alçalıyor; midem gece olup biteni hatırlıyor. Gece boyunca kendi bedenime duyduğum o derin öfke, çırpınış, ne yaparsa yapsın korku dolu bu bedene onu yaklaştırmayışım, reddedilme nöbeti yaşayan Hazar; hah işte aklım başıma geliyor, ak gürgenler gibi upuzun bir adam yatağımdaki, hatırladıkça aramızdaki mesafe kapanıyor. Gürgen ağacına benzeyen adam ve ben adını henüz koyamadığım bir ülkedeyiz. Camı açıp havayı kokluyorum, taze simit kokuyor. Mis gibi susam. Birazdan güneş kokar; parkın yanından geçip Beşiktaş’a doğru yürürken vanilya, kahve; Boğaz’ı gören sırtlara yaklaşırken yosun kokar. Küçük bir esintinin taşıdığı deniz kokusudur bu. Sonra egzoz, çöp, kedi boku… Ve eve girene değin şehrin bilcümle kokuları peşimi bırakmaz. Sıcak ekmeğin ekşi mayalı rayihası, poğaça, yanık balata, asfalt, taze demlenmiş çay, limon kolonyası, ılık bir rüzgârla yüzümüze savrulan kavrulmuş leblebi, ondan kurtulamadan döner kebap, ter. Halbuki geçmiş çayır çimen kokardı. Defne yaprağı, reçine, kekik. Yakındır, gün ışığı kuvvetlenirken yatağımdaki çıplak erkek uyanacak, gece yaşadığımız kâbusu açıklamamı isteyecek benden. İşte bu yüzden acele etmeli, güneş dünyayı ısıtırken, masamdaki boş tablete kazıyacağım satırları bulup çıkarmalıyım. Altında kaskatı kalışımı açıklayacak satırlar. Antakya’da, avludaki mandalina ağacının altına oturur, mutsuzluğunu yumuşatmak gayretiyle dualar okuyan babaannemi seyrederdim. Sonra, yürüyerek başka bir âleme açılır; çocukluğumun meyvesi olan yabanmersini çalılıklarının, sıcak yelin kuruttuğu defne dallarının, Antakya’da, yüksekçe bir tepeye kurulu Harbiye’de pikniğe gidenlerin ve Arapça kelimelerin yankılandığı daracık sokakların resminde daha büyük bir dünyanın, yeryüzünün hikâyesini arardım. Taş beden. Hazar dün gelip yatakta beni altına aldığında rahmim kıpırdamıyordu. Kasıklarıma giden yollar, bacaklarımın arasındaki adını ne koyacağımı bilemediğim o inatçı şey kıpırdamıyordu. Bir savaştı bizimki, nasıl anlatmalı? Savaşsak da, teslim olsam da ona verebildiğim yegâne hediye taşa çevrilmiş bir bedendi. Acı çekiyordum. Haz ve acı ikisi bir aradaydı. Aklım bedenime hükmetmiyordu.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Türkiye Edebiyatı Roman (Yerli)
- Kitap AdıUğultular
- Sayfa Sayısı219
- YazarGönül Kıvılcım
- ISBN9789750522093
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2017
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Hayyam ~ Sadık Yalsızuçanlar
Hayyam
Sadık Yalsızuçanlar
“Biz sarhoşken henüz üzüm yaratılmamıştı” “Biliyorum her şarap anıldığında, her şarap şişesine bakıldığında, her üzüm hasadı yapıldığında tuhaf bir biçimde ruhum ordaymışçasına beni anıyorlar....
- Hata Yaptıysam Aramızda Kalsın (Yol Öyküleri) ~ Cezmi Ersöz
Hata Yaptıysam Aramızda Kalsın (Yol Öyküleri)
Cezmi Ersöz
Uzun ve yorucu yolculuklardan sonra denize varmayı çok severim. Hayatın tam içine girip, göze aldığım ne varsa dibine kadar yaşayıp sonra yine kendime dönmek...
- Germakoçi ~ Uğur Erbaş
Germakoçi
Uğur Erbaş
“Soğuk, soğuk, soğuk, buz altındaydı dünya; bitmek bilmez bir zemherinin ortasında. Memleket bolluk içindeydi evvel zamanda. Köyler insanla doluydu, ambarlar buğdayla. Şimdi ekinler göğermez,...