Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Noktalı Virgülle Biten Bir Kitap
Noktalı Virgülle Biten Bir Kitap

Noktalı Virgülle Biten Bir Kitap

Batıkan Köse

Tam klaketi çakarken çorabı kaçtı. Kaçan çorabının peşinden giderken “Lensi uzat,” dedi görüntü yönetmeni.Bu yaptığı üçüncü hataydı. Üçüncü asistan gözlerindeki lensi çıkarınca yönetmen bağırdı:…

Tam klaketi çakarken çorabı kaçtı. Kaçan çorabının peşinden giderken “Lensi uzat,” dedi görüntü yönetmeni.Bu yaptığı üçüncü hataydı.
Üçüncü asistan gözlerindeki lensi çıkarınca yönetmen bağırdı: “Adam gibi yapın şu işi.” Bu sözü cinsiyetçi bulmuş, çorabını hâlâ
bulamamıştı klaketçi Sinem.

Veresiye espri satmayan komedyenler, bayramda el öpmeye kendi klonunu gönderen yeniyetmeler… İkinci köprüde intihar etmek yasaklandığı için üçüncü köprüye giden, oradaki kuyruğu görünce de intihar etmekten vazgeçen memurlar, fotokopi makinesinin ışığında görülen ekspresyonist rüyalar… Batıkan Köse, muktedirlerin izahına mizahla karşılık vermek lazım diyerek başlıyor işe ve ustaca biçimlendirdiği taşlarla duvarlar örüyor, takılar tasarlıyor, yollar döşüyor.

Noktalı Virgülle Biten Bir Kitap noktaya mecbur olmadığımızı, çağrışım denen şeyin bize bin bir seçenek sunduğunu gösteren öyküler.

İÇİNDEKİLER
Işık, Kamera, Motor ve Çorap ………………………………………………………………………………………7
Hüznün Saltanatı ve Mizahın Demokrasisi………………………………………………..11
Ölüm Acentesi…………………………………………………………………………………………………………………………..17
Paraşütlü Yaprak……………………………………………………………………………………………………………………23
Samimi Sanrılar ve Vurdumduymaz Tanrılar…………………………………………..27
Nöbetçi Dilek Çeşmesi……………………………………………………………………………………………………..31
Le Aylin…………………………………………………………………………………………………………………………………………….37
Bir Memurun İntiharı……………………………………………………………………………………………………….41
Denizde Vapur, Rayda Tren………………………………………………………………………………………..45
Klonlu Bayram Ziyareti……………………………………………………………………………………………………49
Şövale Arayan Şövalye………………………………………………………………………………………………………53
Bir Hapşırığın Anatomisi……………………………………………………………………………………………….55
Güvercin Dayı…………………………………………………………………………………………………………………………….59
Fotokopi Makinesinin Işığında Ekspresyonist Rüyalar…………………63
Resimler Değil Fotoğraflar………………………………………………………………………………………….67
Bahane Bulma Bürosu………………………………………………………………………………………………………73
Rım Rım Rım………………………………………………………………………………………………………………………………81
Sivri Dilli Bir Yazar………………………………………………………………………………………………………………85
Sözcük Türetme Memuru………………………………………………………………………………………………91
Kayıp Prenses Sendikası………………………………………………………………………………………………..95
Schubert mi, Schumann mı?……………………………………………………………………………………..99
İlham Fabrikası……………………………………………………………………………………………………………………103
Bir Perşembe Daha Böyle Geçti…………………………………………………………………………109
Kaçırılan Gözler Bahçesi……………………………………………………………………………………………113
Şeytanın Pabucu Masalı………………………………………………………………………………………………117
Kendini Roman Zanneden Öykü…………………………………………………………………………121
Ortaköylü Bir Yarı Tanrı……………………………………………………………………………………………..125
Noktalı Virgülle Biten Bir Öykü ………………………………………………………………………….129

Işık, Kamera, Motor ve Çorap

Tam klaketi çakarken çorabı kaçtı. Kaçan çorabının peşinden giderken “Lensi uzat,” dedi görüntü yönetmeni. Bu yaptığı üçüncü hataydı. Üçüncü asistan gözlerindeki lensi çıkarınca yönetmen bağırdı: “Adam gibi yapın şu işi.” Bu sözü cinsiyetçi bulmuş, çorabını hâlâ bulamamıştı klaketçi kız Sinem. Hep de beni bulurdu zaten. “Başıma çorap ördüler,” dedi başroldeki kadın. Kaçıncı sahneydi? “Dördüncü,” dedi kaçıncı Mahmut olduğunu hatırlamaya çalışan padişah rolündeki ayyaş aktör. “Ay yaş hep buralar,” dedi ayakları ıslanan uygulayıcı yapımcı. Tüm ekip başrolün başına örülen çorabı sökmeye çalışırken çantasına koştu. Yedek çorap yoktu çantanın hiçbir gözünde. Yılışık ışık şefinin gözü üzerinde. Yüz vermemeli. “Bir yüzlük verir misin?” dedi rejiden biri. İçinden bir ses diyor bırak bu işi. Dışından bir ses: Sabretmeli. Yanlış anlaşılmaya müsait neşesini saklayıp sette dolaştı. “Ayağıma dolaşmayın!” Yatağın yanlış tarafından kalkmış olacaktı yönetmen. Yan roller nasıl da yan gözle bakıyor. Tebeşirle klakete sahneyi yazarken ilkokulda tahtaya kalktığı ilk gün geldi aklına: Elde var üç derken nasıl da kaçmıştı çorabım. O zaman da kötüydü ama okulda deus ex machina gibi yardımına koşan teneffüs zili vardı. Psikoloğunun sözü aklında: İnsanlara karşı bu kadar negatif olma. “Negatifler ne durumda?” Pozitif olmaya çalışırken gözüne kirpik battı. Çok göze batıyorsun diye laf soktu hiç yardımcı olmayan yardımcı yönetmen. Koşturdu durdu. Gıybet rüzgârları esiyordu yine, saçının rengiyle sesinin rengi tartışılıyordu. Tanrı yardımcımız olsun diye söylenirken kutsal bir ışık doğdu yüzüne. Tanrıya işaretparmağını uzatacakken pozometreyi uzattı görüntü yönetmeni. İşi fazla uzatmadan bitirmeli. Yönetmen “Aksiyon,” diye bağırınca fırladı yerinden. Kaçan çorabını unutup keçileri kaçırmadan klaketi eline aldı. Kameradan kameraya koşup klaket çakarken başını yeşil bir çama vurup dört perforasyonlu siyah-beyaz bir yeşilçam melodramının içinde uyandı. Dünya renksiz, sallantılı ve restorasyona muhtaçtı. Uzaklaşan çorap siluetine seslenmek için ağzını açtıysa da kimseye sesini duyuramadı. “Daha sesli döneme geçmedik,” dedi elindeki ipekle oynayan yapımcı. İstanbul sokaklarında dolanırken arnavutkaldırımlarına çarpan topukların, havucunu yitirmiş kardan adamların, soğuk bir esprinin dikkatini çeken kahkahaların sesini duymaya çalıştı. “Ah güzel İstanbul,” diye söylenip üstüne bastığı yapraklardan ses gelene kadar bekledi. Hafif bir jazz müziğiyle tuhaf bir setin içine daldı. Gördüğü halıcı bir kızla renklendi dünyası. “Işık, kamera, motor,” dedi rüyanın yönetmeni. “Âşık, kamara, matador,” diye yanıt verdi. Kimse gülmedi. Ortam yumuşamadı. Kendi rüyası içinde olmasına rağmen hiçbir şey istediği gibi olmadı. “Bize mizah değil, mizan lazım,” dedi yönetmen. “Mizan neydi?” diye sordu. “Terazi,” dedi bilge yeşilçam karakteri. “Bize izah değil, mizah lazım,” deyip çorabını aramaya devam etti. Güneşe benzemez bir aydınlık kapladı üzerini. Beş binlik bir ışık huzmesi. Rüyanın yönetmeni diyaframı kısınca hava karardı. Aynaya baktı, gözleri kahverengi, rüyanın beyaz ayarı yanlıştı demek ki. Kaçan çorabının aranıyor afişleri asılmıştı her yere. Ölü ya da diri. Şerif yardımcısına sordu. “Kaçan çorabınız çoktan Meksika sınırına ulaşmıştır,” dedi. Yeşilçamvari bir rüyada şerif yardımcısı ne arıyor diye düşünmedi. Fakir bir kız arayan zengin oğlanların arasından geçip “Size anne diyebilir miyim?” diye soran çocuklara çorabını görüp görmediklerini sordu. Nereye giderdi ki bir çorap? “Sansür kuruluna bak,” dedi filmin sonlarına doğru türkücü olacak ürkütücü dilenci. Gökkuşağının her rengini barındıran bir sokakta buldu kendini. Tanıdık bir ses işitip girdiği gazinoda kaçan çorabının kötü yola düştüğünü gördü. Belediye iyi çalışsa kimse kötü yola düşmeyecekti. Ağıza alınmayacak sözleri kaleme alan bu rüyanın senaristi kim diye bakarken babasını gördü. O anda hayatımıyazsamfilmolur diyen dayısı beslediği aşklarını, çekincelerini ve çekirgelerini anlatmaya başladı. Çorap söküğü gibi geldi arkası. Misafirliğe gelen yengesi ne iş yaptığını sordu. Film işi deyince kıkırdayıp herkesin güneş gözlüğüyle bakmak zorunda kaldığı parlak zekâlı kızının maaşından söz etmeye başlayıp lafı sözlüsüne getirdi. Bir gazino şarkıcısı filminin başrol oyuncusunun bacağında olan çorabını almak için ileri atıldığında “Kestik,” diye bağırdı yönetmen. “Rejisör diyeceksin!” diye bağırıp klaketi başına fırlatınca uyandı. “Kızım iki saattir seni bekliyoruz.” Esprileri hazır bir kalabalık ve müthiş bir ağrı vardı başında. Gülüşünden tanıdı negatifleri eritip gümüşünden para kazanan yapımcıyı. Yapmacık gülümsemesiyle klaketi eline alıp bekledi. Sufle diye bağıran aktöre puding götürünce azar yedi. “Seni kim mezun etti kızım?” dedi yönetmen. Kulakları tıkalı olacaktı ki kimseye saygı duyamıyordu. Kaçan çoraplar ve fırsatlarla geçti hayatım diye söylendi. Baktı, çorabının keyfi yerindeydi. Kaçmazdı artık. Art niyetli art direktörün takılmalarına takılmadan sustu. Herkes üstünde alay edebileceği bir yanlışlığı gözleriyle yakalamak ister gibiydi. Aldırmadı. Derin bir nefes aldı. Tam klaketi çakarken netlik kaçtı.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Şahsi Düşler ve Onur Kırıcı Gerçekler ~ Batıkan KöseŞahsi Düşler ve Onur Kırıcı Gerçekler

    Şahsi Düşler ve Onur Kırıcı Gerçekler

    Batıkan Köse

    “Abi bana iki öykü sar.” “Az bekle, çıkar.” Elleri yana yana tezgâha öyküleri bıraktı, üstü başı mürekkepti. Elimi uzattım, “Dokunma,” dedi. Yazıcıdan yeni çıkmışlar....

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Annemin Kaburgası ~ Burçin TetikAnnemin Kaburgası

    Annemin Kaburgası

    Burçin Tetik

    “Beni ben yapan bir öz var mıydı sahi? Bedenim, sesim, dilim, evim dediğim yer değişmişti ya, başka bir insan mı olmuştum artık? Oysa olduğum...

  2. Babamın Sihirli Küresi ~ Aytül AkalBabamın Sihirli Küresi

    Babamın Sihirli Küresi

    Aytül Akal

    Üçüncü sınıfa giden kahramanın, aile ve okul içinde geçen üç eğlenceli öyküsü… Mustafa Delioğlu’nun resimleriyle bezenen kitap, babaannesinin diktiği mor şapkasıyla okula gitmek isteyen...

  3. 05.45 İstanbul ~ Gökçe Bilgin05.45 İstanbul

    05.45 İstanbul

    Gökçe Bilgin

    “Ben bir katilim, o bir tutsak. Benzeyen ve benzemeyen yönlerimiz var. İkimiz de zamanın içine hapsolmuş, zamanın önümüze çıkardığı seçeneklere körlemesine dalıp duruyoruz. Plana,...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur