Birçok kültür eleştirmenine göre, günümüz insanının en büyük trajedilerinden biri, duyguların ve manevi yaşamın terapi ve kişisel gelişim sanayisi tarafından pazarlanabilir ürünler hâline getirilmiş olmasıdır: Modern birey, kendi duygusal derinliğini “iyileştirmek” için sürekli olarak piyasaya yönelmekte ama bu süreçte ruhsal tatminini de tüketim kültürüne teslim etmektedir. Terapi seansları, özyardım kitapları ve kişisel gelişim seminerleri, manevi huzurun reçeteleri gibi sunulsa da, insanları daha derin bir tatminsizlik döngüsüne hapsetmekte, duygularımızı ve benlik algımızı metalaştırarak insan ruhunun özünü yok etmektedir. Bir bakıma modern ruhun trajedisi, kendini iyileştirmeye çalışırken, giderek daha fazla yara almasıdır.
Tanınmış kültür eleştirmeni ve sosyoloğu Eva Illouz, Modern Ruhu Kurtarmak’ta bu soruna eğiliyor ve modern psikolojinin duygusal hayatlarımızı, kişisel ilişkilerimizi ve toplumsal kurumlarımızı nasıl şekillendirdiğini derinlemesine inceliyor. Terapi kültürünün varoluşumuzun her yönüne nasıl sızdığını, kendimizi algılayışımızı, başkalarıyla etkileşimimizi ve mutluluğu arayış biçimimizi nasıl dönüştürdüğünü titizlikle ortaya koyuyor. “Şifa bulma” ve “şifa olma” girişimlerinden çok öteye geçen terapi ve duygusal yönetim kültürünün, modern dünyada insan olmanın anlamını yeniden tanımladığını savunuyor. Kendimizi ve ilişkilerimizi sürekli geliştirmemiz gerektiği fikrini ne kadar içselleştirdiğimizi sorguluyor. Modern yaşamın alametifarikası hâline gelmiş duygu ideolojilerini ve modern dünyanın kurtarıcısı muamelesi gören terapi ve kişisel gelişim sanayisini eleştirel bir bakışla yeniden düşünmeye davet ediyor.
İçindekiler
Teşekkür 11
Giriş 13
1 44
Kültürel Bir Yenilikçi Olarak Freud 44
1.1. Karizmatik Bir Girişim Olarak Psikanaliz 47
1.2. Freudcu Karizmanın Sosyal Oluşumu 50
1.3. Freud Amerika’da 55
1.4. Freudcu Kültürel Matris 64
1.5. Psikolojinin Kahramanlık Hikâyesi ve Popüler Kültür 88
1.6. Sonuç 95
2
Homo Economicus’tan Homo Communicans’a 97
2.1. Örgütlerin Sosyolojisinde Duygusal Denetim 101
2.2. Denetimin İktidarı, İktidarın Denetimi 106
2.3. Psikologlar Piyasaya Giriyor 109
2.4. Yepyeni Bir Duygusal Üslup 117
2.5. Duyguların Denetimi 122
2.6. Kurumsal Şirketin Ruhu Olarak İletişim Etiği 141
2.7. Duygusal, Ahlaki ve Mesleki Yeterlilik 152
2.8. Sonuç 162
3
Yakınlığın Tiranlığı 164
3.1. Yakınlık: Giderek Soğuyan Bir Liman 167
3.2. Şahsi İradelerinin Ötesinde? Psikologlar ve Evlilik 180
3.3. Feminizm ile Psikolojinin Ortak Yanı 188
3.4. Yakınlık: Yeni Bir Duygusal İmgelem 194
3.5. Yatak Odasında İletişimsel Akılcılık 204
3.6. Saf Bir Duygular İdeolojisine Doğru 209
3.7. Tutkunun Soğuması 220
3.8. Sonuç 230
4
Istırabın Zaferi 232
4.1. Terapinin Muzaffer Olmasının Nedeni 238
4.2. Terapötik Benlik Anlatısı 259
4.3. Benliğin Terapi Aracılığıyla İcrası 270
4.4. Anlatı İş Başında 280
4.5. Sonuç 293
5
Yeni Bir Duygusal Tabakalaşma mı? 295
5.1. Duygusal Yetkinliğin Yükselişi 299
5.2. Duygusal Zekâ ve Öncelleri 302
5.3. Küresel Terapötik Habitus ve Yeni İnsan 323
5.4. Toplumsal Bir Mal Olarak Yakınlık 330
5.5. Sonuç 347
Sonuç
Kültürel Araştırmalarda Kurumsal Pragmatizm 350
Dizin 362
Giriş
Aydınlanma kavramı, metodolojik açıdan çok fazla kısıtlanmamalıdır elbette çünkü anladığım kadarıyla mantıksal çıkarım ve deneysel doğrulamadan daha fazlasını kapsar ama daha ziyade, bu ikisinin de ötesine geçip fenomenolojik olarak spekülasyon yapma, empati kurma, aklın sınırlarına yaklaşma iradesi ve yeteneğini de kapsar… Duygular mı? Evet, duygular. Aydınlanmanın duygulardan uzak kalması gerektiğine nerede karar verildi? Bana göre tam tersi doğruymuş gibi görünüyor. Aydınlanma ancak tutkuyla işe koyulursa görevini layıkıyla yerine getirebilir.
Jean Amery
Bir insan sözlerle bir başkasını mutlu edebilir ya da umutsuzluğa sürükleyebilir, öğretmen bilgisini öğrencilerine sözlerle aktarır. Sözcükler belli duygular yaratır ve genel olarak insanlar arasında karşılıklı etkileme araçlarıdır.
Sigmund Freud
Terapiyi konu edinen çalışmalar ve eleştiriler, son 30 yıllık dönemde durmaksızın çoğalmıştır. Yöntem ve bakış açıları farklılık gösterse de bu çalışmalar ve eleştiriler şu konuda hemfikirdir: Terapötik ikna, doğası gereği moderndir ve modernitenin en endişe verici veçhesi modern olmasıdır: bürokratikleşme, narsisizm, sahte bir benlik inşası, modern hayatın devlet tarafından kontrol edilmesi, kültürel ve ahlaki hiyerarşilerin çöküşü, kapitalist toplumsal örgütlenme nedeniyle yaşamın yoğun şekilde özelleştirilmesi, müşterek ilişkilerden kopmuş modern benliğin kofluğu, geniş ölçekli gözetim, devlet iktidarının ve devletin meşruiyetinin genişlemesi, “risk toplumu” ve benliğin savunmasızlığının artması.2 Terapötik söylemi konu edinen çalışmalar tek başına bize modernitenin sosyolojisini meydana getiren çeşitli izleklerin bir özetini sunabilir. Modernitenin cemaatçi eleştirisi, psikolojinin tam da iyileştirdiği iddiasında bulunduğu hastalıkları yaratan ya da en azından teşvik eden atomcu bir bireyciliğin dışavurumu olduğunu ileri sürer. Nitekim psikoloji sözümona sosyal ilişkiler kurma ve bu ilişkileri sürdürme konusunda giderek artış gösteren ihtilafların üzerine gidip bunları çözüme kavuşturmaya yardımcı olur; oysa gerçekte kendi ihtiyaçlarımıza ve tercihlerimize öteki kişiler karşısındaki yükümlülüklerimizden daha çok değer vermemizi teşvik ediyordur. Toplumsal kurumlar karşısında yükümlü hissetmemeyi onaylayan, narsist ve yüzeysel kimliği meşrulaştıran tehlikeli bir faydacılık, terapötik söylemin himayesi altına giren toplumsal ilişkileri çözündürmektedir.
Lionel Trilling, Philip Rieff, Christopher Lasch ve Philip Cushman gibi yorumcular, terapötik dünyagörüşünün yükselişini, özerk bir değerler ve kültür alanının çöküşünün göstergesi olarak yorumlamışlardır.4 Tüketim ve terapötik pratik sayesinde benlik, kültürün aşkınsal gücünü ve topluma karşıtlığını kaybetmesine neden olan modernitenin kurumlarıyla sarsıntısız şekilde bütünleşmiştir. Azımsanmayacak her türlü toplum karşıtlığının gerilemesini ve Batı uygarlığının geniş kapsamlı kültürel tükenişini işaret eden şey, tam da tüketimin ve kendini terapötik olanla meşgul etmenin baştan çıkarıcılığıdır. Bundan böyle kahramanlar, bağlayıcı değerler ve kültürel idealler yaratmaya muktedir olmayan benlik, kendi boş kabuğuna çekilmiştir. Kendi benliklerimizin içine çekilme çağrısında bulunan terapötik ikna, bize vatandaşlık ve siyaset gibi büyük alanlardan el etek çektirmiştir. Benliğin toplumsal ve siyasi içeriğini boşaltıp bu içeriğin yerine narsist bir kendini beğenmişliği [self-concern] ikame ettiğinden, bu ikna biçimi bize şahsi benliği kamusal alanla irtibatlandırmanın akla yatkın bir yolunu sunamaz.
Terapötik söylemin en radikal ve muhtemelen en etkili eleştirisi, Michel Foucault’nun bilgi sistemlerini tarihselleştirme girişiminden ilham almıştır. Foucault’nun terapötik söyleme yaklaşımı, anlam sahibi toplulukları yeniden inşa etmekten çok, iktidarın toplumsal dokuya yatay ve dikey yollardan nasıl işlendiğini aydınlığa kavuşturmakla meşgul olmuştur. Disiplinin ve kurumsal iktidara “başka araçlar sayesinde” boyun eğdirmenin bir başka biçimi olarak gördüğü psikanalizin şu görkemli kendini özgürleştirme projesini ifşa ederek kötü nam salmış biri olan Foucault bu sayede psikanalize ölümcül bir darbe indirmiştir.5 Foucault, psikanalitik projenin kalbinde yer alan cinselliğin bilimsel “keşfi”nin, öznelerin itiraf yoluyla kendileri hakkındaki gerçeği arayıp dile getirmelerini sağlayan uzun bir geleneğin devamı olduğunu ileri sürmüştür. Terapötik alan, özgürlük uğruna bilinmesi, kategorize edilmesi ve kontrol edilmesi gereken istekler, ihtiyaçlar ve arzular sayesinde, bireyler olarak kendimizi icat ettiğimiz bir alandır. Psikanalitik uygulama, “cinsellik” ve “psişe” gibi birbirinden ayrılamaz kategoriler aracılığıyla, kendi benliklerimizle ilgili gerçeğin peşine düşmemizi olanaklı kılar ve bu sayede söz konusu gerçeği keşfetme ve onu ararken kurtuluşu keşfetme bağlamında tanımlanır. Modern dönemde “psikolojik söylemleri” bilhassa etkin kılan şey, bu söylemlerin kendini bilme pratiğini eşzamanlı olarak hem epistemolojik hem de ahlaki bir eylem hâline getirmesidir.6 Sansürün o amansız yüzünü göstermek şöyle dursun, modern iktidar, uçsuz bucaksız bir iktidar ağındaki –anonimliği ve içkinliği bakımından her yana yayılmış, dağınık ve bütünsel bir ağdaki– bağlantı noktalarından başka bir şey olmadığı ortaya çıkan psikanalistimizin o müşfik çehresine bürünür. Nitekim psikanalizin söylemi de devletin siyasi akılcılığının genel çerçevesi içerisinde geliştirilip işe koşulan bir araç olarak “benliğin siyasi bir teknolojisi”dir; bu söylemin tam da benliği kurtarmaktaki amacı, bireyi denetlenebilir ve disipline
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Sosyoloji Sosyoloji
- Kitap AdıModern Ruhu Kurtarmak - Terapi, Duygular ve Kişisel Gelişim Kültürü
- Sayfa Sayısı368
- YazarEva Illouz
- ISBN9786256584570
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviFol Kitap / 2024