Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

İslam Sanatının Oluşumu
İslam Sanatının Oluşumu

İslam Sanatının Oluşumu

Oleg Grabar

Erken dönem İslam sanatının doğası üzerine yapılmış bu klasik çalışma, son zamanlarda gün ışığına çıkmış olan malzemeleri de içerecek şekilde güncellenmiştir. Oleg Grabar yeni…

Erken dönem İslam sanatının doğası üzerine yapılmış bu klasik çalışma, son zamanlarda gün ışığına çıkmış olan malzemeleri de içerecek şekilde güncellenmiştir. Oleg Grabar yeni eklediği bir bölümde, İslam sanatının oluşumuna dair alternatif modeller geliştirirken kronolojisini de daha görünür kılıyor ve Müslüman dünyasının çağdaş sanatına olan etkilerini tartışıyor.

“Grabar, sosyolojik, ekonomik, tarihsel, psikolojik, ekolojik ve arkeolojik etkilerin İslam sanatı üzerindeki olası sonuçlarını inceliyor. . . İslam sanatının, Şark geleneğinin ve Klasik üslubun cüretkâr parçalarından nasıl ilmik ilmik dokunduğunu gösteriyor ve bu tezini inandırıcı ve iyi seçilmiş örneklerle destekliyor.”

–Art Bulletin

“Muazzam bir bilgi birikimi. . . İslam sanatıyla ilgilenen tüm arkeolog ve akademisyenlerin, devasa ve karmaşık bir alan üzerinde derinlemesine ve özgün bir çalışma yaptığı için Profesör Grabar’a teşekkür edeceğinden eminiz.”

–Times Literary Supplement

“Olağanüstü incelikli bu kitabında Oleg Grabar, erken İslam sanat tarihinin incelenmesine yönelik kendi önemli katkılarını genişletiyor ve İslam sanatının zor ve karmaşık sorunlarına özgün ve yaratıcı bir yaklaşım sergiliyor.”

–American Historical Review

*

İSLAM SANATI VE

OLEG GRABAR

İlk kez on dokuzuncu yüzyıl müsteşriklerinin kullandıkları İslam Kültürü kavramı. İslamiyete bağlı ülkelerin ortak ve özgün olan yanlarını ifade ediyorsa da, aslında bu deyimle vurgulanan İslam dünyasının Hıristiyan kökenli Batı karşısındaki başkalığı, giderek aykırılığıdır. Bu toptancı görüşten nasibini alan İslam Sanat deyimini de aynı bağlam içinde değerlendirmek yanlış olmaz. Oysa aynı birikimleri, değişik yaşam koşulları, özgül gereksinme ve eğilimleri olan topluluk ve ülkelerden oluşan İslam dünyasın. da, sanatın tekdüze bir görüntü verdiğini savunmak zordur. Kaldı ki, Hicretten günümüze uzanan zaman süreci içinde, İslam dünyasının coğrafi yaygınlığından ileri gelen bölgesel farklılaşmalar gitgide artmış, belirgin bir şekil almıştır.

Bununla birlikte, ilk yayılma dönemlerinden sonra ve özellikle Abbasi egemenliği sıralarında, İslam dünyasının çeşitli yörelerinde benzeşen sanat etkinliklerinin sürdürüldüğü, ortak yaratı ve biçimlendirme kalıplarının benimsendiği gözlemlenir. Bir başka deyişle, Abbasi egemenliğine kadar olan süre içinde, İslam ülkelerindeki sanatların ortak çerçevesi çizilmiş, değişik kültür birikimlerinden beslenen bu sanatları kaynaştıran özgün nitelik ortaya çıkmıştır.

Ne var ki tarihsel birikimleri açısından değişik yöre özellikleri sergileyen çok geniş bir coğrafi alanda Müslümanlarca gerçek. leştirilen siyasal birliğin yol açtığı alışveriş ve etkileşimler, sanat karşısındaki bu ortak tavır açıklamaya yetmez. Çünkü sözü edilen, bir üslup ive beğeni aktarımından çok, yaratıya ivme veren estetik dürtünün ortak yönelişlerden kaynaklanması ve bu dürtünün gerisinde ortak bir ideolojik temelin bulunmasıdır. Yine de unutmamalıdır ki, bir sanat ortamı, kültürel ve ideolojik kökenli dürtülerin ürünü sayılsa bile, yaşayan, örgütlenen, güncel ve pratik sorunlara yanıt arayan, ekonomik kaygılar taşıyan, zaman zaman modalara sanlarak alışılmışın dışında hevesler güdebilen, kısacası karmaşık ve değişken olan bir toplumsal bünye içinde yer alır ve ondan bağımsız olarak düşünülemez. İslam dünyasının sanatı da bu türden yaşayan bir toplumsal bünyenin içinde oluştuğu içindir ki, genel tavrını İslam ideolojisi içinde koyduğu halde, tümüyle İslam doktrininden kaynaklanan açıklamalarla tanımlanamaz. Bir başka deyişle. İslam dünyasının sanatı -tıpkı bütün öteki büyük sanat akımları gibi kendisini yaratan topluma egemen olan ideolojiyle o toplumun somut gerçekliğinin arakesidinde yer alır ve bu arakeside yansıyan etkilerin hepsinin izlerini taşır. Bu olguyu dışlamak, sanat: tümüyle soyut ve kuramsal olan kategorilerin içine sokmaya çalışmak. yaratı sürecinin kurallarını yadsımakla eşanlamladır.

İslam sanatı konusundaki yayınlar yıllarca, mevcut yapıtlarm betimlenmesi. tarihlendirilmesi ve sınıflandırılmasıyla sınırlı kalmıştır. Bir mimari yapının planını ortaya çıkartmak, dekoratif bir yüzeyde yer alan kompozisyonun formel çözümlemesini yapmak, motiflerin bir çevreden ötekine geçişinin izini sürmek, yapıtları doğru tarihlendirmek ve aralarındaki formel ilişkileri sergilemek. tipolojileri ayırmak ve her tipin zaman içinde geçirdiği değişiklik leri saptamak. İslam sanatıyla ilgilenenlerin çoğunun yetindikleri -saygın ama bir ölçüde de kısır uğraş olmuştur. Gerçi zaman zaman arkeolojik yöntemlerin dışına çıkmayı deneyenler, İslam dünyasındaki felsefe akımlarından yola çıkıp yorum getirenler, form ları ve form düzenlemelerini matematik ve geometri kurallarıyla çözmek isteyenler, biçimlerde saklı olan simgeselliği araştıranlar çıkmıştır. Yine de İslam sanatına ilişkin yayınların başat özelliği ve -doğrusunu söylemek gerekirse temel açmazı, sanat yapıtı onun kullanıcısı arasında var olan köklü ve organik bağları gözardi etmelerinde yatar.

İlk İngilizce baskısı 1973 yılında yapılan, daha sonra çeşitli dillere çevrilen ve bu yayınla Türk okuruna kazandırılan Oleg Gra

bar’in bu kitabı, alışılandan oldukça farklı bir yaklaşımı sergilemesi açısından önem taşır. Kanımızca kitabı ayrıcalıklı kılan yanı, yazarının İslam sanatı olgusunu tarihsel örün tünün içinde, yani İslam kültürünün oluşum yıllarındaki karmaşık olaylar, ilişkiler ve tavır alışlar bağlamında tanımlamaya çalışmış olmasıdır.

Kitabı Türk okuru açısından ilginç kılan bir başka içeriği daha vardır: Yüz yıla yaklaşan bir süredir ulusal kimlik sorununu kültür tartışmaları gündeminden indirmeyen Türkiye’de, İslam Kültürü kavramının içerdiği evrensellik savi belli aralarla sorgulanmış. “Türk İslam Sentezi” başlığı altında sunulan araçözüm formülünde bile. vurgu ulusal boyut üzerinde kalmıştır. Ne var ki sorunun bu şekilde dile getirilmesi bile, içerimlerinin müteselsil olmasını önleyememektedir. Değişik ve zengin kültürlerin mirasçısı olan Türkiye, ulusal kimliğini nasıl tanımlayacaktır? Ve bu kimlik kesinleşmiş durağan bir tanıma sığabilecek midir? Yoksa değişik kaynaklardan beslense bile, bir ırmağın ona akan kollarından başka bir şey olması gibi, Türkiye’nin ulusal kültürü, hem Türk, hem Müslüman, hem Anadolulu, hem Akdenizli ve hem de bambaşka midir? Bu sorunun yanıtı, elbette ki, bu kitabın sayfaları arasında aranmayacaktır. Ne var ki kendi tarihsel birikiminin Özgüllüğü ile inanç ve tinsel değerlerinin birçoğunu paylaştığı, İslam dünyasının doktriner tavrı arasında kurmaya çalıştığı dengeyi, dışında kalmak istemediği Batı dünyasının ölçüt ve uygulamaları bağlamında sürdürmeye istekli gözüken Türkiye’de, tutarlı bir kültür ideolojisinin yapılandırılmasına yarayacak kuramsal aygıtlar henüz oluşturulmamıştır. Bu bakımdan, İslam sanatının anlaşılmasına ilişkin bir yöntem önerisi getiren Grabar’ın kitabında öne sürülen savlar benimsenmese bile, bunların tartışılması, son kertede, noktalanmamış bir söyleme katkı niteliğinde olacaktır.

Kitabın çevirisi kolay olmamıştır. Metindeki kavram yoğunluğu, birçok terimi yanılgıya düşmeden ve terminolojik kargaşaya yol açmadan Türkçeye aktarmanın güçlüğü, yazarın İslam dünyasını ve onun sanatını, bu dünyayı ve bu sanatı, “içinden” tanimayan bir okuyucu kitlesinin anlayabileceği kuramsal kavramlarla anlatma isteğinden ileri gelen bazı anlatım özellikleri, Sayın Nuran Yavuz’un çevirisini kutlanır bir icraat düzeyine çıkarmıştır.

Kitabın Türkçeleştirilmesi sırasında beliren terminolojik sorunlar için sık sık yazara danışılmış, ayrıca kitabın 1987’de baskıya giren Fransızca çevirisiyle (La formation de l’art islamique, Flammarion. Paris) karşılaştırmalar yapılmıştır. Türkçe baskı, genişletilmiş kaynakçası nedeniyle, 1973 tarihli karton kapak baskı esas alı narak hazırlanmıştır. Ayrıca yazarın Fransızca baskı için kaleme aldığı “On Yılın Ardından” adlı bölüm Türkçe baskıya eklenmiştir. Aynı şekilde, Fransızca baskının kaynakça kısmına giren yeni yayınlar da Türkçe baskıya alınmıştır.

Türkçe baskının hazırlanmasında karşılaşılan bir başka önemli güçlük, çevrimyazı ve imla alanlarında yerleşmiş ve kesinleşmiş kuralların eksikliğinden doğmuştur. Çevrimyazı konusunda Sayın Doç. Dr. Günay Kut’un önerilerini benimsedik. Ancak imla işaretlerinin kullanılmasına ilişkin kararsızlığımızı, çekme işaretlerini kaldırarak giderebildik.

Dil bütünlüğünü zedelememek açısından, kitapta sık sık rastlanan Kuran alıntılarının Türkçe karşılığını Abdülbaki Gölpınarlı çevirisinden yararlanarak yapmayı seçtik. Ancak Hace Suresinin alıntısı için (XXII/40), Sayın Dr. İskender Pala’nın uyarısı üzerine, Güneş Gazetesi Yayınlarından olan Kuran-ı Kerim ve Meâli’ndeki metni aktarmayı yeğledik.

Sözümüzü, bu yayının gerçekleşmesinde, katkısı ve yardımı olan pek çok uzman ve dost kişiye ve özellikle kitabın baskıya hazırlanmasında emeği geçen, bilgisinden yararlandığımız Sayın Sennur Sezer’e teşekkür ederek bitirmek istiyoruz.

Ayda Arel

….

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur