Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Hıtayname
Hıtayname

Hıtayname

Ali Ekber Hitayi

Hıtâynâme, Ali Ekber tarafından 16. yüzyılın başlarında yazılmış, adını merkezi Pekin olan Sarı Nehir ile Çin Seddi arasındaki bölgeden alan ve önce Yavuz Sultan…

Hıtâynâme, Ali Ekber tarafından 16. yüzyılın başlarında yazılmış, adını merkezi Pekin olan Sarı Nehir ile Çin Seddi arasındaki bölgeden alan ve önce Yavuz Sultan Selim’e ardından Kanuni Sultan Süleyman’a sunulan bir seyahatnamedir. Aynı zamanda Çin’in yönetim şekli hususunda vermiş olduğu önemli bilgiler nedeniyle bir siyasetname niteliği de taşımaktadır.

Dr. Deniz Erçavuş ve Şeyda Arısoy tarafından Farsçadan çevrilerek yayına hazırlanan bu seyahatnamede; Çin’in sınırları, Çin’e giden yollar, farklı dinleri, İslamiyet’in Çin’deki durumu, şehirleri, hisarları ve onların düzeni, saltanat sistemi, posta teşkilâtı, ordu teşkilâtı, şehirlerdeki hazineleri, Çin hakanının sarayı, hazinesi ve hizmetçileri, Çin zindanları, bayramları, Çin ülkesinin on iki kısmı, ziyafetleri, saygı gösterme tarzları, ilim ve sanatları, tedavi yöntemleri, takvimleri, kanunları, hattathaneleri, Çin’e gelip giden halk, Kalmuklar, Tibetliler ve Hintliler ile ilişkileri, tarım ve mahsulleri, para birimleri ve resim atölyeleri hakkında çok değerli bilgiler verilmektedir. Eser ihtiva ettiği bu bilgiler sebebiyle en önemli Çin tarihi kaynaklarından biri olma özelliğini de taşımaktadır.

Timaş Akademi, günümüz dünyasının süper güçlerinden biri olan Çin’in 16. yüzyılda nasıl siyasi ve sosyal bir yapıya sahip olduğunu merak eden okurların elinden bırakmayacakları bir eserle koleksiyonunu genişletmeye devam ediyor.

İÇİNDEKİLER
ALİ EKBER HITÂYÎ / 7
HITÂYNÂME / 9
MUKADDİME / 15
BİRİNCİ BAB
Hıtay Yolları Hakkında / 27
İKİNCİ BAB
Onların Farklı Dinleri Hakkında / 29
ÜÇÜNCÜ BAB
Şehirler, Hisarlar ve Onların Düzeni Hakkında / 37
DÖRDÜNCÜ BAB
O Şehirlere Yerleştirilen Ordular Hakkında / 45
BEŞİNCİ BAB / 53
ALTINCI BAB
Çin Hakanının -Süleyman Gibi olduğunu İddia etse de- Onun Cemşidinki Gibi
Benzersiz Tahtı ve Tacı ve Güçlü Ülkesi Hakkında / 55
YEDİNCİ BAB
Hıtay Zindanları Hakkında / 73
SEKİZİNCİ BAB
Kış Mevsiminden Çıkarken Hıtay Halkının Yılda Bir Defa
Bayram Düzenlemesi Hakkında / 81
DOKUZUNCU BAB
Hıtay Ülkesinin On İki Kısmı Hakkında / 83
ONUNCU BAB
Onların Sohbeti, Ziyafeti [Töreni] ve Saygı Gösterme [Tarzı] Hakkında / 91
ON BİRİNCİ BAB
Genelevler ve Genelevdekiler Hakkında / 95
ON İKİNCİ BAB
Acayip Sanatlar ve Tedaviler Hakkında / 101
ON ÜÇÜNCÜ BAB
Hıtay’ın Kanun Koyucusu, Hıtay’ı O Şekilde Zapt Etmenin Nedeninin
Ne olduğu ve Bir Kadının Birkaç Yıl Padişahlık Yapması Hakkında / 105
ON DÖRDÜNCÜ BAB
Hattathaneler Hakkında / 109
ON BEŞİNCİ BAB
Dünyanın Etrafından Gelip
Giden Halk Hakkında / 111
ON ALTINCI BAB
Kalmuklar Hakkında / 115
ON YEDİNCİ BAB
Hıtay Ülkesindeki Tarım Hakkında / 117
ON SEKİZİNCİ BAB
Altın, Gümüş, Pul, Kâğıdın Para Yerine Kullanılması Hakkında / 119
ON DOKUZUNCU BAB
Onların Kanunu Koruması Hakkında / 121
YİRMİNCİ BAB
Çin’deki Resim Sergileri Hakkında / 123
Kaynakça / 133

ÖNSÖZ

Hıtâynâme, Ali Ekber tarafından 16. yüzyılın başlarında yazılmış bir seyahatnamedir. Aynı zamanda Çin’in yönetim şekli hususunda vermiş olduğu önemli bilgiler nedeniyle bir siyasetname niteliği de taşımaktadır. Eser, adını merkezi Pekin olan Sarı Nehir ile Çin Seddi arasındaki bölgeden alır. Yirmi babdan oluşur, her babında Çin ülkesine ait çeşitli konular içerir. Eser önce Yavuz Sultan Selim’e ve ardından Kanuni Sultan Süleyman’a sunulmuştur. Eserde Çin’in sınırları, Çin’e giden yollar, farklı dinleri, İslamiyet’in Çin’deki durumu, şehirleri, hisarları ve onların düzeni, saltanat sistemi, posta teşkilâtı, ordu teşkilâtı, şehirlerdeki hazineleri, Çin hakanının sarayı, hazinesi ve hizmetçileri, Çin zindanları, bayramları, Çin ülkesinin on iki kısmı, ziyafetleri, saygı gösterme tarzları, genelevleri, ilim ve sanatları, tedavi yöntemleri, takvimleri, kanunları, hattathaneleri, Çin’e gelip giden halk, Kalmuklar, Tibetliler ve Hintliler ile ilişkileri, tarım ve mahsülleri, para birimleri ve resim atölyeleri hakkında bilgiler verilmektedir. Eserde Çin tarihi hakkında kaynaklık edecek bilgiler yer almaktadır. Hıtâynâme, III. Murad zamanında (1574-1595) mütercimi belirsiz bir şekilde “Hıtâ ve Hotan ve Çin ve Mâçîn mülûklerinin kānûnnâmesi” başlığında Osmanlı Türkçesine çevrilmiştir. Günümüz Türkçesine ilk çevirisi Lin Yih-Min’in Ali Ekber’in Hıtâynâme Adlı Eserinin Çin Kaynakları ile Mukayese ve Tenkidi adlı doktora çalışması aracılığıyla olmuştur. Fakat bu çevirilerin hiçbirinde eserde geçen şiirler tercüme edilmemiştir. Bu çalışmada bilhassa bu şiirlerin hangi şairlere ait olduğu tespit edilerek Türkçe tercümeleri verilmiştir. Tercüme esnasında manası anlaşılamayan yerler Lin Yih-Min tarafından tercüme edilmeyip Farsçası, Türkçe çeviri metninin içinde geçtiği kısma yazılmıştır. Sunduğumuz çeviride bu eksiklikler de giderilmiştir. Bunların yanı sıra Celal Aslan tarafından hazırlanan Hıtâynâme ve seyahatnameler ışığında Çin adıyla bir doktora çalışması da mevcuttur. Eserin çevirisinde Süleymaniye Kütüphanesi’nin Reisülküttap Mustafa Efendi kısmına 609 ve 610 numarayla kayıtlı olan nüshalar esas alınmıştır. Eserin dili Farsçadır. Eserde mevcut olan dil bilgisi hataları ve birçok kelimenin Farsça yerine Türkçesinin tercih edilmesi, bu dilin müellifin ana dili olmaması ihtimalini doğurmaktadır. Bütün bunlar çeviriyi zorluğa düşürse de eser metin ve şiir çevirileriyle okuyucuların hizmetine sunulmuştur. Çeviri aşamasında desteklerini ve bilgilerini esirgemeyen Sayın Prof. Dr. Veyis DEĞİRMENÇAY’a, Dr. Öğr. Üyesi Özkan DAYI’ya ve Dr. Nurdan KABAN’a ve eserin çevrilmesine vesile olan Sayın Prof. Dr. Cüneyd Asım KÖKSAL’a teşekkürü borç biliriz.

ALİ EKBER HITÂYÎ

Ali Ekber, 1500 yıllarında Çin’e seyahat ederek, İstanbul’a döndükten sonra 1516 yılında bitirdiği seyahatnamesini önce Yavuz Sultan Selim’e, onun vefatının ardından da Kanuni Sultan Süleyman’a takdim etmiş bir Osmanlı seyyahıdır.1 Ahmet Taşağıl, Ekber’in XVI. yüzyıl başlarında 1506-1508 yılları arasında Çin’de bulunduğunu ileri sürmüştür.2 İranica ansiklopedisinde Ali Ekber maddesini yazan Tahsin Yazıcı’ya göre onu bir Osmanlı kâşifi olarak tasvir etmek yanlış olacaktır. Hıtâynâme’ye yazdığı önsözde Osmanlı yetkililerinin adlarını bir ziyaretçi gibi zikretmiştir, bu da Çin’e Osmanlı devleti tarafından gönderilmediğini ve eserinin de bir seyahat raporu olmadığını gösterir; ayrıca yazarın rotalarına dair de bilgi vermez. Ali Ekber’in İstanbul’a geldiği tarih de belli değildir.3 Ahmet Taşağıl’a göre ise Mâverâünnehir veya Horasan’da yaşamış olan Ali Ekber, bir tüccar olup Çin’e gönderilen bir elçilik heyetinde yer almıştır. Ayrıca bulunduğu bölgenin Şeybânîler veya Safevîler tarafından işgal edilmesi nedeniyle Osmanlı ülkesine göç ettiği tahmin edilmektedir.4 Hıtâynâme ve Seyahatnâmeler Işığında Çin adlı çalışmayı kaleme alan Celal Aslan’ın verdiği bilgiye göre Ali Ekber’in, Hüseyin Baykara döneminde Timurlu devletinin elçilik heyetinde yer alıp Hıtay hakkında bilgi toplaması için gönderilmiş olması ihtimali yüksektir. Yine Aslan da Ahmet Taşağıl gibi Ali Ekber’in Çin seyahati dönüşünde bulunduğu bölgenin Şeybânîler veya Safevîler tarafından işgal edilmesinden dolayı Osmanlı ülkesine geldiğini söylemiştir. Aslan, Ali Ekber’in eserinde kızılbaşları sert bir şekilde eleştirmesinden onun Hanefi mezhebinden olabileceğini ve bu durumun da onun Osmanlı ülkesinde gelmesinde etkili olduğunu ileri sürmüştür.

15. ve 16. yüzyıllar arasında yaşadığı bilinen Ali Ekber’in nisbeti Hıtâyî olsa da kendisi Çinli değildir. Hıtâyî, nisbetini ise yazdığı eserden sonra aldığı bilinmektedir. Eserinin yazım dili olarak tercih ettiği Farsça’ya yeteri kadar hâkim olamaması, elçi, araba, kurak, yaylak, kalabalık gibi birtakım kelimelerin Farsçasının yerine Türkçesini kullanması onun Maveraünnehir bölgesinden bir Türk olduğunu ispatlar niteliktedir.6 Aynı şekilde metinsel referanslar esas alındığında da Maveraünnehir’de (Buhara’da) doğmuş olma ihtimalinin kuvvetli olduğu ileri sürülmüştür.7 Ali Ekber ismi bir Şii mensubiyetine işaret ediyor olsa da eserinin önsözünde dört halifeyi övmüştür.8 Ali Ekber hakkında eserinde verilen bilgiler dışında bir bilgi yoktur. Eserinde onun hakkında biyografik ayrıntılar yer almamaktadır.9 Kendisini birkaç kez kalender (derviş) olarak adlandırmış olsa da muhtemelen bu, bir tarikate bağlı olmasından ziyade alçakgönüllü olduğunu vurgulama amacı taşır.

HITÂYNÂME

Hıtay Adı Hakkında

Anavatanları Mançurya’nın güneyi olan Hıtaylar (Kıtaylar/K’itan), ilk defa IV. yüzyılda ortaya çıkmıştır. X. yüzyılın başında Hıtay reisi, kavminin bütün boylarını hakimiyeti altına alarak Moğolistan’ın büyük kısmını ele geçirmiştir. Daha sonra onun oğlu, Kuzey Çin’in bir kısmını ele geçirip orada Liao Hanedanı denilen devleti kurmuştur.1 Kaşgarlı Mahmud Divanü Lûgat-it-Türk eserinde Çin’in aslında üç kısım olduğunu söyler. Onun verdiği bilgiye göre ilki doğuda olan ve Tawgaç denilen “Yukarı Çin”dir. İkincisi, Xıtay şeklinde adlandırılan “Orta Çin’dir”. Üçüncüsü ise Kaşgar’da bulunan ve Barxan adını taşyan “Aşağı Çin’dir”. Kaşgarlı Mahmud, “Maçin”in Tawgaç diye tanındığı, “Xıtay” ülkesine de Çin denildiği bilgisini de ekler.2 Çin’de Liao Hanedanlığı (M. S. 907 – 1125) Kıtanlar (Hıtaylar) tarafından kurulduğu için Liao Hanedanlığı döneminde kuzey ve batı kavimleri Çin’e “Kıtan” demişlerdir. Ming Hanedanlığı döneminde ise Hanlar (Çinliler) Kıtanlara “Qita” (Kita), “Qitayi” (Kitayi) demişlerdir. Bu terim Müslüman yazarlar tarafından “Hitai” ya da “Hatai” şeklinde, Avrupalı yazarlar tarafından ise “Catai”, “Cata” veya “cathay” şeklinde kaydedilmiştir. Bugün dahi Ruslar Çin’e “Kitay” demekte ve Orta Asya Türkleri de Çin’e ve Çinlilere “Kıtay” veya “Hıtay” demektedirler. Aslında bir kabile adı olan “Kıtan” kelimesi böylelikle bütün Çin’i ifade eden bir coğrafi isme dönüşmüştür.

Hıtâynâme’nin Türkçe Çevirileri ve Hakkında Yapılan Çalışmalar

Bu eser III. Murat zamanında bilinmeyen biri tarafından Türkçe’ye eksik bir halde tercüme edilmiştir ve Kanunnâme-i Çin-u Hıtâ adı ile 1853 (1270) yılında basılmıştır. Eserin Farsça aslının üç nüshası Aşir Efendi Kütüphanesi’nde ve bir nüshası da Ayasofya Kütüphanesi’nde mevcuttur.4 Hıtâynâme, H. L. Fleischer, J. Fr. Zenker, Ch. Schefer gibi şarkiyatçılar tarafından incelenmiş, bilhassa Paul Kahle tarafından ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır.5 Paul Kahle Hıtâynâme hakkında yaptığı çalışmasında kendisinden önce bu eseri inceleyen şarkiyatçılar hakkında bilgi vermiştir. Kahle’nin aktardığına göre Ch. Schefer, Hıtâynâme’nin 20 babı içerisinden Hıtay yolları hakkındaki 1. babı, hapishaneleri hakkındaki 7. babı ve batıdan Çin’e gelen halk hakkındaki 15. babı kendi diline tercüme etmiş ve yayınlamıştır. Fakat bu eser ilgi çekmemiş, 1913-1916 yılları arasında Cordier tarafından hazırlanan yeni nüshada bu eserden hiç bahsedilmemiştir. Paul Kahle bu çalışmaları yeterli görmeyip Berlin’deki Prusya Devlet Kütüphanesi’nde bulunan el yazmalarından faydalanarak Hindistanlı Profesör Muhammed Hamidullah ile tercüme edip hakkında çalışma yapmıştır. H. L. Fleischer, eserin Berlin’de bulunan tercümesinden faydalanarak bir araştırma yapmış, bu araştırmanın içerisinde Çin askerleri hakkındaki 4. bölümün tercümesini de yayınlamıştır. J. Fr. Zenker de bir çalışmasında Hıtâynâme’nin Osmanlı tercümesinden faydalanarak Çin devleti hakkında ayrıntılı bilgiler vermiştir.

Hıtâynâme’nin Yazıldığı Dönem

Hıtâynâme’nin yazıldığı dönemde Çin’de Ming Hanedanlığı7 yönetimdeydi. Ming Hanedanlığı’nın kurucusu Zhu Yuanzhang, yaşadığı dönemde Çin’de yönetimde olan Yuan Hanedanlığı’na8 karşı isyan çıkaran Kırmızı Türbanlılar hareketine katılmış ve bir süre sonra geleneksel meşruiyet talebi olan bir siyasi hareketin liderine dönüşmüştür. Yuan Hanedanlığı’na karşı olan bu süreçte Zhu Yuanzhang, hanedanlığa karşı kurulan orduya bizzat komutanlık etmiş ve Moğollara son darbeyi vurmuştur. Ming Hanedanlığı’nın ordusu ard arda eyaletleri ele geçirmiş en sonunda Yuan Hanedanlığı’nın başkenti Daydu’ya (Pekin/Hanbalık9 ); yaklaşmış bunun üzerine son Yuan imparatoru Moğol yaylasına kaçmıştır. Böylelikle Yuan Hanedanlığı’nın hâkimiyeti son bulmuş ve Ming Hanedanlığı 1368 tarihinde Nanjing şehrinde kurulmuştur.

Hıtâynâme’nin İçeriği

Kitabın Süleymaniye ve Paris nüshaları yirmi baba ayrılmışken Kahire nüshası yirmi bir babdan oluşmaktadır.11 Bu eser kolofona12 ve yazmanın sonunda yazan bir ibareye göre, 922 yılı Rebiülevvel ayında (3 Mayıs 1516) tamamlanmıştır.13 Ali Ekber’den önce Çin’e yaptığı seyahat hakkında Hoca Gıyaseddin Nakkaş tarafından 1422’de yazılan Hıtay Sefaretnamesi ve Hıtâynâme o dönemin tercih edilen dili Farsça ile yazılmıştır. Orhan Şaik Gökyay “Türkçede Gezi Kitapları” isimli makalesinde bu konuya açıklama getirirken bu yüzyıllarda İran edebiyatının ve dilinin Türk toplumunda büyük yer tutmasından dolayı hükümdarlar ve şehzadelerin dahi Farsçayı da Türkçe kadar bildiklerini söyler. Bu nedenle bu ilk iki seyahatnamenin Farsça olmasının yadırganamayacağını belirtir.14 Ali Ekber, eserinde Çin hakkında bilgiler verirken verdiği bilgilerin içeriğine uyan beyitler yazmıştır. Bu beyitler, Fars edebiyatının büyük şairleri Attâr’ın mesnevilerinden (Pendnâme, Esrârnâme, İlâhînâme, Musîbetnâme, Mantıku’t-tayr), Sa‘dî’nin Gülistân ve Bostân’ından ve kıtalarından, Mahmûd Şebüsterî’nin Kenzü’l-hakāyık ve Gülşen-i Râz mesnevisinden, Nizâmi-yi Gencevî’nin Mahzenül-esrâr’ından, Emir Hüsrev Dihlevî’nin Deryâ-yı Ebrâr’ından, Senâî-yi Gaznevî’nin kasidelerinden, İranlı sufi şair Şîrîn-i Mağribî’nin gazelinden, Selmân-ı Sâveci’nin gazelinden, Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr’dan ve Mevlânâ’nın Mesnevisi’ndendir. Bu şairlerden en çok Attâr’ın şiirlerine yer vermiştir. Eserin tercüme ettiğimiz Süleymaniye’deki Farsça nüshasında bu şiirlerin kime ait olduğu ya da hangi eserden olduğu belirtilmemiştir. Ali Ekber sadece Kenzü’l-hakāyık’tan aldığı kısımları belirtmiştir. Diğer kısımlara sadece müfred, beyit ya da mesnevi yazmakla yetinmiştir. Eserin tercümesini yaparken okurların bilgisine sunmak için bu şiirlere dipnot vererek hangi şairin eseri olduğu belirtilmiştir. Çalışmada, Süleymaniye Kütüphanesi’nin Reisülküttap Mustafa Efendi kısmına 609 ve 610 numarayla kayıtlı olan nüshalar kullanırken çeviri metninde 610 numaralı yazma esas alınmış; bu nüsha, nüsha farklılıklarında dipnotlarda R610 şeklinde gösterilirken diğer nüsha R609 olarak gösterilmiştir. Çin hakkında kaleme alınan bu eser 20 babdan (bölümden) oluşmuştur. Bu babların hangi konular hakkında olduğu bilgisi eserin mukaddimesinin tercüme ettiğimiz kısmında bulunduğu için burada da verip tekrara düşmek istemedik. Hıtâynâme’nin İrec Efşâr’ın Kahire nüshası esas olmak üzere farklı nüshalardan da faydalanarak yayımlanmış olan Farsça tam metninde Efşâr, bölümleri 21 bab olarak vermiştir. Biz, tercümede esas aldığımız nüshaya sadık kalarak 20 bab olarak çevirisini okurlara sunmuş bulunmaktayız. Tahsin Yazıcı, İranica’da Ali Ekber hakkında yazdığı makalesinde Ekber’in Çin hakkında verdiği bilgilerin çoğunun objektif olduğunu belirtmiş yalnız Çin imparatorluk mahkemesi hakkındaki ifadelerini şüpheli bulmuştur.15 Bu çalışmada da Ekber’in Çin kanunu hakkındaki ifadelerinin abartılı olduğu kanaatine varılmıştır. Ali Ekber, mukaddime kısmında, herkesin Yavuz Sultan Selim’in sarayına dünyadan çeşitli hediyelerle geldiğini ve kendisinin de Çin, Maçin, Hıtâ ve Huten ülkelerinin adetlerini yazdığı eserini hediye olarak getirdiğini ifade etmiştir. Mukaddimenin devamında yazdığı şiirinde, eserinin adını Hıtâynâme olarak belirtmiştir. Ayrıca eserin sadece yedinci babında bu seyahatle ilgili bir anısını dile getirmiştir. Bu bölümde Hıtay’a on kişi gittiklerini söylemektedir. Bunlar dışında kişisel ifadelerinin yer aldığı cümlelere rastlanmamıştır. Bu Ekber’in Çin’e seyahati konusundaki görüş farklılıklarının ortaya çıkmasını destekleyici niteliktedir. Eserinde yer verdiği şiir çeşitliliği ise bir edebiyatçı olmayan Ekber’in saray gibi seçkin bir çevrede bulunmuş olduğunu ispatlamaktadır. Çünkü bu kadar fazla şaire ait şiirlere yaşadığı dönemde ancak saray kütüphanelerinde ulaşmak mümkündü.

MUKADDİME

Bismillahirrahmanirrahim
Yeryüzündeki ve gökyüzündeki zerrelerden [oluşan] cümle eşya Hakk’ı
tesbih ederler.
O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur 1
Kusurdan arı münezzeh Yaradan,
Âlemi yarattı gaybdan.
Şeriatta öğrendiğin her vasıfla
Dostluk meclisine çıkarsın tarikatta.
Yol alınabilir sıfatlarına
Ama ulaşılamaz zatına.
Biri anlatsa da O’nun sıfatlarını
Akılsız oldukları için bilmezler O’nun zatını.
Binlerce yüzyıl ilim okusalar da
O’nun sıfatlarını öğrenemezler layığıyla.
Tamamen zatına doğru koşsalar bile
O’nun sıfatlarına yol bulamazlar bilgiyle.

 

Peygamberlerin Efendisine Na‘t
“Levlâke”3
denilen Muhammed!
Bu dönen felekler senin içindir.
Âlem olmazdı; olmasaydı onun pak nuru,
Levlâke ile müşerref olan O’ydu.
O’nun varlığı, feleğin var olmasının özü idi
Surette beşer gibiydi manada melekti.
O’nu beşer bilen ya da diyen kişi
Hata yaptı, hata gördü, hata söyledi.
Rehberi yoldaş bilmez insan
Asla çukurdan başka yol bilmez insan.
Beşer gibiydi surette, melekti manada
Meleğe baş tacıydı her anlamda.
O’dan dolayı ümmi dedi ona Mevlâ
Çünkü O yazıyı [Kur’ân] yaptı O’na evlâ.
Âlemin ve Âdem’in kitabını anlattı,
Manaları topladı sonra sözü yaydı.
Zahiri söyledi batını gizledi
Her iki sırrı söylese de dili.
Tekke şeriatını sağlamlaştırdı,
Tarikatı [da] onda sağlamlaştırdı.
Her ikisinin ortasına koydu hakikati
Taş ve çeliğin ortasındaki ateş gibi.

Peygamberin Ashabının Methi Hakkında
Mustafa ve Murteza4
her ikisi de birdir,
Ebubekir ve Ömer hakkında nasıl şüphe edilebilir.
Ahmed’in sırrıydı Osman dünyada,
Ahmed cennette arkadaşım dedi ona.
Mustafa, Murteza ve dostlarını,
Hepsini hak bil ve kalk aradan
İster Ali olsun, ister Sıddık olsun
Her birinin canı hakikate gark olmuştu.
Gerçi sahabe tevhide gark olmuştu ama
Senin gibi taklidin peşinden gitmediler.
Rum Sultanının Methi Hakkında
Peygamberin; “adaşım olan bir padişah İslam Kostantiniyyesi’ni fethedecek” dediği, onun yüce soyunu övüp zikrettiği İslam’ın sığınağı padişahın
karşısında başkaları övgüye nasıl layık olur. Yüce Allah, yeryüzündeki bütün
sultanların karşısında fazileti ve övgüsü bol bu Rum sultanının ömrünü ve
saltanatını kıyamete kadar uzatsın.

Sultan Süleyman Şahın Övgüsü Hakkında
Ey ilmi halk üzerinde faydalı olan önder sensin!
Ey hükmü şiddetli dalgaya çapa olan sensin!
Bir zerre hata bulmamış akıl, senin sözlerinde,
Bir zerre kusur görmemiş göz, senin hareketlerinde.
Senin heybetinde zalimlik, sitem ve suçlama yoktur
Senin nimetinde hırs ve arzuya hürmet yoktur.
Yolun başında, senin varlığın feleği makam yapmış,
Zaman tuzağında seni kıskanan ecel ikametgâh aramış.
Dinin zaferi sensin ey muzaffer fazilet sancağı!
Hakkın ismeti sensin ey adalet ayetinin mazharı!
Ülkede senden daha güçlü hükümdar yoktur,

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur