Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sanatın Yolculukları
Sanatın Yolculukları

Sanatın Yolculukları

John Berger

Sanat özerk bir deneyim alanı olarak kurulup müzelere veya konser salonlarına yerleştiği zaman, kendi dışına çıkma, yani sanattan başka bir şey olma zorunluluğunu da…

Sanat özerk bir deneyim alanı olarak kurulup müzelere veya konser salonlarına yerleştiği zaman, kendi dışına çıkma, yani sanattan başka bir şey olma zorunluluğunu da hissetmeye başladı.

Müzik, müzisyenlerin icra ettiği sanattan fazlası, ruhun dili olduğu iddiasında bulundu. Mimarlık binalar inşa etmek yerine yeni bir dünya kurmak istedi, bunun için göklere uçtu. Modern ve devrimci sanatçılar tablo yapmayı bırakıp “yeni hayat”ın biçimlerini üretmeye karar verdiler. Çağdaş sanatın performans ve yerleştirmeleri ise sanat ile siyaset arasındaki belirsiz alanda duruyor.

Bu yolculuklardan bazılarının izini süren Jacques Rancière, Kant ve Hegel gibi filozofların yoldaki kıvrımları, dönemeçleri anlamamızda bize yardımcı olabileceğini gösteriyor. Genç Marx’ın düşüncesi ile sanatın yolunun kesiştiği noktaya dikkat çekiyor özellikle. “Biçimci” diye suçlanan Sovyet sanatçılarının nasıl devrimi resmetmek yerine bizzat devrim olan bir sanat yaratmak istediklerini anlatıyor.

İÇİNDEKİLER
Uvertür

Sanatın Kusuru
1 Hegel ve Kusurun Kusursuzluğu
2 Sanat, Hayat ve Amaçlılık:
Kant’tan Dziga Vertov’a

Sanattan Fazlası ve Sanattan Azı
3 Müzik Kelimesinin Söylediği
4 Yer Değiştirmiş Mimariler

İçerideki-Dışarıdaki Sanat
5 Komünist Sanat Var mı?
6 Sanat ve Siyaset: Sınırların Aşılması

Kitapta Yer Alan Metinlerin Kaynakları
Gönderme Yapılan Kaynaklar
Görsellerin Listesi

Uvertür, s. 9-11

Burada derlenen metinler, Hegel’in doğumunun iki yüz ellinci yıldönümü ya da Sovyet ülkelerindeki sanata dair bir sergi; bir mimarlar derneğinin veya bir müzik kurumunun daveti gibi çeşitli vesilelerle sunulmuş tebliğ metinlerinden oluşuyor. Bununla birlikte okur, müteakip altı metni birbirine dokuyan ana çizgiyi rahatlıkla takip edebilir. Zira metinler Hegel’in Estetik’indeki tasarı üzerine bir düşünümü filanca çağdaş mimari projesine, Kant’ın kusursuzluk kavramına yönelik eleştirisini devrimci sanatın tamamlanmamış projelerine veyahut hayata dönüşmüş sanatın komünist amblemlerini çağdaş sanatın muğlak yerleştirmelerine bağlayan ortak bir sorunsalı irdeliyor. Gerek belli bir sanatın statüsüne dair sorunlar ya da polemiklerle alakalı olsun, gerekse sanat ile siyaset ilişkisini veya sanat kavramının ve estetik düşüncenin bizzat gelişimini düşünmenin birbiriyle çatışan modellerine dair olsun, bu metinlerin hepsinde, benim “sanatın estetik rejimi” demeyi doğru bulduğum, modern sanat olarak adlandırılan şeyin kurucu bir paradoksu çeşitli yönleriyle ele alınıyor.

Söz konusu paradoksun ifadesi bir hayli basit: Sanatın estetik rejimi, sanatı özgül bir deneyim alanı olarak tekilleştirerek doğmuştur. Tekil kipteki sanat kendini, güzel sanatlar ya da taklit sanatları denen şeye karşı konumlandırır. Malum güzel sanatlar kısıtlayıcı normlarıyla tanımlanır, gündelik yaşamın ihtiyaçlarını karşılamaya vakfedilmiş mekanik sanatları, boş vakit sahibi insanın zevkine yönelik liberal sanatlardan (arts libéraux) ayıran o kadim hiyerarşik düzendeki yeriyle nitelenirdi. Gelgelelim bu hiyerarşik evrenle ilişkisini koparan sanat aynı zamanda güzel sanatların kendi ürünlerini pratik nesnelerden ve bu ürünlerin biçimlerinin asilliğini popüler eğlencelerin/halk eğlencelerinin bayağılığından ayırmasını sağlayan ölçütleri de yürürlükten kaldırır. Sanatın özgül bir deneyim alanı olarak varoluşu, sınırlarının belirsizleşmesiyle bağlılaşım halindedir. Her nesne ve performans sanat alanına girebilir. Aisthesis’te* bu alanın nasıl halk eğlencesinin geleneksel olarak aşağılanmış biçimlerini ve mekanik sanatların icralarını içine alarak yerini sağlamlaştırdığını göstermiştim. Fakat sınırların böylesine istikrarsız olması, aynı zamanda estetik rejimde sanatın, dış taleplerden ziyade kendi iç mantığıyla gelişmesini, kendini aşmasını sağlar. Böylece etrafını saran dünyayı keşfetmek üzere kendine has mekânları terk etmekle kalmaz, kendinden fazla ya da başka bir şeye dönüşmek için kimliğini ve kusursuzluğunu sorgular.

Burada bir araya getirilen altı metin, sanatı kendi dışına ve ötesine iten bu hareketin öncüllerini, gelişimini ve bazı sonuçlarını inceliyor. Metinler, her biri kendi içinde iki sahneye bölünmüş bir nevi üç perdelik bir drama oluşturuyorlar. Birinci perde piyesin olay örgüsünü sergileme vazifesini, estetik düşüncenin iki kurucu babasına (Hegel ve Kant) veriyor. Hegel, Estetik’ini, her sanatı ve genel anlamıyla sanatı kendi ötesine iten bir yolculuk olarak kurar. Bu yüzdendir ki mimariyi devindirir; ona mesken inşasından ziyade, tamamlanmamışlığa adanmış mabetler inşa etme amacını yükler. Ama yine bu yüzden mutlak olanın doğrudan ifadesi olarak kendini aştığını iddia eden müzik sanatını da hiyerarşik düzendeki yerine yeniden yerleştirir. Küçük kardeşi kadar sanat meraklısı olmayan Kant ise paradoksal biçimde sanata daha fazla gelecek şansı tanır. Gerçekleşmiş bir fikrin nesnel kusursuzluğu olarak kavranan “güzel” fikrini çürütüp güzeli bir hayatın yoğunlaşması deneyimi ve öznelliklerin koyutlanmış uyumu haline getirerek sanattan fazlası olacak, temaşa edilecek eserler değil yeni hayat ve sosyalleşme biçimleri yaratma kaygısı güdecek bir sanata giden yolu açık bırakır.

İkinci perde bu öncüllerden hareketle, Hegel’in özgül bir kader biçtiği iki sanatın –kendinin ötesine ittiği mimarlığın ve bilakis yeniden hizaya soktuğu müziğin– bazı maceralarını keşfediyor. Bu noktada mimarlığın, içle dış arasındaki sınırları ortadan kaldırarak kendisiyle en çok tezat oluşturan niteliği, yani devinimi kazanmak suretiyle sıradan ihtiyaçları karşılamaktan ziyade yeni hayata hizmet etme çabalarını takip edeceğiz. Buna paralel olarak, müziğin ve müzik düşüncesinin, Hegelci yasağı ihlal ederek müzikten daha fazlası olmaya –doğadaki sesler ile semanın ilahisini birleştirmeye, yani insan ile insan olmayanı karşı karşıya getirmeye– yeltenirken yaşadığı maceraların ve serencamın da izini süreceğiz.

* Jacques Rancière, Aisthesis: Sanatın Estetik Rejiminden Sahneler, çev. Ayşe Deniz Temiz, Monokl, 2018. –ç.n.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Genel Sanat
  • Kitap AdıSanatın Yolculukları
  • Sayfa Sayısı168
  • YazarJohn Berger
  • ISBN9786053163916
  • Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
  • YayıneviMetis Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Hayvanlara Niçin Bakarız? ~ John BergerHayvanlara Niçin Bakarız?

    Hayvanlara Niçin Bakarız?

    John Berger

    İnsanlar ve hayvanlar arasındaki ilişkiye dair düşünsel bir yolculuk… “Hayvanat bahçesi ancak hayal kırıklığı yaratabilir. Hayvanat bahçelerinin kamusal amacı ziyaretçilere hayvanlara bakma olanağı sağlamaktır....

  2. Yaranın Sayfaları – Şiirler Çizimler Fotoğraflar 1956 – 96 ~ John BergerYaranın Sayfaları – Şiirler Çizimler Fotoğraflar 1956 – 96

    Yaranın Sayfaları – Şiirler Çizimler Fotoğraflar 1956 – 96

    John Berger

    “On iki yaşımdan beri, yapabileceğim başka bir şey yoksa, şiir yazarım. Şiirler bir çaresizlik duygusundan doğar. Güçlerinin kaynağı da budur. … Şiirler gerçekler karşısında...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur