Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Gamsız Ruhlar Arasında
Gamsız Ruhlar Arasında

Gamsız Ruhlar Arasında

Sezen Kayhan

Gamsız ruhlar limanına demir atan öyküler… Sinemacı kimliğinden tanıdığımız Sezen Kayhan’ın, hayattan umduklarımızla bulduklarımız arasındaki tutarsızlığa dikkat çektiği Gamsız Ruhlar Arasında, insan yaşamında ani kırılmalara neden…

Gamsız ruhlar limanına demir atan öyküler…

Sinemacı kimliğinden tanıdığımız Sezen Kayhan’ın, hayattan umduklarımızla bulduklarımız arasındaki tutarsızlığa dikkat çektiği Gamsız Ruhlar Arasında, insan yaşamında ani kırılmalara neden olan “o kısa anlardan” çarpıcı kesitler sunan on öykülük küçük bir dünya.

Öykülerini, hafızasında yer eden kolay anlamlandıramadığı anılara yaslandıran yazar, sözcüklerini âdeta bir film şeridi gibi yan yana dizerek anlatısını görselleştirmeyi başarıyor.

Arafta kalan ruhların ağzından dökülen sözlerin altını kazıyan bu etkileyici kitap okurunu, her arzulanın görünür kılındığı bir dünyanın henüz yaratılmağı gerçeği ile baş başa bırakıyor.

“Hoş geldiniz veda etmeyi bilmeyenler! Sakındıkları vedalar ile yitene ölümsüzlük bahşettiklerini düşünenler. Gözyaşlarıyla birini baştan yaratmak isteyenler. Gerçeğin sonsuzluğu kaldıramayacak kadar kırılgan olduğunu kabullenemeyenler. Siz de hoş geldiniz!”

Gündelik yaşamın küçük tedirginliklerinden insanın evrensel korkularına açılan bir kapının önündeyiz. Sezen Kayhan bizi zarifçe davet ediyor, gamsız ruhların arasına. Güvercin misali ürkek adımlarla yürüyen mevsimlik tarım işçisi kadınlardan, unutmaktan ve unutulmaktan tedirgin yaşlılara, ilk tensel temasın ahlaki baskısıyla ateş yutan gençlerden, “papaz büyüsü” yapıldığına inanılan oysa sadece karanlıktan korkan çocuklara… Bir erik zamanı, sevdiğini yitirmiş herkesin dünyasının tam içindeyiz.

Mükemmel dil işçiliğini, sinemasal bir gözlem gücü ve yalın bir anlatımla buluşturan Gamsız Ruhlar Arasında, insanın içini kemiren kibre, riyakarlıklara, samimiyetsizliklere öykülerin diliyle meydan okuyor.

“Sal gecenin bilinmez seslerini üzerime! Yitik hayaller koleksiyonundaki yerimi almaya hazırım.”

İçindekiler

Yarım……………………………………………………………………………… 7
Tenasül Hayatı …………………………………………………………… 12
Gamsız Ruhlar Arasında ………………………………………… 19
Valentino Kafe …………………………………………………………… 24
Ayna Duvarlı Evler…………………………………………………… 30
Erik Zamanı………………………………………………………………… 39
Rüzgârlar ……………………………………………………………………… 43
Yangın Yutan Kız………………………………………………………. 56
Vedasız ………………………………………………………………………….. 61
Metruk Servinin Rüyası …………………………………………. 66

Yarım

Doğruldu ve etrafındaki engin yeşilliğe baktı. Yükselen sis, dağın yerle ilişkisini kesmişti. Gökyüzüne bu kadar yakın olmak başını döndürüyordu. Bir yandan olanca gücüyle tomurcukları yapraklardan ayırmaya çalışıyor, bir yandan da ayağının altından kaymaya çalışan toprağa sıkı sıkıya tutunuyordu. Bu çaba onu yormuş, biraz nefeslenmek istemişti. Rüzgârda uçuşan beyaz yazmasının ucunu boynuna sıkıştırıp su şişesine uzandı. Su bitmişti. Yutkunarak susuzluk hissini bastırmaya çalıştı ancak düşündükçe his daha da belirginleşti. Belindeki sızı da hafifçe kendini belli etmeye başlamıştı. Dalların üzerine bıraktığı makasını alıp işe döndü. Yapraklardan gelen çay kokusu tekrar parmaklarına dolandı. Melek için gün erken başlamıştı. Öğleden sonra bahçe sahibinin, “Paydos!” diye bağırarak yanlarına gelmesi çevrede bir huzursuzluk yarattı. Adamın ifadesizliği tedirgin ediciydi. Melek, yüzünden duygularını okuyamadığı insanları sevmezdi. Çoğu zaman karşısındakinin hislerine göre hareket etmesi gerekirdi, bu nedenle ifadelere ihtiyacı vardı.

Genelde hiç önem verilmeyen ya da üzerine düşünülmeyen kısa bakışlar, gülüşler, anlamsız kelimeler onun için büyük önem taşıyordu. Kısa anları okuyabilmek göçebe hayatın ona kazandırdıklarındandı. Tanıştığı çoğu kişiyle uzun vakit geçirme olanağı olmuyordu, bu yüzden sözlerin altını kazımayı öğrenmişti. Sahte ilgileri, samimiyetsizlikleri, tutulmayacak sözleri hep kısa ifadeler ele verirdi. Ancak günlerdir bu adamın duygularını bir türlü okuyamamıştı. Onun rahatsızlığını paylaşan Aynur, yanına yaklaşıp bağladığı bezin ucundan tuttu. Yaprakların çokluğu işlerini zorlaştırıyordu. Birlikte tüm güçleriyle yaprakları tıkıştırarak bağladılar. Ardından zorlukla kaldırdıkları çay dolu bezleri sırtlarına yüklediler ve sessizce adamın yanından uzaklaşıp teleferiğe ulaştılar. Yükledikleri teleferiğin uçsuz bucaksız yeşillikler içinde kendilerinden uzaklaşmasını izlediler. Birkaç dakikalığına da olsa günün en huzurlu ânının tadını çıkardılar. Aynur, “Birlikte yürüyelim mi?” diye sordu. Melek bu teklifi hemen kabul etti. Eşyalarını toplamak için ağacın yanına gitti. Orada kendi yaşlarında, tanımadığı bir oğlan duvara yaslanmış sigara içiyordu. Büyük ihtimalle çevredeki bahçe sahibi ailelerden birinin oğluydu. Oğlan, eşyalarını çantasına dolduran Melek’i izlemeye başladı. Kendi evinde sevdiği bir filmi izliyormuşçasına rahattı. Belli ki ona göre, karşısındakinin ne hissettiğini düşünmeden gözlerini birine dikmek son derece doğaldı. Karşı tarafın ise izlenmek dışında bir seçeneği yoktu. Melek’in görünmez olma isteği her zamankinden ağır bastı. Kaybolmak, yok olmak…

Sık sık bu hisle yüzleşiyordu. Ancak o an, pantolonunun üzerine giydiği ıslak muşambayı oğlanın önünde çıkarma düşüncesi bu duygunun artmasına neden oldu. Muşambanın altında kendi pantolonu vardı ve oğlan tenini görmeyecekti. Yine de rahatsız oldu. Islak muşambayı üzerinde bıraktı. Onun yerine yazmasını daha da sıkı bağladı, eşyalarını aldı ve hızlıca yürümeye başladı. Biraz ileride Aynur onu bekliyordu, yola birlikte devam ettiler. Bu dönüş yürüyüşleri onlara, herkesten uzaklaşıp kafa dağıtmaları için bir fırsat veriyordu. Aynur anlatmayı seviyordu, Melek ise dinlemeyi. Birbirlerini tamamlayan huylarıyla bu yürüyüşler boyunca zamanı unutuyorlardı. Aynur tam erkek kardeşinin tembelliğiyle ilgili konuşmaya başlamışken arkadan gelen ıslık sesiyle lafı bölündü. Arkalarına baktıklarında ağaçlıklı yolda kimsenin olmadığını fark ettiler. Kıvrımlarından ötürü yolun yalnızca bir bölümü görünüyordu. Gidip bakmaya niyetlendiler ancak vazgeçip yürümeye devam ettiler. O sırada bir ıslık sesi daha geldi. Sinirle arkaya döndüklerinde bu kez uzaktaki oğlanı fark ettiler.

Arkalarındaki, ağacın altında Melek’i izleyen kişiydi. Tedirginliklerini belli etmemeye çalışarak adımlarını hızlandırıp ıssızlığın içinde yürüdüler. Sonunda eski bir taş köprüye vardıklarında, Melek sırtını acıtan bez çantayı indirmek için biraz durmak istedi. Arkaya dönüp baktılar ve oğlanın hâlâ aynı mesafede olduğunu gördüler. Onlar durunca o da durmuştu. Bu şekilde biraz dinlendiler. Onlar iki adım attıkça oğlan da iki adım attı. Tam iki adım atmışlardı ki Aynur, Melek’in kolunu çekerek onu durdurdu. Onlar durunca oğlan da durdu. Sonra Aynur, Melek’i tutarak yavaşça bir adım daha attırdı. Oğlan da bir adım attı. Ardından onlar iki adım attılar, o da iki adım attı. Bu sessiz güç oyunu hoşlarına gitmişti. Oğlan ne yapacağını bilemiyor, yalnızca onların hareketlerini tekrarlıyordu. Dördüncü adıma geldiklerinde oyunu sonlandırıp yürümeye devam ettiler. Aralarındaki mesafe sabitti. Bu oyun Melek’e uzun zamandır hissetmediklerini hatırlattı. Tedirgin olmasına rağmen içten içe ilgi görmek hoşuna gidiyordu.

Aslında görünmez olmak istemiyordu. Bu mecburiyet onu yormuştu. Biraz ileride, bir evin önünde Melek’in annesi öteki kadınlarla birlikte çay kurutuyordu. Kızları görünce işini bırakarak doğruldu. Bir bakışı, Melek’in Aynur’la vedalaşıp yanına gelmesi için yeterli oldu. Kadın, kızın kolunu sıkıca kavrayarak kendine çekti. Sarılır gibi yaparken arkadan kimsenin göremeyeceği şekilde saçını çekti ve fısıltıyla konuştu. “Geç kaldın. Oyalanma demiştim sana.” Melek canı acımıyormuş gibi davranıyordu. Annesi sordu. “Eşyalarını topladın mı?” Daha toplamamıştı. “Hadi git topla! Yarın erkenden fındığa gidiyoruz.” Duyduklarını önemsiyormuşçasına yavaşça eve yürümeye başladı. Evin kapısına geldiğinde peşindeki oğlanın, annesinin karşısında dikilmekte olduğunu fark etti. Anne, oğlanın karşısında duruyor ancak hiçbir şey söylemiyordu. Ardından bir hayvanı kovuyormuşçasına ayağını yere vurdu ve bağırdı. “Git!” Oğlan irkildi ancak kaçmadı. Bu kez oğlanın üzerine yürür gibi ayağını yere vurdu ve daha yüksek sesle bağırdı. “Git!” Oğlan birkaç adım geriledi ancak hâlâ oradaydı. Sonra anne yerden bulduğu bir taşı alıp fırlattı. Bu hamle karşısında oğlan koşarak uzaklaştı.

Onun kaçışını izleyen Melek, annesine baktı; sinirli görünmüyordu. Yine de annesiyle göz göze gelmekten çekinip eve girdi. Yalnızca hasat zamanları kullanılan bu evde kendine ait bir parça aradı. Onu eve bağlayan, veda etmesini gerektirecek herhangi bir parça. Uyuduğu odaya girdi. Toplaması gereken birkaç parça eşyasına baktı ancak hiçbirine el sürmedi. Onun yerine mutfağa girdi, kirli tezgâhın yanında duran bir elmayı ve yarım ekmeği aldı. Arka kapıdan sessizce çıktı. Aşağıya, sahile doğru yürümeye başladı. Sahile vardığında denizden gelen serin hava yüzüne çarptı. Güzel bir pazar günüydü. Bir süre yürüdü ve çocuklarını sahile getiren aileleri izledi. Ardından kumların üzerine oturdu ve denize bakmaya başladı. Karşı kıyı, uzun süre bakınca insan suretine bürünen kayalıklarla çevriliydi. Buradaki kayalar onu her zaman etkilemişti. Özellikle bir kaya, belirli bir süre baktıktan sonra yavaşça kendi yüzüne dönüşüyordu. Onu ilk gördüğünde büyülenmişti. Kaya, onda ilk kez kendiyle karşılaşıyormuş hissi yaratmıştı. Şu an onunla vedalaşırken de benzer hisler içindeydi. Sık sık yaptığı gibi tekrar gözlerini bu kayaya dikti ve çıkacağı yolculuğu düşündü. Vedasızlık, geçicilik, uçuculuk… Denizden gelen dalgalar eteğinin ucuna ulaştı, kumaş biraz ıslandı ancak o hissetmedi. Yollar, yüzler, dağlar geçiyordu aklından. Gözleri ise kayadaydı. Ve nihayet kaya yavaş yavaş yüzünün şeklini almaya başladı. Ilık bir rüzgâr esti, eteğinin ucu biraz daha ıslandı ve zaman kayboldu.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Öykü
  • Kitap AdıGamsız Ruhlar Arasında
  • Sayfa Sayısı72
  • YazarSezen Kayhan
  • ISBN9786256084032
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
  • YayıneviDelidolu / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Azgın Mevsimler ~ Raymond CarverAzgın Mevsimler

    Azgın Mevsimler

    Raymond Carver

    Senden kalmanı istemiyorum ya da seni buna zorlamıyorum. Geminin kalkmasına daha beş-altı saat var, ondan önce kararını verebilirsin. Kalmak zorunda değilsin. Parayı paylaştırırım tabii....

  2. O Sonbahar, O Kış ~ Kâmil ErdemO Sonbahar, O Kış

    O Sonbahar, O Kış

    Kâmil Erdem

    Varışsız yollar, yok yolcular, yarım kalan yarınlar, kırık segâhlar, acı ve kahır dolu bir geçmişten süzülerek gelen zamanın ağır aktığı deltalar… Kâmil Erdem her...

  3. Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu ~ Haldun TanerŞişhane’ye Yağmur Yağıyordu

    Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu

    Haldun Taner

    Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu’da, Behçet Necatigil’in deyişiyle, “Olayları rintçe bir bakışla gülünç taraflarından alan, kıvrak, sürprizli, esprili bir üsluba aktaran” Haldun Taner’in unutulmaz öykülerinden dokuzu...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur