Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Ada
Ada

Ada

Aldous Huxley

Aldous Huxley’nin, 1962 yılında yayımlanan son kitabı Ada, yazarın en bilinen romanı Cesur Yeni Dünya’nın ütopik ikizi. Otomatik Portakal’ın yazarı Anthony Burgess’ın da en…

Aldous Huxley’nin, 1962 yılında yayımlanan son kitabı Ada, yazarın en bilinen romanı Cesur Yeni Dünya’nın ütopik ikizi. Otomatik Portakal’ın yazarı Anthony Burgess’ın da en iyi doksan dokuz modern roman arasında saydığı bu eserde Huxley, çocuklar birden fazla aile tarafından yetiştirilebilir mi, geçmiş travmaların etkisinden kurtulup aydınlanmak mümkün mü, Batı bilimi ile Doğu felsefesi harmanlanabilir mi, bir ülke yayılmacı politikalar uygulamadan da var olabilir mi gibi soruları irdeliyor.

Yakın zamanda eşini kaybeden gazeteci Will Farnaby, görünüşte bir deniz kazası sonucu, Pasifik Okyanusu’nda yüz yirmi yıldır gözden uzakta gelişen, zengin petrol kaynaklarına sahip bir adanın, Pala’nın sahiline sürüklenir. Will, âdeta bir cennette yaşayan bu ütopyanın sakinleriyle tanıştıkça, Pala’ya gelmekteki asıl amacını da sorgulamaya başlar.

Ada, distopya edebiyatının en tedirgin edici başyapıtlarından birini yazan Aldous Huxley’den, buraya, bu âna ve yarına dair gerçekçiliği elden bırakmayan bir ütopya.

“Huxley, insanın sınırları ve potansiyelinin tamamen anlaşılması sayesinde iyi bir hayatın gelişebildiği hayali bir tropik ada gösteriyor bize.” –Anthony Burgess

“Romanın dini fanatizme, büyük askeri güç kullanımına, petrolün jeopolitik önemi ve yapay döllenme gibi konulara dair uyarıları, çağımızın ikliminde fevkalade öngörülü geliyor.” –The Guardian

1

“Dikkat,” diye bağırdı bir ses, sanki bir obua ansızın dile gelmişti. “Dikkat,” diye yineledi aynı yüksek, genizden, tekdüze ses. “Dikkat.”

Ölü yaprakların üstünde bir ceset gibi yatan, saçları keçeleşmiş, yüzü kir pas içinde ve bereli, giysileri partal, çamurlu adam, Will Farnaby, irkilerek uyandı. Molly onu çağırıyordu. Kalkmalı. Giyinmeli. Daireye geç kalmamalı.

“Sağol sevgilim,” diyerek doğruldu. Sağ dizine şiddetli bir sancı saplandı. Sırtı, kolları, şakakları da sızlıyordu.

“Dikkat,” diye ısrarla yineledi aynı ses. Will dirseğine dayanarak çevresine bir göz attı ve şaşkınlıkla Londra’daki odasının gri duvar kağıdı ve sarı perdeleri yerine ağaçlar arasında bir açıklığı, bir orman sabahının uzun gölgeli, eğimli ışıklarını gördü.

“Dikkat.”

Neden “Dikkat,” diyor bu ses?

“Dikkat. Dikkat,” diye diretiyordu ses. Ne garip, ne kadar anlamsız!

“Molly?” diye seslendi. “Molly?”

Bu ad belleğinin kapılarını açıverdi. Içine işlemiş o bildik suçluluk duygusuyla, birdenbire burnuna formal kokusu çalındı, önü sıra yeşil koridorda ilerleyen ufak tefek, canlı hemşireyi gördü, kolalı giysilerinin hışırtısını duydu. Hemşire, “Numara elli beş,” dedi. Durdu ve beyaz bir kapı açtı. Will içeri girdi ve karşısında, yüksek, beyaz yatakta Molly’yi gördü. Yüzünün yarısını örten sargılarla, açık mağaramsı ağzıyla Molly’yi. “Molly,” diye seslenmişti, “Molly…” Sesi boğazında düğüm düğüm, ağlamış, yalvarmıştı. “Sevgilim!” Yanıt yok. Yalnızca kadının açık ağzından çıkan kesik, hırıltılı solukların gürültüsü. “Sevgilim, sevgilim…” Derken, birden avcundaki el bir an canlanmış, sonra gene durulmuştu.

“Benim,” dedi, “ben, Will.”

Parmaklar bir kez daha kımıldandı. Yavaşça, büyük bir çabayla, elinin üstüne kapandılar, parmaklarını bir an sıkıp cansızlaşırlar.

“Dikkat,” diye bağırdı duygusuz ses. “Dikkat.”

Kendini kandırmak istercesine, yalnızca bir kazaydı, diye düşündü. Yol ıslaktı, araba beyaz çizginin ötesine kayıverdi. Her an olan kazalardan. Gazeteler benzer olaylarla dolu. O da düzineyle benzer olayı gazeteye iletmemiş miydi? “Anne ve üç çocuğu çarpışma sonucu öldüler.” Aslında bunların tümü konu dışıydı. Asıl olan, Molly, her şey sona erdi mi, diye sorduğunda, evet demiş olmasıydı; asıl olan, aralarındaki o son utanç verici tartışmadan kaçarak yağmura dalan Molly’nin bir saat kadar sonra ambulansta can çekişiyor olmasıydı.

Molly giderken Will onun ardından bakmamış, bakamamıştı. O acı içindeki solgun yüzü bir kez daha görmeye dayanamayacaktı. İşte, yerinden kalkmış, yavaşça odayı aşıyor, yavaşça yaşamından çıkıp gidiyordu. Onu geri çağırması, özür dilemesi, håla sevdiğini söylemesi gerekmez miydi? Ama onu hiç sevmiş miydi?

Obua, belki yüzüncü kez dikkat etmesini buyurdu. Evet, onu gerçekten sevmiş miydi?

Kapının eşiğinde dönerek, “Elveda Will,” diye fısıldayışını anımsadı. Yüreğinin derinliklerinden gelen bir fısıltıyla,

“Seni hala seviyorum, Will, tüm olanlara karşın,” diyen de o olmuştu.

Bir an sonra dairenin kapısı ardından sessizce kapanmıştı. Kilidin madensi tıkırtısı… Ve gitmişti.

Will yerinden fırlamış, koşup kapıyı açarak merdivenlerde uzaklaşan ayak seslerini dinlemişti. Tanıdık kokusu. sabahın ilk saatlerindeki bir hayalet gibi, belli belirsiz havaya sinmişti. Kapıyı kapattı, gri-sari odasına giderek pencereden dışarı baktı. Bir süre sonra, Molly’nin kaldırımın karşısına geçerek arabasına bindiğini gördü. Marş motoru bir iki kez gıcırdadı, ardından motorun homurtusu… Pencereyi açsa mı? “Dur Molly, dur,” diye bağırdı düşünde. Ama cam kapalı kaldı. Araba hareket ederek köşeyi döndü. sokak boşaldı. Artık çok geç. Tanrı’ya şükür, çok geç! dedi kaba, alaycı bir ses. Evet, Tanrı’ya şükür! Yine de suçluluk duyuyordu içten içe. Suçluluk, içini kemiren utanç ama bunların yanı sıra ürkütücü bir sevinç hissetmekteydi. Alçak, şehvet düşkünü, acımasız biri, kişiliğinin iğrenç, yabancı bir parçası coşkuyla, isteğine kavuşması için artık hiçbir engel kalmadığını düşünmekteydi. İstedigi ise başka bir koku, daha genç bir bedenin sıcak kıvraklığıydı. “Dikkat,” dedi obua. Yine, “Dikkat.” Babs’in mis kokulu, çilek renkli odasına dikkat. Bu odanın Charing Cross Caddesi’ne bakan iki penceresinden gece boyunca karşı yapıdaki Porter Cini reklamının yanar söner ışıkları görünürdü. Saltanat kırmızısı cin ve on saniye boyunca oda Kutsal Yürek gibi kızanır, yanı başındaki coşkulu yüz içten taşan bir aşk ateşiyle değişmişçesine meleğimsi bir parlaklığa bürünürdü. Sonra, her şeyden daha anlamlı bir karanlık sarardı her yanı. Bir. iki, üç, dört… Tanrım, bu karanlık sürüp gitse! Ama tami tamina on saniye sonra elektrik saati yeni bir gerçek yaratırdı Ölüm, Kaçınılmaz Yılgı. Çünkü bu kez ışıksı çamurdan bir döle dönüşür, yatakta ceset renkli Babs olum sonrası sarasına tutulmuş bir kadavrayı andırırdı. Porter Cini yeşile boyandığında yaşananları ve kişiliğini unutmak alabildiğine zorlaşırdı. Yapılacak tek şey gözlerini sımsıkı yumarak Öbür Dünya’ya, şehvet dünyasına dalmak, o yabancılaştıran çılgınlığa bilerek, hırsla kapılmaktı. Zavallı Molly -sargılar içinde Molly, (“Dikkat”) Highgate’te ıslak gömütünde Molly, ki Highgate yüzünden yeşil ışıklar çıplak Babs’i bir cesede dönüştürdüğünde gözlerini yummak zorunda kalıyordu şehvetin coşkusuna tümüyle yabancıydı. Yalnız Molly mi? Will kapalı gözlerinin ardında annesini gördü; kabullenilmiş acılarla yüce bir anlam kazanan yüzü, romatizmanın çarpıttığı ilkel görünümlü elleriyle taştan oymalar denli solgun annesini. Ve annesinin tekerlekli iskemlesinin ardında giderek şişmanlayan ve kusursuz aşkı hiçbir zaman tepeden tırnağa yaşayamamış duygularıyla, donmuş paça gibi titreyen ablası Maud’u gördü.

“Nasıl yaparsın Will?”

“Evet, bunu nasıl yaparsın?” diyordu Maud’un ağlamaklı, kontralto sesi.

Bu soruya verecek yanıtı yoktu. Daha doğrusu, bu iki kadının, kendini mutsuz bir evliliğe adayan annesiyle evlatlik görevlerinin kurbanı ablasının anlayabileceği sözcükleri içeren bir yanıtı yoktu. Gerçek ancak açık seçik bir bilimsellikle, onlara çok ters gelecek bir açık yüreklilikle anlatılabilirdi. Bunu nasıl yapabilmişti? Yapmıştı işte, çünkü, çünkü yapmak zorundaydı, çünkü… evet, çünkü Babs’te Molly’de bulunmayan birtakım bedensel özellikler vardı ve belirli anlarda Molly’nin aklının almayacağı biçimde davranabiliyordu.

Uzun bir sessizlikten sonra, o garip ses ansızın eski nakaratına başladı.

“Dikkat. Dikkat.”

Molly’ye dikkat, Maud’a ve annene dikkat, Babs’e dikkat. Birdenbire belirsizlik ve karmaşa sisleri arasında yeni bir

görüntü belirdi. Babs’in çilek pembesi odasında yabancı bir konuk ve odanın sahibesinin bu yabancının okşayışlarıyla kendinden geçmiş, kıvranan bedeni. Böğründeki suçluluga bir yürek sızısı, boğazında bir daralma eklendi. “Dikkat.”

Ses yaklaşmış, sağında bir yerlerden bağırıyordu. Başını döndürdü ve daha iyi görebilmek için dogrulmaya çalıştı. Ancak üstüne abandığı kol titreyip bükülüverince, yaprakların içine yuvarlandı. Geçmişi anımsayamayacak kadar bitkindi. Olduğu yerde sırtüstü uzandı, yarı kapalı göz kapaklarının ardından çevresindeki anlaşılmaz dünyayı incelemeye koyuldu. Neredeydi? Buraya nasıl gelmişti? Aslında bunun önemi yoktu ya… Şu anda duyduğu acı ve ölümcül güçsüzlük dışında her şey önemini yitirmişti. Yine de, bilimsel bir merak duymamak elde mi…

Örneğin, bilemediği nedenlerle altında yattığı bu ağaç, gri gövdesi, güneşte parıldayan, inleyen dallarıyla bu sütun, bir kayın ağacı olmalı. Eğer böyleyse -ve Will, şaşmaz mantığını beğeniyle alkışladı eğer böyleyse, bu ağacın yaprak dökmeyen türden olmaması gerekmez miydi? Hem kayın kökleri toprak yüzeyinde böyle dirseklenmezdi. Ya bu sözüm ona kayının yaslandığı akıl almaz tahta payandaları nasıl açıklamalı? Will birdenbire, en kötü dizeler listesinin başına seçtiği dizeyi anımsadı. “Kim destekler, soruyorsun, bu kötü günlerde düşüncemi?” Yanıt: Pıhtılaşmış ektoplazma, Erken Dali… Chilterns’da olmadığı apaçıktı. Tereyağımsı güneşte uçuşan kelebekler de bu gerçeği doğuruyordu. Neden bu kadar iri, olmazcasına gök mavisi, kadife kara, gözalıcı benekliydiler? Kestane üstüne mor, zümrüt yeşilinde, safirde, topazda gümüş tozu.

“Dikkat.”

“Kim var orada?” diye bağırdı Will Farnaby, yüksek ve ürkütücü olmasına çalıştığı bir sesle; ama dudaklarından yalnızca kısık, titrek bir hırıltı döküldü.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kadim Felsefe ~ Aldous HuxleyKadim Felsefe

    Kadim Felsefe

    Aldous Huxley

    Cesur Yeni Dünya’nın yazarı Aldous Huxley, Kadim Felsefe’de okurlarını Doğu ve Batı’nın eskimeyen felsefi ve dini geleneklerinde eşsiz bir yolculuğa çıkarıyor. Kitap, Eckhart ve...

  2. Cesur Yeni Dünya ~ Aldous HuxleyCesur Yeni Dünya

    Cesur Yeni Dünya

    Aldous Huxley

    Cesur yeni Dünya bizi ‘Ford’dan sonra 632 yılına’ götürür. Bu dünyanın cesur insanları kapısında “Cemaat, Özdeşlik, İstikrar” yazan Londra Merkez kuluçka ve Şartlandırma Merkezi’nde...

  3. Maymun ve Öz ~ Aldous HuxleyMaymun ve Öz

    Maymun ve Öz

    Aldous Huxley

    “Ve buna ilerleme dediler. İlerleme! Söylüyorum sana, insan beyninin buluşlarının pek azı ilerlemeydi.” “Fikirlerin romancısı” Aldous Huxley, 20. yüzyılın en önemli distopya yazarlarından biri....

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Rua, Dam, Vale ~ Vladimir NabokovRua, Dam, Vale

    Rua, Dam, Vale

    Vladimir Nabokov

    “Bütün romanlarımın en şenliklisi, şu hergelenin cingözüdür. Karmaşık ve esritici oluşunu ne sürgün, ne yokluk, ne özlem etkiledi. 1927 yazında Pomeranya Körfezi’nin kumsallarında yaratıldı,...

  2. Elit ~ Kiera CassElit

    Elit

    Kiera Cass

    Sarayda 6 kız… Savaş kızışıyor. “Babamdan gelen mektubu ellerimde tuttum. Aspen’in prenses olamayacağımdan emin oluşu aklıma geldi. Halk oylamasında en sonuncu olduğumu hatırladım. Maxon’ın...

  3. Üç Köşeli Dünya ~ Natsume SosekiÜç Köşeli Dünya

    Üç Köşeli Dünya

    Natsume Soseki

    “Sadece aklın istikametinde hareket edersen insanlardan uzaklaşırsın. Duygularınla hareket edersen sürüklenirsin. Ruhunu açarsan ve dilediğin gibi yaşamazsan sıkışırsın. Nasıl bakarsan bak, insanlarla yaşamak zordur.”...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur