“YILIN EN İYİ KİTABI” seçkilerinde
New York Times • Guardian • Boston Globe • Flavorwire
Kızışmış Köpeklerden Farksız Erkeklerin Şu Sefil Dünyasına Güzel Bir Kız Çocuğu Getirmekten Daha Büyük Bir Lanet Yok.
Güzeller güzeli Endonezyalı fahişe Dewi Ayu, ölümünden yirmi bir yıl sonra, fırtınalı bir ikindi vakti, ailesine musallat olan bir lanetin intikamını almak için mezarından çıkar. Kızları ve torunları, portakal bahçeleri ve karambola ağaçlarının ortasında, şiddet, ensest, cinayet, delilik ve kalp yarasından mustarip hayatlar yaşamaktadırlar. Hepsi nefes kesici bir güzelliğe sahiptir, biri hariç: İsmi Güzel’dir, çirkinliği ise dillere destan.
34 dile çevrilen Güzellik Bir Yaradır, Endonezya’nın hayali Halimunda şehrinde geçen, korkutucu kadınlar ve iradesiz erkekler, komünist hayaletler ve kinci ruhlar, iffetli prensesler ve merhametsiz haydutlar hakkında, epik bir masal. Tarih ile halk efsanelerini iç içe geçiren Eka Kurniawan karanlık ve aydınlığın el ele dans ettiği fantastik bir başyapıt sunuyor.
“Kim bilir, belki de Nobel Ödülü jürisi, birkaç yıl içinde [Eka’ya] Endonezya’nın hiç almadığı bir ödülü vermeyi düşünebilir.”
Le Monde
“Gabriel García Márquez ile Salman Rushdie’nin edebi çocuğu.”
NY Review of Books
“Göz alıcı bir başarı.”
New York Times
“Nefes kesici, unutulmaz bir kitap.”
Publishers Weekly
1
MART AYINDA BİR HAFTA SONU, bir ikindi vakti, Dewi Ayu, ölümünden yirmi bir yıl sonra mezarından kalktı. Bir frangipani ağacının gölgesinde uyuklayan genç çoban çığlık atarak uyandı ve korkudan altına işedi. Çobanın dört koyunu, ortalarına bir kaplan atılmışçasına taşların ve mezar tahtalarının arasından dört bir yana kaçıştı. Her şey eski bir mezarlıkta, diz boyu otlarla kaplı isimsiz bir mezardan gelen seslerle başlamıştı. Mezar isimsizdi ama orada Dewi Ayu’nun yattığını herkes bilirdi. Elli iki yaşında bu dünyadan göçmüş, yirmi bir yıl ölü kaldıktan sonra yeniden dirilmişti. O günden sonra hiç kimse Dewi Ayu’nun gerçek yaşının nasıl hesaplanacağını bilemedi.
Çoban olanları anlatınca çevre halkı mezara üşüştü. Saronglarına sarınıp, ellerinde süpürgeleri, kucaklarında çocuklarıyla yollara düştüler; tarlalardan gelenlerin üstleri başları çamur içindeydi. Hintfıstığı ve kiraz ağaçlarının dibinde ve civardaki muz bahçelerinde toplandılar. Kimse mezara yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Her pazartesi pazarda tezgâh açan seyyar şifacının başına toplanmışçasına, köhne mezardan gelen sesleri uzaktan dinlemekle yetiniyorlardı. Hepsi de bu tüyler ürpertici gösterinin tadını çıkarıyordu; halbuki tek başlarına olsalar ödleri kopardı. Aslında gürültücü köhne bir mezardan çok, bir tür mucizeyle karşılaşmayı bekliyorlardı. Japonlar, toprağın altında yatan kadını savaş sırasında seks kölesi olarak kullanmıştı ve imam da günaha bulaşmış kulların mezarlarında mutlaka cezalandırılacaklarını söyler dururdu. Duydukları seslerin kadını işkenceyle cezalandıran bir meleğin karbacından geldiğini düşündüler ama artık sıkılmışlardı; küçük de olsa bir mucize görmeyi umuyorlardı.
Bekledikleri mucize olabilecek en olağanüstü şekilde gerçekleşti. Yer yarıldı ve mezar sarsılarak açıldı. Toprak, yer altında bir patlama olmuşçasına fışkırarak küçük bir depreme; otları, mezar taşlarını yerinden söken bir fırtınaya yol açtı. Bir perde gibi yere inen toz toprağın ardında rahatsız edildiğine sinirlenmişe benzeyen kaskatı kesilmiş yaşlı bir kadın belirdi. Daha dün gömülmüş gibi, kefeni hâlâ üzerindeydi. Dehşete kapılan köylüler koyunlardan beter kaçışmaya başladı. Birbirine karışan feryatlar uzak tepelerde yankılandı. Kadının teki bebeğini çalılıklara fırlattı. Bebeğin babası bir muz ağacının arkasına saklandı. İki kişi hendeğe atladı. Baygınlık geçirip yolun kenarına yığılanlar, hiç durmadan on beş kilometre koşup kaçanlar oldu.
Dewi Ayu, şahit olduğu bu manzara karşısında hafifçe öksürüp boğazını temizlemekle yetindi. Kendini bir mezarlıkta bulmanın hayreti içindeydi. Kefenin en üstteki iki düğümünü önceden çözmüştü, ayaklarını serbest bırakıp yürüyebilmek için en alttaki iki düğümü çözmeye koyuldu. Ardından başındaki patiska örtüyü çözüp mucizevi bir şekilde uzamış saçlarını savurdu. Akşamüstü melteminde dalgalanarak ayaklarına kadar inen saçları, nehir yatağını kaplayan siyah likenler gibi parlıyordu. Cildi kırış kırış ama yüzü pırıl pırıldı. Pörtlemiş gözlerini onu seyreden insanlara dikince ağaçların arkasında saklananların yarısı panikle kaçışırken diğer yarısı olduğu yerde bayıldı. Bir muhatap gözetmeden, insanların kendisini diri diri gömecek kadar zalim olduğundan yakındı.
Aklına ilk düşen, elbette artık bebeklikten çıkan bebeği oldu. Bundan yirmi bir yıl önce ölen Dewi Ayu, ölmeden on iki gün önce dünyalar çirkini bir kız doğurmuştu. Kız o kadar çirkindi ki ebe onun sahiden bir bebek olduğundan şüpheliydi. Pekâlâ bir bok yığını da olabilirdi; ne de olsa bebekle bokun çıktığı deliklerin arasında yalnızca iki santim vardı. Ne var ki bu şey kıpırdıyor ve gülümsüyordu. Ebe en sonunda bunun gerçek bir insan evladı olduğuna kanaat getirdi, belli ki bir bok yığını değildi ve kızını görmek için hiçbir istek göstermeden bitkin halde yatan anneye, sağlıklı ve güler yüzlü bir bebek doğurduğunu haber verdi. “Bir kız, değil mi?” diye sordu Dewi Ayu.
“Evet,” dedi ebe, “tıpkı diğer üçü gibi.”
“Dört kız. Hepsi de birbirinden güzel,” dedi Dewi Ayu. Sıkıntısı sesine yansıyordu: “Kendi genelevimi açmalıyım. Söyle bakalim, bu seferki ne kadar güzel?”
Sıkıca kundaklanan bebek ebenin kucağında kıpırdanıp ağlamaya başladı. Kadının biri odaya girip çıkıyor, yerdeki kanlı bezleri topluyor, plasentayı temizlemekle uğraşıyordu. Ebe, Dewi Ayu’nun sorusunu bir müddet yanıtsız bıraktı çünkü kapkara bir bok yığınını andıran bebek için “güzel bir kız” demenin hiçbir yolu yoktu. Soruyu geçiştirerek, “Artık yaşlı bir kadınsın, bebeği emzirebileceğini sanmıyorum,” dedi.
“Doğru söylüyorsun. Diğer üçü posamı çıkardı zaten.”
“Ve yüzlerce erkek.”
“Tamı tamına yüz yetmiş iki. En yaşlısı doksan yaşındaydı, en genci ise on iki; sünnet olduktan bir hafta sonra gelmişti. Hepsini çok iyi hatırlıyorum.”
Bebek yeniden ağlamaya başladı. Ebe, ufaklık için süt bulması gerektiğini söyledi; anne sütü bulamazsa inek veya köpek, hatta fare sütü bulmak zorunda kalacaktı. “Evet, git biraz süt bul,” dedi Dewi Ayu. Ebe, bebeğin tedirgin edici çirkinlikteki yüzüne bakıp, “Ah zavallı yavrucak,” diye iç geçirdi. Nasıl tarif edeceğini bilemediği bebeğin lanetli bir cehennem yaratığına benzediğini düşünüyordu. Diri diri yakılmış gibi kapkara, acayip, biçimsiz bir vücudu vardı. Mesela bebeğin burnu bir burundan çok elektrik prizini andırıyor; ağzı, kumbara deliğine; kulakları da tencere kulpuna benziyordu. Dünyada bu zavallı yavrucaktan daha gudubet bir mahluk olamazdı. Ebe, ben Tanrı olsam, bu bebeği derhal öldürür, yaşamasına izin vermezdim, diye düşündü; çünkü bu haliyle hayat ona hiç acımayacaktı.
Ebe, bebeği emzirecek birini bulmaya giderken bir kez daha “Zavallı bebek,” diye iç geçirdi.
“Evet, zavallı bebek,” dedi yatağında dönüp duran Dewi Ayu. “Seni öldürmek için elimden geleni yaptım. Keşke bir el bombası yutup karnımda patlatsaydım. Ah fukara yavrum. Tıpkı kötüler gibi fukaralar da kolay ölmüyor.”
Ebe, bebeğin yüzünü ziyaretçilerden saklamaya çalışıyordu. Ancak bebeğe süt bulması gerektiğini söyleyince, komşu kadınlar bebeği görebilmek için adeta birbirini ezmeye başladı; zira Dewi Ayu’yu tanıyanlar, kadının dünyalar güzeli küçük kızlarının ne denli büyük göz zevki sunduğunu bilirdi. Ebe, bebeğin yüzünü kapatan örtüye saldıran kadınları savuşturmayı başaramadı. Kadınlar, bebeğin yüzünü görür görmez benzersiz bir dehşete kapılıp çığlığı bastılar. Ebe kadınlara gülümseyerek bu korkunç manzarayı görmemeleri için elinden geleni yaptığını söyledi, sonra da koşar adımlarla süt bulmaya gitti.
Kadınlar, çıkardıkları yaygaranın ardından aniden hafıza kaybına uğramışlar gibi ebleh bir ifadeyle bir müddet oldukları yerde donakaldılar.
“Bu bebek derhal öldürülmeli,” dedi, topluca yaşadıkları şokun etkisinden çıkan ilk kadın.
“Ben denedim zaten,” diye yanıtladı onu, buruşuk bir sabahlik ve beline bağladığı çaputtan ibaret kıyafetiyle odasından çıkan Dewi Ayu. Saçları, boğa güreşinden çıkmış gibi darmadağındı. Kadınlar ona acıyarak baktılar.
“Çok güzel bir kız, değil mi?” diye sordu Dewi Ayu. “Eeee, eveet.”
“Şu kızışmış köpeklerden farksız erkeklerin iğrenç dünyasına güzel bir kız çocuğu getirmekten daha büyük lanet yok.”
Kimseden çıt çıkmadı. Yalan söylediklerini bilerek, onaylayan gözlerle ona bakmaya devam ettiler. Dewi Ayu’nun emektar hizmetçisi dağlı ve dilsiz Rosinah, hanımına, sıcak suyla doldurduğu küvete kadar eşlik etti. Dewi Ayu, mis kokulu kükürtlü sabunla vücudunu yıkarken, dilsiz kız da aloe vera yağıyla hanımının saçlarını şampuanladı. Bir tek Rosinah dünyalar çirkini bebeğin yarattığı infialden etkilenmemiş gibiydi. Bebeği görmemiş olamazdı; ebe işini yaparken yanında bir tek o vardı. Rosinah, ponza taşıyla sırtını ovaladıktan sonra Dewi Ayu’yu havluya sardı ve hanımı küvetten çıkarken banyoya çekidüzen vermeye koyuldu.
Kadınlardan biri, evdeki kasvetli havayı dağıtmak için, Dewi Ayu’ya seslenip, “Bebeğe güzel bir isim bulmalısın,” dedi. “Adı Güzel olacak,” dedi Dewi Ayu.
Kadınlardan bir şaşkınlık nidası yükseldi. Onu bu utanç verici hatadan döndürmeleri gerekiyordu.
“Ziyan adına ne dersin?”
“Ya da Yara?”
“Allah aşkına ona bu ismi verme.”
“Konu kapanmıştır, bebeğin adı Güzel olacak.”
Kadınlar, giyinmek için odasına geçen Dewi Ayu’nun arkasından çaresizce bakakaldılar. Kuruma bulanmış gibi kapkara bir genç kız, suratının ortasında bir priz, adı da Güzel. Resmen skandal! Zihinlerinde beliren bu üzücü görüntü karşısında, boş gözlerle birbirlerine bakmak dışında, yapabilecekleri bir şey yoktu.
Dewi Ayu’nun bu dünyada yarım asrı devirmiş olmasına rağmen bir kez daha hamile kaldığını fark ettiğinde bu bebeği öldürmeye çalıştığı doğruydu. Tıpkı diğer kızları gibi bunun da babası belli değildi. Fakat diğer kızlarının aksine, bu bebeğin yaşamasını kesinlikle istemiyordu. Bunun için köy hekiminden parasetamol…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıGüzellik Bir Yaradır
- Sayfa Sayısı461
- YazarEka Kurniawan
- ISBN9786051980164
- Boyutlar, Kapak13,5x20,5 , Karton Kapak
- YayıneviDomingo Yayınevi / 2017
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Son Sevgili ~ Nora Roberts
Son Sevgili
Nora Roberts
Ortak bir geçmiş, yeni bir başlangıç ve ömür boyu sürecek bir aşk hakkında yepyeni bir roman. New York Times çok satan yazarı Nora Roberts,...
- Örümceklerin Yuvalandığı Patika ~ Italo Calvino
Örümceklerin Yuvalandığı Patika
Italo Calvino
İtalyan edebiyatının büyük ustası Italo Calvino’nun, bundan 60 yıl önce yayımlanan ilk kitabı Örümceklerin Yuvalandığı Patika, ilk kez Türkçede" İtalyan edebiyatında özgün ve neredeyse tekil bir örnek olan Örümceklerin Yuvalandığı Patika, elinden bırakamadan, bir solukta okunacak kitaplardan".
- Silah Tüccarı ~ Hugh Laurie
Silah Tüccarı
Hugh Laurie
Silah Tüccarı hızlı, güncel, alaycı, heyecanlı, esprili, sürprizlerle dolu, tuhaf ve son derece harika. Üstelik satın almak için izin belgesine ihtiyacınız yok… Harika bir...