Aslı Akarsakarya, 2021 Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü alan “Buraya Kısıldık Sanırım”da on sekiz etkileyici öykü anlatıyor. Çok çeşitli konu ve karakterle örülü öyküler, geçmişin katılığı ve geleceğin belirsizliği arasındaki müphem kırılma anlarına odaklanıyor. Kahramanlar ne kadar uğraşsalar da kendilerine biçilen rollerden, belleklerinden, zamanın yıkıcılığından ve çoğunluğun ikiyüzlülüğünden kurtulamıyor. Düşünülenle yapılan, kurgulananla yaşanan, isyan edilenle kabul edilen sürekli çarpışıyor ve kazanan hep hayatın gerçekliği oluyor.
“Onunla yıllar sonra yolda rastlaşıp merhaba dediğim vasat bir hikâyem olmasın isterdim. Yanından sessizce geçerdim, uzaktan dikizlerken geçmişin tüm titreyişlerini tavaf ederdim, ille gerekirse buruk bir baş selamı bile verebilirdim ama gidip de n’aber ya görüşmeyeli, demezdim. Demeyecektim yani çünkü hikâyemiz daha iyisini hak ediyordu, şüphesiz, ama hayat sihir olasılıklarını birer birer siliyor, öldük işte biraz daha diye düşünüyorum çünkü lambalar teker teker sönüyor ve çünkü şalter birden atmıyor.”
*
Kayboluş
Çok sıcaktı o yaz. Güneş bulabildiği her yüzeyden yansıyor, asfalttan yükselen ısı insanların sınırlarını bulandırıyor, tüm alınlar ıslak, tüm ağızlar aralık duruyor ve sanki her şey birbirinin içinde eriyordu.
Sokaklar boş sayılırdı. Sıcak yüzünden dilenciler bile ortadan kaybolmuştu. Bir piyango bileti satıcısının sırılsıklam yüzünü hatırlıyorum. Başından aşağı bir şişe suyu dökerek oh çekişini ve bıyıklarında kalan son damlaları keyifle yalayışını.
Sabahları beyaz gömleğimin yakasına kravat takarak gittiğim, tüm gün aynı masada telefonlara baktığım bir işim vardı. Özel hissettiğim olurdu nadiren ama çoğunlukla eşek olsa kotarır yaptığımı derdim. Yine de şikâyetçiden ziyade müteşekkirdim, iş bulmak zordu. Yanımda Mert adında bir adam otururdu. Benden
iki üç yaş büyüktü. Anlaşırdık. Üzerinde sarı kılların yetiştiği tiknaz kolları vardı ve gömleklerinin üst iki düğmesini iliklemezdi. “Buyurun ben Mert” diye açıp telefonu, karşıdakine çalışmayan internet bağlantısını nasıl düzelteceğini anlatmaya koyulurdu. Ben de aynını yapardım. Bazı akşamlar benimle bir şeyler içer, arada da “Akşam halı sahaya gelir misin?” diye sorardı. Hep giderdim. O dönemler çevremde bir o vardı sanki. Bir de Monika.
Monika sevgilimdi. İstanbul’da yaşardı. Uzun seyahatler eşliğinde yürüttüğümüz şehirlerarası bir ilişkimiz vardı. İspanyol❜du. Kızdığında ellerini bileklerinden büker, yumruk yapardı. Güzel miydi, hiç bilemedim. Ama yürürken saçlarındaki lülelerin sallanışını izler, mest olurdum. Bense çirkindim. Anladığımdan değil ama öyle derlerdi. Oldukça uzun ve zayıftım. Hemen her zaman kambur dururdum. Monika’ya tapmak ile ondan korkmak arasında bir noktayı kendime yer edinmiş, ideal bir ilişki tutturmaya çalışıyordum. Sanki kendinden çok, ismini severdim.
Sabahları uyandığımda ondan mesaj var mı diye kontrol eder, bazen eskileri okur, yazardım: Günaydın sevgilim. Tıraş olur, işe gider, daha arabaya biner binmez terler, gün boyu telefonla konuşur, arada Mert’in kuru dudaklarını izler, Monika’dan mesaj beklerdim. Derin nefesler alıyordum. İçime giydiğim bisiklet yaka atletten, vücudumu saran uzun kollu gömlekten ya da boynumu sıkan kravat yüzünden de olabilir. Öğle aralarında yakamı açarak klimanın karşısına oturur, annemi arar, yemekte ne yediğimi anlatırdım.
Bunlar misali sıradan günlerden birinde patronun serin odasına girip sallanan sivri ayakkabısına bakarak yıllık izin kullanmak istediğimi söyledim. O günlerin bana içinden çıkamayacağımdan korktuğum bir mahpusluk duygusu verdiğini iyi hatırlıyorum. Tatil planlarım da yanılmıyorsam naif bir hapisten kaçış teşebbüsüydü.
Monika ile Foça’da buluştuk. Öpüştük ve el ele tutuştuk. Havalar hâlâ çok sıcaktı ama gölgeden yürüyor, denize giriyor, çokça buzlu meşrubat içiyor, idare ediyorduk. Nihayet biraz rahatlamış, hayatın tekdüze çarkını kırdığımı hissettiğimden belki biraz da ferahlamıştım. O gece pansiyon odamızın balkonunda açık havada uyuduk. Kollarımıza rüzgâr değdi. Monika güzeldi.
Uzun sürmedi, ertesi sabah kahvaltıda el ele tutuşurken yine avuçlarımız terledi. Biraz elini tutuyor, sonra bırakıyor, avcumu pantolonuma siliyor, ardından yine eline uzanıyordum. Tüm gün böyle geçti. Bir miktar serinledik derken erken konuşmuş olmalıyım çünkü ikinci gün ve diğer günler tıpkı son bir ayın her günü gibi sadece sıcaktı. Orada bir hafta geçirdik. Hatırımda pek bir şey kaldığını iddia etmeyeceğim. Ama günaşırı havuza girdik ve öğle vakitleri uyuduk. Birlikte hiç bu kadar uzun zaman geçirmemiştik. Belki bu yüzden, belki odanın küçüklüğünden, belki tenlerimizin birbirine değdiği anda terlemesinden ya da küçük meseleler hakkında kendimizi kaptırarak ettiğimiz münakaşalardan, ilişkimizin pek de iyiye gitmediği hissine kapıldım. Onu kaybetmekten korkardım.
Ne basık şehrime geri dönmenin verdiği sıkıntı ne tatilde umduğunu bulamamanın hayal kırıklığı ne de Monika ile düşlediğim gibi zaman geçirememiş olmanın hayıflanması… Gece boyunca başım sallanarak yaptığım otobüs yolculuğunda içimde bunların hiçbirini bulamadım. Mayalanmayı bekleyen hamur kadar sakin…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıBuraya Kısıldık Sanırım
- Sayfa Sayısı96
- YazarAslı Akarsakarya
- ISBN9789750854095
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Balyozla Balık Avı ~ Cemil Kavukçu
Balyozla Balık Avı
Cemil Kavukçu
Her acının, hırsın, beklentinin, arzunun, yıpratıcı düşlerin yorulup soluğunu tüketeceği bir nokta vardır ve ben oraya varmak istiyorum. Bunun için her şeye katlanacağım. Çünkü...
- Sümük Meselesi ~ Louis Sachar
Sümük Meselesi
Louis Sachar
Bir küçük sümük meselesi… Dünya çocuklarının yere göğe sığdıramadığı “Yamuk Okul” efsanesinin yaratıcısı Louis Sachar’ın küçük okurları maceradan maceraya koşturduğu ünlü serisi “Marvin Redpost” mizah dozunu artırarak...
- Ateş, Güneş ve Ada ~ Ertürk Akşun
Ateş, Güneş ve Ada
Ertürk Akşun
İNSAN BİLMEDİĞİ CENNETİ DEĞİL, BİLDİĞİ CEHENNEMİ YAŞAMAYA MEYİLLİDİR. Ateş her şeyi dener ve sınar Onu ancak tek bir şekilde öğrenebilirsin; Yanarak… En kötü şey...