“Anlatılışı çok öncelere dayanan, 15 ve 16. yüzyıllarda yazıya geçirildiği düşünülen Dede Korkut Kitabı’nda, Oğuz Türklerinin kültürel varlığı, yaşadıkları toprakları savunma dirençleri, kahramanlıkları, ahlak değerleri konu edilmiştir. Halkın görgüsü, ahlak arayışı, kültürel birikimini oluşturan töreleşmiş insanlık değerleri kurumsallaştığı dönem içinde eriyip gitmemiş, insanın zaman içinde değişen algı gücü ve kavrayış yeteneğiyle değişime uğrayarak sonraki çağlarda da izini sürdürmüştür.”
Usta edebiyatçı Adnan Binyazar, edebiyatımızın yazıya geçirilen ilk destansı hikâyelerini içeren Dede Korkut Kitabı’ndan dört öyküyü genç okurlar için yeniden kaleme aldı.
İçindekiler
DELİ DUMRUL
Deli Dumrul’un Köprüsü ……………………………………………….13
Yiğidin Ölümü ……………………………………………………………….18
Ağıt Yakmak…………………………………………………………………. 20
Ölüm Acısı …………………………………………………………………….25
Deli Dumrul Azrail’i Önemsemiyor………………………………..28
Azrail Çıkageldi……………………………………………………………. 30
Azrail’le Çatışma……………………………………………………………33
Azrail’e Yalvarış……………………………………………………………..37
“Dünya Güzel, Can Tatlı…” …………………………………………….. 41
Babadan Can İsteği ………………………………………………………. 43
Oğul ………………………………………………………………………………47
Babanın Pişman Oluşu………………………………………………….. 51
“Canıma kıyamam!”……………………………………………………… 54
Annenin Öyküsü ……………………………………………………………58
“Canım Kurban Olsun!” …………………………………………………62
Yavuklu………………………………………………………………………….65
Tanrı’ya Sesleniş ……………………………………………………………69
Kutsal Sesleniş ……………………………………………………………… 71
Duha Koca’yla Anaya Sesleniş ………………………………………..74
Deli Dumrul’la Eşine Sesleniş ……………………………………….. 76
Azrail’e Uyarı………………………………………………………………… 79
Dede Korkut’un Duası ………………………………………………….. 80
TEPEGÖZ
Tepegöz, Oğuz’un Baş Belası…………………………………………..85
Barış Arayışı ………………………………………………………………… 88
Oğuz’a Saldırı ………………………………………………………………. 90
Sarı Çoban …………………………………………………………………….93
Kaçış ……………………………………………………………………………..96
Dede Korkut Açıklıyor…………………………………………………. 101
Tepegöz’ün Doğumu…………………………………………………….104
Bayındır Han ……………………………………………………………….108
Tepegöz’ün Kaçışı …………………………………………………………112
Kesim Kesmek………………………………………………………………116
Tepegöz’le Karşılaşma………………………………………………….120
Basat…………………………………………………………………………… 125
Basat, Tepegöz’ün Ardına Düşüyor……………………………….130
Bu Yerin Sineği…………………………………………………………….134
Basat’ın Tepegöz’le Savaşı……………………………………………. 137
Tepegöz’ün Sonu………………………………………………………….142
Tepegöz’ün Peri Anası………………………………………………….147
Şölen……………………………………………………………………………149
BAMSI BEYREK İLE BANI ÇİÇEK
Dede Korkut Anlatılarında Kadın …………………………………155
Bay Büre Bey………………………………………………………………..158
Bamsı Beyrek……………………………………………………………….162
Bezirgâna Baskın …………………………………………………………164
Ad Koyma Töreni …………………………………………………………169
Banı Çiçek…………………………………………………………………… 172
Yarışma ………………………………………………………………………. 176
Deli Karçar………………………………………………………………….. 179
Pirelerle Savaş ……………………………………………………………..184
Beyrek’in Tutsaklığı……………………………………………………..186
Yalancı Oğlu Yaltacuk…………………………………………………..189
Beyrek’in Tutsaklığı…………………………………………………….. 192
Beyrek’in Obaya Dönüşü………………………………………………195
Oğuz’a Varış …………………………………………………………………198
Yaltacuk’un Yalanları………………………………………………….. 206
Düğün Evi …………………………………………………………………….211
Dede Korkut Çıkageldi!……………………………………………….. 218
BOĞAÇ HAN
Evin Direği …………………………………………………………………..223
Dirse Han…………………………………………………………………….226
Boğayla Dövüş ……………………………………………………………..232
Ad Töreni …………………………………………………………………….236
Kırk Yiğit……………………………………………………………………. 240
Geyik Avı ……………………………………………………………………. 246
Ana Yüreği ………………………………………………………………….. 251
Dirse Han’ın Tutsaklığı ………………………………………………..259
Dede Korkut Söyler………………………………………………………267
DELİ DUMRUL
Deli Dumrul’un
Köprüsü
Halkın kültürel birikimlerini oluşturan töreleşmiş insanlık değerleri, görgüsü, ahlak anlayışı, kurumsallaştığı dönem içinde eriyip gitmez. Bu değerler zaman içinde az çok değişime uğrasa da, insanın algı gücü, kavrayış yeteneği geliştikçe sonraki çağlarda geçerliliğini sürdürür.
Doğmak başlangıçsa, ölmek sonuçtur. En eski destanlardan çağımıza, nice şair, bilgin, halk anlatıcısı; bu gerçek olgunun insanda nasıl bir algı yarattığı üzerinde düşünmüştür. Antikçağın önemli destanlarından İlyada ile Odysseia’nın anlatıcısı Homeros, ölümün, “Kral/yoksul demeden, her yaratığı eşit kılan bir gerçek,” olduğunu söyler:
Ayrım gözetmez ölümün soluk yüzü,
Aynı yansızlıkla dikilir,
Yoksulun kulübesine de,
Kralın kale kapısına da!
Petrarca yaşam içinde, eylemli ya da eylemsiz, herkes için gerçekleşecek bir süreç sayar ölümü. 16. yüzyıl düşünürlerinden deneme yazarı Montaigne, “Dünyaya geldiğimiz gün bir yandan yaşamaya, bir yandan ölmeye başlarız,” diyor. Çağımız yazarlarından Halil Cibran, ölüm olgusuna esprili bir söylemle yaklaşıyor:
Hayat’a dedim ki, ‘Ölümün sesini duymak istiyorum.’
Hayat, sesini hafifçe yükselterek, ‘Şu anda duyuyorsun!
Halk da, ölüm üzerine, “Ölenle ölünmez,”, “Ölümle öç alınmaz,”, “Ölüme çare bulunmaz,” gibi atasözleriyle; “Ölmek var, dönmek yok!”, “Ölüm kalım sorunu,”, “Ölümlü dünya,”, “Ölüm var dirim var,”, “Ölüyü güldürmek,”, “Ölüp ölüp dirilmek,” gibi deyimlerle zenginleştirerek, bu yok oluşa yaşamsal bir anlam vermiştir.
Başta, “Selam eylen1 bizden evvel gelene / Kim var idi biz burada yoğ iken,” diyen Karacaoğlan’ın şiirlerinde, özdeyişi andıran bu tür dizelere sıkça rastlanır. Kim bilir neler yaşayıp şiire sığınan duyarlı insanların yaratıcı güçlerinin ürünü olan halk türküleri, “Ölüm Allah’ın emri ayrılık olmasaydı,”, “Ölüm ile ayrılığı tartmışlar elli dirhem2 ağır gelmiş ayrılık,” benzeri atasözümsü deyişlerle doludur. Ölüm, neredeyse yaşamak kadar, şiir, roman, tiyatro, opera, bale, müzik, resim gibi sanatsal yaratıların temel konusu olmuştur.
ÖYKÜLERİN DİLİ
Anlatışları çok öncelere dayanan, ancak 15-16. yüzyıllarda da yazıya geçirildiği sanılan Dede Korkut Kitabı’nda Oğuz Türklerinin kültürel varlığı, yaşadıkları toprakları savunma dirençleri, olağanüstü kahramanlıkları, günümüz insanında bile izine rastlanan ahlak değerleri konu edilmiştir. Kitaptaki on iki öykü arasında ayrı bir yeri olan, “Duha Koca Oğlu Deli Dumrul” öyküsü, okuru bir ölüm kalım sorununun içine atarak, Tanrı-Azrail-İnsan üçlüsüyle yüz yüze getiriyor. Öykünün başkişisi Deli Dumrul’un, susuz bir çay üzerine köprü kurup, geçenlerden otuz akçe3 , geçmeyenlerden kırk akçe istemesi halkın tepkisine yol açmıştır.
Öykünün çözüm evresine gelindiğinde görülüyor ki, yüzyıllar öncesinde de insan, yaşamın bir parçası gibi algıladığı ölümle, bugün de savaşımını sürdürüyor. Belki de bu direngenliğinden dolayı, bulunan nice ilaçlarla insan ömrü yıldan yıla daha da uzatılıyor. Bu bağlamda düşünen insanın aklından şöyle bir soru bile geçebilir:
“Bu ilerleyiş neden gün gelip insanın ölüme bulabileceği çarenin bir başlangıcı olmasın!”
KİŞİLER
Dede Korkut Kitabı’nda yer alan kişiler yiğittir; hakanlarına, anaya, babaya, eşe saygılıdır. Kız ya da erkek, en büyük güvenceleri olan çocuklarına büyük sevgi beslerler. Sorumluluk üstlenmiş olanlar özgüvenlidir, yönetimde yetkindir, akıl yürütücüdür, savaşta gözünü budaktan sakınmayacak denli cesurdur, beceriklidir, sorun çözücüdür, yol göstericidir. Deli Dumrul öyle bir aile ortamında yetişmiştir. Öykünün girişinde, bu değerleri taşımadığı izlenimi uyandırır. Olaylar geliştikçe onun da aile bütünlüğünün bir parçası olduğu anlaşılır.
Dumrul adının başına, ‘Deli’ konulması, onun, gençliğin verdiği bir duyguyla, aklına eseni yapmasıyla, delice işlere koyulmasıyla açıklanabilir. Oysa buradaki deli, akıl ve ruh dengesi bozulan kişiler için kullanılan bir sıfat olarak algılanmamalı. Dilimizde, aşırı davranışlılara, bir şeye düşkün olanlara, cesurlara, atılımcılara, çılgınca sevenlere, bir işe koyulurken engelleri aklıyla aşanlara da deli sıfatının yakıştırıldığı durumlar oluyor. Örneğin, çocukluk döneminden ilkgençliklerini yaşayan erkeklere verilen deli ile kanlı sözcüklerinin bitiştirilmesinden doğan delikanlı deyimi de, yiğit, dürüst, yardımsever gençleri övmek için kullanılır. Dumrul, öykünün başlangıcında bildiğini okuyan, saçma işlere koyulan, kutsal değerlere başkaldıracak ölçüde kendine güvenen biridir. Azrail’in adını duyduğunda, ölüm simgesi o varlığa, “Benden deli, benden güçlü biri var mıdır ki, çıksın benimle savaşsın!” diye çıkışacak, ona meydan okuyacak denli gözüpektir ama.
Azrail’in güvercin olup uçtuğunu gördüğünde, geri çekilmesini bilir. Öykü geliştikçe, bir delikanlıda olması gereken nitelikleri taşıyan Deli Dumrul’un saf, doğru olanı kabul eden bir yiğit olduğu belirginleşir. Onun adını taşıyan bu öyküde, aklına eseni yapmaya koyulan ele avuca sığmaz bir yiğidin, içine ölüm korkusu girdiğinde ne durumlara düştüğü anlatılıyor. Gerçek kişiliği anlaşılınca da, erdemlerinden dolayı bağışlanıp ödüllendiriliyor.
ÇAĞDAŞ DEDE KORKUT
Her çağın insanı, kendi değerleriyle düşünür; duygularını, geçmişten alıp çağına uyarladığı kendi beğenisiyle besler. “Deli Dumrul” öyküsünü çağdaş düşüncenin verimini göz önünde bulundurarak geliştirirken, Dede Korkut Kitabı’nın kendine özgü anlatı biçeminin bozulmamasına özen gösterdim. Üslupta Türkçenin dil düzeyi egemen kılınınca, “Deli Dumrul” öyküsünün düşünsel içeriğiyle günümüzün çağdaş yorum anlayışı birbiriyle kaynaşmış oldu.
Adnan Binyazar
Yiğidin Ölümü
Oğuzlarda, Duha Koca oğlu Deli Dumrul adıyla anılan bir yiğit vardı. İlkgençlik yıllarında, nereden aklına estiyse, kuru bir çayın üzerine bir köprü kurdurmuştu. Altından su akmayan bir alana köprü kuruluncaya değin kimse, onun niye böyle bir işe giriştiğini merak etmemişti. Deli Dumrul’un amacı, köprü kurulduktan sonra anlaşıldı. Üstünden geçenden otuz akçe, geçmeyenden döve döve kırk akçe alıyordu. Köprünün altından akçe vermeden geçmeyi yasaklamıştı.
Geçenden otuz akçe almak tamam da, geçmeyenden, hem de zorbaca kırk akçe istemesi adaletsizlikti.
Duha Koca gibi hatırı sayılan bir babanın oğlu olan Deli Dumrul’un töreye, ahlaka adalete aykırı bu zorbaca uygulaması, köprüden geçmeye kalkan yolcularda korku yaratıyordu. Halk buyruk altında yaşamaya alışmıştı. Yolundan olacağına, dayak yememek için istenen parayı bulup buluşturuyor, köprüden öyle geçiyordu. O güne değin büyüğünü sayan, küçüğünü seven Dumrul neden böyle bir yola sapmıştı! İçine öyle bir güven gelmişti ki, büyük küçük demiyor, ortaya atılıp, “Hey, ahali, benden deli, benden güçlü bir yiğit var mıdır ki, çıksın benimle güreşip sırtımı yere getirsin! Benim nasıl bir yiğit olduğumu, ünümün ta Rum’a,4 Şam’a uzayarak yayıldığını biliyor musunuz?” diye ortalığı sese boğuyordu. Büyüklenme duygusunun, halka baskı yapmanın nelere yol açtığını, Deli Dumrul’un yaşadıkları gösterecektir…
Ağıt Yakmak
Gel zaman git zaman, Dumrul’un köprüsünün yamacına kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu kalabalık bir aile kondu. Orada bir süre dinlenecek, sonra köprüden geçip obalarının5 yolunu tutacaklardı.
Kimin başına ne geleceği önceden bilinmez; obanın daha bıyıkları terlememiş yakışıklı mı yakışıklı, sağlıklı mı sağlıklı yiğitlerinden biri hastalandı, üzerinden çok geçmeden de herkesin gözü önünde ölüverdi. Bu ansızın gelen ölüm karşısında, büyüğünden küçüğüne bütün oba ölünün çevresini aldı, kadını erkeğiyle yas tutup, deyişler6 söyledi, ağıtlar yaktı. Ağıta duranlardan kimi oğul diye, kimi kardeş diye, kimi yavuklu7 diye gözyaşı döküyordu. O sırada her ölümde olduğu gibi, obanın ozanı yerinden kalkıp sazını kucakladı, bir kenara çekilip çalmaya başladı.
Töre öyleydi, ağıta Yunus Emre’nin deyişiyle başlanırdı. Ozanın sazın tınılarıyla buluşan sesi yüreklere işlerken, o koca kalabalığın acısına çevredeki gençler, yaşlılar, kurtlar, kuşlar katılıyordu:
Acep şu yerde var mı ola
Şöyle garip bencileyin
Bağrı başlı, gözü yaşlı
Şöyle garip bencileyin
Nice bu dert ile yanam
Ecel ere bir gün ölem
Meğerki sinimde bulam
Şöyle garip bencileyin
Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- İblisin Oyunu ~ Joseph Kessel
İblisin Oyunu
Joseph Kessel
“İblisin Oyunu”, romanlarıyla tanıdığımız Joseph Kessel’in, edebi kariyerinin ilk döneminde yazdığı, 1926 ve 1928 yılları arasında yayımlanan ve artık ulaşılması mümkün olmayan kısa öykülerini...
- Yelkovan Yokuşu ~ Selçuk Baran
Yelkovan Yokuşu
Selçuk Baran
Selçuk Baran’ın öykü kitapları dizisinde yer alan “Yelkovan Yokuşu” (1989) yedi öyküden oluşuyor: “Yelkovan Yokuşu”, “Değirmen”, “Bozacıda”, “Öğle Saatleri”, “Rose Bonbon”, “Bakırçalığı”, Eğrelti Yeşili”....
- Yaz Ortasında Ölüm ~ Yukio Mişima
Yaz Ortasında Ölüm
Yukio Mişima
Çocukluğun sımsıkı mühürlenmiş bir sandığı vardır. Genç insan bir gayret o sandığı açmaya çalışır. Kapağı açtığında içinin boş olduğunu görür. Bunun üzerine anlar ki,...