Bağımlılık, saplantı, deha. Amerikan sanatına damgasını vuracak Jean-Michel Basquiat, New York’ta, karanlık ve izbe bir barda Suzanne Mallouk ile tanışır. Bu tanışma, bu iki örselenmiş çocuğun unutulmayacak bağlılık, yaratıcılık ve aşk hikâyesinin başlangıcı olur. Andy Warhol’dan Francesco Clemente’ye, Madonna’dan Julian Schnabel’e, Keith Haring’e ve Rammellzee’ye varan karakterler eşliğinde isyanın her rengine boyanan bu inişli çıkışlı ilişkide duvar yazıları sanata, sanat aşka, aşk küle dönüşecektir.
Jennifer Clement’in özgün ve baş döndürücü anlatımıyla Dul Bayan Basquiat, yirmi yedi yıllık ömründe yirminci yüzyılın en önemli sanatçılarından biri haline gelmiş Jean-Michel Basquait’nın Suzanne Mallouk ile ilişkisi özelinde yeni bir portresini çiziyor, seksenlerin başındaki sınır tanımaz ve yaratıcı sanat ortamıyla New York şehrinin tüm renklerini sayfalara taşıyor.
“Dul Bayan Basquiat Rene Ricard’ın bana Jean Michel’in ölümünden yıllar önce taktığı hastalıklı bir lakaptı.” – Suzanne Mallouk
*
SESLERLE HARAP
Suzanne’in annesi cadı olduğunu söylüyor. Başını öne eğiyor, ellerini çırpıyor ve yoğunlaşıyor. Buna “insanlara beddua etmek” diyor. Bir keresinde, kentte, televizyon satan dükkânı olan bir adam, “Sabah sabah tepenin taşını kim attırdı?” diye sordu ona. O adamın o gece dükkânı yandı. Fakat annesi, Suzanne’in babasının çocukları dövmesini engelleyemiyor.
“Arap o,” diyor, “ne gelir ki elimden? Beddua işlemez o kara gözlere.”
Babası onu merdivenlerden aşağı attıktan sonra Suzanne’in alnında bir iz kaldı. Bu iz 5 rakamını andırıyor.
Suzanne’in çocukluğu seslerle harap: duvarlara çalınan iskemle sesleri; “seni işe yaramaz serseri!” Yılan derisi kemerin sesi, üç yaşında bir çocuğun başının duvara çarparken çıkardığı yumuşak davul sesi ve “seni işe yaramaz serseri!” Captain Crunch mısır gevreğine karışan gözyaşları; akçaağaç yaprağı büyüklüğündeki elin attığı tokat; kolların ve bileklerin bükülüp çatırdayışı. “Parmak uçlarınıza basarak yürüyün, ssss. Eve geldi,” fısıltıları. “Kaygılanma, balım,” diyor Suzanne’in annesi ona. “Bir gün dünyayı ateşe vereceksin.”
KAĞITTAN ELBİSELER
Suzanne dört asker kaçağıyla masada oturuyor. Annesi asker kaçaklarının yeraltı dünyasında tanınan biri, bu yüzden adamlar Ontario, Kanada’daki Orangeville kasabasına geliyor, sevgi boncukları ve deri bilezikleriyle masalarına oturup Suzanne’e nereden biraz ot bulabileceklerini soruyor. Suzanne kıkırdıyor ve diz altına gelen beyaz çizmelerinden marihuana dolu poşetler çıkarıyor.
Suzanne kağıt elbiseler ve uzun paltolar giyiyor. Asker kaçaklarından biri elbiselerine sigarasıyla delikler açarak ona takılmayı sevivor. Bir başkası bir gün savaş biterse dönüp onunla evleneceğini söylüyor.
“Ben kimseyle evlenmeyeceğim,” diyor Suzanne. “Benim kolla rimi dolduracak kadar büyük bir erkek yok bu dünyada.” Annem ve babam çok çalışırdı. Babam boyacılık ve inşaat iş leri yapardı, en çok kazandığı dönemde kırk kişi çalıştırırdı. Annem evde kreş işletirdi. Bütün çocukları kabul ederdi. Hiç bir çocuğa kapısını kapatmazdı. Normal çocuklar, zihinsel en gelli çocuklar, otistik çocuklar, kör ya da sakat çocuklar. En geli çocukların gidebilecekleri başka bir yer yoktu. Annem gerçek bir radikaldi. Vietnam savaşı boyunca Amerikalı as ker kaçakları bizim evimizde yatıp kalktı. Bunun ne anlama geldiğini anlayamayacak kadar küçüktüm. Saçı sakalına ka
rışmış hippiler yemek masamızda beliriverirlerdi. Vietnam yıllar boyunca annem kirka yakın asker kaçağını barındır miş olmalı. Babam buna karşıydı, bu yüzden tartıştıklarını duyardım. Onların korkak olduklarını ileri sürüyordu babam. Annem pasifist olduklarını söylüyordu, henüz gençti bu çocuklar. Annem asker kaçaklarının yeraltı dünyasında ün salmıştı, Amerika’nın her yerinden karınlarının doyacağını ve barınabileceklerini bilen çocuklar bize gelirdi. Oturma odasının döşemesinde uyurlardı.
Babam zeki ve çalışkan bir adamdı. Bildiği her şeyi kendi kendine öğrenmişti. Biz de doktor ve avukat çocuklarından aşağı kalmayalım diye büyük bir Cadillac kullanırdı. Fakat despottu, bizi döverdi. Ondan korkarsak ona daha fazla saygı duyacağımıza inanırdı. Ondan korkardık.
SADECE BİR KROMOZOM EKSİK
Suzanne yatak odasından çıkıp aşağı iniyor. Annesi holde iskemleye iple bağlanmış zihinsel engelli bir çocuğu besliyor. Kendisine zarar vermesin diye bu küçük çocuğun bağlanması gerekiyor yoksa yüzünü kanatıncaya kadar tırmıklıyor. Kapı zili çalıyor, Down sendromlu iki çocuk daha geliyor. Suzanne’in annesinin en son işletme girişimi bu. Orangeville’de sıra dışı çocuklara bakan başka tesis yok.
Suzanne, “oyuncak bebek hastanesine gitmesi gereken çocuklar bunlar,” diye düşünüyor.
Üç yıl boyunca her gün bu çocukların üç ya da dördüne bakılıyor evde. Çocukların elleri yıkanıyor, sırtları ovuluyor; onlar da ellerine geçirdikleri şeyleri kırıyorlar. Fakat bu evde yara bere içindeki çocuklara bakılmıyor.
Yara bere içindeki çocuklar uzaklara kaçmayı düşünüyor. “Biz bu eve uymuyoruz,” diye düşünüyorlar.
Suzanne Sammy adındaki zihinsel engelli bir çocuğu çok seviyor. Altı yaşında siyah bir kız çocuğu Sammy. Suzanne Sammy’nin o harikulade minik yüzünde sadece bir kromozomun eksik olduğunu biliyor. Suzanne Sammy’nin saçlarını örüyor, ona şekerleme alıyor.
Suzanne Vogue dergisinden bakarak Sammy’ye elbiseler yapıyor, ona beşe kadar saymayı öğretiyor.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıDul Bayan Basquiat - Bir Aşk Hikayesi
- Sayfa Sayısı168
- YazarJennifer Clement
- ISBN9786055903954
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviSiren Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Seçme Öyküler ~ Anton Pavloviç Çehov
Seçme Öyküler
Anton Pavloviç Çehov
Martı, Vanya Dayı, Üç Kızkardeş ve Vişne Bahçesi adlı oyunların yazarı olarak bilinen Çehov, sadece Rus değil, aynı zamanda dünya edebiyatının en büyük “hikâye...
- Ay Işığı Sokağı ~ Stefan Zweig
Ay Işığı Sokağı
Stefan Zweig
Her pencerenin ardında bir yazgı vardı; her kapı başka bir maceraya açılır, her ev farklı bir hikâye anlatırdı. Her ruh bir ötekinden ayrı sancır,...
- Katilin Gözyaşları ~ Anne-Laure Bondoux
Katilin Gözyaşları
Anne-Laure Bondoux
Angel kapüşonunun altında boncuk boncuk terliyordu. Bu tehlike hissi onu boğuyordu. Eskiden olsa, takip edildiğini anladığı anda çeker giderdi. Postu deldirmemeye çalışan bir hayvan...