Çağdaş edebiyatın parlak yıldızı Colson Whitehead’den fırsatlar ülkesinin karanlık yüzüne bakan iddialı bir roman: Nickel Çocukları. Whitehead, yakın zamana değin faal olan bir okuldaki gerçek olaylardan yola çıkan bu sürükleyici metinde siyaha ve beyaza, geçmişe ve bugüne dair bir öykü anlatıyor; gelecek hayalleri kuran genç bir oğlanın peşi sıra altmışlı yıllara, bir zamanlar Amerika’ya uzanıyor. Nickel Çocukları, büyük düzensizliklerle damgalanmış bir çağda büyüyen Elwood Curtis’in izini sürüyor ve onun, idealizmle dolu düşlerinden acımasız hakikatlere uyanışını izliyor. Yakın geçmişe ayna tutan bu sürprizli roman, Yeraltı Demiryolu’nun koyduğu noktanın ardından yeni bir sayfa açıyor ve Pulitzer ödüllü Colson Whitehead’i gündeş edebiyatın en kayda değer isimleri arasına taşıyor. Colson Whitehead, Amerikan rüyasını sorgulamayı sürdüren Nickel Çocukları’nda herkese eşit şartlar sunmayan zalim bir dünyada sağ kalmanın bedelini ortaya koyuyor.
Giriş
Çocukların ölüsü bile başa belaydı.
Gizli mezarlık Nickel yerleşkesinin kuzeyinde, eski ambarla okul çöplüğünün arasındaki yabani otların bürüdüğü arazideydi. Zamanında, vergi mükelleflerini çocukların masraflarının yükünden kurtarmak için Florida eyaletinin okulda mandıra işletip çevre sakinlerine süt sattığı dönemde burada hayvan otlatılırdı. Okulun yerine bir ofis kompleksi inşa etmek isteyen şirket, bu boş alana açık hava kafeteryasını kondurmayı tasarlamıştı, açıklığa dört su öğesi ve zaman zaman yapılan etkinlikler için beton bir platform inşa edilecekti. Bulunan cesetler, inşaata başlamak için çevre araştırmasının sonucunu bekleyen şirket için pahalıya patlayan bir pürüz oluşturdu, okuldaki suistimal iddialarıyla ilgili soruşturmayı kısa süre önce kapatan eyalet savcısı için de öyle. Yeni bir soruşturma açılması, ölülerin kimlikleriyle ölüm nedenlerinin belirlenmesi gerekiyordu ve geç bile kalındığı konusunda herkes hemfikir olsa da bu uğursuz yerin ne zaman yıkılıp yok olacağı, ne zaman tarihten silinip gideceği belli değildi.
Çocukların hepsi bilirdi bu meşum noktayı. İlk çocuğun bir patates çuvalının içine tıkılıp buraya gömülmesinin üzerinden onlarca yıl geçmiş olsa da mezarlığı gün ışığına çıkarmak, South Florida Üniversitesi’nden bir öğrenciye düştü. Jody, mezarlığı nasıl keşfettiği sorulduğunda, “Zemin bir tuhafti,” diyecekti. Toprak çökük, yabani otlar seyrek, çalılar güdüktü. Jody ve arkeoloji bölümünden arkadaşları aylardır okulun resmi mezarlığında kazı yapıyorlardı. Eyalet yetkilileri, mezarlıktaki kalıntılar uygun bir yere taşınmadan önce okul arazisini elden çıkaramıyordu, arkeoloji öğrencilerinin de mezun olmak için saba çalışması yapması gerekiyordu. Alanı kazıklar ve tellerle bölümlere ayırmış, küreklerle, iş makineleriyle kazmışlardı. Toprağı elekten geçirdiklerinde kemikler, kemer tokaları ve gazoz şişelerinden oluşan esrarengiz bir sergiyle karşılaştılar.
Nickel Çocukları resmi mezarlıktan Tahtalıköy diye bahsederlerdi, okula gönderilip de bu tür eğlencelerden yoksun kalmadan önceki yaşamlarında, cumartesi matinelerinde izledikleri kovboy filmlerinde böyle denirdi. Kuşaklar sonra, hayatlanında biç kovboy filmi izlememiş South Florida Üniversitesi öğrencileri de aynı adı kullandı. Tahtalıköy kuzey yerleşkesindeki yüksekçe bayırın hemen arkasındaydı. Mezar yerlerini işaretleyen beton X’ler aydınlık akşamüstlerinde ışıl ışıl parhyordu. Haçların üçte ikisine isimler kazınmıştı, diğerleri boştu. Çıkarılan cesetlerin kimliğini saptamak uzun ve zorlu bir işti ama genç arkeologlar arasındaki rekabet gelişme kaydedilmesini sağladı. Özensiz tutulmuş olsa da okul kayıtları, WILLIE 1954’ün kim olduğunu belirlemelerine yardımcı oldu. Yanmış ceset kalıntıları, 1921’deki yatakhane yangınında ölenlerle eşleştirildi. Üniversite öğrencileri buraya gömülenlerin halen hayatta olan yakınlarını bulmaya çalıştı ve alınan DNA örnekleri, ölüleri, onlarsız yoluna devam eden yaşayanların dünyasıyla yeniden bir araya getirdi. Kırk üç cesetten yedisinin kimliği saptanamadı.
Öğrenciler beyaz beton haçları kazı alanının kenarına üst üste yığdılar. Bir sabah işbaşı yaptıklarında birinin gelip hepsini paramparça etmiş olduğunu gördüler.
Tahtalıköy bağrındaki çocukları birer birer çıkardı. Jody hendeklerin birinden alınan toprağı hortumla yıkayıp ilk kalintılarını bulduğunu sanınca çok heyecanlandı fakat Profesör Carmine elindeki minik kemiğin bir rakuna veya bir başka küçük hayvana ait olduğunu söyledi. Gizli mezarlık bunun telafisiydi. Telefonu daha iyi çeksin diye bahçede dolaştığı sırada bulmuştu bu yeri. Tahtalıköy kazısında karşılaştıkları aykırılıklar yüzünden profesör de Jody’nin önsezisini destekledi; çatlamiş ve parçalanmış kafatasları, saçmalarla delik deşik olmuş göğüs kafesleri vardı ellerinde. Resmi mezarlıktaki kalıntılar bile böyle kuşkuluyken işaretlenmemiş mezar yerinde yatanların başlarına neler gelmişti kim bilir? Ceset arama köpekleri ve radar görüntüleme teknikleri iki gün sonra kuşkuları doğruladı. Bu sefer beyaz haçlar veya isimler yoktu. Yalnızca birinin onları bulmasını bekleyen kemikler vardı, o kadar.
“Bir de buraya okul diyorlarmış,” diye söylendi Profesör Carmine. Yarım hektarlık bir alanda, toprak, içinde pek çok şey gizleyebilirdi.
Çocuklardan ya da onların yakınlarından biri haberi basına sızdırdı. Arkeoloji öğrencilerinden bazıları, onlarca görüşmenin ardından burada büyümüş çocuklarla kişisel ilişkiler kurmuşlardı artık. Buranın çocukları, eski mahallelerindeki huysuz ihtiyarları, sinirli tipleri hatırlatıyordu üniversite öğrencilerine: tanıdıkça bazen yumuşayan ama içlerindeki sertliği asla yitirmeyen adamlar. Arkeoloji öğrencileri, buradan çıkmış çocuklara ve kemiklerini kazıp çıkardıkları çocukların yakınlarına ikinci mezarlıktan bahsetti, yerel Tallahassee kanallarından biri konuyu araştırması için bir muhabir gönderdi. Daha önce pek çok çocuk gizli mezarlıktan söz etmişti ama Nickel’le ilgili her konuda olduğu üzere, başka biri çıkıp aynı şeyi söyleyene dek onlara kimse inanmamıştı.
Hikâye ulusal basında yer bulunca insanlar bu ıslah kurumuna ilk defa alıcı gözüyle baktılar. Nickel’in üç yıldır kapalı olması bahçenin bakımsızlığını ve her zamanki yeniyetme vandalizminin izlerini açıklıyordu ama en masum manzara -bir toplantı salonu veya Amerikan futbol sahasıbile fotoğraf hileleri olmaksızın ürkütücü görünüyordu. Kamera görüntüleri izleyenleri huzursuz etmişti. Kıyıda köşede gölgeler geziniyor, leke veya izler kurumuş kanı andırıyordu. Kameranın kaydettiği görüntülerin karanlık doğası, içeriden görebildiğiniz ama dışarıdan göremediğiniz Nickel’i açığa çıkarıyordu sanki.
Burası kendi halinde bir yerse ve durum böyleyse, tekinsiz yerler nasıldı ki acaba?
Nickel Çocukları’nın bini bir paraydı, on sente kiralanan dans partnerlerinden bile ucuzdular, paranız karşılığında daha fazlasını alırdınız hem, en azından o zamanlar söylenen buydu. Son yıllarda okulun eski öğrencilerinden bazıları destek grupları oluşturmuş, internette bir araya gelerek restoranlarda, McDonalds’larda ya da bir saat yol gidip içlerinden birinin mutfak masasının çevresinde buluşmuşlardı. Kendi hayali arkeolojik çalışmalarını gerçekleştirerek onlarca yıl öncesini beraberce eşelemiş, o günlerin enkaz ve eserlerini gün yüzüne çıkarmışlardı. Hepsinin kendine ait parçaları vardı. Seni daha sonra ziyaret edeceğim, derdi bana. Okulun bodrumundaki merdivenlerin gıcırtısı. Spor ayakkabımın içine, parmaklarımin arasına dolan kan. Kırıkları birleştirdiler ve onları, paylaştıkları karanlığın kanıtına dönüştürdüler: Senin için gerçek olan bir başkası için de gerçekse yalnız değilsindir artık.
Omaha’lı emekli bir halı satıcısı olan Koca John Hardy, Nickel Çocukları için en son haberleri derleyen bir internet sitesi kurmuştu. Yeniden soruşturma açılması için verilen dilekçenin ya da hükümetten talep ettikleri özür metninin akıbetini diğerleriyle paylaşan Koca John’du. Ekranda yanıp sönen dijital grafik, yapılması önerilen anıt için toplanan paranın güncel miktarını bildiriyordu. Nickel günlerinizin hikâyesini Koca John’a e-postayla gönderirseniz fotoğrafınızla birlikte sitede yayınlıyordu. Sitenin bağlantısını ailenizle paylaşmak, ben burada yetiştim demekti. Hem bir açıklama hem de bir özür dileme yöntemi.
Beşinci kez gerçekleşen yıllık anma toplantısı tuhaf olsa da gerekliydi. Nickel Çocukları yaşlı adamlardı artık; eşleri, eski eşleri, konuştukları veya konuşmadıkları çocukları, bazılarının
beraberinde getirdiği, bazılarının görüşmesine izin olmayan torunları vardı. Nickel’den çıktıktan sonra güç bela birer hayat kurmayı başarmış ya da normal insanlara asla uyum sağlayamamışlardı. Daha önce hiç görmediğiniz sigara markalarının son tiryakileriydi onlar, kişisel gelişim furyalarına hep geç kalmışlardı, her an kaybolmanın eşiğindeydiler. Hapishanelerde ölüp giden, haftalık kiralanan otel odalarında çürüyen veya terebentin içtikten sonra ormanda donarak hayatını kaybeden adamlar. Eleanor Garden Oteli’nin konferans salonunda toplanip önce sohbet eder, sonra konvoy halinde Nickel’i ziyarete giderlerdi. Bazen, kötü anılarla dolu bir yere ulaştığını bilmenize rağmen o beton patika boyunca ilerleyebilecek kadar güçlü hisseder, bazen hissetmezdiniz. O sabah ne kadar güç topladığınıza bağlı olarak bir binayı görmezden gelir veya karşısına dikilip bakardınız. Koca John, her buluşmadan sonra, gelemeyenler için günün raporunu yayınlardı.
New York’ta yaşayan Elwood Curtis adh bir Nickel Çocuğu vardı. Arada bir eski ıslah okulunu internette araştırır, okulla ilgili bir gelişme olup olmadığına bakardı ama çeşitli nedenlerden ötürü yıllık toplantılardan uzak durur, adını listelere eklemezdi. Ne anlamı vardı ki? Koca koca adamlar. Ne yapacaklardı yani, sırayla birbirlerine kâğıt mendil mi uzatacaklardı? Başka birisi, bir gece arabasını Spencer’ın evinin önüne park ettiğini ve saatlerce evin pencerelerini, içerideki silüetleri seyrettiğini, sonra kendini güç bela ikna edip adamdan intikam almaktan vazgeçtiğini yazmıştı. Müdürün üzerinde kullanmak için deri bir kayış bile yaptırmıştı üstelik. Elwood anlamakta güçlük çekiyordu. Onca yol gitmişti madem, düşündüğü şeyi yapsaydı ya işte.
Gizli mezarlık bulunduğunda geri dönmesi gerektiğini anladı. Televizyon muhabirinin arkasındaki sedir ağaçlarını görünce ısıyı yeniden teninde hissetti, sineklerin vızıltısını duydu. Nickel fazla uzak sayılmazdı. Asla olmayacaktı.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıNickel Çocukları
- Sayfa Sayısı216
- YazarColson Whitehead
- ISBN9786055903800
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviSiren Yayınları / 2021
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Bilirbilmezler ~ Gustave Flaubert
Bilirbilmezler
Gustave Flaubert
Bouvard ile Pécuchet, bilgisizliklerinden ve ahmaklıklarından kaynaklanan sınırsız bir gözüpeklikle her konuya el atan iki arkadaştır; görünüşleri gibi tutumları ve tutkuları da gülünçtür. Ama...
- Shirley ~ Charlotte Bronte
Shirley
Charlotte Bronte
Yazarına “ahlaki devrimci” kötü şöhretini getiren Jane Eyre’in büyük başarısından sonra Charlotte Brontë toplumsal açıdan “bir pazartesi sabahı gibi romantik olmayan ve gerçek bir...
- Kent ve Köpekler ~ Mario Vargas Llosa
Kent ve Köpekler
Mario Vargas Llosa
Dünya, Peru’nun en büyük romancısı, 2010 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi Mario Vargas Llosa’yı bu romanıyla tanıdı. Yayımlandığında büyük bir skandal yaratıp bir askerî akademide...