Çağdaş edebiyatın devi Don DeLillo’dan dehasıyla sarsan bir başyapıt: Beyaz Gürültü. Zamanımızın panoramasına dönük kara bir ayna, tüketime ve tükenişe odaklı yaşamlarımıza atılan acımasız ve esprili bir bakış.
DeLillo’nun kahramanı bir Amerikan üniversitesinde, siyah güneş gözlüğüyle kendi icadı Hitler Çalışmaları bölümünde ders veren bir profesör: Jack Gladney.
Gladney, tutkuyla sevdiği dördüncü eşi Babette ve çocuklarıyla, sakin bir kasabada yaşıyor ve Hitler imgesiyle sağlamlaştırdığını sandığı yaşamının az çok güvenli olduğunu sanıyor. Ne ki günün birinde gökyüzünde kara bir bulut beliriyor ve durgun görünümlü, ideal yaşam en korkunç kâbusları aratmayacak bir hale geliyor.
Bir adamın tek kişilik medeniyeti, temellerinden sarsılıyor. Bir kadın, yakasına yapışan korkudan tuhaf bir anlaşma yaparak kurtulmayı deniyor. Kitleler, diktatörlerin önünde
tek sıra olup diziliyor ve kalabalıklar Rock yıldızlarının önünde eğiliyor. Bütün bunlar fena halde tanıdık geliyor ve bu ânı daha önce yaşamış olduğunuza dair tuhaf bir duygu sizi esir alıveriyor. Hayat bildiklerinizi hatırlamaktan, hatırladıklarınızı unutmaktan ibaret… Beyaz Gürültü: Ahir zamanlarda yaşama dair sarsıcı bir metin, dehşetli bir kehanet.
-1-
Steyşın arabalar öğlen vakti geldi, batı kampüste hızla ilerleyen, parıltılı, uzun bir kuyruk halinde. Turuncu putrel heykelin etrafında dönerken yavaşlayıp yatakhanelere yöneldiler. Tavan bagajları inceli kalınlı giysilerle dolu, dikkatlice yerleştirilmiş bavullarla, battaniye, bot ve ayakkabı, kırtasiye malzemesi ve kitap kolileriyle, çarşaf, yastık ve yorgan denkleriyle, dürülmüş halılar ve uyku tulumlarıyla, bisikletler, kayak takımları, sırt çantaları, İngiliz ve Western semerlerle, şişme botlarla yüklüydü. Arabalar hız kesip dururken öğrenciler telaşla dışarı fırlayıp arka kapılara yönelerek içeridekileri indirmeye koyuldular: Stereo müzik setleri, radyolar, masaüstü bilgisayarlar, küçük buzdolapları ve mini fırınlar, plaklarla ve kasetlerle dolu kutular, saç kurutma makineleri ve saç maşaları, tenis raketleri, futbol topları, hokey ve lacrosse sopaları, oklar ve yaylar, alkol ve uyuşturucu gibi denetime, doğum kontrol hapları ve araçları gibi reçeteye tabi madde ve malzemeler, hâlâ alışveriş torbalarında duran abur cubur paketleri-soğan ve sarımsaklı cipsler, nacho krakerleri, fistik kremalı tartlar, Waffelo’lar ve patlayan şekerler, meyveli cikletler, karamelli mısır patlakları, Dum-Dum lolipoplar, Mystic nane şekerleri.
Yirmi bir yıldır her eylül ayında tanıklık etmişimdir bu manzaraya. Hep görkemli bir hadise olur. Öğrenciler gülünç çığlıklarla, sulu taşkınlıklarla birbirlerini karşılarlar. Yaz mevsimi her zamanki gibi suçlu zevklerle dopdolu geçmiştir. Annelerle babalar güneşten gözleri kamaşmış halde otomobillerinin yanında dikilirlerken her tarafta kendi akislerini görürler. Dikkatlice bronzlaşmış tenler. Vakur yüz ifadeleri, alaycı bakışlar. Bir yenilenme hissine, ortak bir aidiyet duygusuna kapılırlar. İnceliklerini diyetle koruyan kadınlar dinç ve kıpır kıpırdır, herkesin adını bilirler. Kocalar saatlerine bakmakla yetinirler; mesafeli ama içten davranır, ebeveynlikte ustalaşmış görünürler. Sigorta kapsamlarının geniş olduğu izlenimini uyandırırlar insanda. Steyşın arabaların bu buluşması, benzer zihniyette ve ruhani açıdan yakın bir topluluk olduklarını, bir halk, bir ulus olduklarını anlatır onlara. Yılın diğer zamanlarında yapabilecekleri başka herhangi bir şey, resmi kilise törenleri, hatta kanunlar bile bu mesajı aynı biçimde iletemez.
Ofisimden çıktım, yokuş aşağı yürüyerek kasabaya girdim. Kasabada küçük kuleleri ve iki katlı verandaları olan evler vardır: insanlar yıllanmış akçaağaçların gölgesinde oturur. Yunan canlandırmacılığı üslubunda ve gotik kiliseler vardır. İnce uzun, sütunlu bir girişi, süslü püslü taban direkleri, üstüne ananas şeklinde bir tepe süsü kondurulmuş dik eğimli bir çatısı olan bir akıl hastanesi vardır. Babette ve ben, daha önceki evliliklerimizden çocuklarımızla birlikte, bir zamanlar derin dere yatakları barındırmış ormanlık arazide, sessiz bir sokağın bir ucunda yaşıyoruz. Arka bahçenin öte tarafında, evimizin epey aşağısında ekspres karayolu uzanıyor şimdi. Geceleri pirinç yatağımıza girdiğimizde tenha trafik, bir rüyanın kıyısında fısıldaşan ölü ruhlar misali, uykumuzu çevreleyen uzak ve istikrarlı bir çağıltı ile akmayı sürdürüyor.
College-on-the-Hill’de Hitler Çalışmaları bölümünün başkanıyım. 1968 yılının Mart ayında, Kuzey Amerika’da Hitler Çalışmalarını ben icat ettim. Doğudan gelen rüzgârların aralıklı olarak estiği soğuk, aydınlık bir gündü. Üniversite rektörü, Hitler’in yaşamı ve icraatları çerçevesinde bağımsız bir bölüm oluşturabileceğimizi önerdiğimde olasılıkları görmekte gecikmedi. Hemen meyve veren, olağanüstü bir başarıydı bu. Rektör Avusturya’da bir teleferik kazasında ölene kadar Nixon’a, Ford’a ve Carter’a danışmanlık yapmayı sürdürdü.
Fourth’un Elm ile kesiştiği noktada arabalar süpermarkete girmek için sola döner. Kutu gibi bir taşıtın içinde büzülmüş oturan bir kadın polis yanlış yere park edilmiş arabalar, parkmetre ihlalleri ve süresi dolmuş muayene etiketleri arayarak civarda devriye gezer. Kasabanın dört bir yanındaki telefon direklerinin üzerinde kayıp kedi ve köpeklere ilişkin, bazıları bir çocuğun el yazısıyla yazılmış ilanlar bulunur.
-2-
Babette oldukça iri yapılı ve boylu poslu bir kadındır. Ele avuca sığmaz, süpürge çalısını andıran sarı saçlarının ışıltısı, açık kestane denen cinsten, o özel kızılımsı kahverengi tondadır. Babette ufak tefek bir kadın olsaydı bu saç onu fazla şirin, fazla hınzır ve yapmacık gösterirdi. Oysa cüssesi, darmadağınık görünüşüne bir nebze ciddiyet katıyor. İri yarı kadınlar böyle şeyleri hesaplamaz. Bedenin komploları için gereken kurnazlıktan yoksundur onlar. “Orada olmalıydın,” dedim ona.
“Nerede?”
“Steyşın arabaların geldiği gündü.”
“Yine mi kaçırdım? Hani hatırlatacaktın?”
“Müzik laboratuvarından çevreyoluna kadar sıra sıra dizilmişlerdi. Mavi, yeşil, bordo, kahverengi. Güneşin altında bir çöl kervanı gibi parıldıyorlardı.”
“Hatırlatmalara ihtiyacım olduğunu biliyorsun, Jack.”
Babette çok dağınıktır; ciddi meselelere neye benzediğini bilemeyecek ya da umursamayacak denli gömülmüş insanların > pervasız vakarına sahiptir. Bu tip kimselere genellikle yakıştınıldığı gibi doğuştan gelen müthiş yetenekleri olduğundan değil. Babette çocuklarla ilgilenir, yetişkinlere yönelik bir eğitim programında ders verir, körlere kitap okuyan bir gönüllü grubunun üyesidir. Haftada bir defa, kasaba sınırında yaşayan Treadwell adındaki yaşlı adama kitap okur. Bu adam, topografik bir unsurmuş gibi, bir kaya oluşumu yahut kuş cennetiymiş gibi herkes…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıBeyaz Gürültü
- Sayfa Sayısı416
- YazarDon Delillo
- ISBN9786055903688
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviSiren Yayınları / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Hizmetçi ~ Freida Mcfadden
Hizmetçi
Freida Mcfadden
Nina Winchester zarif, manikürlü eliyle elimi sıkarak, “Aileye hoş geldin,” dedi. Kibarca gülümseyip mermer hole göz gezdirdim. Burada çalışmak, yeni bir başlangıç yapmak için...
- İkinci İnsanlık ~ Luigi Ballerini
İkinci İnsanlık
Luigi Ballerini
İnsanlık kendini yeniden yaratabilir mi? Çok katmanlı gelecek kurgularıyla sevilen İtalyan yazar, psikanalist Luigi Ballerini okurunu, insan türünün yok olduğu “ikinci insanlık” adlı zamana,...
- Beyaz Atlar Zamanı ~ İbrahim Nasrallah
Beyaz Atlar Zamanı
İbrahim Nasrallah
Arap Booker Ödülü sahibi Filistinli yazar İbrahim Nasrallah’ın kaleminden yüz yılı aşkın zamandır süren Filistin Mücadelesi’ni anlatan sarsıcı bir roman. İbrahim Nasrallah, ustaca kullandığı...