“İnsan bir hiçti, bir toz bulutu, gölgeler tarafından yutulacak bir gölge.”
1959 yılının sonbaharında bir gece, ABD’nin Kansas eyaletinin küçük bir kasabasında yaşayan bir aile kendi evlerinde canice katledilir. Kasaba sakinlerinin yaşamları derinden sarsılmış, iz süren polisler bu cinayetleri anlaşılır bir neden olmaksızın işlemiş gibi görünen katillerin peşine düşmüştür. Soğukkanlılıkla, Truman Capote’nin bu katliamı ve sonrasını bir cerrahın dikkat ve özeniyle incelediği eseridir. Yazarının, “kurmaca olmayan roman” olarak tanımladığı bu metin, gelmiş geçmiş en önemli gerçek suç metinleri arasında anılmakla kalmaz, modern Amerikan edebiyatının başyapıtları arasında yer alır.
Gerçek bir hikâye değil, gerçeğin hikâyesidir anlatılan…
Soğukkanlılıkla.
“Amerika’da suça dair yazılmış en iyi belgesel anlatı… Kanınızı donduruyor ve zihninizi çalıştırıyor… Sinir bozucu.” – New York Review of Books
“Felaketlerle yoğrulmuş çağımızın trajediye hâlâ müsait olduğunu gösteren bir başyapıt.” – New York Times
*
1
Onları Canlı Gören Son Kişiler
Holcomb kasabası Bah Kansas’ın yüksek düzlüklerindeki buğday tarlalarının arasındadır, diğer Kansaslıların “ta uzaklar” diye söz ettiği ıssız bir bölgede. Colorado sınırının yüz on kilometre kadar doğusundaki bu bölgenin kırsalı göz kamaştıran masmavi gökyüzü ve kupkuru havası ile Orta Batı’dan çok Uzak Batı havası taşır. Yöre aksanı bu düzlüklere özgü çatallı bir tımıya ve çiftçi ağzına has, geniz seslerinden zengin bir niteliğe sahiptir; erkeklerin çoğu dar kovboy pantolonlarıyla sivri burunlu, yüksek topuklu çizmeler giyer, geniş kenarlı kovboy şapkaları takar. Arazi düzdür ve alabildiğine uzanır; buraya doğru yol alan biri atları, sığır sürülerini ve manzaranın ortasında Yunan tapınakları gibi zarifçe yükselen beyaz tahıl silolarını varmadan çok önce seçebilir.
Holcomb kasabası da çok uzaklardan görülür. Görülecek fazla bir şey yoktur gerçi: Santa Fe demiryolu raylarının etrafında gelişigüzel sıralanmış birkaç bina, güneyde Arkansas (buralarda Arkansas diye telaffuz edilir) Nehri’nin kahverengi suları, kuzeyde 50 no’lu otoyol, doğuda ve batıda geniş çayırlar ve buğday tarlalarıyla çevrelenmiş sıradan, küçücük bir kasaba sadece. Sokak lambalarının başlıkları, kaldırımlarının düzgün döşeme taşları ya da adları olmayan sokaklardaki kalın toz tabakası, yağmurdan veya karın erimesinden sonra yerini berbat bir çamura bırakır. Kasabanın bir ucunda sade görünüşlü, eski, kerpiç bir bina yükselir, çatısında üzerinde DANS yazan neon ışıklı bir tabela vardır, ancak dans etmeye gelen olmadığı için ışıkları ne zamandır sönüktür. Hemen bu binanın yakınında tabelası artık anlamını yitirmiş bir başka bina daha bulunur, bunun kirli pencerelerinden birinin kenarına çakılmış tabelada yaldızları parça parça dökülmüş altın harflerle HOLCOMB BANKASI yazılıdır. Banka 1933’te kapanmış, kasaların bulunduğu odalar apartman dairelerine dönüştürülmüştür. Burası kasabadaki iki apartmandan biridir, diğeri de okuldaki öğretmenlerin birçoğu burada oturduğundan “Öğretmenevi” diye bilinen köhne, büyük binadır. Bu iki apartman dışında Holcomb’daki evlerin çoğu önünde verandası olan tek katlı ahşap çiftlik evleridir.
İstasyonun aşağısında yıkıldı yıkılacak gibi duran postane binası vardır; buranın sorumlusu deri ceket, kot pantolon ve kovboy çizmeleri giyen siska bir kadındır. Dökülmüş sarı boyalarıyla istasyon da en az postane kadar hüzünlüdür; meşhur ekspres trenler Chief, Super-Chief ve El Capitan her gün buradan geçer, ama hiçbir zaman durmaz. Yolcu trenlerinin hiçbiri burada durmaz, yalnızca yük trenleri durur arada sırada. Kuzeydeki otoyolda iki benzin istasyonu vardır; biri aynı zamanda az sayıda ürün satan bir bakkaldır, diğerindeyse bir kafe vardır, Hartman’ın Kafesi; Bayan Hartman burada müşterilerine sandviç, kahve, meşrubat ve düşük alkollü bira sunar (Kansas’ın geri kalanında olduğu gibi Holcomb’da da yüksek alkollü içki satışı yasaktır.)
Başka da bir şey yoktur esasında. Tabii bir de Holcomb Okulu’ndan söz etmek gerekir; göz alıcı bir görünümü olan bu bina burada yaşayanların görüntüsünün normalde gizlediği bir özelliği ortaya çıkarır: Çocuklarımı nitelikli öğretmenlere sahip, bu modern ve “birleşik” okula (anaokulundan lise sona kadar her sınıf vardır, sayısı üç yüz altmışı bulan öğrencileri servis araçları okula getirip götürür, öğrencilerin bazıları yirmi beş kilometre uzaktan gelirler) gönderenlerin çoğu varlıklı insanlardır. Çoğunluğu çiftçi olan bu insanların kökenleri farklı farklıdır: Alman, İrlandalı, Norveçli. Meksikalı, Japon. Sığır ve koyun yetiştirir, tarlalarına buğday, çavdar, yemlik tohum ve şeker pancarı ekerler. Çiftçilik hep riskli bir meslek olmuştur, fakat Batı Kansas’ta çiftçiler kendilerini “doğuştan kumarbaz” diye nitelerler, çünkü çok düşük bir yağış oranıyla (ortalama yağış oranı yılda kırk altı santimetre küptür) yetinmek, can sıkıcı sulama sorunlarıyla uğraşmak zorundadırlar. Gelgelelim kuraklık yaşanmaksızın iyi bir hasat elde edilen son yedi yıl bölge için şanslı bir dönem olmuştur. Holcomb’un da bağlı olduğu Finney Bölgesi’ndeki çiftçiler kazanç elde etmiş, yalnızca çiftçilikten değil, zengin doğal gaz kaynaklarının işletilmesinden de para kazanmıştır ve bu durum yeni okul binasına, çiftlik evlerindeki konforlu eşyalara ve yüksek buğday yığınlarıyla ağzına kadar dolu silolara yansır.
1959 Kasımı’nın ortalarındaki o güne dek pek çok Amerikalı (hatta pek çok Kansaslı) Holcomb diye bir yerin adını duymamıştı. Tıpkı nehrin suları, otoyoldaki motosikletliler ve Santa Fe raylarında hızla yol alan sarı trenler gibi, beklenmedik bir olay kılığına bürünmüş trajedi de burada durmazdı. Kasabanın iki yüz yetmiş sakini yaşamlarının böyle geçmesinden ve çalışmak, avlanmak, televizyon izlemek, okulun düzenlediği sosyal etkinliklere, koro çalışmalarına ve 4-K kulübünün toplantılarına katılmaktan ibaret siradan bir varoluş sürdürmekten memnundu. Ama kasım ayındaki o pazar sabahında, erken saatlerde, Holcomb’un olağan gece seslerine (coyote’lerin hüzün verici ulumalarına, rüzgârda yuvarlanan yabani otların hışırtılarına ve tren düdüklerinin gittikçe uzaklaşıp zayıflayan çığlıklarına) yabancı sesler karıştı. Toplamda altı kişinin yaşamlarını bitiren dört el ateş sesini uykuya dalmış Holcomb sakinlerinden hiçbiri duymadı. Gelgelelim bu sesler, kapılarını o güne değin neredeyse asla kilitlemeyecek kadar birbirine güvenen kasabalıların kulaklarında sonradan çınlayıp çınlayıp durdu; yüreklere kuşku tohumları eken bu meşum patlamaların ışığında kırk yıllık komşular birbirlerini yabancı görmeye, birbirlerine birer yabancı gibi bakmaya başladılar.
River Valley Çiftliği’nin sahibi Herbert William Clutter kırk sekiz yaşındaydı, sigorta poliçesi için daha yeni muayene olmuş ve turp gibi olduğunu öğrenmişti. Çerçevesiz bir gözlük takmasına ve bir yetmiş iki civarındaki boyuyla erkek boy ortalamasını zar zor tutturmasına rağmen güçlü bir erkeğin fiziğine sahipti. Omuzları geniş, saçları hâlâ simsiyah, çenesi köşeliydi; kendine güvenen bir ifadeye sahip yüzünün rengi sağlıklı bir gencinkinden farksızdı, ceviz kıracak kadar sağlam ve lekesiz dişlerinde hiç eksik yoktu. Ziraat eğitimi aldığı Kansas Eyalet Üniversitesi’nden mezun olduğu günkü gibi tam altmış sekiz kiloydu. Holcomb’un en zengin adamı olacak kadar zengin değildi; kasabanın en zengini komşu çiftliğin sahibi Bay Taylor Jones’du, ancak Bay Clutter kasabanın
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıSoğukkanlılıkla
- Sayfa Sayısı384
- YazarTruman Capote
- ISBN9786055903916
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviSiren Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Salgın ~ Wayne Simmons
Salgın
Wayne Simmons
Belfast’te başlayan salgın, giderek yayılmaya başlarken, gündelik yaşam da geri dönülmez bir eşikten geçerek, giderek bir kâbusa dönüşüyor. Başlarda tek tük ama sonradan korkutucu...
- Bataklıkta Gece Yarısı ~ Nora Roberts
Bataklıkta Gece Yarısı
Nora Roberts
Declan Fitzgerald, New Orleans’ın eteklerindeki, toz ve örümcek ağlarıyla kaplanmış tekin olmadığı söylenen köhne Manet Malikânesi’ne gördüğü anda tutulur adeta. Bu yıkık dökük evde...
- Yaşam ve Yazgı ~ Vasili Grossman
Yaşam ve Yazgı
Vasili Grossman
Grossman’ın eseri, toprak altında yatanların sesi, baskı rejimlerinin yaşama ve özgürlüğe asla galip gelemeyeceğinin ölümsüz bir belgesi olmaya devam ediyor. Sovyet Rusya’nın büyük yazarlarından...