Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Yazmak Üzerine
Yazmak Üzerine

Yazmak Üzerine

Henry Miller

Yazar kendi sesini nasıl bulur? Modern edebiyatın en tartışmalı isimlerinden Henry Miller, eserlerinden bölümler, notlarından derlemeler ve mektuplarından kesitlerle oluşan Yazmak Üzerine’de bu defa…

Yazar kendi sesini nasıl bulur?

Modern edebiyatın en tartışmalı isimlerinden Henry Miller, eserlerinden bölümler, notlarından derlemeler ve mektuplarından kesitlerle oluşan Yazmak Üzerine’de bu defa kendi yazı macerasıyla karşımızda. Henry Miller, yazı işlerini yaşama uğraşıyla eş görüyor ve en yüce makamı saydığı yazı masasının başından bildiriyor. Miller, çivisi çıkmış bu dünyada yazarlığın inceliklerine kafa yoruyor; savaştığı yasaklardan kopardığı tartışmalara, yaratma kaygısından yaşam sancısına varan yolda okura rehberlik ediyor.
Yazmak Üzerine kıymetli, zihin açıcı ve aydınlatıcı bir metin – ateşten korkmayanlar için.

1

“EDEBİYAT YAZARI”

Demir Attığım Yer

Oğlak Dönencesi

Bir kapıdan ötekine, bir işten ötekine, bir arkadaştan bir başkasına, bir öğünden diğerine sürüklendiğim o dönemde her şeye rağmen yine de demir atabileceğim küçük bir yer ayırmaya çalıştım kendime; süratle akan bir nehirde bir can simidi gibiydi daha çok. Bir kilometre yakınıma gelmek, devasa ve hazin bir çanın sesini işitmek demekti. Kimse nereye demirlediğimi göremezdi nehrin dibinde gizliydi. Beni suyun yüzeyinde inip çıkarken görüyorlardı, bazen yavaşça sallandığım ya da tedirgin bir biçimde ileri geri gittiğim sırada. Beni güvende tutan, salona koyduğum çekmeceli çalışma masası oldu; son elli yıldır babamın terzi dükkânında bulunan, çekmecelerinde tuhaf andaçlar barındıran ve sonunda babam hastayken dükkândan yürüttüğüm masa. Masa şimdi Brooklyn’in en seçkin mahallesinin tam ortasındaki kum taşından yapılma saygın binanın üçüncü katındaki evimizde, kasvetli salonumuzun ortasındaydı. O masayı oraya koymak için büyük savaş vermiş, salonun tam ortasında durmasında diretmiştim. Bir dişçi muayenehanesinin tam ortasına bir mamut yerleştirmekten farksızdı. Karımın onu ziyaret edecek bir arkadaşı olmadığından ve benim arkadaşlarım masa avizeden sarksa bile iplemeyeceğinden onu salonun ortasına yerleştirdim. Bütün iskemleleri masanın etrafına daire oluşturacak şekilde dizdikten sonra rahatça oturup ayaklarımı uzattım ve yazabilecek olsaydım ne yazacağıma dair hayallere daldım. Masanın yanında bir tükürük hokkası vardı, yine babamın dükkânından yürütülmüş, pirinçten, devasa bir hokka, arada sırada kendime onun orada olduğunu hatırlatmak için içine tükürüyordum. Bütün bölmeler ve çekmeceler boştu; masanın üstünde ya da içinde hiçbir şey yoktu, üzerine bir soru işareti bile koymayı imkânsız bulduğum beyaz sayfanın haricinde.

İçimde fokurdayan sıcak lavı akıtmak için sarf ettiğim muazzam çabayı, bir çıkış yolu bulup bir sözcük, bir cümle yakalamak için yaptığım binlerce denemeyi düşününce taş devri insanları geliyor aklıma ister istemez. Yontma taş fikrine ulaşmak için yüz bin, iki yüz bin, üç yüz bin yıllık çaba gerekmiş. Uydurma bir çaba çünkü yontma taş diye bir şeyin düşünü bile kuramazlardı. Kendiliğinden olmuş, bir anda doğuvermişti, mucize de denebilir; ne var ki gerçekleşen her şey mucizevidir. Bir şey ya olur ya da olmaz, bu kadar basit. Hiçbir şey terle, çabayla elde edilmez. Hayat dediğimiz neredeyse her şey uykusuzluktan üremiştir, uykuya dalma alışkanlığını yitirmiş olmanın ıstırabından. Gevşemeyi bilmiyoruz biz. Yaylı kuklalardan farkımız yok ve ne kadar çabalarsak kutuya girmek de o kadar zorlaşıyor.

Aklımı kaçırmış olsaydım eğer, demir atmak için bu Neandertal objeyi salonun ortasına koymaktan daha iyi bir numara çekemezdim sanıyorum. Ayaklarımı masaya uzatmış, omurgam kalın deri yastıkların içine gömülü, akıntıya karşı dururken etrafımda olup bitenlerle ideal bir ilişki içindeydim. Arkadaşlarım, ki onlar da deliydiler ve akıntıya kapılmış gitmekteydiler, bunun hayatın ta kendisi olduğuna ikna etmeye çalışıyorlardı beni. Ayaklarım vasıtasıyla gerçeklikle sağladığım ilk temast bugünmüş gibi hatırlıyorum, deyim yerindeyse eğer. O güne dek yazdığım milyonlarca düzenli ve bağlantılı sözcük -taş devrinden kalma basit şifrelerbenim için hiçbir şey ifade etmiyordu çünkü temas akıl vasıtasıyla sağlanmıştı ve akıntının ortasında çamura demirlememişsen akıl yararsız bir uzantıdır. O güne dek yazdığım her şey müzelikti; yazılanların çoğu hâlâ müzelik ve bu yüzden alev almıyor, dünyayı yakmıyor. Aracılığımla konuşan ecdadımın sözcüsüydüm ben sadece; düşlerim bile özgün, hakiki Henry Miller düşleri değildi. Hiç hareket etmeden oturmak ve içimden, o can simidinden yükselecek tek bir fikre yoğunlaşmak bile büyük bir çaba gerektiriyordu. Fikir, sözcük ya da ifade gücü eksikliği çekmiyordum çok daha önemli bir şeyden yoksundum ben, akımı kesecek şalterden. Lanet makine durmuyordu, esas zorluk buradaydı. Akımın ortasında olmakla kalmıyordum, akım aynı zamanda içimden geçiyordu ve onu hiçbir şekilde denetleyemiyordum.

Makineyi durdurduğum, kendi ellerim ve kanımla yaptığım, adımın baş harfleriyle imzalanmış olan diğer mekanizmanın yavaşça devreye girdiği günü hatırlıyorum. Bir vodvil gösterisi izlemek için yakındaki bir tiyatroya gitmiştim. Matineydi, balkon bileti satın almıştım. Lobideki sırada beklerken bir yoğunlaşma duygusuna kapılıvermiştim. Pıhtılaşıyor, belirgin bir jöle yığınına dönüşüyordum sanki. Bir yaranın iyileşme sürecinin son aşamasını andırıyordu. Normalliğimin doruğundaydım, ki son derece anormal bir durumdur. Kolera gelip de o kirli nefesini ağzımdan içeri üflese bile umurumda olmazdı. Cüzzamlının elindeki çıbanları öpebilirdim eğilip, bana hiçbir zarar gelemezdi. Sağlıkla hastalık arasındaki bu sürekli savaş halinde bir denge oluşmakla kalmamış -çoğumuzun en büyük umududurkanda hastalığın birkaç dakikalığına da olsa bütünüyle bozguna uğratıldığına dair pozitif bir değer saptanmıştı. İnsan böyle bir âna tutunma bilgeliğine sahip olsa bir daha asla hasta ya da mutsuz olmaz, hatta ölmez. Fakat bir çırpıda bu sonuca varmak kişiyi taş devrinden de daha eskiye götürecek bir sıçrama yapmak anlamına geliyor. Kök salmayı aklımdan bile geçirmiyor, hayatımda ilk kez mucizevi sözcüğünün anlamını yaşıyordum. İçimdeki…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Deneme
  • Kitap AdıYazmak Üzerine
  • Sayfa Sayısı248
  • YazarHenry Miller
  • ISBN9786057260116
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviSiren Yayınları / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Karasevda Kitabı ~ Nilüfer KuyaşKarasevda Kitabı

    Karasevda Kitabı

    Nilüfer Kuyaş

    Sevdiğiniz birini kaybetmiş kadar yalnız mı hissediyorsunuz, dünyada kalan son insanmışsınız gibi? Meraklanmayın. Melankoliye kapıldınız. Hastalık değil. Olağan insanlık hali. Karasevdaya tutuldunuz. İlle âşık...

  2. Kedi Gülüşü ~ Deniz KavukçuoğluKedi Gülüşü

    Kedi Gülüşü

    Deniz Kavukçuoğlu

    Kediler… Meleklikten şeytanlığa, can yoldaşından nanköre… Binlerce sıfatlarıyla ömürlerimizin süsü, iki kulaklı çiçekleri… Deniz Kavukçuoğlu, sanat dünyasından ve yaşamdan kedileri anlattığı bu kitabında onların...

  3. Mimoza Sürgünü ~ Nazan BekiroğluMimoza Sürgünü

    Mimoza Sürgünü

    Nazan Bekiroğlu

    Tamam, estetize ediyorum, idealleştiriyorum biliyorum. Düpedüz yazıyorum. Romantik olduğum da bir yafta gibi boynuma asılı. Ama ben gördüğümü söylüyorum. Neticede şu yazdıklarımda ben hem...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur