Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Serap
Serap

Serap

Mehmet Rauf

“O zaman boynunu bükerek bütün bu parlak hülyaları, bütün muhteşem emelleri doğuran gençliğin sırf bir yalandan ibaret olduğunu tasdik ediyordu: serap, serap… Bütün gençlik…

“O zaman boynunu bükerek bütün bu parlak hülyaları, bütün muhteşem emelleri doğuran gençliğin sırf bir yalandan ibaret olduğunu tasdik ediyordu: serap, serap… Bütün gençlik emellerinin güzellikleri, bütün vaat edilmiş ve beklenilen imtiyazlar seraptan başka bir şey miydi? Hem feci hem kanlı bir seraptan başka bir şey miydi? Ve hayat, miskin kollarında en parlak ömürleri, en müthiş kaderleri bile nasıl tembellik ve alçaklığa alıştırarak mahvediyor, nasıl herkesi en sefillikte en ulvilerle birleşip yığılarak doldurdukları o büyük işkence çukuruna sevk ediyor, sürüklüyor, merhametsiz, ayırmaksızın nasıl hepsini birden o bayağılık çukuruna tekmeliyor, böylece, itiyor, atıyordu.” Unutulmaz romanlarının yanında öykücülüğüyle de öne çıkan Mehmet Rauf’tan hayata ve gençliğe dair hüzün yüklü bir uzun öykü. Kuşakları etkilemiş romanlar, ufuk açıcı öyküler, ezberlere kazınmış şiirler… Gazetelerde kalmış söyleşiler, gezi yazıları, denemeler, makaleler… Edebiyatımızın farklı dönemlerinden, iz bırakan metinler Kısa Miras’la bir araya geliyor.

*

SERAP
Celal Esat’a

Her akşam kaleminden2 dönüşte vapura binerken artık âdet olduğu üzere aynı gazetecinin eline sıkıştırdığı Stamboul’u3 alarak vapura girdi; izdiham arasında, iskele üstünde yürürken insanların âdetin elinde ne âciz bir oyuncak, ne zayıf, hatta isyansız bir esir olduğunu düşünerek gülüyordu.

Çünkü mesela işte kendisi, hürriyetin ilanından4 beri nasılsa geçen temmuzun o hareketli ve sıcak günlerinde bir-iki defa rasgele almış olduğu bu gazeteden başlangıçta birdenbire hoşlanarak her gün bu gazeteyi okumayı âdet etmiş olduğundan bugün artık onu okumaksızın rahat edemeyecek ve onun yerine diğer Fransızca gazeteleri okumaya razı olamayacak bir hale gelmişti. Bu âdet Türkçe gazeteler için de aynıyla geçerliydi; her gün Tanin1 , Yeni Gazete2 , İkdam3 ve Sabah4 gazetelerini okumasa rahat etmek ihtimali olmadığını itiraf ediyordu. Ve en adi hareketlerimizde hükmünü bu kadar kuvvet ve zorlukla icra eden bu âdetin hayatımıza bağlı büyük ve mühim meselelerde ne kadar gaddar ve zalim bir hayat yürütücüsü olduğunu düşüne düşüne kamaraya girdi ve bir yer bularak oturdu.

İlk hareket olmak üzere, âdetin kuvveti hakkında meşgul olan fikriyle fark ederek gülmeye başladığı bir bilindik tavırla Stamboul’u açıp kıvırarak başmakaleye göz gezdirdi. Sonra yine ikinci bilindik hareket olmak üzere içerisini açıp “Tiyatro ve Konserler” sütununa bakmak üzereyken karşısında oturan genç ve gayet güzel bir kadın dikkatini ve hayranlığını birden o kadar ehemmiyetle çekti ki gazeteyi ihmale mecbur kaldı ve belli etmeksizin gazeteyi kapayıp yanına bırakarak bu kadını incelemeye ve düşünmeye koyuldu.

Yirmi beş yaşlarında olan bu kadın, her manasıyla cazibeli güzel Rum’un o kadar nefis ve en güzel bir örneğiydi ve nefsinde toplamış olduğu yüzünün ve hatlarının üstünlüğüyle kadın, hakkındaki emel ve hayaline o kadar uygun düşüyordu ki, senelerden beri hissiz kalan ruhunun en derin köşelerinde ansızın bir acı arzu zelzelesiyle çırpındı.

Senelerden beri, evlilik hayatının gereklerine uyup hayat zevklerine veda etmeye mecbur kaldığı zamandan beri, bütün varlığıyla en ateşli, hasretli bir arzu hissettiğini, böyle nefis ve çekici bir mevcuda ilk defa rast gelmiş olduğunu kendi kendine itiraf ediyordu. Ve karşıdan, birdenbire ruhunu zapt ve işgal eden acı verici bir iştiyakla baktıkça, sahip olamayacağımızı bildiğimiz, yalnız uzak bir seyirci olmak üzere kalacağımız bütün saadetlere karşı ruhumuzu altüst eden elemler ve emellerin izdihamıyla içi sızlayarak, belki böyle güzel ve arzuya değer kadınların huzurunda bininci defa olmak üzere duyduğu bir hissi tekrar acıyla duydu: Buna sahip olan ve sonra, asıl, ah Yarabbim, asıl sevilen erkekler de mi vardı?

Lakin bu kadar mesut olmak için bu erkeklerin diğerlerinden ne farkları ve başka ne meziyetleri vardı? Şüphesiz bu saadet parlak bir meziyetten ziyade bir hayırlı tesadüfün iyilik ve hoşluk mahsulü değil miydi? Bir kadın ne kadar mühim ve ulaşılmaz olursa olsun kendini teslim edeceği erkeği her yönden yüksek meziyet sahiplerinden biri olduğundan ziyade, hayat yoluna tesadüfünden dolayı tercih ettiği aşikâr bir hakikat değil miydi? Ve bu hakikati tekrar bir kere daha kabul ettikten sonra, hayatında bu kadar müstesna ve seçkin bir tesadüfe denk gelemeyişini tekrar içi sızlayarak itiraf etti. Zaten hayatımız âdet ile tesadüfün elinde zalim ve yırtıcı bir pençe içinde dayanıklılık ve katlanabilme yetisini kaybetmiş sefil bir hastalıktan başka bir şey miydi?

Ah Yarabbi, hayatın bütün saadetleri, bütün zevkleri bile böyle birer tesadüf mahsulü olduktan sonra… diye acı acı düşünürken on beş sene evvel, okuldan çıkıp da sonsuz emellerle, keskin arzularla, bir sürü renkli, parlak, güneşli arzularla hayatın gökyüzüne atıldığı ve ilk uçucu sarhoşluk arasında, dört taraftan hücum edip kendini teneffüsten men ve mahrum eden çevrenin baskıcı havası içinde boğulduğu zaman başlamış ve evliliğinin ilk senelerine kadar devam etmiş olan yirmi ile yirmi beş yaşının arasındaki beş senelik karamsarlık buhranından kalma hızlı bir yaklaşımla tekrar kendini bu kadar kolaylıkla siyah ve matemli düşüncelere sevk ve teslim edişini gülerek karşılıyordu. Ve şu karşılamanın da bir âdetin eseri olduğunu düşünerek gülmek arzusunun çoğaldığını hissediyordu. Siyah veya aydınlık fikirlerin olayların sürüklemesiyle değil kendi eğilimlerimizin mahsulü olduğunu senelerden beri tasdik ve kabul etmişti. Demek bugün kendisinde, karşısında bir güzellik şaşaasının nurlarının halesiyle çevrili olarak çekici saltanatı içinde mesut ve özenli yaşayan ve yaydığı aşk ve güzellik kokusunun havası sayesinde her bakışta oldukça kolaylıkla peyda ettiği çekicilikle mest ve mağrur olan o kadar müstesna, o kadar cazibeli bu Rum güzeli karşısında hissettiği tutkunlukla beraber ortaya çıkmış bir de savaş vardı; hayatının huzurlu alışkanlığına uygun olarak iyimser ve şu andaki eğilimine uyarak karamsar olmak arasında bir savaş… Bir savaş ki ikincinin birinciye galip gelmesiyle biteceğini zannediyordu, hakikaten güzelliğin nuruyla ruhunu altüst eden şu güzel kadının ince huzurunda derin bir acılıkla hayatını, mazisini düşünüp ömrünü bu kadar güvenli ve rahat yaşamaya müsaade edecek her türlü lütuf ve nimetten mahrum olduğunu kabul ve itiraf etmesi, iyimserliğin tamamen hezimetiyle ve ruhunun tekrar karamsar ve korkutucu düşüncelerle işgaliyle son bulmuştu.

Bir kere, evvela okul hayatını düşündü, nasılsa babasının sevgisine layık olamayıp asıl annesinin gözbebeği olan çocukluk hayatında, henüz on üç yaşındayken bu şefkat dayanağından da bu kutsal kadının daha pek gençken veremden vefatıyla mahrum kalmış ve babası, altı ay sonra tekrar evlenerek kendisini bir sene sonra, yeni karısının cömertlik ve ısrarına kolaylıkla razı olup yatılı mekteplerden birine def ederek uzaklaştırmıştı.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Öykü
  • Kitap AdıSerap
  • Sayfa Sayısı80
  • YazarMehmet Rauf
  • ISBN9789750751769
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2021

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Bir Aşkın Tarihi ~ Mehmet RaufBir Aşkın Tarihi

    Bir Aşkın Tarihi

    Mehmet Rauf

    “Evet, anlatacağım, dedi ve sen dinleyeceksin, sen bu büyük aşk hikâyesini dinleyerek kararını vereceksin, bak Güzin nasıl kadınmış… Bütün o rivayetler ne kadar adiymiş,...

  2. İhtizar ~ Mehmet Raufİhtizar

    İhtizar

    Mehmet Rauf

    Zaten hayatın zevkinde, eleminde o başka ne bulmuştu ve ne bulacaktı? Eziyet, daima eziyet, sonsuza kadar eziyet değil mi? Herkeste böyle miydi, diye merak...

  3. Eylül ~ Mehmet RaufEylül

    Eylül

    Mehmet Rauf

    “Bence Eylül, tek başına, bir yazarın ismini edebiyat tarihine silinemeyecek şekilde nakşetmek için kâfidir.”Halid Ziya UşaklıgilFakat her şey boş değil mi? Ne olsa, ne...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Birleşmeler ~ Robert MusilBirleşmeler

    Birleşmeler

    Robert Musil

    Her şey susuyor ve bekliyordu, her şey onlar yüzünden oradaydı… Sonsuza dek uzanan parlak bir iplik gibi dünyanın içinden geçen zaman, bu odanın ortasından,...

  2. Çıplakları Giydir ~ Ricardo PigliaÇıplakları Giydir

    Çıplakları Giydir

    Ricardo Piglia

    Mağrurları ters köşeye yatıran öyküler… Sivri dili ve esprili tarzıyla Caz Çağı’nın adından en çok söz ettiren yazarlarından Dorothy Parker, Türkçeye ilk kez çevrilen...

  3. Yanımda Kal ~ Eylem Ata GüleçYanımda Kal

    Yanımda Kal

    Eylem Ata Güleç

    Yürüyüşe çıkmış gibi değil de belli bir yere ulaşmaya çalışır gibi hızla yürüdüğümü fark ediyorum. Demirciler Çarşısı’na yaklaşmışım. Bir an durup bunun ne anlama...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur