Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sosyal İlgi
Sosyal İlgi

Sosyal İlgi

Alfred Adler

Çocukluk döneminde formüle edilen sosyal ilgi, bireylerin hem kendileriyle hem de dış dünyayla kurdukları ilişkilerdeki en önemli kavramlardan biridir. Alfred Adler bu kavramı düşünce…

Çocukluk döneminde formüle edilen sosyal ilgi, bireylerin hem kendileriyle hem de dış dünyayla kurdukları ilişkilerdeki en önemli kavramlardan biridir. Alfred Adler bu kavramı düşünce sisteminin merkezine almış ve ona oldukça önem vermiştir. İnsanlar kendilerini bir topluluğun parçası olarak hissettikleri, topluma katkıda bulundukları müddetçe kişisel tatmin duygularını ve farkındalıklarını artırırlar. Adler’e göre toplumla doğru bir ilişki içerisinde olmak, aynı zamanda kişinin kendi benliğiyle ilişkide olması demektir. Bu sayede eksiklerimizi görür, kendimizi geliştirir ve kişiliğimizi inşa ederiz.

Bireysel psikolojinin en önemli isimlerinden olan Alfred Adler, Sosyal İlgi’de topluma ve onunla kurduğumuz bağa ilişkin temel kriterlerin bir değerlendirmesini yapıyor. İnsan doğasının sosyal ilgide şekillendiğini savunarak, bireyin topluma olan katkılarının kişisel mutluluk ve ruh sağlığı için ne denli önemli olduğunu gözler önüne seriyor.

Sosyal İlgi, bireysel psikolojinin de merkezinde yer alan bu kavrama açıklama getirmesi bakımından Adler’in en önemli yapıtları arasında.

İÇİNDEKİLER

Önsöz …………………………………………………………………………………7
1. Benlik ve Dünya Kavramı …………………………………………..13
2. Yaşam Biçimi Araştırmasına Ruhbilimsel Yaklaşım …..23
3. Yaşam Görevleri …………………………………………………………31
4. Beden ve Ruh Sorunu …………………………………………………51
5. Bedensel Biçim, Hareket ve Karakter ………………………….65
6. Aşağılık Kompleksi …………………………………………………….73
7. Üstünlük Karmaşası ……………………………………………………89
8. Başarısızlık Türleri ……………………………………………………..97
9. Şımarık İnsanın Gerçekdışı Dünyası …………………………111
10. Gerçekte Nevroz Nedir? ……………………………………………121
11. Cinsel Sapmalar ………………………………………………………..141
12. En Erken Çocukluk Anıları ……………………………………….157
13. Çocuklukta Sosyal Açıdan Engelleyici Durumlar ve
Bunların Ortadan Kaldırılması ………………………………….171
14. Gündüz ve Gece Düşleri …………………………………………..189
15. Yaşamın Anlamı ………………………………………………………..213
Ek: Danışman ve Hasta …………………………………………………..227
Bireysel Ruhbilimciler İçin Soru Formu ……………………….237
Dizin ………………………………………………………………………………245

ÖNSÖZ 

Zihinsel hastalık vakaları ve kliniklerde uzman hekim, okullar ve ailelerde ruhbilimci ve öğretmen olarak yaşamımda bol miktarda insan malzemesini gözlemleme fırsatım oldu. Kendi deneyimlerimle gösteremeyeceğim ya da kanıtlayamayacağım hiçbir açıklamada bulunmamayı kesin bir kural olarak benimsedim. Bunu yaparken çoğu kez insan cinsini çok daha az inceleyebilmiş olan diğer insanların önyargılı düşünceleriyle çatıştığım da oldu. Böyle durumlarda diğer araştırmacıların temel savlarını tarafsız bir biçimde incelemeye çalıştım. Herhangi katı bir kural ya da yanlılıkla sınırlanmak yerine “Her şey pekâlâ başka bir şey de olabilir” sözüne inandığımdan, bunu kolaylıkla yapabildim. Bireyin biricikliği kısa bir formülle ifade edilemez ve genel kurallar –hatta yaratmış olduğum Bireysel Ruhbilimin ileri sürdüğü kurallar bile– tek bir bireyin görüldüğü ya da yitirildiği bir görüş alanının ön aydınlatmasına katkıdan öte bir şey olmamalıdır. Bu şekilde kurallara yüklenen değer –farklı nüanslarla esnekliğe ve empatiye daha güçlü vurgu– ilk çocukluğunda bireyin özgür yaratıcı gücüne ve çocuk yaşamı için sabit bir hareket yasası benimsediği zaman daha ilerideki yaşamında kısıtlanan gücüne ilişkin inancımı daima güçlendirmiştir. Mükemmellik, kendini gerçekleştirme, egemenlik ya da gelişim mücadelesinde çocuk için özgür bir ufka izin veren bu görüşe göre çevresel etkilere ve yetiştirilme biçimine, çocuğun yaşam biçimini oluşturduğu malzemeler olarak bakılabilir.

Üzerimde bir inancın daha baskısı vardı. Yaşamın dayattığı sınavları herhangi bir yenilgi yaşamadan atlatması için çocuğun yaşam biçiminin inşası sub specie aeternitatis* doğru olarak gerçekleştirilmelidir. Çocuk sürekli olarak öğrenilmiş (şartlı) refleksler ya da doğuştan gelen fiziksel becerilerle çözülemeyecek çok çeşitli sorunlarla karşılaşır. Yalnızca öğrenilmiş refleksler ya da doğuştan gelen becerilerle donatılmış bir çocuğu sürekli olarak yeni sorunlar ortaya çıkaran bir dünyanın sınavlarına maruz bırakmak tehlikeli bir macera olur. En zor sorun, çocuğun yaşam biçiminin çizdiği yolu izlemeye zorlanan çalkantılı, yaratıcı ruh tarafından çözülmek için hep yedekte bekleyecektir. Çeşitli ruhbilim ekollerinde bir adı olan her şey aynı yolu izler; içgüdüler, itkiler, duygu, düşünce, eylem, haz ve acı karşısındaki tutum ve son olarak benliksevgisi ve sosyal duygu. Yaşam biçimi, tüm ifade biçimlerine egemen olur; bütün, parçaları yönetir. Bir hata varsa bu, onun kısmi bir ifadesinde değil bizzat hareket yasasında, yaşam biçiminin nihai hedefindedir. 

Bu araştırmanın üzerimde baskı yaratan üçüncü bir noktası: Fiziksel yaşamdaki her nedensellik görüntüsü, pek çok ruhbilimcinin dogmalarını mekanik ya da fiziksel benzetmelerin ardına gizleyerek sunma eğilimiyle bağlantılıdır. Bazen aşağı-yukarı hareket eden bir pompa kolunu, bazen zıt kutuplu mıknatısı, bazen temel gereksinimlerinin doyurulması için savaşan yorgun bir hayvanı bir benzetme olarak kullanırlar. Böyle bir bakış açısından değerlendirildiğinde insanın ruhsal yaşamının gösterdiği temel çeşitliliğin yalnızca çok azının gözlemlenebileceği açıktır. Fizik bilimi nedensellik zeminini ruhbilimcilerin ayağının altından aldığı ve onun yerine olaylar konusunda istatistiki bir olasılıktan yana görüş bildirdiğinden, kuşkusuz bundan böyle ruhsal olaylarda nedenselliği reddettiği için Bireysel Ruhbilimine yönelik saldırıların ciddiye alınmasına gerek yoktur. Hatalı eylemlerin milyon çeşidinin hatalı eylemler olarak “anlaşılabileceği” ama nedensel olarak kavranamayacağı meslek dışından bireyler için bile net olabilir. 

Pek çok ruhbilimcinin üzerinde koşuşturduğu mutlak kesinlik zemininden bu şekilde ayrıldığımızda insana ilişkin bir değerlendirme oluşturmak için elimizde tek bir standart kalır; kaçınılmaz insanlık sorunlarıyla karşılaştığındaki davranışı. Değişmez bir biçimde her bireyin önüne üç sorun çıkar. Bunlar; diğer insanlara karşı benimsenen davranış, meslek ve sevgidir. Üçü de ilkiyle birbirine bağlıdır; rastlantısal sorunlar olmayıp, kaçınılmazdırlar. İnsanın insan toplumuyla, kozmik etmenlerle ve diğer cinsle ilişkisinden doğarlar. Bunların çözümü insanlığın yazgısını ve refahını belirler. İnsan bütünün bir parçasıdır. Değeri de bu sorunlara ilişkin bireysel çözümüne bağlıdır. Yerine getirilmesi gereken bir matematik ödevi olarak ele alınabilirler. Hata ne kadar büyük olursa yanlış bir yaşam biçiminin sahibini tehdit eden yeni zorluklar o kadar çok olur. Bu zorluklar yalnızca, kişinin sosyal duygusunun güvenilirliği sınamaya tabi tutulmadığı sürece ortadan kalkmış gibi görünür. Dışsal etmen –arkadaşlık ve iş birliği gerektiren görevin yakınlığı– daima hataya işaret eden belirtilerin nedenini oluşturur; bu belirtiler kişinin yetiştirilmesinde güçlük, nevroz ve psiko-nevroz, intihar, suç, madde bağımlılığı ve cinsel sapkınlıklardır. 

Sosyal yaşama uyumsuzluk bu şekilde açığa çıktığında sosyal duygunun gelişiminin ne zaman ve nasıl gücünü yitirdiği sorusu ortaya çıkar ve bu yalnızca akademik değil sağaltım için de can alıcı önem taşıyan bir sorudur. Uygun bir açıklama sağlayacak olayları ararken karşımıza çıkan şey ilk çocukluk dönemi ve deneyimin doğru gelişimin önünde bir engel oluşturduğunun görüldüğü durumlardır. Ama bu engelin keşfedilmesine her zaman çocuğun ona verdiği yanlış yanıtı eşlik eder. Ayrıca, aydınlığa çıkan koşullar daha yakından incelendiğinde bir keresinde doğru bir müdahalenin yanlış bir yanıtla karşılandığı, bir başka sefer ise hatalı bir müdahalenin yanlış bir yanıt bulduğu ve üçüncü bir örnekte –çok daha ender olmakla birlikte– yanlış bir müdahalenin doğru yanıtlandığı görülür. Karşıt etkiler bir kez seçilmiş olan yoldan herhangi bir ayrılmaya yol açmadan, her zaman hedefe ulaşılan bu doğrultuda daha ileri adımlar atıldığı da görülür. Bu durumda, kişi sınırlarını ne kadar geniş çizerse çizsin eğitim yalnızca yararlı etkilerin tesirlerini uygulamalarına izin vermek değil aynı zamanda hatalı oluşum durumunda sonradan iyileşmeye giden yolu düzlemek için çocuğun yaratıcı gücünün bunlardan tam olarak ne oluşturduğunu belirleme anlamına gelir. Bu daha iyi olan yol her örnekte iş birliğinin ve diğer insanlara yönelik ilginin artışıdır. 

Çocuk sosyal duygu miktarı, ritim, mizaç ve etkinliğin de içinde yer aldığı –sıklıkla iki ve kesin olarak da beş yaşında görülen görüngüler– kendi hareket yasasını bir kez bulduğunda belli eğilimleriyle tüm diğer becerileri de bunlar yoluyla hareket yasasına bağlanır. Bu çalışma esas olarak, bu hareket yasasıyla bağlantılı olan kavrayışı ele alacaktır; insanın kendisine ve dış dünyaya bakış biçimini. Bir başka deyişle, çocuğun ve daha sonra da aynı çizgiler üzerinde yetişkinin kendisine ve dünyaya ilişkin olarak edindiği kavramı ele alacağız. Ayrıca, bu anlam incelenmekte olan kişinin sözcük ve düşüncelerinden çıkarılamaz. Bunlar fazlasıyla zaferi hedefleyen ve bu nedenle de kendini kınama durumunda bile doruklara özlem dolu bakışlar atan hareket yasasının etkisi altındadır. Daha da önemli olan şey ise, tarafımdan haklı olarak “yaşam biçimi” olarak adlandırılan, bütün olarak yaşamın çocuk tarafından bunu ifade edecek dil ve düşüncelere sahip olmadığı bir zamanda inşa edilmesidir. Zekâsı daha da gelişirse bunu asla sözcüklerle anlaşılmamış ve bu nedenle de eleştiri saldırılarına açık olmayan bir hareket içinde yapar; deneyimin eleştirisinden bile uzaktır. Burada bastırılmış bilinçdışı diye bir şey olamaz; burada daha ziyade, anlaşılmamış, anlayıştan uzak tutulmuş bir şeyden bahsedilebilir. Ama insan bir uzmana karşı yaşam biçimiyle ve çözülmesi sosyal duygu gerektiren yaşam sorunlarına gösterdiği tepkiyle konuşur. 

O halde, insanın kendisine ve dış dünyaya ilişkin anlayışı söz konusu olduğu sürece bunu anlamanın en iyi yolu onun yaşamda bulduğu ve kendi yaşamına verdiği öneme bakmaktır. Burada ideal bir sosyal duyguyla, sosyal yaşamla, iş birliğiyle ve arkadaşlık duygusuyla olası bir uyumsuzluğun net olarak işitilebileceği açıktır. 

Artık yaşamın anlamından bir şeyler öğrenmenin ne kadar önemli olduğunu anlamaya ve farklı insanların bu anlama ilişkin kavramlarını keşfetmeye hazırız. Kendi deneyimimizin ötesine uzanan o yaşamın anlamına ilişkin olarak bir ölçüde de olsa güvenilir bir bilgi varsa o zaman ona açık biçimde karşı çıkan insanları yanlışa bunun sürüklediği kesindir. 

Görüleceği üzere yazar başlangıçta, deneyimlerinin doğruladığını düşündüğü kısmi bir başarı elde etmeye çalışacak kadar alçakgönüllüdür. Yaşamın anlamına ilişkin daha kapsamlı bir bilginin yardımıyla yalnızca kendisinin açtığı yolda daha ileri bir araştırma için bilimsel bir programın olgunlaşacağı değil artan bilgi sayesinde ona ilişkin daha iyi bir kavrayışla yaşamın bu anlamını kabul edebilecek olanların sayısında önemli bir artış olacağı umudu taşıdığından bu görevi çok daha istekli olarak üstlenmektedir.

1.

Benlik ve Dünya Kavramı

Bana göre, her bireyin yaşamda gücü ve yetenekleri konusunda kesin bir fikre ve aynı zamanda daha en başından beri belli bir durumda kendi eyleminin güçlüğü ve uygulanabilirliğine ilişkin net bir kavrama sahipmiş gibi davrandığı kesindir. Özetle, bir insanın davranışının onun düşüncesinden geliştiğine inanıyorum. Buna şaşırmamalıyız çünkü duyularımız gerçek olguları değil yalnızca onların öznel bir imgesini –dış dünyanın bir yansımasını– alır. Omnia ad opinionem suspensa sunt. * Ruhbilimsel araştırmalarda Seneca’nın bu deyişi unutulmamalıdır. Varoluşun büyük ve önemli gerçeklerini nasıl yorumladığımız bizim yaşam biçimimize bağlıdır. Yalnızca, doğrudan bizim yorumumuzla çelişen olaylarla karşılaştığımız zaman bu anlık deneyimde onlara ilişkin görüşümüzü küçük ayrıntılarda düzeltme eğilimi gösterir ve yaşam kavramımızı değiştirmeksizin nedensellik yasasının bizi etkilemesine izin veririz. Gerçekten de, bir zehirli yılanın ayağıma yaklaşması ya da salt onun zehirli bir yılan olduğuna inanmam bende aynı etkiyi yaratır. İster annesi evden çıkar çıkmaz hırsızlardan korksun, ister evin içinde gerçekten hırsızlar olsun şımarık çocuk tamamen aynı anksiyeteyi sergiler. Anksiyetesine yol açan sanının yanlış olduğu kanıtlansa bile her iki durumda da annesi olmadan varolamayacağı görüşüne sıkı sıkı yapışır. Açık alan fobisi yaşayan ve zeminin ayakları altından kaydığına inandığı, böyle hissettiği için sokağa çıkmak istemeyen bir adam, sağlıklı dönemlerinde ayaklarının altındaki zemin gerçekten kaymışsa başka bir biçimde davranamaz. İş birliğine hazırlıklı olmaması nedeniyle hatalı bir biçimde hırsızlığı daha kolay bulduğu için yararlı işlerden uzak duran bir hırsız, iş hırsızlıktan gerçekten daha güç olduğunda da aynı çalışma isteksizliğini gösterebilir. İntihar eden biri ölümü umutsuz olduğunu düşündüğü bir hayata yeğler. Yaşamı gerçekten umutsuz olsaydı da aynı biçimde davranabilirdi. Madde bağımlısı aldığı zehirde yaşam sorununun onurlu bir çözümünden daha fazla değer verdiği bir rahatlama bulur. Bunlar onun için gerçekten geçerli olsaydı da aynı biçimde davranabilirdi. Eşcinsel bir adam kadınlardan korkar ve onları çekici bulmazken ele geçirilmesini zafer olarak gördüğü erkekler onu baştan çıkarır. Bu örneklerin hepsi de zaman zaman eğer doğru olsaydı davranışlarını nesnel olarak haklı kılacak olan bir inanca göre davranırdı.

Şu örneğe bakalım: Otuz altı yaşında bir avukat işine karşı tüm ilgisini kaybetmiştir. Başarısızdır ve bunu kendisine danışmaya gelen birkaç müşteri üzerinde iyi bir izlenim bırakamamasına bağlar. Başka insanlarla kaynaşma konusunda her zaman güçlük çekmiştir ve özellikle de kızların yanında daima fazlasıyla utangaçtır. Büyük bir isteksizlik, aslında bir tiksintiyle girdiği evlilik bir yıl sonra boşanmayla sonuçlanmıştır. Şimdi büyük ölçüde ona bakmak zorunda kalan anababasının evinde dünyadan oldukça el etek çekmiş halde yaşamaktadır.

Tek çocuktur ve annesi tarafından inanılmaz ölçüde şımartılmıştır. Annesi her zaman onunlaydı. Hem çocuğunu hem de kocasını onun bir gün ünlü biri olacağına inandırmayı başarmıştı. Oğlan bu beklentiyle büyüdü ve okuldaki parlak başarısı bunu doğrular gibiydi. Kendini hiçbir şeyden mahrum bırakamayan çoğu şımartılmış çocukta sıklıkla olduğu gibi çocuksu mastürbasyon onun üzerinde zararlı bir egemenlik kurdu ve kısa sürede, onun gizli suçunu keşfetmiş olan okuldaki kızların alay konusu haline getirdi. Onlardan tamamen uzaklaştı. Yalnızlığı içinde kendini aşk ve evlilikte en parlak zaferler kazanma hayaline bıraktı; ama yalnızca tam anlamıyla yönettiği ve uzunca bir süre cinsel düşlemlerini bağladığı annesini çekici buluyordu. Bu sözde Oidipus karmaşasının “temel bir gerçek” değil yalnızca anneye özgü aşırı düşkünlüğün kötü, doğal olmayan bir sonucu olduğu bu olguda yeterince açıktır. Çocuk ya da delikanlı ölçüsüz kibri içinde kendisini kızlar tarafından ihanete uğramış olarak gördüğü ve diğer insanların arasına karışmak için yeterli sosyal ilgi geliştirmediği zaman bu daha da açık olarak öne çıkar.

Eğitimini bitirmeden kısa bir süre önce bağımsız olarak yaşamını kazanma sorunuyla karşılaştığında hasta melankoliye kapılmış ve böylece bir kez daha geri çekilmişti. Tüm şımartılmış çocuklar gibi çocukken korkaktı ve yabancılardan kaçardı. Daha ileride hem kadın hem de erkeklerle arkadaşlığında aynı şey oldu. Aynı biçimde kariyerinden uzaklaştı ve bu durum hafifçe değişmiş olarak şimdiye dek devem etti. 

Bununla uyumlu diğer gerçekleri atlayarak “nedenler,” bahaneler ve geri çekilmesini “güvenceye alan” diğer patolojik belirtiler; bu açıklamayla yetiniyorum. Bir şey çok açıktır: Bu adam tüm yaşamı boyunca hiç değişmemiştir. Her zaman birinci olmayı istedi ve başarısından emin olmadığı her keresinde şaşmaz bir biçimde geri çekildi. Yaşam düşüncesi…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) İnceleme Psikoloji
  • Kitap AdıSosyal İlgi - İnsanoğluna Bir Davet
  • Sayfa Sayısı248
  • YazarAlfred Adler
  • ISBN9786050210965
  • Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviSay Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Yaşama Sanatı ~ Alfred AdlerYaşama Sanatı

    Yaşama Sanatı

    Alfred Adler

    Çağdaş psikolojinin S. Freud ve C. G. Jung ile birlikte en önemli isimlerinden biri olan Adler, Yaşama Sanatı’nda kurucusu olduğu Bireysel Psikoloji’nin bireyin ve...

  2. İnsanı Tanıma Sanatı ~ Alfred Adlerİnsanı Tanıma Sanatı

    İnsanı Tanıma Sanatı

    Alfred Adler

    “Bu kitap, Bireysel Psikoloji’nin temellerini okuyuculara anlatmayı amaçlayan niteliktedir. Aynı zamanda bu prensiplerin kişinin sadece dünyayla ve çevresiyle olan ilişkilerini değil, kişisel yaşamını düzenleme...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur