Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Harvard Meydanı
Harvard Meydanı

Harvard Meydanı

André Aciman

1977 yazı. Ruhları Akdeniz kıyılarında, bedenleri kuzeyin ıssız sokaklarının karmaşasında salınan iki delikanlının yolları Harvard Meydanı’nda kesişir. Birbirinden gece ile gündüz kadar farklı bu…

1977 yazı. Ruhları Akdeniz kıyılarında, bedenleri kuzeyin ıssız sokaklarının karmaşasında salınan iki delikanlının yolları Harvard Meydanı’nda kesişir. Birbirinden gece ile gündüz kadar farklı bu iki genç, yalnızca yersizyurtsuzların, sürgünlerin konuşabildiği o ortak lisandan doğan aşinalıkla sarmalanıp bir dostluğa içkin her türlü sadakat sınavından geçerler: bitimsiz sohbetler, ucuz şarap, sarhoş kavgaları, dolup taşan küllükler, loş mekânlar, yeni tanışılanlar, vazgeçilenler ve her daim masada duran yalnızlık, köksüzlük.

Yaşamaktan yorulup edebiyata sığınanlara, kaybolma arzusuyla dolup kendini yollara vuranlara, hem sürgünlere hem güvenle kök salanlara, hem İskenderiye’nin uçsuz bucaksız sahillerine hem de Cambridge’de bir terasın bunaltıcı sıcağında o sahilleri hayal edenlere, kısacası arada kalmışlara, geciktiğine inananlara ve yetişmeye hiç mi hiç niyeti olmayanlara André Aciman’dan esaslı bir anlatı.

*

1. Bölüm

Cambridge bir çöldü. Ömrümde gördüğüm en sıcak yazlardan biriydi. Temmuz ayının sonuna doğru, insan gündüzleri neresi olursa olsun sığınacak bir yer arıyor, geceleriyse uyuyamıyordu. Lisansüstü programındaki bütün arkadaşlarım gitmişti. Eski oda arkadaşım Frank, Floransa’da İtalyanca öğretmenliği yapıyordu, Claude babasının danışmanlık şirketinde çalışmak üzere Fransa’ya dönmüştü, Sylvia da hızlandırılmış Almanca kursu için Avusturya’daydı. Sylvia bana Frank’le ilgili mektup yazarken Frank de Sylvia’yla ilgili yazıyordu. Daha yirmi beşinde bile değil ama bütün saçları dökülüyor. Frank da Sylvia’nın aslında mutfağında oturup köfte pişirmesi gereken asabi dırdırcının teki olduğunu yazıyordu. Taraf tutmamaya çabalasam da bazen kendimi yaşadıkları aşka imrenirken bulur ve bu aşk yok olup gidecek diye zaman zaman onlardan daha çok korkardım. Biri bana Leopardi’den, öteki Donna Summer’dan alıntılar yapardı. İkisi de yurtdışında çabucak yeni aşklar buldu.

Yazları Cambridge’de ders veren öteki arkadaşlarım da gitmişti. Paris’ten, Berlin’den, Bologna, Sirmione, Taormina’dan, hatta Prag ve Budapeşte’den atılan kartlar geliyordu tek tek. Lisansüstü programındaki yakın arkadaşlarımdan biri Petrarca’nın yolunu izleyip Arquà’dan Provence’a gidiyor ve yazdığına göre Ortaçağ araştırmaları yapan arkadaşlarıyla birlikte, aynı Petrarca gibi Ventoux Dağı’nın doruğuna tırmanıyordu. Sonraki yıl gönderdiği karta, o küçücük, kargacık burgacık el yazısıyla, Galler’deki Snowdon Dağı’na çıkmayı tasarladığını, Wordsworth’u sevdiğim için benim de ona katılmam gerektiğini yazmıştı. Koyu bir Katolik olan başka bir arkadaş da Santiago de Compostela’ya hacca gitmişti. İkisi daha sonra Paris’te buluşacak ve hep birlikte ders vermeye başlayacağımız güz döneminden önce aynı uçakla buraya geleceklerdi. Arkadaşlarımı özlemiştim, öyle pek fazla hoşlanmadıklarımı bile. Gerçi hepsine borcum vardı, dolayısıyla bana sundukları süresi uzatılmış bu imtiyazlı süreci çok da takmıyordum.

Yaz okulundaki bütün çocuklar gitmiş, yerine her yaz olduğu gibi Harvard’a ders almaya gelen yabancı öğrenciler üşüşmüştü. Boş olan Lowell Yurdu’nun kapalı kapısındaki asma kilidin üzerine zincir sarılmıştı. Arada sırada oraya şöyle bir uğrayıp bir sıra parmaklıkla çevrili büyük avlunun ortasında dikilme düşüncesi bile kendimi Avrupa’daymış gibi hissetmem için yeterliydi. Bekçi Tony’nin camını tıklatarak giriş kapısını açmasını isteyebilir, ofisime gitmem gerektiğini söyleyebilirdim. Ama bu ziyaretimin bir iki dakikadan fazla sürmeyeceğini bildiğimden Tony’yi rahatsız etmek de istemezdim.

Bu daha farklı bir Cambridge idi.

Her yıl olduğu gibi, yaz ortasında öğrenciler ve öğretim üyelerinin çoğu gittiğinde Cambridge daha farklı, daha mülayim bir işçi sınıfı karakteri kazanırdı. Koşuşturmacalar azalırdı; berber sigara içmek için dükkânının önüne çıkar, Coop’taki tezgâhtarlar aralarında gevezelik eder, Anyochka’nın Yeri’nin garsonu cam kapıyı açık tutmakla külüstür klimayı çalıştırmak arasında bocalardı. Ağustosun ilk günlerindeki Cambridge böyleydi.

Bütün yazı orada geçiriyor, Harvard’daki kütüphanelerin birinde yarı zamanlı bile sayılamayacak bir işte çalışıyordum. Saat başına ehemmiyetsiz bir miktar alıyordum bu işten. Geçimimi sağlayabilmek için özel Fransızca dersleri veriyordum. Oradan gelen para olduğu gibi kiraya gidiyordu. Öteki önceliklerimse yemek, sigara ve bulabildiğim her fırsatta içki içmekti. Her ayın sonunda para ister istemez suyunu çektiğinde üzerime bir gömlek, bir ceket giyip bir de kravat takarak Harvard’ın öğretim üyeleri lokaline gidiyor, üyelerin ve onların önemli konuklarının arasında veresiye yemek yiyordum. Sınav çizelgesinde ocak ayının ortasına doğru planlalan telafi sınavlarım için gittiğim her yerde kendimle birlikte sürüklediğim kitapları okuyordum. Lisansüstü eğitimimin otuzuma, kırkıma varıncaya, ve ben daha ne olup bittiğini anlamadan, en sonunda ölene kadar uzayacağı düşüncesi, içime kötü bir his gibi oturuyordu. İnsanlar hakkımdaki gerçekler ortaya döküldüğünde, ya bu nedenle ya da sınavlarda çuvallayacağımdan, muhtemelen öteden beri kuşkulandıkları gerçekleri görecekti: Bir sahtekârdım ben, iyi kötü mürekkep yalamış olmakla birlikte öğretmenlik için kesinlikle uygun değildim, en başından beri onlar açısından kötü bir yatırım olmuştum; ben kara koyun, çürük elma ve okulun yüzkarasıydım; kapağı Harvard’a atmış, yol verilmesi pek yakın olan bir düzenbaz olarak bilinecektim. Geçen dört yıl boyunca tek yaptığım, üniversitenin dışındaki acımasız dünyadan gizlenerek kitaplara gömülmek, bir yandan da kendimi korumak için çevreme ördüğüm ve daha fazla kitap okumamı olanaklı kılan duvarlara sinirlenmekti. Kürsü başkanından sekretere kadar, arkadaşım olan lisansüstü öğrenciler de dahil olmak üzere bölümümdeki hemen herkesten nefret ediyor, göstermelik dindarlıklarından, meslekte ilerlemeye ilişkin bağnaz bağlılıklarından, dalkavukluklarından, bir parça salaş görünmek için rahat giyinip soylular gibi hava atmalarından iğreniyordum. Onlar gibi olmak istemediğimden küçük görürdüm onları. Onlar gibi olmak istemezdim, çünkü bir parçam öyle olmayı zaten beceremezdi, ama bilirdim ki öteki parçamın hayatta en çok istediği şey, aynı hamurdan yoğurulmuşçasına onlardan biri olmaktı.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıHarvard Meydanı
  • Sayfa Sayısı248
  • YazarAndré Aciman
  • ISBN9786256462458
  • Boyutlar, Kapak13,5*21, Karton Kapak
  • YayıneviSel Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Enigma Varyasyonları ~ André AcimanEnigma Varyasyonları

    Enigma Varyasyonları

    André Aciman

    Bir adam İtalyan yazının soluk kesen sıcağında, terebentin ve talaş kokuları arasında ilk kez içine düştüğü aşkın ve hüsranın buruk, metalik tadını anımsayıverir. New...

  2. Adınla Çağır Beni ~ André AcimanAdınla Çağır Beni

    Adınla Çağır Beni

    André Aciman

    Aşk birden çıkar insanın karşısına, yakalamak ya da ıskalamak size kalmış. Bazen “aşk” olduğunu anlamazsınız, bazen de anlasanız bile onu tutmak, kendinize saklamak zordur....

  3. Bul Beni ~ André AcimanBul Beni

    Bul Beni

    André Aciman

    Gurur, korkuya taktığımız bir lakap sadece.” Bazı anlara, insanlara ve aşklara saplanıp kalmak mümkün mü? Neden bazı hatıralar ölümsüzleşirken bazıları kolayca unutulur? Arzu ve...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Grk Fare Kokusu Alıyor! ~ Josh LaceyGrk Fare Kokusu Alıyor!

    Grk Fare Kokusu Alıyor!

    Josh Lacey

    Hindistan’da çocuk olmak… Cesur köpek Grk ile Tim adındaki kurnaz bir çocuğun dünyanın dört bir yanındaki haksızlıklara karşı verdiği kahramanlık dolu mücadeleleri konu alan...

  2. Koruyucu ~ Graham NortonKoruyucu

    Koruyucu

    Graham Norton

    Annesinin ölümünden sonra İrlanda’ya dönen Elizabeth Keane’in aklında yalnızca hayatının o karanlık ve kasvetli dönemine veda etmek vardır. Çocukluğunun geçtiği evde annesinin varlığı kaybolmakta,...

  3. Leyla ~ Alexandra CaveliusLeyla

    Leyla

    Alexandra Cavelius

    BOSNALI BİR KIZIN YÜREĞİNİZİ BURKACAK VE TÜYLERİNİZİ ÜRPERTECEK GERÇEK HAYAT ÖYKÜSÜ Bosnalı Leyla büyük bir kâbusu atlatmıştı: Bosna’daki toplama kampında geçirdiği iki yılı. Binlerce...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur