Eduardo Galeano, Ateş Anıları Üçlemesi’nin son cildi Rüzgârın Yüzyılı’nda bu kez, insanın doğaya savaş açtığı, baş döndürücü bir hızın hükmettiği, Camus’nün deyimiyle “bilinçli öldürmeler” çağı olan yirminci yüzyıla ışık tutuyor. İki dünya savaşının yanı sıra kıtlıklara, katliamlara, ekonomik krizlere, diktatörlere ve devrimlere, teknolojik değişimlere sahne olan bu yakın dönem onun sözcükleriyle yeniden hayat buluyor.
Toplumsal dayatmalara ve sömürüye direnmekten hiçbir zaman ödün vermeyen Galeano, yeni doğan yüzyılı selamlayıp 1984 yılına erişen, tarafgir fakat hamasetten uzak bir söylemle kaleme aldığı, Amerika kıtasının bilinmeyen yahut gözardı edilen bu öykülerini aktarırken alternatif bir tarih yazımının mümkün olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
*
1900: San José de Gracia
Dünya dönmeye devam ediyor
Birkaç kuşağın birikimlerini tek bir şenlikte sarf eden oldu. Birçoğu yapamadıklarına küfretti ve öpmemeleri gerekeni öptü ama kimse günah çıkarmadan ölmek istemedi. Köyün papazı hamilelere ve lohusalara öncelik tanıdı. Özverili din adamı, üç gün üç geceyi günah çıkarma kabininde geçirdikten sonra onca günahı hazmedemeyip bayıldı. Asrın son gününde saatler gece yarısını vurduğunda San José de Gracia’nın tüm sakinleri güzelce ölmeye hazırlandılar. Tanrı dünyanın kuruluşundan beri çok fazla öfke biriktirmişti ve nihai patlama ânının geldiğinden kimse şüphe duymadı. İnsanlar gözlerini kapatarak, dişlerini sıkarak ve nefeslerini tutarak, sonrasının olmayacağından emin bir şekilde kilisenin arka arkaya on iki kez çalan çanlarını dinlediler. Ama sonrası oldu. Yirminci yüzyıl bir süre önce yola çıktı ve şimdi hiçbir şey olmamış gibi ilerliyor. San José de Gracia sakinleri de, cennete gitmeyi uman sofu kadınları hayal kırıklığına uğratacak ve kıyaslama yaptıklarında bu küçük köyü netice itibarıyla o kadar da kötü bulmayan günahkârları rahatlatacak şekilde aynı evlerde oturmaya ve Orta Meksika’nın dağlarının arasında yaşamaya ya da hayatta kalmaya devam ediyor. (200)**
1900: Orange, New Jersey
Edison
Yeni doğan yüzyıl onun icatları sayesinde ışık ve müzik alıyor. Gündelik hayat Thomas Alva Edison damgasını taşıyor. Elektrikli lambası geceleri aydınlatırken, gramofonu dünyanın bir daha asla kaybolmayacak seslerini saklayıp yayıyor. Edison’un, Graham Bell’in icadına eklediği mikrofon sayesinde telefonda konuşuluyor ve sinemada film seyretmek, Lumière Kardeşler’in buluşuna ilave ettiği projektörle mümkün hale geliyor. Patent bürosunda her göründüğünde çalışanların gözleri fal taşı gibi açılıyor zira Edison’un bir şey icat etmeden geçirdiği tek bir dakika dahi yok. Yorulmak bilmez mucit, çocukluğunda trenlerde gazete sattığı ve satmanın yanı sıra onları bizzat yapmaya karar verip işe koyulduğu günden beri bu böyle devam ediyor. (99 ve 148)
1900: Montevideo
Rodó
Üstat, konuşan heykel, Amerika gençliğine vaaz veriyor. José Enrique Rodó, saf ruhlu kutsal Ariel’i, sürekli yemek yemek isteyen vahşi varlık Caliban karşısında yüceltiyor. Yeni doğan yüzyıl sıradan insanların çağı oluyor. Halk demokrasi ve sendikalar istiyor; Rodó barbar kalabalığın, yüce varlıklara ev sahipliği yapan ruhun krallığına ait zirveleri çiğneyebileceği konusunda uyarıyor. Tanrılar tarafından seçilmiş entelektüel, bu büyük ölümsüz, kültürün özel mülkiyetini savunmak için savaşıyor. Rodó bayağılık ve yararcılık üzerine kurulmuş Kuzey Amerika medeniyetine de saldırıyor ve onun karşısına pratik düşünceyi, el emeğini, tekniği ve diğer sıradanlıkları hor gören aristokratik İspanyol geleneğini koyuyor. (273, 360 ve 386)
1901: New York
Burası Amerika, Güney ise hava cıva
Andrew Carnegie çelik tekelini iki yüz elli milyon dolar karşılığında, General Electric’in sahibi, bankacı John Pierpont Morgan’a satıyor ve o da ABD Çelik Kooperatifi’ni kuruyor. Tüketim ateşi, paranın baş döndürücü biçimde gökdelenlerin tepesinden çağlayarak akışı: ABD tekellere ait, tekellerse bir avuç insana; buna karşılık fabrika sirenlerinin çağrısına kulak verip güvertede uyuyarak ve New York rıhtımlarına ayak basar basmaz milyoner olma hayali kurarak, her yıl Avrupa’dan gelen işçilerin sayısı binlerle ifade ediliyor. Sanayi Çağı’nda Eldorado ABD’de, ABD ise Kuzey Amerika’da. Güney’deki diğer Amerika henüz kendi adını mırıldanmaya bile yeltenemiyor. Yeni yayınlanan bir rapor, ikincil Amerika ülkelerinin tümünün ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’yla ticaret anlaşmalarının bulunduğunu ama hiçbirinin komşularıyla anlaşma imzalamadığını ortaya koyuyor. Latin Amerika, birbirinden kopmak için düzenlenmiş ve birbirini sevmemek için eğitilmiş bir ahmaklar takımadası. (113 ve 289)
1901: Bütün Latin Amerika’da
Tören alayları doğan yüzyılı selamlıyor
Rio Bravo Nehri’nin güneyindeki köyler ve şehirlerde, her tarafı kanla kaplı, can çekişen mahluk, İsa’yı temsilen sendeleyerek yürüyor ve onun arkasından yara bere içinde, üstü başı dökülen kalabalıktan meşaleler ve ilahiler yükseliyor. Hiçbir hekimin ya da şifacının iyileştiremeyeceği bin dertten ötürü kederli ama hiçbir peygamberin ya da falcının müjdeleyemeyeceği mutlulukları hak etmiş bir halk bu.
1901: Amiens
Verne
Alberto Santos Dumont yirmi yıl önce Jules Verne’i okumuştu. Okuyunca da evinden, Brezilya’dan ve dünyadan kaçmış, bir buluttan diğerine göklerde dolaşmış ve havada yaşamaya karar vermişti. Santos Dumont şimdi rüzgâra ve yer çekimi kanununa meydan okuyor. Brezilyalı havacı, yönünü rüzgârın belirlemediği, ne açık denizde ne Rus steplerinde ne de Kuzey kutbunda kaybolacak ve kendi istikametinin efendisi olacak, yönü kontrol edilebilir balonu icat ediyor. Motor, pervane ve dümenle donanmış Santos Dumont havaya yükseliyor, Eiffel Kulesi’nin etrafında bir tam tur atıyor ve belirlenmiş yere kalabalığın tezahüratları arasında, rüzgâra kafa tutarak iniyor. Ve hemen ardından, ona uçmayı öğreten adamın elini sıkmak için Amiens’e kadar gidiyor. Jules Verne sallanan koltuğunda sallanırken koca, beyaz sakalını sıvazlıyor. Beyefendi kılığına girmeye çalışsa da beceremeyen ve kendisine kaptanım diyerek, gözlerini kırpmadan bakan bu çocuğa kanı ısınıyor. (144 ve 424)
1902: Quetzaltenango
Hükümet gerçekliğin var olmadığına karar veriyor
Quetzaltenango’nun ana meydanında davullar ve borazanlar vatandaşları çağırıyor ama kimse patlayan Santa María Yanardağı’nın ürkütücü gümbürtüsünden başka bir şey duyamıyor. Tellal yüce hükümetin duyurusunu bağırarak okuyor. Guatemala’nın bu bölgesindeki yüzden fazla köy lav ve çamur selinin altında kalmış durumdayken, tellal bitmek bilmez kül yağmurundan elinden geldiğince korunarak görevini yerine getiriyor. Santa María Yanardağı ayaklarının altındaki toprağı titretiyor ve kafasına taş yağdırıyor. Günün tam ortasında ortalık gece yarısı gibi karanlık; tehditkâr gökyüzündeyse yanardağın püskürttüğü ateş kusmuğundan başka bir şey görünmüyor. Sallanıp duran fenerin ışığında her şeye rağmen duyuruyu okumaya çalışan tellal çaresizce haykırıyor. Başkan Manuel Estrada Cabrera’nın imzasını taşıyan duyuru Santa María Yanardağı da dahil olmak üzere, Guatemala’daki tüm yanardağların sükûnetlerini koruduğu, depremin çok uzaklarda, Meksika’nın bir yerlerinde gerçekleştiği ve durum gayet normal olduğu için Tanrıça Minerva şenliğinin yapılmasını engelleyecek bir husus bulunmadığı ve düzen düşmanlarının kötücül dedikodularına rağmen kutlamanın bugün başkentte gerçekleşeceği hakkında halkı bilgilendiriyor. (28)
1902: Guatemala City
Estrada Cabrera
Manuel Estrada Cabrera, Quetzaltenango şehrinde uzun yıllar boyunca sarsılmaz Hakikat kayasının üzerindeki görkemli Adalet tapınağında, yüce Kanun rahipliği görevini yürütmüştü. Bölge halkını yolma işini tamamladıktan sonra, bu saygın beyefendi başkente geldi ve orada elinde tabanca, Guatemala başkanlığını gasp ederek politik kariyerini mutlu bir zirveye taşıdı. O andan itibaren bütün ülkeye boyunduruğu, kırbacı ve darağacını geri getirdi. Yerliler kahve tarlalarında nasıl bedavaya kahve topluyorlarsa, duvarcılar da bedavaya hapishaneler ve kışlalar inşa etti. Günlerden bir gün, Başkan Estrada Cabrera asla inşa edilmeyecek yeni bir okulun ilk tuğlasını görkemli bir törenle yerine koydu. Kendini Halkların Eğitimcisi ve Çalışkan Gençliğin Koruyucusu ilan etmişti ve yine kendini yüceltmek için her yıl şaşaalı bir Tanrıça Minerva şenliği düzenliyordu. Atina’daki Partenon Tapınağı’yla birebir boyutlarda inşa ettirdiği kendi Partenon’unda şairler lirlerini tıngırdatıyor ve Yeni Dünyanın Atina’sı Guatemala City’nin bir Perikles’i olduğunu müjdeliyorlardı. (28)
1902: Saint-Pierre
Sadece hapiste olan kurtuluyor
Martinik Adası’nda da bir yanardağ patlıyor. Sanki dünya ortadan ikiye ayrılıyormuş gibi bir gürültü duyuluyor ve Pelée Dağı’nın tükürdüğü devasa, kırmızı bir bulut gökyüzünü kapladıktan sonra kor halinde yere düşüyor. Saint-Pierre şehri kaşla göz arasında yok oluyor. Otuz dört binlik nüfusu ortadan kayboluyor; biri hariç. Hayatta kalan tek kişi Ludger Sylbaris, şehrin tek tutuklusu. Hapishanenin duvarları kimse kaçmasın diye öyle sağlam yapılmış ki. (188)
1903: Panama City
Panama Kanalı
Denizlerin arasında bir geçit İspanyol konkistadorlar için bir saplantı olmuştu. Onu çılgınca aradılar ve hayli güneyde, o uzak ve donmuş Ateş Toprakları’nda buldular. Fakat biri Orta Amerika’nın dar kemerini açma fikrini ortaya atıp işe koyulduğunda, Kral II. Felipe onun durdurulmasını emretti: Kanal kazılmasını yasakladı, buna kalkışanın idam edileceğini ilan etti, çünkü Tanrı’nın birleştirdiğini insanın ayırmaması gerekiyordu.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıAteş Anıları III - Rüzgârın Yüzyılı
- Sayfa Sayısı375
- YazarEduardo Galeano
- ISBN9786057728425
- Boyutlar, Kapak13,5*21, Karton Kapak
- YayıneviSel Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kitaplar ve Sigaralar ~ George Orwell
Kitaplar ve Sigaralar
George Orwell
Kitap satmayı meslek edinmek ister miyim peki? Her şeyi hesaba katarsak, işverenimin nezaketine ve dükkânda mutlu günler geçirmiş olmama rağmen – hayır. Kitap alma...
- Çarpışan Sesler / Otel Gören Defterler 1 ~ Nuri Pakdil
Çarpışan Sesler / Otel Gören Defterler 1
Nuri Pakdil
İstanbul dönüşü kaldığı Keçiören’deki evden otele çıkışını, Otel Gören Defterler serisinin ilk kitabı ‘Çarpışan Sesler’e şöyle not düşüyor Pakdil: “Evden çıkmak gerekliydi de, âniden...
- Zarfını Ben Açardım Sana Yazdığım Mektupların ~ Cezmi Ersöz
Zarfını Ben Açardım Sana Yazdığım Mektupların
Cezmi Ersöz
Beni kalabalık sandınız… Evimde hiç güneş batmaz, diye geçti aklınızdan… Oysa ben çoğu kez bana gelen mektuplarınız kadardım. Evimde güneşim çok battı. Mektuplarınızın içindeki...