Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Ölümsüz ve Bekar
Ölümsüz ve Bekar

Ölümsüz ve Bekar

Mary Janice Davidson

Önce Modeldi, Sekreter Oldu ve Kovuldu. Öldü Sonra ve Ölümsüzlerin Kraliçesi Oldu! Elizabeth “Betsy” Taylor: KRALİÇE BETSY Elizabeth “Betsy” Taylor, 30. yaş gününde sekreterlik…

Önce Modeldi, Sekreter Oldu ve Kovuldu. Öldü Sonra ve Ölümsüzlerin Kraliçesi Oldu!
Elizabeth “Betsy” Taylor: KRALİÇE BETSY

Elizabeth “Betsy” Taylor, 30. yaş gününde sekreterlik işinden kovulur ve bir araba kazasında ölmek üzere evine doğru yola koyulur. Birkaç gün sonra bir tabut içerisinde gözlerini açtığında, daha neler olup bittiğini bile anlamasına fırsat kalmadan ölümsüzlerin arasına katıldığını idrak eder. Üstüne üstlük, yani daha da acısı, insanüstü bir takım güçler edindiğini anlaması da uzun sürmez. Şey… İnsanüstüdür, çünkü o bir vampirdir artık!

Vampir halkı, Betsy’nin kehanetlerde adı geçen Kraliçe olduğuna inanmaktadır. Ama bu Betsy’nin umrunda bile değildir -onun tek derdi yeni ayakkabılara sahip olmaktır! Vampir dünyası, Bela Lugosi bozması bir ucube tarafından ters düz edilmek üzeredir ve Betsy’ye inananlar, onun bu vaziyetin çaresine bakmasını beklemektedirler. İyi de hay aksi, neden bir vampir kraliçe prospektüsü falan yok ki! Neyse ki müstakbel eşi Eric Sinclair -sinir bozucu bir şekilde- sürekli yanında! Hımmm. Keşke bu kadar uzun boylu, esmer, yakışıklı …ve ölümsüz olmasaydı.

“Eğlenceli, esprili ve keyifli… Sizi gülmekten kıracak ve Mary Janice Davidson’nın yetenekli kaleminden çıkma başka eseler için ‘ölüp bitmenize’ neden olacak bir kitap deneyimi.”
–Romance Today

“Chick lit, vampir romanıyla işte bu yaratıcı, güncel, seksi ve inanılmaz esprili kitapta buluşuyor.”
–Catherine Spangler

1

Öldüğüm gün korkunç bir şekilde başladı ve çok geçmeden daha da beter bir hal aldı.

Çalar saatime bir kereden fazla basıp işe geç kaldım. Dokuz dakika daha uyuyabilmek için kim alarmım susturmaya çalışmaz ki? Kimse, işle bu kadar basit. Sonuç olarak, ben de her zaman uyuyakalırıın. Aptal çalar saat.

Kahvaltı edecek vaktim yoktu. Onun yerine otobüsü beklerken kendime bir çift çikolatalı tart aldım. Mmm,,. Çikolata. Annem bunu onaylardı (beni bu belalı şeylere kim alıştırdı sanıyorsunuz?) ancak bir besin uzmanı olsa kalori terazisini kafama geçiriverirdi.

Elbette ki, otobüs gecikti. Minnesota Transit sistemini takdir etmek gerek. Çeyrek milyon nüfuslu bir bölgeye sadece altı otobüs… Zaten bu otobüsler eğer geç kalmazsa da, erken gelmiş oluyorlar. Merdivenlerden inip de otobüsün sokağın ucunda gözden kayboluşuna kaç kere seyirci kaldığımın sayısını ben bile unuttum. Tarife mi? Ne tarifesi?

Yine geciken otobüsümüz sonunda göründü, ben de bindim ve oturdum… bir sakızın üzerine.

Saat dokuzdaki toplantıda (ki bu toplantıya saat 9.20’de katıldım) krizin (hani ekonomistlerin yıllardır inkâr ettiği şu kriz) beni tam iki gözümün orta yerinden vurduğunu öğrendim: Kovulmuştum. Beklenmedik değildi  bizim ihtiyar Hamton & Sons’ın en son kâra geçtiğini duyduğumda daha lisedeydim ama yine de bir o kadar canım yandı. En kötüsü de insanın isini kaybetmesidir. En ufak bir şüphe duymadan, sizi istemeyen birileri olduğunu bilirsiniz. Kişisel, finansal ya da işlevsel nedenlerden kaynaklanıyor olması mühim değildir. Sadece sizi istemezler, nokta.

Hamton & Son şirketi, bir yıllık gecikmeyle de olsa harcamalarında birtakım kesintiler yapmaları gerektiğini farkederek kıdemli müdürlüğün altı haneli maaşlarını eksiltmek yerine idari çalışanları işten çıkarmaya karar vermiş. Muhasebeci ve sekreterler, feda edilmeye uygun görülmüş. Ama intikamımız kötü olacak. O ahmaklar biz olmadan, bırakın şirketi yönetmeyi, tek başlarına bir faks göndermeyi bile başaramazlar.

Bu zevk verici düşünceyle masamı temizledim, iş arkadaşlarımın benimle göz göze gelmekten kaçındıklarını görmezden geldim ve eve geri döndüm. Yabanmersinli milkshake içmek üzere Dairy Queen’e giderek kendimi teselli ettim. İşte baharın ilk işaretleri: Bülbüller, taptaze çimenler ve sezon için açılan Dairy Queen.

Hâlâ şapırdayarak ön kapımdan içeri girerken telesekreterimin ışığının minik bir ejderha gibi bana göz kırptığını gördüm. Mesaj, üveycan a varımdan geliyordu ve arkadan duyulan gürültü patırtıya bakılırsa beni kuaför salonundan arıyordu. “Baban ve ben bu akşamki partine katılamayacağız… Yeni bir ilaç tedavisine başladım ve ben biz sadece gelemeyiz. Üzgünüm.” Elbette, üzgünsün, salak. “Biz olmasak da sen eğlenmene bak.” Sorun değil. “Belki bu akşam birileriyle tanışırsın.” Açılımı: Belki zavallı bir dangalağın teki seninle evlenir.

Üveycan a varımla ilk günden beri aramızdaki tek ilişki şundan ibaretti: Yeni kocasının ilgi odağı olma rekabeti. Daha da beleri, benim gözümde gerçekten önemli olan bir konudan kaçmak için depresyon kozunu kullanmaktan bir kere bile çekinmedi. Onunla tanıştıktan bir hafta sonra bu huyu artık beni rahatsız etmez oldu, dolayısıyla sanırım bu konuda da diyecek bir şey yoktu.

Kedimi beslemek için mutfağa girdim ve işte ancak o zaman yine kaçtığını farkettim. Benim GiselIe’im (hâlbuki daha çok. ben onun Betsy’siydim) her zaman macera arayışı içindeydi.

Saatime baktım. Tanrım, Tanrım. Daha öğlen bile değildi. Biraz çamaşır yıkayıp göz makyajı yapmanın tam zamanıydı ve böylece günümüz tamamlanmış olurdu.

Mutlu yıllar bana.

Korkunç bir nisan tipisiyle karşı karşıya kalacağımız sonradan ortaya çıktı ve partim ertelendi. Yine her zaman olduğu gibi… Zaten ben de yüzüme mutlu bir ifade takınıp dışarı çıkmak ve bol bol şarap içmek islemiyordum. Amerikan Pazarı berbat bir yerdi ama yine de o pahalı perakende malları, gürültücü haftasonu kalabalığı ve altı dolarlık içkileri için havamda olmam gerekliydi.

Saat sekiz sularında Nick aradı, bu da günümün yegâne parlak ışıltısıydı. Nick Berry, St. Paul’un dışında çalışan süper hoş bir dedektifti. Birkaç ay önce saldırıya uğramıştım ve…

Tamam, şey, saldırı demek biraz hafif kaçar. Bu tıpkı İkinci Dünya Savaşı’nı talihsiz kelimesiyle tarif etmek gibi bir şey olur. Aslında bu konu hakkında konuşmaktan  ve bunu düşünmekten  hoşlanmıyorum ama olan biten şuydu; Khan’s Moğol Barbeküsü’nden (salata ve tatlı dahil her şeyi 11.95 dolara yiyebilir ve tabağınızı bedavaya yeniden doldurabilirsiniz kıyafetlerinizin saatlerce sarımsak kokmasının sizin için bir sakıncası yoksa, o zaman fiyat bayağı iyi diyebiliriz) çıkarken bir grup çatlak üzerime çullandı.

Bana saldıranların ne istediğine dair en ufak bir fikrim yoktu, ne çantamı almaya, ne de bana tecavüz etmeye yeltendiler, hatta devlete karşı kurulan komplo teorileri bile öne sürmediler.

Hiçbir yerden gelmediler tam anlamıyla hiçbir yerden. Bir an esneyerek anahtarlarımı bulmaya çalışıyordum, sonraki dakikaysa etrafım çevrilmişti. Manolo Blahniklerimin burunlarıyla onları tekmeliyor ve bir yandan da elimden geldiğince yüksek sesle yardım İçin bağırıyordum, onlar da bir grup azgın sincap gibi pençelerini üzerime geçirmiş, beni ısıtıyordu. O kadar yüksek sesle bağırmıştım ki, sonraki Üç gün sesim bir fısıltıdan öteye gidemedi. Leş gibi kokuyorlardı, iki haftalığına Cape”e gittiğim ve evden çıkmadan önce çöpleri boşaltmayı unuttuğum zamanki mutfağımdan bile daha beter bir kokuydu bu. Hepsinin uzun saçları, acayip renk gözleri vardı ve benimle bir kelime bile konuşmadılar.

Kimse yardıma gelmedi ama kötü adamlar kaçlı. Belki de sesim yüzünden sarsılmışlardı; ben bir çığlık attım mı, köpekler ulurdu. Ya da belki de sarımsak kokmam hoşlarına gitmedi. Sebebi her ne olursa olsun kaçıp gittiler işte, daha doğrusu, resmen süzülerek gözden kayboldular. Bayılmamak için kendime hâkim olmaya çabalayarak arabama yaslanıp arkama baktım ve sanki içlerinden birkaçı dört bacağı üzerinde yürüyormuş gibi göründü bana. Açık büfemi, zencefil çayımı ve susamlı ekmeğimi kusmamak için cidden büyük savaş verdim. O 11.95 doları hayatta sokağa atmazdım ve sonra da cep telefonumdan 91 Ti aradım.

Davaya Dedektif  Nick atandı ve hastanede ısırıklar dezenfekte edilirken o da benimle görüştü. On beş ısırık birden vardı. Benimle ilgilenen stajyer kişniş kokuyor ve Hurry Roller ve Sırlar Odası filminin müziğini mırıldanıyordu. Notasız. Bu aslında antiseptiğin acısından çok daha sinir bozucuydu.

Tüm bu olanlar geçen sonbahardı. O zamandan bu yana. birçok insan daha kadın ya da erkek ayrımı yapmıyorlardı saldırıya uğramıştı. En son ikisi ölü bulunmuştu. Dolayısıyla, evet, olanlar yüzünden ödüm patlıyordu ve kötü adamlar yakalanana kadar bir daha Khanya gitmeyeceğime yemin etmiştim…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıÖlümsüz ve Bekar
  • Sayfa Sayısı345
  • YazarMary Janice Davidson
  • ISBN6050058888
  • Boyutlar, Kapak10,5x16,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviArtemis Yayınları / 2010

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Ölümsüz ve Önemsiz ~ Mary Janice DavidsonÖlümsüz ve Önemsiz

    Ölümsüz ve Önemsiz

    Mary Janice Davidson

    New York Times çoksatan yazar Mary Janice Davidson’ın “Ölümsüz” serisi hiç olmadığı kadar ‘önemsiz’ artık. YOK BÖYLE Bİ’ EĞLENCEEE! Doğumgünü yaklaşırken, Betsy pek de...

  2. Ölümsüz ve Çaresiz ~ Mary Janice DavidsonÖlümsüz ve Çaresiz

    Ölümsüz ve Çaresiz

    Mary Janice Davidson

    Betsy, Ölümsüzler Kraliçesi olabilir ama hâlâ ayakkabı görünce gözü dönüyor! Vampirler kraliçesi Betsy Taylor, tüm isteksizliğiyle ölümsüzlerin alabora olmuş dünyasını yönetmeye devam ediyor. Ancak...

  3. Ölümsüz ve İadesiz ~ Mary Janice DavidsonÖlümsüz ve İadesiz

    Ölümsüz ve İadesiz

    Mary Janice Davidson

    Betsy, bir yandan yarine kavuşma derdi içinde, bir yandan bodrum kattakilerle çarpışıyor, bir yandan da ayakkabı çantasından geri kalmamanın peşinde! Sanki alışveriş yapmak için...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Elit ~ Kiera CassElit

    Elit

    Kiera Cass

    Sarayda 6 kız… Savaş kızışıyor. “Babamdan gelen mektubu ellerimde tuttum. Aspen’in prenses olamayacağımdan emin oluşu aklıma geldi. Halk oylamasında en sonuncu olduğumu hatırladım. Maxon’ın...

  2. Baba Mirası – Gerçek Bir Hikâye ~ Philip RothBaba Mirası – Gerçek Bir Hikâye

    Baba Mirası – Gerçek Bir Hikâye

    Philip Roth

    Philip Roth “Baba Mirası”yla tüm zamanların karşı koyması en güç, en büyük kahramanına –babasına– yeniden can veriyor. Beyin tümöründen mustarip seksen altı yaşındaki Herman...

  3. Altın ~ Chris CleaveAltın

    Altın

    Chris Cleave

    Genellikle tam burada, size bu kitabın konusunu anlatırız, ama söz konusu Chris Cleave olunca işler biraz değişiyor. Çünkü eğer KÜÇÜK ARI’yı ya da KUNDAKÇI’yı...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur