Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Dilimdeki Acı
Dilimdeki Acı

Dilimdeki Acı

Monique Truong

Büyüme sancıları; arkadaşlar, sevgililer ve aileyle kurulan kurulamayan ilişkiler; insanın ruhuyla, düşünceleriyle, bedeniyle ve geçmişiyle giriştiği bir hesaplaşma… Küçük yaşlarından itibaren herkesten “farklı” olduğunu…

Büyüme sancıları; arkadaşlar, sevgililer ve aileyle kurulan kurulamayan ilişkiler; insanın ruhuyla, düşünceleriyle, bedeniyle ve geçmişiyle giriştiği bir hesaplaşma…

Küçük yaşlarından itibaren herkesten “farklı” olduğunu hisseden Linda Hammerick’in hikâyesi Dilimdeki Acı.Büyüdükçe, yaşadığı her deneyimle bu farklılığın sadece fiziksel olmadığını kavrayan Linda, kendi kimliğini, kişiliğini ararken hiç bilmediği gerçeklerle, hayatındaki sırlarla da yüzleşmek zorunda kalıyor. Üstelik neredeyse her kelimenin “tadını” alabilmesi onu daha da sıra dışı ve merak uyandırıcı biri haline getiriyor.

Kelimelere belli tatlar vererek Dilimdeki Acı’da eşine az rastlanır bir üslup kullanan ödüllü yazar Monique Truong’dan etkileyici ve sürükleyici bir roman…

“Çok iyi yazılmış, karışık bir kendini keşfetme hikâyesi.”
The Boston Globe

“Son derece şefkat dolu ve ustaca bir roman.”
O: The Oprah Magazine

“Dilimdeki Acı bir hayat hikâyesini aynı anda hem benzersiz hem de evrensel kılan nadir bir roman.”
Gloria Steinem

“Sürekli onun peşindeydiler ama asla yakalayamıyorlardı çünkü neye benzediğini bilmiyorlardı ve biliyor musun Atticus, sonunda onu nihayet gördüklerinde… gerçekten çok iyi biriydi…”
Yorganı çekip üzerime saran elleri çenemin
altında duruyordu.
“Çoğu insan öyledir, Scout”, dedi. “Onları nihayet görebildiğinde.”
Bülbülü Öldürmek

İtiraf
… 3 Ağustos 1998

Birinci Bölüm

Büyük dayım Harper’a âşıktım çünkü bana dans etmeyi o öğretmişti. “Ritim, kanın bedeninde dolaştığını hissedebilmektir” derdi. Bana gözlerimi kapatmamı ve vücudumun geri kalanını unutmamı söylerdi. Yapardım ve kendimizi kaybedercesine sağa sola, aşağı yukarı sallanırdık. Sessiz bir çocuk olduğum için severdi beni. Bana çocukluk fotoğraflarını gösterir, kendisinden üçüncü tekil şahıs olarak bahsederdi. “Buradaki Harper Evan Burch” derdi. O fotoğraflardaki çocuk da sessizdi. Kollarının her zaman dümdüz iki yandan sarkmış olmasına bakarak bunu söyleyebiliyordum; elleri asla beline dayanmış ya da Kuzey Carolina semalarına uzanmış olmazdı. İkimiz de sürekli sanki dar bir alana sıkıştırılmışız gibi derli toplu dururduk, kendimizi hep daha küçük parçalara katlamaya çalışır gibiydik. İkimiz de müziği severdik çünkü müzik soyunup içine atladığımız ve içinde kollarımızı rahatça sağa sola salladığımız bir nehirdi. 1975 senesiydi ve etrafımızı kaplayan su, göz alıcı disko ışıklarıyla pırıl pırıldı. Gerçi büyük dayım Harper ve ben, Elvis Presley, Jerry Lee Lewis ve Fats Domino eşliğinde dans ediyorduk. Twist ve mashed potato* danslarını yapıyor, göz göze her gelişimizde birbirimize göz kırpıyorduk. Büyük dayım Harper benim ilk aşkımdı. Yedi yaşımdaydım. Onunla birlikteyken kahkaham hiç eksik olmuyordu.

Yanında uyandığım erkeklerin bedenlerinde onu aradığımı ve şimdi artık sadece ışıkları kapattığımda onu görebildiğimi itiraf etmekten utanmıyorum. Papyonu açılmış, o zamanın modasına göre epey gösterişsiz kalan ikizkenar üçgenler halinde, gömleğinin yakasından iki yana sarkmış; pantolonu kırışık ve paçaları kıvrılmış; beyazlanmaya başlamış saçları çocukluğundaki gibi gözlerinden birisi bu saçlardan bir parçanın altında kalacak şekilde kesilmiş; diğer gözü, sanki üzerinde güneş pırıltıları yansıyan mavi bir göl.

Aslında anlatmaya büyük dayım Harper ile başlamayı düşünmemiştim ama bir aile betimlemesi sevgi içeren cümlelerle başlamalı. İlk aşkım büyük dayım olduğu için birçok insanın hayatındaki en üzücü tecrübeyi yaşamaktan kurtulmuş oldum. İlk aşkım ve ilk kalp kırıklığım farklı ellerde dağıtılmış oldu. Şanslıydım. Bu iki duyguya dair, biri içimi ısıtan, diğeri yüreğimi donduran iki anım birbirinden ayrılıp farklı vücutlara yerleştirilmişti. Büyük dayım Harper dönen bir 45’liğe plak iğnesini ilk değdirdiğinde beni saran hissi hâlâ hatırlayabiliyorum. Birdenbire olmuştu. Bedenimin derinlerinde saklanmış olan her şeyin yüzeye doğru çıktığını, derimin giderek inceldiğini, parçalara dağılmak üzere olduğumu hissetmiştim. Bunun acı veren bir şey olduğunu zannediyorsanız, inanın ki değildi. Aşkın bana yaptıklarıydı sadece; bedenimi değiştirip dönüştürmüştü. Altımdaki insanlara “Ah!” dedirten bir havai fişek gösterisi gibi, yükseldikçe büyüyüp parlayan bir ışık patlaması halinde parçalara ayrılıyordum. Büyük dayımın ismini yüksek sesle haykırdığımı hatırlıyorum. İlk aşkıma dair bu anı, o noktadan itibaren, daha sonra olacak her şeyden korunmuş oldu.

Size öncelikle kolay şeylerden söz edeceğim. Basit cümleler kuracağım. Sadece gerçeklere dair bu düz cümleler oyun masasına düşen iskambil kâğıtları gibi aramıza düşecekler: İsmim Linda Hammerick. Kuzey Carolina’nın, Boiling Springs kasabasında büyüdüm. Anne-babam Thomas ve DeAnne’di. En yakın arkadaşımın adı Kelly idi. Babamın “erkek Fatma”sıydım.* Annemin, havaya atıp tuttuğu sopasıyla bandonun önünde yürüyen amigo kızıydım. Okuduğum lisenin okul birincisiydim. Üniversitede hukuk okumak için çok uzaklara gittim. Şu an yaşadığım yer, New York. Büyük dayım Harper’ı özlüyorum.

Ancak bu kartlar bir kere yere atıldıklarında, karmakarışık bir sıralamayla birbirlerinin üstüne düşmeye mahkûmlar; mesela maça kızının kafası, sinek papazının gövdesine ya da jokerin yamru yumru bacakları, bir kupanın üstüne düşecek: Büyüdüğüm yer (Thomas ve Kelly). Annem ve babam (okul birincisi ve bandonun önünde yürüyeni). En yakın arkadaşımın ismi (Harper). Babamındım (New York). Annemindim (üniversite ve hukuk fakültesi). Lisemindim (“erkek Fatma”). Çok uzaklara gittim (Thomas ve DeAnne). Şu an yaşadığım yer (Boiling Springs). Özlüyorum (Linda Hammerick). Doğruyu bulmanın tek yoluysa kâğıtları tekrar yavaşça elimize alıp her birini incelemek.

* * *

Büyükannem Iris Burch Whatley, 14 Şubat 1987’de öldü. Tek bir yalan bile söylememişti ve giderek soyu tükenmekte olan ailemizi bu durumun korkusu bir arada tutmuştu. Sağlığı kötüye gittikçe, biz de gerçek yüzümüzü göstermeye başladık. Bu dünyadan göçüp gittiğinde, aile yadigârı bir gülün taç yaprakları gibi çiçek açtık ve o gül sonra kuruyup parçalandı. Iris, annemin annesi, büyük dayım Harper’ın ablasıydı.

Büyükannem Iris, ölüm döşeğinde bir kadın için fazlasıyla bakımlı görünüyordu. Kaşları taptaze çizilmişti. Dudakları buğulu bir mercan rengindeydi. Ak düşmüş saçları çok yakın zamanda, biraz değiştirilerek modernleştirilmiş bir hotoz biçimine sokulmuştu. Hizmetinde ona bakmak için eve gelen bir hemşire, bir de güzellik uzmanı bulunuyordu. Bunlar evde ölmenin getirdiği yan maliyetlerdi.

“Seninle ilgili bildiklerim, küçük kız, söylesem seni ikiye böler.” Büyükannemin bana söylediği son sözler bunlardı.

Sanki yattığı yatağın başucunda dururken bana saati sormuş ve ben de ona “Öğle vakti” diye cevap vermişim gibi sakin bir sesle “Şıllık” diye yanıtladım onu.

Büyük dayım Harper’dan kahkahasını bastırmaya çalıştığında çıkarttığı, hıçkırığı andıran ses çıktı. Büyükannemin sütlü mavi gözleri kapandı ve büyük dayıma göre tam bir dakika sonrasına kadar tekrar açılmadı. DeAnne (o zamanlar artık anneme bu şekilde hitap etmeye başlamıştım) bu bir dakikayı, “Kapat çeneni Linda” diye fısıldayarak değerlendirdi. Sonra öfke dolu bir hareketle kapıyı işaret etti, ben de kapıyı çarpıp dışarı çıktım.

DeAnne için bu laf dalaşı, yetmiş dört yaşındaki annesi ve on dokuz yaşındaki kızının ortak özelliklerinin acı veren son bir göstergesiydi. Büyükannem Iris ve ben, ikimiz de gerçekleri söylüyorduk ve DeAnne bunları duymaya dayanamıyordu.

DeAnne beni büyükanneme veda edeyim diye üniversiteden eve çağırmıştı:

Uçakla gel Linda. Tanrı aşkına, yine otobüse binme.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. En Tatlı Meyveler ~ Monique TruongEn Tatlı Meyveler

    En Tatlı Meyveler

    Monique Truong

    Monique Truong, gerçek ve hayal gücünü yenilikçi bir anlatım tarzıyla muhteşem biçimde harmanlayarak, hayatına girmiş kadınların gözünden ünlü yazar Lafcadio Hearn’ün yaşamını ve aşklarını...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Küçük Şeylerin Tanrısı ~ Arundhati RoyKüçük Şeylerin Tanrısı

    Küçük Şeylerin Tanrısı

    Arundhati Roy

    Arundhati Roy, İngiltere’nin en saygın edebiyat ödülü olan Booker Ödülünü 1997 yılında Küçük Şeylerin Tanrısı adlı romanıyla aldı. Lirik bir dille, şiirsi bir anlatımla,...

  2. Cinayet Oyunu ~ Isabel AllendeCinayet Oyunu

    Cinayet Oyunu

    Isabel Allende

    Yeniden ağzını bağlamak zorundayım. Dinlenmeye çalış, ben bu gece dönerim; çünkü öyle her saat girip çıkamam. İnanmayacaksın ama dışarıda sabah vakti. Bu odanın duvarlarında...

  3. Fahrenheit 451 ~ Ray BradburyFahrenheit 451

    Fahrenheit 451

    Ray Bradbury

    “Mutlu olmamız için gerekli her şeye sahibiz, ama mutlu değiliz. Bir şey eksik. Etrafa bakındım. Ortadan kaybolduğunu kesinlikle bildiğim tek şey, on-on iki yıldır...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur