Bugünün okurlarını da etkileyecek bir aşk romanı olan Çılgın Gibi’de Suat Derviş’in bir başka unutulmaz kahramanı Celile sahne alıyor. Geçmişin farklı dünyasına değişmeyen duyguların eşlik ettiği Çılgın Gibi’nin, Türk romanının önemli örnekleri arasında kalıcı bir yer edineceğine inanıyoruz…
Suat Derviş, bence önemli bir romancımız. Siyasî görüşleri dolayısıyla hem epey eziyet çekmiş, hem de unutturulmak istenmiş. İlk romanlarını çok genç yaşta kaleme almış. O zamanın büyük bir ustası, Ahmet Haşim, bu ilk eserleri özellikle salık vermiş; genç romancıyı bir ‘üslûpçu’ olarak esenlemiş. Edebiyat tarihimiz pek farkında değil.
Birkaç kez basıldığı halde, edebiyatseverlerin üzerinde yeterince durmadıkları Çılgın Gibi, Suat Derviş imzalı çok güzel bir romandır. Acı bir aşk romanı. Aşkı Marksist açıdan tahlil eden bir roman; bence, edebiyatımızda kardeşi yok.
Selim İleri
Suat Derviş önce kahramanlarının yaşadığı iklimi ustalıkla tarif ediyor. Dönemin İstanbul’u, karaborsa ve savaş zenginlerinin hayatı, güç tutkusu, soyluluğun bir hayalet gibi hâlâ gücünü hissettirmesi vs… Sonra kahramanlarımızı tanıyoruz tüm hususiyetleriyle ve ardından başlayan yasak aşk hikâyesi. “Aşkın masumluğundan kopması, aldatmanın insanda yarattığı haz ve pişmanlık, mutluluğun her halükârda elde edilemeyişi”, hepsini de ince ince işliyor.
Ercan Kesal
ÇILGIN GİBİ: “BEN ZARARSIZ BİR KADINIM, SEN AŞKTAN KORK!..”
Suat Derviş 1903’te doğmuş. Babası ünlü bir hekim, tip profesörü. Annesi saray kökenli. Dedesi Abdülmecid’in mabeyncisi. Derviş, iyi okullarda okumuş. Almanya’da müzik ve edebiyat eğitimi almış. Edebiyata girişi şiirle. Yayımlanan ilk şiiri: Hezeyan. Ilk romanı: Kara Kitap (1920)
1936’da Resimli Ay ve Tan’da yazmaya başlıyor. Ortamı, ilişkileri ve hayatı da değişiyor. 1940’ta Reşat Fuat Baraner’le evlilik. 1944’ten sonra da tutuklanma ve sürgün yılları. Ablasıyla Paris’e gidiyor. Gazetecilik yaparak ve yazarak geçinmeye çalışıyor. Çılgın Gibi, Paris’te Fransızca’ya çevriliyor. (Les Ombres du Yali/ Yalının Gölgesi). Ankara Mahpusu da aynı yıllarda Fransızca’da: Le Prisonnier d’Ankara.
Her ikisi de, Türkçe’den Fransızca’ya çevrilen ilk eserler olması açısından önemli. Yabancı eleştirmenler, Derviş’i Balzac ve Gorki ile karşılaştırıyorlar.
1961’de Türkiye’ye dönüyor. Çoğu müstear isimlerle yazmaya devam ediyor. 1972’de yalnız ve herhalde küskün, ölüyor.
Çılgın Gibi’yi okumaya başladıktan bir süre sonra, tam anlamıyla emin olamadığımın da farkında olarak kendi kendime şöyle mırıldanmıştım:
“İşte. bir Madam Bovary hikâyesi daha!”
Yayınlandığı dönemde fırtınalar koparan bir eserdir Flaubert’in Madame Bovary’si. Bovarizm psikolojide de bir terim olarak yerini almış. Romantizm tutkusu, sürüklenme, tatminsizlik, aşkı için mahvolmayı göze almak:
…Bu başka kadın bu laahlaki ve mecnun kadın, içinde birdenbire doğmuş olan bu ikinci kadın, kendini Muhsin’in kollarina atabilmek için öteki Celile’nin, birinci kadının hayatını, iffetini, namusunu ve haysiyetini çiğnemekten, çiğneyip öteye geçmekten en ufak bir korku duymayacaktı. Ve bu pek müthişti…”
Bu yüzden, Çılgın Gibi’yi okumaya başladığınızda aklınıza Madame Bovary’nin gelmesi çok da şaşırtıcı değil doğrusu. Flaubert’in romanındaki Paris-Taşra ayrılığı Nişantaşı-Firuzağa farklılığı olmuş; Emma’nın tutkularına benzer sıkıntılar taşıyan Celile yasak aşkın kadını, Dr Charles Bovary’nin kaderdaşı Ahmet olmuş, yasak aşkın öznesi Rodolphe yerine de Muhsin var!
Kazın ayağı hiç de öyle değilmiş ama!
Suat Derviş önce kahramanlarının yaşadığı iklimi ustalıkla tarif ediyor. Dönemin Istanbul’u, karaborsa ve savaş zenginlerinin hayatı, güç tutkusu, soyluluğun bir hayalet gibi hálá gücünü hissettirmesi vs… Sonra kahramanlarımızı tanıyoruz tum hususiyetleriyle ve ardından başlayan yasak aşk hikayesi. “Aşkın masumluğundan kopması, aldatmanın insanda yarattığı haz ve pişmanlık, mutluluğun her halukarda elde edilemeyişi”, hepsini de ince ince işliyor.
Romanın en büyük başarısı ustaca oluşturduğu perspektifi. Kieslovski’den ödünç alırsak: Suat Derviş kahramanlarımızın, özellikle Celile’nin dünyasını tarif ederken her zaman sevilenin değil, seven bir insanın gözüyle bakıyor.
Edebiyatımızda roman kavramı tartışılırken, Ahmet Hamdi Tanpınar, evrensel anlamda güçlü romancılığın olamamasını, “günah çıkarma müessesi olmadıgına” baglar. Suat Derviş bu sorunu ustalıkla aşmış, hiçbir sakınma yok kendi karanlıgina dalmakta:
“…Onu severken ölü yalının ruhuna sarmış olduğu soğuk kefenlerden ruhunu sıyırarak, bu dirilişin bütün ihtişamı ve ulviyeti içinde ve bütün insanlar gibi hayattan nasibi olan elem ve zevk hissesi isteyen ve arayan bir hırsla seviyordu…”
Kitap bilindik ve tahmin edilebilir şekilde ilerlerken alttan alta onu farklı ve biricik kılan şeyi fark etmeye başlıyorsunuz. Çılgın Gibi’deki aşk kavramı, hiç de öyle çabucak tüketilip adı konulabilecek bir kavram değil. Romandaki Muhsin’in bile bir türlü anlayamadığı şey de bu galiba!
Muhsin: “Celile, senden korkuyorum.”
Celile: “Ben zararsız kadınım Muhsin; sen aşktan kork!”
Celile’de, sessiz sedasız Ahmet’i bir mektupla terk edip Muhsin’in metresi olmaya, çocuğunu bir bela gibi tarif eden aşığının ısrarıyla kürtaj olup kurtulmaya bile razı olan Celile’deki aşk Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı’ndaki Halil’in tuhaf ve tutkulu aşkına, Karacaoğlan’ın şiirlerindeki lirik ve saf aşka, Veysel’in ‘güzelliğin on para etmez’ dediği aşka benziyor. Çılgın Gibi’deki, ne Bovarizm’le ne de varoluşçu felsefeyle tarif edilebilecek bir aşk.
Belki de bu yüzden, kitabın finalinin hınzırca bir tahminle, Bovarist karakterimiz Celile’nin intiharıyla sonuçlanacağını düşünürken beklenen olmaz.
“Affetmek sevmektir. O halde madem ki beni seviyorsun ve seni ne kadar sevdiğimi ve nasıl sevdiğimi şimdi bütün manasıyla ve bütün etrafıyla biliyorsun. Niye o kadar mahzunsun?” sorusunu soran Muhsin’in karşısında Celile, başını arkaya doğru atar ve aşığının gözlerinin içine dik dik bakarak ve okuyucunun hevesini gırtlağında bırakarak:
“Sana bu kadar yakın ve senden bu kadar uzak olduğum için!” der…
Celile zor olanı seçer, yaşamayı, birey olmayı…
Suat Derviş’in sinemada da izleri var. Fosforlu Cevriye adını taşıyan filmler çekilmiş çokça. Ama, Derviş’in Fosforlu Cevriye romanı ile çok da ilgisi olmayan filmler bunlar. Yine de, filmlerin senaryolarına baktıgınızda, fazlasıyla ilham verdiği düşünülebilir. Vesikalı Yarim de böyle bir film. Çılgın Gibi’yi okuyup bitirdikten sonra, Suat Derviş’in romanlarına dair hayıflanmamı bu sefer kendimden emin (Vesikalı Yarim’deki Sabiha’nın Halil’e söylediği gibi) mırıldandım:
“Çok eskiden rastlaşacaktık!…”
ERCAN KESAL
I
Bu gece niçin böyle mahzunsunuz?
Sana bu kadar yakın ve senden bu kadar uzak olduğum için.
Genç kadın böyle bir cevap beklemiyordu. Hele onun bōyle, “sen” diye hitap edişi Celile’yi büsbütün şaşırtmıştı.
Soluk yüzü saçlarının ta dibine kadar kızardı. Bu sözdeki ve bu hitaptaki samimiyet, eğer Muhsin’in gözlerinde bu kadar acayip ve bu kadar hummalı bir bakış olmasaydı bir laubalilik…
Onun gözlerinde ve sesinin sıcak ahenginde öyle derin bir mana vardı, yahut Celile bunlarda öyle derin bir mână vehmediyordu’ ki, onun bu cüretine hiddet etmek istediği halde hiddet edemiyordu. Bütün gayretine rağmen buna muvaffak olamadığını hayretle görüyordu.
Halbuki, bu bir vakıaydı. Ancak pek kısa bir zamandan beri tanıdıkları bu yabancı adam ona birdenbire böyle “sen!” diye hitap etmekten ve “sen” diye hitap ederken ondan uzak olduğundan dolayı ıstırap duyduğunu belirtmekten çekinmemişti.
Münasebetsiz adam!
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap AdıÇılgın Gibi
- Sayfa Sayısı304
- YazarSuat Derviş
- ISBN9786053754916
- Boyutlar, Kapak13*19,5, Karton Kapak
- Yayıneviİthaki Yayınları / 2015
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Ansızın Günbatımı ~ Ayşe Sarısayın
Ansızın Günbatımı
Ayşe Sarısayın
Kemikleşmiş değer yargılarına bağlılık mı, kendi olmak savaşında korkusuzca yol alıp gitmek mi?! Dıştan bakıldığında her şey ne kadar düzgün: Eğitimli, saygın anne baba,...
- Gönül Yarası ~ Ahmet Günbay Yıldız
Gönül Yarası
Ahmet Günbay Yıldız
Gönül Yarası yazarın değişik bir romanı, çilelerin yoğurup pişirdiği insanlarımızın eşyaya rahmet dolu bakışları… Ve bu bakışla yetişen nesillerin ümit yüklü mesajları… Zevkle okuyacağınız...
- Hata Yaptıysam Aramızda Kalsın (Yol Öyküleri) ~ Cezmi Ersöz
Hata Yaptıysam Aramızda Kalsın (Yol Öyküleri)
Cezmi Ersöz
Uzun ve yorucu yolculuklardan sonra denize varmayı çok severim. Hayatın tam içine girip, göze aldığım ne varsa dibine kadar yaşayıp sonra yine kendime dönmek...