Başlangıçta yeterince genç, yeterince sersemdirler; kendilerinden ve birbirlerine olan aşklarından emin. Belirsizlikler bile heyecan vericidir. Evlenirler, çocukları olur ve aile hayatının olağan afetleri onları da bulur – kolik bir bebek, sendeleyen ilişki, pili bitmiş tutku.
Yeterince yok sayıp duvara toslayınca kadın –ki artık kendinden eş diye bahsetmektedir– geçmişe döner ve Kafka’nın, Stoacıların, hatta talihsiz Rus kozmonotların rehberliğinde onları bu noktaya getiren adımların izini sürmeye başlar. Ta ki neleri tamamen kaybettiklerini ve ellerinde ne kaldığını bulana dek.
Jenny Offill’in pek çok dile çevrilen ve eleştirmenler tarafından yılın en iyileri arasında gösterilen romanı EŞ kırık dökük bir aşk hikâyesi. Bir oturuşta bitirebileceğiniz ama yankısı zihninizde asılı kalacak güçte bir roman.
1
Antilopların gözleri 10x büyütme yeteneğine sahiptir demiştin. Her şeyin başladığı zamanlardı ya da aşağı yukarı o aralar. Bu da antilopların bulutsuz bir gecede Satürn’ün halkalarını görebildikleri anlamına geliyordu.
Birbirimize tüm hikâyelerimizi anlatmamızdan aylar önceydi. Daha o zamandan hikâyelerin bazıları zahmete değmeyecek kadar önemsiz görünüyordu. O halde neden şimdi aklıma geliyorlar? Hepsinden bu kadar bıktığım şu zamanda, neden aklıma geliyorlar?
Anılar mikroskobik şeyler. Bir araya toplaşıp ayrılıveren minicik parçacıklar. Küçük insancıklar, demişti Edison onlara. Varlıklar. Nereden geldikleri hakkında bir teorisi vardı ve teoriye göre o yer, uzayın derinlikleriydi.
İlk tek başıma seyahatimde bir restorana girip biftek ısmarlamıştım. Fakat siparişim geldiğinde önümde sadece dilimlenmiş çiğ bir et parçası buldum. Yemeye çalıştım ama fazla kanlıydı.
Boğazım yutkunmayı reddetti. Sonunda ağzımdakini peçeteye çıkardım. Tabağımda hâlâ bolca et vardı. Garsonun yemediğimi fark edip gülmesinden ya da bana kızmasından korktum. Uzun süre ete bakarak, öylece oturdum. Ardından tombul ekmeklerden birini aldım, içini çıkardım ve eti oraya gizledim. Çantam çok küçük olsa da kimseye görünmeden ekmeği içine sığdırabileceğimi düşündüm. Hesabı ödedim ve durdurulmayı bekleyerek dışarı çıktım ama durduran olmadı.
Öğleden sonralarımı şehir parklarından birinde Horace okuyormuş numarası yaparak geçiriyordum. Akşam vakti insanlar metrodan dışarı, sokaklara akın ediyorlardı. Paris’te metronun bile güzel olması şarttı. Denizleri koşarak aşanlar, ancak tepelerindeki göğü değiştirirler, ruhlarını değil.
Sadece yulaf yiyen Kanadalı bir çocuk vardı. Dişlerimi muayene etmek isteyen Fransız bir çocuk. Druid soyundan gelen İngiliz bir çocuk. İşitme cihazı satan Hollandalı bir çocuk. Tek başına yolculuk yapmaya bayıldığını söyleyen bir Avustralyalıyla tanıştım. Deniz kıyısında içkilerimizi yudumlarken bana işini anlattı. Öğrencinin anlatılanı anlaması, anladığının yüzünde ilk kez belirişi müthiş bir şey, dedi. Başımı salladım, etkilenmiştim, ömrümde kimseye bir şey öğretmediğim halde. Ne öğretiyorsun, dedim. Paten kaymayı, dedi.
Yağmurun dinmek bilmediği yazdı. Kazağımın köpeği andıran berbat kokusunu ve ayakkabılarımın şapırdayışını hatırlıyorum. Üstelik her şehirde aynı sahne. Sokağa adım attıktan sonra ıslanmamak için eşikte bekleyen kız için şemsiyesini açan bir erkek.
Başka bir gece. Brooklyn’deki eski dairem. Vakit geçti ama elbette uyuyamamıştım. Tepemde speed’ci ucubeler büyük bir keyifle bir şey söküyorlardı. Pencerede yapraklar. Üstüme ani bir ürperti gelince battaniyeyi kafama çektim. Atları da yangından böyle çıkardıkları geldi aklıma. Görmezlerse paniklemezler. Kafamda battaniyeyle kendimi daha sakin hissedip hissetmediğimi algılamaya çalıştım. “Hayır, hissetmiyorum”du cevabım.
9
İyiliğiyle ünlüdür kocam. Daima bilinmez hastalıklara yakalananlara para gönderir, deli komşunun kapısının önünü kürer ya da Rite Aid’deki şişman kızla merhabalaşır. Ohio’ludur. Diğer bir deyişle otobüs şoförüne teşekkürü asla ihmal etmez, bagaj alırken itiş kakış önlere geçmeye kalkışmaz. Kendisini ifrit edenlerin listesini de tutmaz. İnsanlar iyi niyetlidir. Buna inanır. O zaman benimle nasıl evlenebildi? Ben sıkça ve kolaylıkla nefret ederim. Bacaklarını iki yana açarak oturanlardan nefret ederim mesela. Yüzde 110 verdiğini iddia edenlerden. Arsızca zengin oldukları halde “yuvarlanıp gidiyoruz” diyenlerden. Çok yargılayıcısın, diyor kafa doktorum bana. Ben de bunu düşünerek eve dönüş yolu boyunca ağlıyorum.
Daha sonra telefonda kız kardeşimle konuşuyorum. Bebek omzumda, yürüyüşe çıkmışım. Bebek bir şeye uzanıp ağzına atıyor ve tıkanıyor. “Hemen baş aşağı çevir!” diye haykırıyor kız kardeşim. “Sırtına sertçe vur!” Ben de vuruyorum. Ta ki yeşil, güzelliğini hâlâ koruyan yaprak elime gelene kadar.
Acil durum önlemleri konusuna kalıcı bir merak geliştiriyorum. Bu konuda kocamdan destek almaya çalışıyorum. Ondan sırt çantasında çakı ve küçük bir fener taşımasını istiyorum. İdeal şartlarda paraşüt işi de gören şu duman maskelerinden edinmesini isterdim. (Okuduğuma göre zenginseniz ve yeterince korku içindeyseniz bunlardan alabiliyormuşsunuz.) Kocam marazi bir düş gücüm olduğunu düşünüyor. Hiçbir şey olacağı yok, diyor. Ama ben sözler vermesini istiyorum. Bir şey olduğu takdirde insanları kurtarmaya kalkmayacağına, olabildiğince çabuk eve geleceğine söz vermesini istiyorum. O bu talebim karşısında sarsılmış görünse de ben amansızca bastırmayı sürdürüyorum. Sekreter kızı, ihtiyar hanımı ve şişman adamı merdivenlerde inler halde bırak. Eve gel, diyorum. Onu kurtar.
Birkaç gün sonra bebek bahçe hortumunun canlandığını görüyor ve böylece kahkahasını duyuyoruz.
Tüm hayatım şu an tek bir mutlu an gibi görünüyor. Uzaya giden ilk insan böyle demişti.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıEş
- Sayfa Sayısı188
- YazarJenny Offill
- ISBN9786054729708
- Boyutlar, Kapak14 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDomingo Yayınevi / 2016
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Watson Ailesi ~ Jane Austen
Watson Ailesi
Jane Austen
Jane Austen’ın 1803’te yazmaya başlayıp tamamlayamadığı romanı Watson Ailesi yazarın daha sonra kaleme aldığı diğer eserlerine bir girizgâh niteliği taşıyor. Kıvrak zekâsının ürünü müthiş ironisiyle, İngiliz...
- Brideshead’e Son Gidiş ~ Evelyn Waugh
Brideshead’e Son Gidiş
Evelyn Waugh
Savaş günlerinde Yüzbaşı Ryder’ın bölüğü Brideshead adıyla bilinen büyük ve eski bir malikânede görevlendirilir. Ryder, buraya daha önce gelmiştir; burası onun gençliğinin, hayallerinin ve...
- Yaban Muzu ~ José Mauro de Vasconcelos
Yaban Muzu
José Mauro de Vasconcelos
Bir gün, değişik bir yaşam peşinde sertão’ya daldım. Yüreğimi, kaygıyla dönüşümü bekleyeceği bir ağaç gölgesinde bıraktım ve yürüdüm. Durmadan yürüdüm. Güneş yüzümü ve ellerimi yaktı. Tozlu, uzun ve sessiz pek çok yol aştım.