Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Tungsten Dayı – Kimyasal Bir Çocukluğun Anıları
Tungsten Dayı – Kimyasal Bir Çocukluğun Anıları

Tungsten Dayı – Kimyasal Bir Çocukluğun Anıları

Oliver Sacks

Son olarak “Uyanışlar” adlı kitabıyla Türk okuruyla buluşan ve aslında bir nörolog olan Oliver Sacks, bu kez farklı bir konudan, kimyadan bahsediyor. Kitapta, yazarın…

Son olarak “Uyanışlar” adlı kitabıyla Türk okuruyla buluşan ve aslında bir nörolog olan Oliver Sacks, bu kez farklı bir konudan, kimyadan bahsediyor. Kitapta, yazarın kimya tutkusunun yanında ailesini, II.Dünya Savaşı’nı ve savaşın gündelik yaşama olan etkisini de bulacaksınız. Üstelik Roza Hakmen’in titiz çevirisiyle…

Çocukluk anılarımın birçoğu metallerle ilişkilidir; metallerin, doğduğumdan beri benim üzerimde güçlü bir etkisi vardı sanki. Parlak, ışıltılı, gümüşi görünümleri, pürüzsüzlükleri ve ağırlıklarıyla diğer maddelerden ayrılır, dünyanın çeşitliliği içinde dikkati çekerlerdi. Dokunduğunuzda serindiler ve vurduğunuzda çınlarlardı.

Altının sarı rengine ve ağırlığına bayılırdım. Annem parmağındaki alyansı çıkarıp bir süre elimde tutmama izin verir, saflığını, asla kararmadığını anlatırdı. “Bak, ne kadar ağır,” derdi. “Kurşundan bile ağır.” Kurşunun ne olduğunu biliyordum, çünkü tesisatçının bıraktığı ağır, yumuşak boruyu ellemiştim. Annem altının da yumuşak olduğunu, bu yüzden sertleştirmek için genellikle başka bir metalle karıştırıldığını söylemişti.

Bakır da öyleydi; kalayla karıştırılınca tunç elde ediliyordu. Tunç! Kelimenin kendisi bile benim için bir borazandı adeta, çünkü savaş, tuncun tunca cesurca çarpışı, tunçtan kalkanlara çarpan tunçtan mızraklar, Akhilleus’un ünlü kalkanı demekti. Annemin dediğine göre, bakır çinkoyla karıştırıldığında ise, pirinç elde edilirdi. Hepimizin –annemin, ağabeylerimin ve benim– kendimize ait, pirinçten Hanukka menora şamdanlarımız vardı. (Babamın şamdanı gümüştendi.)

Bakırı, mutfağımızdaki kocaman bakır kazanın parlak pembe rengini biliyordum; sadece yılda bir kez, bahçedeki ayvalarla ekşi elmalar olgunlaştığında aşağı indirilir, annem onları kaynatıp marmelat yapardı.

Çinkoyu da biliyordum: Bahçedeki mat, mavimsi kuş kurnası çinkodandı; kalayı ise, pikniğe giderken sandviçlerin sarıldığı kalın folyodan tanıyordum. Annem, kalayın ve çinkonun, büküldüğünde kendine has bir “çığlık” attığını göstermişti. “Kristal yapısındaki deformasyondan ötürü,” demişti, beş yaşında olduğumu ve söylediklerini anlayamayacağımı bir an unutarak; yine de sözleri beni büyülemiş, daha fazla öğrenme isteğiyle doldurmuştu.

Bahçede dökme demirden devasa bir çim düzleme makinesi vardı; babam iki yüz elli kilo ağırlığında olduğunu söylerdi. Biz çocuklar onu kımıldatamazdık, ama çok kuvvetli olan babam, yerden kaldırırdı. Hep biraz paslıydı, bu da beni rahatsız ederdi, çünkü pas tabakalar halinde soyulur, küçük oyuklar, kabuklar oluşurdu; günün birinde makinenin tamamının çürüyüp parçalanarak kırmızı tozdan ve pas tabakalarından bir yığına dönüşmesinden korkardım. Metalleri altın gibi sağlam, zamanın kayıplarına ve tahribatına karşı koyabilen maddeler olarak görmek istiyordum.

Bazen nişan yüzüğünü çıkarıp üzerindeki pırlantayı göstersin diye anneme yalvarırdım. Hayatta gördüğüm en parıltılı şeydi, emdiği ışıktan daha fazlasını dışarıya saçıyordu sanki. Camı nasıl kolaylıkla çizdiğini gösterirdi annem, sonra da dudaklarıma değdirmemi söylerdi. Garip, şaşırtıcı bir soğukluğu vardı; metaller dokununca ele serin gelirdi, ama pırlanta buz gibiydi. Annem pırlantanın ısıyı çok iyi –herhangi bir metalden daha iyi– ilettiğini, onun için de dudaklara değdirildiğinde vücudun ısısını çektiğini söylerdi.

Bu ileride hiç unutmayacağım bir duyguydu. Bir keresinde de, annem pırlantayı bir kalıp buza değdirince, elin ısısının nasıl çekildiğini, buzun tereyağı gibi kesiliverdiğini göstermişti. Pırlantanın, kışın her odada kullandığımız kömür gibi, karbonun özel bir şekli olduğunu söylemişti. Buna çok şaşırmıştım; siyah, tabakalara ayrılan, ışığı geçirmeyen kömürle annemin yüzüğündeki sert, şeffaf mücevher nasıl aynı şey olabilirdi?

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Anı - Anlatı
  • Kitap AdıTungsten Dayı – Kimyasal Bir Çocukluğun Anıları
  • Sayfa Sayısı304
  • YazarOliver Sacks
  • ISBN9789750808169
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2022

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Uyanışlar ~ Oliver SacksUyanışlar

    Uyanışlar

    Oliver Sacks

    Uyanışlar, 1920’lerde dünyanın çeşitli yerlerinde görülen “uyku hastalığı” salgınının kurbanı yirmi hastanın ve kırk yıl sonra, Doktor Sacks’ın gözetiminde aldıkları “mucize ilaç” L-DOPA sayesinde...

  2. Halüsinasyonlar ~ Oliver SacksHalüsinasyonlar

    Halüsinasyonlar

    Oliver Sacks

    Sacks, kitaplarının dünya üzerinde binlerce okur tarafından okunmasını sağlayan kendine özgü yazım tarzını ve yaklaşımını Halüsinasyonlar’da da sergiliyor: Karısını Şapka Sanan Adam, Uyanışlar, Migren...

  3. Her Şey Yerli Yerinde – İlk Aşklar ve Son Öyküler ~ Oliver SacksHer Şey Yerli Yerinde – İlk Aşklar ve Son Öyküler

    Her Şey Yerli Yerinde – İlk Aşklar ve Son Öyküler

    Oliver Sacks

    Oliver Sacks’ın ölümünden sonra yayımlanan üçüncü derlemesi “Her Şey Yerli Yerinde”, ünlü nörolog-yazarın ilgi alanının genişliğini gözler önüne seren yazılardan oluşuyor. Bunlardan bazılarında Sacks’ın...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Kaş’ta Gün Batımı – Anılar ~ Serhat KarakartalKaş’ta Gün Batımı – Anılar

    Kaş’ta Gün Batımı – Anılar

    Serhat Karakartal

    Bir Osmanlı ailesinin cumhuriyet dönemine geçişten sonraki inişli çıkışlı hikayesi gölgesinde 1970’lerin talim terbiye ve tedrisatından çıkmış son kuşağından bir üyesinin hayata tutunmasının, kendini...

  2. Vasiyet İbret ve Gözyaşı ~ Halit ErtuğrulVasiyet İbret ve Gözyaşı

    Vasiyet İbret ve Gözyaşı

    Halit Ertuğrul

    VASİYET, her okuyucumuza ısrarla tavsiye ettiğimiz, yaşanmış bir eserdir. VASİYET bu toplumda yaşayan herkesin özlemleri, hayalleri ve acılarıdır. VASİYET, işledikleri hataların kurbanı olarak, hayatlarını...

  3. Cezaevi Arkadaşım Yılmaz Güney – Çirkin Kral’la Ulucanlar’da ~ Avni BektaşCezaevi Arkadaşım Yılmaz Güney – Çirkin Kral’la Ulucanlar’da

    Cezaevi Arkadaşım Yılmaz Güney – Çirkin Kral’la Ulucanlar’da

    Avni Bektaş

    “Avni Bektaş giyindi. Küçük masanın üzerinde, gece yatarken gelişigüzel bıraktığı pembe pelür kâğıtlarını, kurşunkalemlerini, silgisini, kalem açacağını, zımpara kâğıdını toparladı; ranzasının başucuna koydu. Anılarını...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur