Orman Cini, Burada Rusça Konuşulur, Sesler, Kanat Çarpması, Tanrılar,
Talihin İşi, Liman, İntikam, Lütuf,
Bir Günbatımının Ayrıntıları, Fırtına,
La Veneziana, Bachmann, Ejderha, Noel,
Rusya’ya Hiç Gitmeyen Mektup, Kavga,
Çorb’un Dönüşü, Berlin Rehberi,
Çocuk Masalı, Dehşet, Ustura, Yolcu,
Kapı Zili, Bir Onur Meselesi, Noel Hikâyesi, Patates Cini, Tırtılcı, Fiyakalı Bir Zat,
Kötü Bir Gün.
İÇİNDEKİLER
Orman Cini………………………………………………………………………………………………………………………..7
Burada Rusça Konuşulur………………………………………………………………………………………12
Sesler………………………………………………………………………………………………………………………………….22
Kanat Çarpması…………………………………………………………………………………………………………..36
Tanrılar………………………………………………………………………………………………………………………………59
Talihin İşi………………………………………………………………………………………………………………………….68
Liman………………………………………………………………………………………………………………………………….79
İntikam………………………………………………………………………………………………………………………………87
Lütuf……………………………………………………………………………………………………………………………………95
Bir Günbatımının Ayrıntıları……………………………………………………………………………102
Fırtına……………………………………………………………………………………………………………………………..110
La Veneziana……………………………………………………………………………………………………………..114
Bachmann…………………………………………………………………………………………………………………….147
Ejderha……………………………………………………………………………………………………………………………157
Noel ………………………………………………………………………………………………………………………………….164
Rusya’ya Hiç Gitmeyen Mektup…………………………………………………………………..172
Kavga………………………………………………………………………………………………………………………………177
Çorb’un Dönüşü………………………………………………………………………………………………………185
Berlin Rehberi……………………………………………………………………………………………………………195
Çocuk Masalı ……………………………………………………………………………………………………………..202
Dehşet…………………………………………………………………………………………………………………………….217
Ustura……………………………………………………………………………………………………………………………..225
Yolcu………………………………………………………………………………………………………………………………..230
Kapı Zili…………………………………………………………………………………………………………………………..237
Bir Onur Meselesi …………………………………………………………………………………………………..250
Noel Hikâyesi …………………………………………………………………………………………………………….280
Patates Cini …………………………………………………………………………………………………………………287
Tırtılcı ………………………………………………………………………………………………………………………………313
Fiyakalı Bir Zat…………………………………………………………………………………………………………..328
Kötü Bir Gün………………………………………………………………………………………………………………340
ORMAN CİNİ
MÜREKKEP hokkasının değirmi, titrek gölgesinin çevresinden kalemle dalgın dalgın geçmekteydim. Uzakta bir odada bir saat çaldı, bense, hayalcinin teki olduğumdan, birinin önce yavaşça derken giderek daha hızlı kapıyı vurduğunu sandım. O kişi kapıya on iki kere vurdu, sonra beklentiyle durakladı.
“Evet, buradayım, içeri buyurun…”
Kapı kolu çekingence gıcırdadı, akmış mumun alevi yan yattı ve yıldızlı, ayaz gecenin çiçek tozuna bulanmış kambur, kırçıl adam bir gölgenin dikdörtgeninden yanlamasına zıplayıp çıkıverdi.
Yüzünü tanıyordum – ah, hem öyle uzun zamandır tanıyordum ki!
Sağ gözü halen gölgedeydi, sol gözüyse, çekik ve dumanlı yeşil, ürkekçe beni gözlemekteydi. Gözbebeği bir pas lekesi gibi kızıl kızıl parlıyordu… Şakağına düşen o yosun grisi perçem, o soluk gümüş rengi zor seçilir kaş, bıyıksız ağzının kenarındaki o gülünç kırışık – bütün bunlar belleğimi nasıl da kurcalıyor ve hafifçe tedirgin ediyorlardı!
Ayağa kalktım. O da öne çıktı.
Eski püskü minik paltosu sanki ters iliklenmişti – kadın paltosuymuş gibi. Elinde bir takke tutmaktaydı – yok, bu koyu renkli, üstünkörü bağlanmış bir bohçaydı ve ortalıkta takke filan yoktu…
Evet, elbette onu tanıyordum – belki de zamanında içli dışlıydık, ancak nerelerde ve ne zaman bir araya geldiğimizi bir türlü çıkaramıyordum. Üstelik sıkça görüşmüş olmalıydık, yoksa o kızılcık dudakları, sivri kulakları, o gülünç ademelmasını böylesine net anımsayamazdım.
Hoş geldin sözcükleri mırıldanarak hafif, soğuk elini sıktım ve eski püskü bir koltuğun arkasına elimle dokunarak onu buyur ettim. Bir kütüğün üstüne konan bir karga gibi tüneyiverdi ve hızlı hızlı konuşmaya başladı.
“Sokaklar öyle ürkütücü ki. Bir uğrayayım dedim. Seni görmeye geldim. Beni tanıdın mı? Sen ve ben, biz ikimiz bir zamanlar günler boyu bağırış çağırış oynar, şakalaşırdık. Hani eski yurdumuzda. Sakın unuttuğunu söyleme!”
Sesi kelimenin tam anlamıyla beni kör etmişti. Gözlerim kamaşmış, sersemlemiştim – mutluluğu, o çınlayan, sonsuz, yeri doldurulmaz mutluluğu anımsamıştım.
Yok, olamaz: ben yalnızım… Bu yalnızca anlık bir hezeyan.
Ancak gerçekten de yanımda biri oturmaktaydı, uzun konçlu Alman çizmeleri giymiş, kemikli, akıl almaz biri ve sesi çın çın çınlıyor, hışırdıyordu -altınsı, yemyeşil, tanıdıktı- sözcükleriyse öyle yalın, öyle insancaydılar ki…
“İşte – anımsıyorsun. Evet, ben bir eski Orman Ciniyim, haşarı bir cin. Ve işte, herkes gibi kaçmak zorunda kaldım, şimdi buradayım.”
Derin derin göğüs geçirdi ve kabarık küme küme bulutlar, yükseklerde dalgalanan yapraklar, kayın ağaçlarının gövdelerinde köpüren denizden sıçrayan sular gibi göz alan parıltılar, ahenkli ve süreğen bir uğultu fonu önünde gözümde canlandılar. Cin bana doğru eğildi ve sevecenlikle gözlerimin içine baktı. “Ormanımızı anımsıyor musun, o kapkara çamları, bembeyaz kayın ağaçlarını? Hepsini kestiler. Ne dayanılmaz bir acıydı – sevgili kayın ağaçlarımın çatırdayarak devrildiklerini gördüm, ama elimden ne gelirdi? Beni bataklıklara sürdüler, uludum, ağladım, balabanlar gibi dört bir yanı çınlatarak öttüm, sonra da kös kös yakındaki bir çam ormanının yolunu tuttum.
“Orada hasretimden eriyor, durmadan ağlıyordum. Tam alışmaya başlamıştım ki, ne göreyim, çam ormanı falan kalmamıştı, yalnızca maviye çalan küller vardı. Biraz daha taban tepmem gerekti. Kendime bir orman buldum – harika bir ormandı, sık, karanlık ve serin. Yine de eskisinin yerini tutamazdı. O eski günlerde gündoğumundan günbatımına dek gülüp oynar, öfkeyle ıslık çalar, el çırpar, gelen geçeni korkuturdum. Sen kendin de anımsayacaksın – bir keresinde ormanımın karanlık bir kuytusunda yolunuzu kaybetmiştiniz de, sen ve şu beyaz elbiseli ufak tefek kız, ben patikaları kördüğüm etmiş, ağaç gövdelerini fırıl fırıl çevirmiş, dalların arasında bir görünüp bir kaybolmuştum. Gece boyu size oyunlar oynamıştım. Ama, beni ne kadar kötülerlerse kötülesinler, yalnızca eğleniyordum, hepsi şakaydı. Oysa şimdi uslanmıştım, çünkü yeni mekânım pek şenlikli değildi. Gece gündüz çevremde garip çatırtılar oluyordu. Önceleri civarda kendi cinsimden birinin saklandığını sandım; seslendim, sonra kulak kabarttım. Bir şey çatırdadı, bir şey gürledi… Yo, hayır bunlar bizlerin çıkarttığı seslerden değildi. Bir keresinde akşamüzeri hoplaya zıplaya bir açıklığa geldim, ne göreyim? Sağda solda kimi sırtüstü, kimi yüzükoyun yatan insanlar. Pekâlâ, diye geçirdim içimden, ben şimdi onları uyandırırım, yerlerinden uğratırım! Hemen işe koyulup dalları salladım, onları kozalak bombardımanına tuttum, hışır hışır ettim, baykuş gibi öttüm… Tam bir saat boşu boşuna uğraşıp durdum. Derken daha yakından baktım ve dehşet içinde kaldım. Şurada bir adamın başı incecik bir kızıl ipliğin ucundan sarkıyor, orada bir başkasının karnının yerinde bir yığın iri kurtçuk. Buna dayanamazdım. Bir feryat kopardım, havaya sıçradım ve oradan kaçtım…
“Uzun süre değişik ormanlarda dolandım ama bir türlü huzur bulamadım. Ya sessizlik, yalnızlık, ölümcül bir can sıkıntısı ya da öyle müthiş bir dehşet vardı ki, düşünmemek daha iyi. Sonunda kararımı verdim ve bir abdal, sırt çantalı bir serseri haline geldim ve oraları terk ettim: Elveda Rusya! Bu sıra….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap AdıBir Günbatımının Ayrıntıları
- Sayfa Sayısı351
- YazarVladimir Nabokov
- ISBN9789754708295
- Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Halide ~ Frances Kazan
Halide
Frances Kazan
Halide’nin fonunu ondokuzuncu yüzyılın kapanış yıllarının büyülü ve gizemli İstanbul atmosferi oluşturuyor. Bu roman, baskıcı yönetim altında bunalan bir halkın, Osmanlı kadınının çaresizliğinin bir...
- Yankı Odası ~ John Boyne
Yankı Odası
John Boyne
Attığınız bir tweetle, nasıl bir anda tüm dünyayı karşınıza alabilirsiniz? John Boyne’un hiciv dolu kaleminden çıkan Yankı Odası, dijital çağın kaçınılmaz bir yansıması olarak giderek...
- Kar Melekleri ~ James Thompson
Kar Melekleri
James Thompson
20 farklı dile çevrilmiş, Edgar Allen Poe “En İyi İlk Roman” ödülü adayı James Thompson’un ilk eseri, Kar melekleri… Dedektif Vaara, daha önce hiç...