Geçmişimin laneti, geleceğimin içinde.
Geçmişim nerede?
Geleceğim sahte!
Ben, kendime bile ait değilken,
Karanlık bir pusun esiri oldum.
İçim durgun, kalbim vurgun…
Yorgunken ruhum bu bilinmezliğin içinde,
Anılarım hapis yadigâr bir kolyede.
Gerçekler çarptı yüzüme bir bir, etrafım yalan dolan.
Şimdi söyleyin bana, hanginiz dost hanginiz düşman?…
*
GİRİŞ
Acıyla başa çıkmanın yolu hayal kurmaktır. Onu saracak, sevgiyle besleyecek ve sonunda mükemmel bir fedakârlıkla iyileştirebilecek tek şey budur… Ama Endymion, hayal kurmayı çoktan bırakmıştı. Ruhunun karanlık kuyuları, doğasının vahşiliğinden ilham alarak daha büyük felaketlere yol açıyordu. Kendisine verebileceği en büyük cezayı, bataklıktan farksız bir adam olmayı kabul ederek başlattı.
Ruhunun kirinden arınmak istiyordu.
Ancak kendisini ve çevresindekileri kanlı lanetiyle yalnızlığa çoktan tutsak etmişti. Artık arınmanın tek yolu kutsanmaktı ama Endymion, Aziz’in nefret dolu bakışlarıyla bu şansını da kaybettiğini anlamıştı. Aziz’e son kez baktığında gözlerindeki nefret onun lanetli kanına ne kadar susadığının kanıtıydı. Bir Raven değildi fakat yine de bunun için fazlasıyla cesur bir bakıştı.
“Geri döneceğiz,” diye fısıldadı Poseidon.
Endymion gözlerini Aziz’den ayırdı ve önündeki enkaza bakarak acıyla gülümsedi. Hayatında ilk kez kaybetmiş, ilk kez yenilmişti. Oysa geride bıraktığı hayalleri, yaşama dair kırıntıları vardı. Kurduğu krallık kötü amellerin, hirsların ve egonun kurbanı olmuştu. “Peki ama neden?” diye düşündü Endymion. Kendilerine bunu yapanlar neden böylesine haince bir saldırı düzenlemişlerdi? Halkına karşı son derece sadık ve güvenilir değil miydi?
Bu bir savaştı ve artık hiçbir şey eskisi gibi olamazdı. Türlerine yapılan bu ihanet asla karşılıksız kalmayacaktı.
“Nasıl yıkayacağız bu kanı, Poseidon!” Endymion, sıktığı dişleri ve büzdüğü dudaklarıyla yaverine seslendi. Soluk, morumsu renkteki dudaklarından dökülen kanlı kelimeler, nefretin vücut bulmuş hâliydi. Endymion, bir an için kendi hırsından ve öfkesinden korktu. Bir süredir kalbinde eski günleri geride bırakmış olmanın huzurunu taşıyordu. Oysa şimdi eski karanlık ruhuna dönmenin acısıyla başa çıkmak zorundaydı.
Öte yandan Poseidon da ruhunu kaybetmiş gibi görünüyordu. Zavallı yaver, geride bırakılan hayal kırıklığının farkındaydı. Yine de bir şeyler saklıyordu. Endymion bunu, kulakları sağır edecek kadar hızlı soluduğu nefes alışverişinden anlamıştı. Bu lanetin gerçekleşmesinde payı olup olmadığını merak etti. Ona son kez dönüp baktığında, yüzüne harabeyi andıran sağlam bir zırh geçirmiş ve hoş olmayan bir acıyla kendini gölgelemişti. Saklamaya çalıştığı acının altında öyle derin bir hayal kırıklığı vardı ki intikam duygusunu bile bir an için köreltmişti. Endymion artık emindi, yaveri ondan bir şeyler saklıyordu. Bu yüzden az önce mırıldandığı kelimelere inanıp inanmama konusunda kararsızdı.
“Son bir şans!” dedi içinden. Evet, bunu herkes hak edebilirdi. “O zaman kutlarım, Poseidon! Efendin sana bu şansı bahşetti. Kendini kanıtlamak ve ispatlamak için bu son şansı en iyi şekilde değerlendirmelisin!”
Esmee
VANİLYA ÇİÇEĞİ
25 Aralık 2022, Londra
Ölüm duygusu insanın içine nasıl işlerdi? Yaşama yolculuğunun sonu, kulağa çok da dolu gelen bir tabir değil. Ancak bu yolculuğu tamamlayan kişinin, sevdiklerinizden biri olduğunu düşündüğünüz zaman işin rengi değişiyordu. Bu duygunun altında ezilmenin ne demek olduğunu ilk olarak annemi kaybettiğimde öğrenmiştim. Şimdi ise hayatımın en büyük ihanetiyle yüzleşmek zorundaydım. Bu acıyla baş edemezken rol yapmak canımı acıtıyordu. Buruk bir şekilde gülümsedim ve babamın doğum günümde gönderdiği Ay taşı kolyesine dokundum. Vücuduma garip bir his yayıldı. Sonra dönüp Londra’nın tatlı ama sevimsiz silüetine baktım.
Kimisi için bir ilham kaynağı kimisi için hayallerinin başyapıtı kimisi içinse bir hayal kırıklığıydı. Bense hayal kırıklığı içinde var olmayı seçmiştim…
Her yer kasvet doluydu. Bu kasvet beni neredeyse boğuyordu. Duygularım karmaşa içinde ve hezeyanlarla çevriliydi. Nasıl davranacağımı bilemiyordum. Zihnim, düşüncelerim ve hatta duygularım bir toz bulutu gibiydi. Hiçbir şey görünmüyor, sadece olayların içinde sürükleniyordum. Jason ve Angela ile Londra’ya geldiğim günleri hatırladım. Onlarla birlikteyken ruhum her zaman güneş gibi ışıldıyordu ama bugün bir karanlığın içine sıkışıp kalmıştım. Tek istediğim Paris’teki rutubet kokan odamda saatlerce ağlamak ve uyumaktı.
Heathrow Havaalanı’ndan bizi babamın şoförü aldı. İlk defa devasa büyüklükte bir Maserati’ye biniyordum. Bu arabaya binmek beni heyecanlandırsa da yine de bugünün bir cenaze günü olduğunu unutmamaya gayret ediyordum. İç mekânın ferahlığı, göz ucuyla bile olsa istemsizce arabanın içini süzmeme neden oldu. Cam tavandan düşen yağmur damlalarını çok daha net görebiliyordum. Orta konsolun arkasında bulunan iklimlendirme ünitesi içerinin fazla serin olduğunu hissettirdi. Soğuk havayı sevmediğim için dudaklarımı hafifçe büzdüm. İçim ürperdi. Kolumdan sarkan mavi şalı tutup boynuma doladım titrememi biraz olsun azaltsın diye.
Üstün deri kalitesiyle hazırlanmış döşemeler vanilya kokuyordu. Çocukluğumdan kalma bu vanilya kokusu hep aklımın bir köşesinde dururdu. Bu kokuya sarıldım ve gözlerimi kapattım. Yağan yağmurun sesiyle birleşen bu melankolik koku, hafızamdan silinmiş birkaç görüntünün de geri gelmesine neden oldu.
“Baba!”
“Hayır, ona dokunmamalısın Aurora.”
“Fakat dokunmak istiyorum.”
“Ona dokunursan seni koruyamam, Aurora.”
“Baba, kendimi koruyabilirim.”
“Tath Aurora, bu kadar inatçı olman annene çok benzemenden kaynaklanıyor lakin o vanilya çiçeğine dokunursan sana zarar verebilir. Sen, vanilya çiçeği için fazla narinsin.”
“Peki ama neden?”
“Çünkü vanilya çiçeği bizim kalkanımız ama sen ve türün, bu çiçeğin herhangi bir özüne dokunursanız kurursunuz…”
“Esmee?”
Gözlerimi açtığımda irkilerek Emilie’ye baktım. Gözlerinde endişe ya da korku yoktu. Bana son derece şefkatle bakıyordu. Bu da tehlike olmadığı anlamına geliyordu. Her şey hâlâ kontrolüm altında sayılabilirdi.
“Uyandırdığım için özür dilerim.”
“Uyumuyordum. Ben sadece… Bir rüya gördüm.” Ya da gerçek bir kesit. Biraz önce hatırladığım ama adına rüya dediğim hatıra kalbimi sızlattı. Geçmişimi unutmak, kendimi unutmak demekti. Emilie sakince elimi tuttu ve elimdeki bene minik bir buse kondurdu. Son zamanlarda o da benimle yorulmuştu. Solgun ve enerjisiz yüzüne baktım. Hasta gibiydi.
İçimdeki öfkeyle önüme döndüm. Her şeyi bilmenin ağırlığı altında ezildim. Hatırlamamayı dilerdim. Her şeyi unutmayı ve hissizce yeniden yaşamayı dilerdim.
“Bu sadece bir rüya,” diye yumuşak bir sesle fısıldadı. Gülümsedim ve vanilya kokusundan uzaklaşmaya karar verdim. Belki bu hatırayı daha sonraya saklayabilirdim. Şu anki rolümü oynamak benim için daha önemliydi.
Etrafta çok fazla trafik kirliliği vardı. Başımı salladım ve midemi bulandırmasını engellemek adına ağzıma naneli bir şeker attım. İç çekerek Paris’teki küçük kırmızı bisikletimin gözlerimin önüne gelmesine izin verdim. Zamanında babamla birlikte bisikletimle bolca vakit geçirmek istediğimi hatırlıyordum. Bu hayali Jason ile gerçekleştirebilmiştim.
“Jason…” diye içli içli düşündüm. Kırmızı bisikletimle hiçbir zaman burada dolaşamayacağımı biliyordum. Bu şehrin büyüklüğü ve karmaşıklığı bana hafif bir ürperti verdi. Aslında buraya babamla ve diğer herkesle son kez vedalaşmak için gelmiştim. Vedaları pek sevmezdim ama bu vedaya herkesin ihtiyacı olduğunu da biliyordum. “Esmee…”
Emilie yeniden elimi sıkarak titrek bir ses tonuyla fısıldadı ismimi. Ondan tarafa bakamadım. Fazlasıyla yorgun ve uykuya ihtiyacım vardı. Bedenim hayal kırıklıklarıyla can çekişiyordu. Yolculuktan ötürü kemiklerim ağrıyor, gözlerim yanıyordu. “Ne olur bırakma kendini,” dedi şefkatli sesiyle saçımı okşayarak. Geri çekilip ellerini ittim. Bu hareketimi tuhaf karşılasa da bulunduğum…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap AdıRaven Mührü ;Ruh Bağı
- Sayfa Sayısı368
- YazarK. İpek Kaya
- ISBN9786257522687
- Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
- YayıneviParola Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yok Etme Planı ~ Tuna Serim
Yok Etme Planı
Tuna Serim
Ekseni kayan bir dünya! Aşk yok, sevgi yok, çalışma düzeni yok, yolculuklar yok, yiyecek ekmek yok, hatta yaşam bile yok. Doktorlar hastaneleri dolduran binlerce...
- Nefretten Sonra ~ Fatih Murat Arsal
Nefretten Sonra
Fatih Murat Arsal
Natalia babasının intiharı ile bir Türk’e emanet edildi. Çünkü babası vasiyetinde, Tamer Karlıbel’i kızına vasi tayin ettiğini yazmıştı. Fakat intiharından bir kaç dakika önce...
- Senelerce Senelerce Evveldi ~ Selçuk Altun
Senelerce Senelerce Evveldi
Selçuk Altun
Yazar, Edgar Allan Poe tutkunu bir (kara)kter kurgulamak istiyordu; üç dört sayfa sonra romanın dışına çıkıp diğer karakterleri kukla gibi oynatsın… Oysa o yazarı...