“Bir sabah, çok erken vakitte, annem odama geldi, ‘Sanırım baban öldü’ dedi. ‘Yine mi…’ dediğimi hatırlıyorum.
Kalkmak istemiyordum, yorgundum ve yorganın altına girdim.
Babamı o kadar kör kütük sarhoş görmüştüm ki, gerçek bir ölüyle kör kütük sarhoş biri arasındaki farkı bilemiyordum. Sonra babam doktordu ve bir doktor ölemezdi. Annem, ‘Bu seferki gerçek. Hadi kalk’ dedi. Kalktım. Odasına gittim. Yatağın yanı başına düşmüş, ağzı kan doluydu. Beni azarlamadı, gerçekten ölmüştü.”
2008 Prix Femina ödüllü Jean-Louis Fournier’den otobiyografik bir anlatı.
Bir çocuğun gözünden kahraman, koruyucu, şakacı, alçakgönüllü, sorunlu bir imge:Baba.
*
Bu kitabı anneme ithaf ediyorum.
Küçük İsa’dan, sık sık, babamın artık içmemesini ve annemi öldürmemesini isterdim. Ve bu vesileyle Noel’de bir hediye de isterdim.
Yine bir Noel’de ondan bir tabanca istediğimi hatırlıyorum. Nasıl bir tabanca istediğimi çok iyi biliyordum. Bir Solido istiyordum. Fakat, Küçük İsa’ya özellikle markasını söylememiştim. Bana Küçük İsa’nın her şeyi bildiğini, düşüncelerimizi okuduğunu söylemişlerdi, o halde benim bir Solido istediğimi biliyor olmalıydı. Doğru olup olmadığını görecektik.
Hediye olarak bir Solido yerine markasız bir tabanca almıştım, babam da ömrünün sonuna kadar içmeye devam etmişti.
Babamın Tokadı
Siyah-beyaz filmlerde gördüğümüz kadarıyla, bütün içki içen adamlar genelde kötü olurlar, karılarını ve çocuklarını döverler. Fakat babam bizi hiçbir zaman dövmedi; pek sevmediği bana bile, kızgınlığını kelimelerle ifade ederdi.
Bir gün bana hiç de hoş olmayan bir mektup yazdı; bu mektupta benim küçük bir horoz olduğumu yazmıştı. Hayatından çok memnun olmadığını düşünüyordum, bunu bildiğimi hissediyordu, bu da hoşuna gitmiyor olmalıydı.
Babam bana bir kez vurmuş, ama bunu hatırlamıyordum, doğduğum günmüş.
Annem bana, doğduğum zaman nefes almadığımı, babamın beni bir tavşan gibi ayaklarımdan tuttuğunu ve yaşama ilk adımımı atmam için sırtıma büyük bir tokat attığını anlattı.
Babam ve Ben
Aile albümünde sevdiğim bir fotoğraf var, o da babamla benim fotoğrafım.
Babam bir divanın üstünde uzanmış kitap okuyor, ben de yanına yatmışım. Bir yaşında olmalıyım, mutlu bir halim var; başıma kötü bir şey gelmez, babamla birlikteyim.
Benim babam, genç ve yakışıklı bir adamdır, ona bilgin havası veren metal çerçeveli gözlükleri var; aynı zamanda, güven verici bir kişidir, yanında huzur duyulacak biri; ayrıca da doktor, o buradayken huzurluyuz çünkü ölmemiz imkânsız.
Babam şimdi neden üzgün, niçin artık benimle konuşmuyor, neden anneme iyi davranmıyor, niçin arada sırada bizi korkutuyor?
Resimdeki babam nereye gitti?
Babam Doktordu
Babam insanları tedavi ediyordu, zengin olmayan insanları, bu insanlar da çoğunlukla para vermezlerdi ama karşılığında bir kadeh içki ikram ederlerdi, çünkü babam bir kadeh, hatta birçok kadeh içmeyi severdi; akşamları eve döndüğündeyse çok yorgun olurdu. Bazen annemi öldüreceğini söylerdi, sonra da beni; çünkü ben ağabeydim ve onun gözdesi değildim.
Kötü biri değildi, yalnızca çok içtiği zaman biraz deliriyordu. Asla kimseyi öldürmedi benim babam, bununla övünürdü. Aksine birçok insanı ölmekten kurtardı.
Arabasıyla insanları neredeyse öldürecekti, ama neredeyse. Birçok tavuk, ördek ezdi. Hiç inek ezmedi, sadece koyunları ezdi.
Bir gün arabasıyla bir sürünün içine daldı. Birkaç koyunu yaraladı ama çobanı ezmedi, tam önünde durdu.
Babamın Ayakkabıları
Babam diğer doktorlar gibi değildi. Güzel giyinmezdi. Büyük bir deri kanadiyeni ve ayakkabıları vardı.
O kadar eskimişlerdi ki, önleri açılmış, topukları ayrılmıştı. Güler gibi bir halleri vardı. Babam, ayakkabılarının açılan burunlarını kapatmak ve yürürken düşmemek için ayakkabısının etrafına büyükannemin konserve yaparken kullandığı kavanoz kauçuğu koymuştu.
Kauçuklar ayakkabılarının ucuna sarılıydı, kırmızı renkliydiler, siyah ayakkabıların üzerinde komik duruyorlardı; yani doktor işi değildi.
Müşteriler gülüyordu ama annem gülmüyordu.
Bir gün annemin canına tak etti. Babamın ayakkabılarını çöpe attı.
Sonra babam, vizitelerine terlikle çıktı.
Babamın Fakülte Ödülü
Evin kapısının üstünde bakır bir levha vardı. Üstünde “Doktor Paul Fournier” yazıyordu. Altındaysa “Fakülte Ödülüne Layık Görülmüştür.”
Bir ödüle layık görülmek, “bir yarışmada başarı kazanan” anlamına geliyor. Çocukları olarak babamızın bir yarışmada başarı kazanmış olmasından dolayı gurur duyuyorduk. Kuşkusuz bu doktorlar arasında bir yarışmaydı, çünkü babam en iyi doktordu.
Diğer doktorların, teşhis koyamadıkları bir hastaları olduğunda, fikrini almak için babamı çağırmaları, onun da çoğu kez hastalığı teşhis etmesi bunun kanıtıydı. Yorgun olduğunda bile, teşhislerinin isabetli olduğunu söylerlerdi.
Levhanın altında, babamın, “Lille şehrindeki hastanelerin eski gündüzlü genç hekimi” olduğu yazılıydı. Bize komik geliyordu çünkü biz de Saint-Joseph okulunda yatılı değildik. Eğer babam çok akıllı bir kişiyse, çocuklarının aptal olmayacağını düşünüyordum. Benim bile.
Levha haftada bir cilalanıyor, neredeyse bir ayna kadar parlak oluyordu.
Levhada hoşuma giden şey, babam hakkında yalnızca iyi şeylerin yazılı olmasıydı.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı
- Kitap AdıAsla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam
- Sayfa Sayısı88
- YazarJean-Louis Fournier
- ISBN9789750815553
- Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kadın Krallığı -Son Anaerkil Toplum ~ Ricardo Coler
Kadın Krallığı -Son Anaerkil Toplum
Ricardo Coler
Burada evlilik denen bir kurum yok. Bu kadınlara göre gayet gereksiz bir kurum. Neden bütün ömürlerini tek bir erkekle geçirsinler ki? Toplumda erkek ast ve yetkisiz. Erkekler, ne yaşadıkları evin ne de bölgedeki herhangi bir malın sahibi olamazlar. Sadece kadınlar için çalışabilirler.
- Aşka Dair ~ Stendhal
Aşka Dair
Stendhal
Klasik dünya edebiyatına Fransızca iki roman başyapıtı (“Kırmızı ve Siyah”, 1830 ve “Parma Manastırı”, 1839) armağan eden Stendhal’in İtalyan özgürlükçü Metilde Viscontini Dembowski’ye beslediği...
- Kaş’ta Gün Batımı – Anılar ~ Serhat Karakartal
Kaş’ta Gün Batımı – Anılar
Serhat Karakartal
Bir Osmanlı ailesinin cumhuriyet dönemine geçişten sonraki inişli çıkışlı hikayesi gölgesinde 1970’lerin talim terbiye ve tedrisatından çıkmış son kuşağından bir üyesinin hayata tutunmasının, kendini...