“Kendisini içinde yeniden kurduğu bir deneyim olarak okuyorsunuz anıları, ‘biz ne acılar çektik!’ haykırışı olarak değil. Fethiye Çetin’in şiddetin nesnesi yapılan, yapılmak istenenlerin yanında, onların hakikat ve adalet mücadelesinin öznesi olmasını mümkün kılacak bir tarzda var olduğu bir tarihin öznesi olmasını mümkün kılan şeyi, bu hatırlama, yeniden düşünme tarzında okuyabiliriz. Kötülüğü yenecek bir iyiliğinin soluk da olsa varlığını fark edebilmenin, Fethiye’nin bu iyiliği artırma inadına güç verdiği kesin…”
Nilgün Toker
Fethiye Çetin, bu küçük, zarif kitapta, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasındaki hapishane anılarını anlatıyor. Esas olarak, işkenceyi, zulmü, faşizmi, mutlak kötülüğü anlatıyor. 12 Eylül’ü unutmama gereğinin sebebi bu değil mi zaten? Fethiye Çetin bunu sabırla ve utanmayan adına utanmanın ahlâki gücüyle anlatıyor. Fakat galiba daha da esas olarak, bu kötülüğün gözünün içine bakarak ona manen teslim olmamanın kıymetini anlatıyor. 12 Eylül’ü unutmama gereğinin daha güçlü bir sebebi belki budur.
Zulamdaki Şiir, insanca bakmanın, insan kalmanın, insanca olanın gücü üzerine bir kitap, bir bakıma. Arkadaşının çaktırmadan verdiği bir çift çorabı hazine edinmekten, “gözleri insanca bakanı” ayırt etmekten gelen bir güç… Zuladaki şiir, işte onun imgesi.
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR VE İTHAF………………………………………………………………………………………7
SUNUŞ · NİLGÜN TOKER ……………………………………………………………………………………9
GİRİŞ………………………………………………………………………………………………………………………13
DARBENİN GELİŞİNİ PENCEREDEN SEYRETMEK………………………..19
CAM BARDAKTA DEMLİ ÇAY………………………………………………………………. 23
KARANLIĞIN İÇİNDEKİ IŞIK…………………………………………………………………… 35
ZULAMDAKİ ŞİİR………………………………………………………………………………………….. 39
İŞKENCECİ DOKTOR……………………………………………………………………………………..51
ADI MAHKEME OLAN YERLER… …………………………………………………………59
BİR ÇİFT ÇORAP……………………………………………………………………………………………..67
KAPI ARALIĞINDAN…………………………………………………………………………………… 75
İŞKENCE MEKÂNINI DÖNÜŞTÜRMEK……………………………………………… 87
SORGULAMA-DEĞİŞİM-DÖNÜŞÜM……………………………………………………. 97
SOSYALİN ALLAH’I – SİTEM…………………………………………………………………107
ANARŞİT…………………………………………………………………………………………………………..115
ARTIK KOCA BİR KAFESTİR ÜLKE……………………………………………………133
KAÇAKLIK……………………………………………………………………………………………………….147
TEŞEKKÜR VE İTHAF
Yazım sürecinde ve her zaman yanımda olan, yazdıklarımı hep ilk okuyan, eleştirilerini esirgemeyen, aklına fikrine değer verdiğim Berrin’e (Eza); sevgili dostum, çalışma arkadaşım Zeynep’e (Aydın); hatırladıklarımı onaylayan, unuttuklarımı hatırlatan, eleştiri, önerileri ve yorumlarıyla metni zenginleştiren yol arkadaşlarım Necmiye’ye (Alpay); Zehra’ya (Seyrek); Nurten’e (Gazibeyoğlu); Şükran’a (Şakir); Gönül’e (Özyurt); kıymetli değerlendirmeleri için genç dostum Zeynep’e (Arda), Ümit’e (Kıvanç) ve meslektaşım Üzüm’e (Ateş); ilk bölümleri okuyarak beni teşvik eden Beril’e (Eyüboğlu) ve Ayşe’ye (Agiş) en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Yazdıklarımı onca işinin gücünün arasında okuyan, yardımlarını esirgemeyen, önsöz yazmayı kabul ederek beni onurlandıran kıymetli arkadaşım Nilgün Toker’e minnetle, bu kitabı yolda yitirdiğimiz yoldaşlarım Gülsüm’e (Alpaslan), Gülen’e (Tunguz), Canan’a (Can), Sükun’a (Öztoklu) ithaf ediyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
İYİLİĞİ ARTIRMA İNADI
NİLGÜN TOKER
Anlatılara neden ihtiyacımız var? “Geçmişte kalmış” bir kötülüğün hikâyelerini dinlemenin/okumanın, anlatan için taşıyacağı anlamın dışında toplumsal, siyasal ve hatta ahlâki bir karşılığı var mıdır?
Bir kuşak için, 78’liler olarak adlandırılan kuşak için, “Anlatılan senin hikâyendir!” denilebilecek anlatıların taşıyacağı anlam, benzer şeyleri yaşayanlar arasındaki bir deneyim paylaşımı olmanın ötesinde aranmalıdır. Geçmişte yaşanılanların herkesçe duyulması, bilinmesi çabasında aslında bir hakikat ve adalet arayışı vardır. Kötülüğün, zulmün, şiddetin hikâyelerinin anlamı sadece benim yaşadıklarımı duyun çığlığında değil, kötülüğün, zulmün ve şiddetin varlığını görün ve tanıyın talebinde aranmalıdır. En önemlisi bir geçmişin geçmiş olması, onun gerçekten bir daha asla ilkesine uygun olarak geride bırakılması için ortaklık alanına sesleniştir bu anlatılar.
Geride bırakılanın sadece kronolojik zamandaki bir dönem olduğu, kötülüğün, zulmün ve şiddetin yapısal hale geldiği ve neredeyse her kuşağın “kendi” zulüm anlatısı olduğu bir toplumsallıkta, duyduğunuz, tanık olduğunuz, bildiğiniz her işkencede yeniden hatırlarsınız. Unutmanın imkânsız olduğu bir döngüselliğe sokulmuş bir toplumun acıları aslında hep tazedir.
12 Eylül hapishanelerinde yaşananları biliyoruz. Hatta “resmî” düzeyde biliyoruz. Ancak bu bilgi, olgusal bir gerçeğin ilanından başka bir anlam taşımadı ve asla adalet sağlanamadı. Öncesinde ve sonrasında yaşanan tüm kötülükler gibi bilindi ve unutulması istenen bir geçmiş ilan edilerek devam edildi. Devam edildi, çünkü böyle suçların bir daha asla gerçekleşmeyeceği bir dönüşüm yaşanmadı. Devlet suç işlemeye devam etti ve unutma hakkımız elimizden alındı. Geçmiş olamayan geçmişin anılarının anlamı galiba burada: unutamamak…
Şiddetin, zulmün nesnesi yapıların anlatılarında hem bu unutamamayı hem de bazen o nesneleştirmenin yol açtığı mağduriyet pozisyonuna sıkışmanın açmazını ama bazen de o nesneleşmeyi nasıl aştıklarını ve bir özne olarak kendilerini yeniden nasıl kurduklarını okuruz. Bu nedenle bazı anlatılar, yaşanılan süreci kişinin nasıl kendi tarihsel deneyiminin bir parçası kıldığını gösterir. Bu türden bir anlatı, geçmişi bir gelecek yöneliminin içine yerleştirmiş bir anlatı, bize tarihe yeniden katılmanın imkânlarını gösterdiği için kıymetlidir.
Biliyoruz, hatırlamak aslında bir yeniden düşünmektir. Kırk yıl sonra geriye bakmak değil, kendi tarihinin bir parçası olan, kendisini içinde yeniden kurduğu bir deneyimi düşünmek olarak hatırlamak, bu hatıralardaki dönüştürücü, değiştirici, kurucu ögeleri de açığa vurur. Fethiye Çetin işte böyle hatırlıyor. 12 Eylül’ü, Mamak’ı, işkenceyi, acıyı, korkuyu, saklanışı hatırlarken bir mağduriyete sıkışmasını, özneleşmesini mümkün kılan “an”ları da açığa çıkarak düşünüyor. Bu “an”ları, ağır kötülüğün içindeki küçük iyilikler olarak serpiştirdiği anılarında Fethiye Çetin’in aslında bu küçük iyiliklerle umudunu devam ettirdiğini anlıyorsunuz. Tecritin ağır şiddeti içinde, “cam bardakta demli çay” ikramının onda bıraktığı şeyin, hâlâ umut var duygusu olduğunu hissetmemek mümkün değil.
Gelecek aslında imkândır, başka türlü olmasının mümkün olduğu bilgisi/inancıdır geleceğe açan. Bu imkânı gerçek kılan anlar olması sayesinde bir ağır “şimdi”ye gömülmekten kurtulabilir ve mümkünü gerçek kılma mücadelesine devam edebilirsiniz. İnsan olmaktan çıkarılmaya çalıştığınız, insansızlaştırılmış bir ortamın içinde insanı gördüğünüz anlar, insan kalma mücadelenize güç verir. Size verilen bir sabun parçasında, Helga’nın cezalandırılması pahasına yaptığı iyiliklerde, kaçakken siyaseten değil ama ahlâken sizi koruyan patronda gördüğünüz insan, insansızlaşmaya itirazın kendisidir.
Yeniden düşündüğünüzde, ağır kötülüğün içindeki iyilikleri açığa çıkaracak bir hatırlamayı serimlediğinizde dinleyene/okuyana geçmişte kalmamanızı mümkün kılan izleği de aktarıyorsunuzdur. Aslında Fethiye Çetin’in çoğu Mamak anılarından oluşan 12 Eylül anlatısı, onun neden ve nasıl devam ettiğinin, değişmeyi, dönüşmeyi de göze alarak mümkün olanın peşinde koşma ısrarının kendindeki kaynağını da açığa vuruyor. Kendisini içinde yeniden kurduğu bir deneyim olarak okuyorsunuz anıları, “biz ne acılar çektik!” haykırışı olarak değil. Fethiye Çetin’in şiddetin nesnesi yapılan, yapılmak istenenlerin yanında, onların hakikat ve adalet mücadelesinin öznesi olmasını mümkün kılacak bir tarzda var olduğu bir tarihin öznesi olmasını mümkün kılan şeyi, bu hatırlama, yeniden düşünme tarzında okuyabiliriz. Kötülüğü yenecek bir iyiliğinin soluk da olsa varlığını fark edebilmenin, Fethiye’nin bu iyiliği arttırma inadına güç verdiği kesin…
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı
- Kitap AdıZulamdaki Şiir - Parça Parça Anılar
- Sayfa Sayısı159
- YazarFethiye Çetin
- ISBN9789750536922
- Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Anneme Mektup ~ Waris Dirie
Anneme Mektup
Waris Dirie
Bütün bir yılı susuz geçirse de her daim ayakta kalır Çöl Çiçeği. Güçlüdür. İnatçıdır. Aslında çiçek de değil küçük, asi bir çalıdır… Sanki annesi...
- Manzaradan Parçalar/Hayat, Sokaklar, Edebiyat ~ Orhan Pamuk
Manzaradan Parçalar/Hayat, Sokaklar, Edebiyat
Orhan Pamuk
Orhan Pamuk bu yeni kitabında, çocukluğundan başlayarak hayatından, yaşadıklarından bütün içtenliğiyle söz ediyor. Yazarın babasının ölümü, siyasi dertleri, futbol oynarken ya da romanlarını yazarken...
- Sinemada Ağlarken ~ John Manderino
Sinemada Ağlarken
John Manderino
Daha fazla dayanamadım. Ağlamaya başladım. Görmek istemiyordum. Sarah Teyze beni lobiye çıkardı. Dışarısı sakindi. Yerler kıpkırmızı halılarla kaplıydı. Teyzem beni kadife bir sıraya oturttuktan...