Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Alacakaranlık
Alacakaranlık

Alacakaranlık

Sadık Hidayet

“Aylak Köpek” ve “Üç Damla Kan”la beraber Sâdık Hidâyet’in öykülerini bir araya getiren kitaplardan biri olan “Alacakaranlık”ta, modern İran edebiyatının kurucularından bu en gizemlisinin…

“Aylak Köpek” ve “Üç Damla Kan”la beraber Sâdık Hidâyet’in öykülerini bir araya getiren kitaplardan biri olan “Alacakaranlık”ta, modern İran edebiyatının kurucularından bu en gizemlisinin gözde temaları geniş bir tür ve anlatım çeşitliliği içinde okur karşısına çıkıyor: İnsanlığın mutlak maddi mutluluğa ulaştığı bir gelecekte insanların karanlık tarafı sinsi bir hastalık gibi kendini gösteriyor; bebeğiyle yalnız başına kalmış bir kadın zorba kocasını şehir şehir, kasaba kasaba arıyor; Avrupa’ya okumaya giden İranlı bir delikanlı aşkı beklenmedik bir yerde ve kılıkta buluyor; bir mezarlıkta ölüler ruh, madde, yaşam ve ölüm üstüne tartışıyor…

Farklı edebi türlere uğrayan Hidâyet, şiddet ve tutkunun hüküm sürdüğü bir manzarayı ve yalnızlığını yenmek için her yolu deneyen insanı resmediyor.

Basık meyhanelerin kırmızı lambaları, kaçak adamlar, acayip acayip suratlar, bu tip insanlara yaraşan küçük ve gizemli kahvehaneler peş peşe gözünün önünden geçiyordu. Limanda zift ve balık yağı kokularıyla karışık nemli ve serin bir rüzgâr esiyor, demir direklerin üstündeki renkli lambalar göz kırpıyordu. İrili ufaklı gemilerin, kayıkların, yelkenlilerin gürültüsü arasında bir sürü işçi, hırsız, ipini koparmış, sürmeyi insanın gözünden çalan yankesici, hasılı Âdem soyundan ve her ırktan insan görülüyordu. (…) Büyük bir gemi sahile demirlemişti ve uzaktan dizi dizi ışıkları yanıyordu. Küçük dünyalar gibi, yüzen bir şehir gibi denizin sularını yarıyor, uzak ülkelerden değişik yapılarda, acayip diller konuşan insanları limana getiriyor, bu insanlar şehir tarafından çekilip hazmediliyordu. (…) Hayat denen şey tamamen yapmacık, saçma ve belirsiz geldi ona.
(“Perde Arkasındaki Bebek” adlı öyküden)

*

İki bin yıl sonra insanoğlunun ahlakı, âdetleri, duyguları ve tüm yaşamı tamamen değişmişti. İki bin yıl önce çeşitli dinlerin ve inançların insana vaat ettiği şeyi bilim gerçekleştirmişti. Susuzluk, açlık, aşk ve insanın diğer gereksinimleri giderilmiş, yaşlılık, hastalık ve çirkinlik insan tarafından mahkûm edilmişti. Aile yaşamı terk edilmişti ve bütün insanlar arı kovanına benzer çok katlı büyük binalarda yaşıyordu. Fakat bir sorun kalmıştı; dermansız bir dert. Bu da, amaçsız ve anlamsız yaşamanın verdiği yorgunluk ve bıkkınlıktı.

Susen’in yaygın ve bulaşıcı bir hastalık olan yaşam bezginliğinin yanı sıra bir rahatsızlığı daha vardı: Maneviyata eğilim göstermek. Kendisi de bunun ne olduğunu bilmiyor ama, yine de peşinden gidiyordu. Gün boyunca gökdelenin yirmi ikinci katındaki işliğinde didiniyor ve düşüncelerini heykellere döküyordu. Gönül rahatlığıyla çalışabilmek için dostlarından ve tanıdıklarından uzaktaki “Kanar” şehrini tercih etmişti özellikle. Çünkü o, düşüncelerle, maneviyatla iç içe kendi düşünceleri için yaşıyordu. Kendine özgü garip bir yaşam tarzıydı bu. Su­sen, her türlü keyif ve eğlenceyi kendinden uzaklaştırmıştı ve ciddiyetle işine eğiliyordu.

Bir gün gurup vaktine doğru Susen, üzerinde çalışmakta olduğu heykeli bırakıp stüdyosuna girdi. Metal kollu ince duvarı geri çekince odanın penceresi de geri geri gitti. Ruhsuz, duygusuz bir görünümü vardı Susen’in; yüzü ciddi, sevimli ve hareketsizdi. Mumdan yapılmış gibiydi adeta. Yukardan şehrin görünümü boğucu ve gizemliydi. Büyük, geniş, yüksek, dört köşe, dairevi ve çokgen biçimli, dümdüz camlardan yapılmış dağınık binalar yerden fışkırmış zehirli mantarları andırıyordu. Gizli projektörlerin ışığı altında hüzün verici ve katı görünüyorlardı. Herhangi bir lamba görünmediği halde ışıl ışıldı şehir. Işığını güneşten alan ve birkaç parçaya bölünen hareketli ve aydınlık cadde Susen’in penceresinin tam karşısına düşen büyük gökdelenin duvar çizgisinden bir yay gibi yükseliyor, dönüyor, dönüyor ve öbür taraftan aşağı iniyordu. Burada enerjilerini radyoelektrik merkezlerinden alan çeşit çeşit otomatik elektrikli arabalar çalışıyordu, önlerinde geldikleri şehrin işaretleri parlıyordu. Uzaklarda, ufukta, uyumsuz ve koyu renkler birbirine karışmıştı. Sanki ressamın biri elindeki palette bulunan renkleri birbirine karıştırmış da özensizce gökyüzüne sürüvermişti.

Küçük, sessiz ve sakin insanlar kendilerine ayrılmış yollarda karınca gibi kaynaşıyor veya gökdelenlerin üstündeki bahçelerde geziniyorlardı. Büyük aydınlık camlı mağazalar önlerindeki hoparlör ve hareketli perdelerle reklam veriyorlardı. Bir meydanın ortasındaki polis görevini üstlenmiş robot insanların ve otoradyoelektriklerin gidişgelişlerini seri ve kuru el hareketleriyle tayin ediyor, gözlerinden rengârenk ışıklar saçıyor, elektrik enerjisiyle yürüyen caddeleri durduruyor veya hareket ettiriyordu. Yapay bulutlara renkli reklamlar yansıtılmıştı. Susen’in bulunduğu gökdelenin ve penceresinin tam karşısına düşen radyovizyon tiyatro kapısının önünde büyük bir kalabalık hareket halindeydi. Asansörler bir aşağı iniyor, bir yukarı çıkıyor ve otoradyolar binaların ve mağazaların önünde yolcu buluyorlardı.

Karşıdaki gökdelenin onsekizinci katında bulunan büyük park uzaktan büyük ağaçları, alışılmadık karışık desenleri, yüksek şelalesi ile kalabalık, anormal ve ilginç görünüyordu. Merkezi sistemden güneş enerjisi alan otojirler  peşpeşe içeri giriyordu. Tüm şehir görkemli gökdelenleri ile bir savaş kalesini ya da haşere yuvasını andırıyor, görüntüsü yavaş yavaş silinip karanlığa gömülüyordu. Sadece şehrin güney tarafından Demâvend Dağı suskun, yüksek, azametli ve tehditkâr görünüyor, konik doruğundan turuncu buharlar yükseliyordu. Akıllara durgunluk verecek kadar yetenekli bir büyücü, insanın milyonlarca yıl hayalini kurduğu bu şehri tümüyle yoktan var etmişti sanki.

Bu sakin, huzur verici, kalabalık ve büyüleyici manzara, sıcak gökyüzü ve boğucu hava altında Susen için tekdüze ve kasvet vericiydi. Atalarının ruhu, ona miras kalan ruh, bütün bu yapmacık şeylerin önünde isyan etti. Bütün bu insanlar, koşuşturmaları, eğlenceleri, çalışmaları Susen’de nefret hissi uyandırdı ve hassas yüreğini sıkıştırdı. Kaçmak, çöllere vurmak, bir ormanda gizlenmek geliyordu içinden. Elinde olmadan sürgülü pencereyi çekti. Stüdyosu gizli ışık kaynaklarıyla gün gibi aydınlandı. Duvardaki elektrik düğmesine dokundu; odanın köşesindeki metal yatağın ve elastik yastığın üstüne attı kendini. Birdenbire odayı açık mavi bir renk ve biraz çarpıcı ve mest edici parfüm kokusu kapladı. Hafiften hafiften bir melodi çalmaya başladı. Sıradan musiki aletleriyle ve sıradan ellerle çalınmıyordu; çok hoş, ilahi bir enstrümandan geliyordu bu melodi.

Susen’in gözleri, gazete yerine dünyadaki günlük olayları ve doğal manzaraları daha net ve doğal renkleriyle gösteren, istenildiğinde ses de verebilen televizyon ekranına dikilmişti. Bu sırada ekrandan Avustralya adalarındaki doğal manzaralar geçiyordu ama Susen’in aklı başka yerdeydi besbelli.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Öykü
  • Kitap AdıAlacakaranlık
  • Sayfa Sayısı104
  • YazarSadık Hidayet
  • ISBN9789750849183
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kör Baykuş ~ Sadık HidayetKör Baykuş

    Kör Baykuş

    Sadık Hidayet

    Bir kalemdan ressamının mektubudur bu satırlar;  gölgesiyle dertleşmeye çabalar… Yalnızdır, yorgundur, herkesten ve her şeyden uzaktadır.  Sevdalıdır ama karısına mı kalemdanlar üzerine çizdiği latife mi? Yoksa ikisi de...

  2. Aylak Köpek ~ Sadık HidayetAylak Köpek

    Aylak Köpek

    Sadık Hidayet

    Aylak Köpek, Hidâyet’in yaşam ve toplum görüşünün İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkımla olumsuz bir havaya büründüğü dönemde yazılmış, dünyada mutluluğu bulmanın imkânsızlığının ele alındığı...

  3. Vejetaryenliğin Yararları ~ Sadık HidayetVejetaryenliğin Yararları

    Vejetaryenliğin Yararları

    Sadık Hidayet

    Modern İran edebiyatının büyük ustası Sadık Hidayet’in Vejetaryenliğin Yararları, vejetaryenliği kişisel bir seçim olmaktan öte, bir dünya görüşü olarak ele alıyor. “İnsan kan döküyor,...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Altıncı Koğuş ~ Anton ÇehovAltıncı Koğuş

    Altıncı Koğuş

    Anton Çehov

      Doktor Ragin’in yönettiği akıl hastanesindeki Altıncı Koğuş kilit altındaki hastaların tutulduğu özel bir bölümdür. Kurumda göreve başladığında, düzensizlik, hüküm süren pislik, hijyen eksikliği...

  2. Peruk Gibi Hüzünlü ~ Yalçın TosunPeruk Gibi Hüzünlü

    Peruk Gibi Hüzünlü

    Yalçın Tosun

    Dostluk, arkadaşlık, sevgi, tutku, bağlılık ve keder… Bu duygular arasında mekik dokuyan, gönül kırıklıklarını ustalıklı bir sevecenlikle onarmaya çalışan bir kitap, Peruk Gibi Hüzünlü....

  3. Uzay Güzeli ~ Ayla ÇınaroğluUzay Güzeli

    Uzay Güzeli

    Ayla Çınaroğlu

    Bora, kedisi Minnoş ve sevgili halası uzaylılar tarafından kaçırılırlar. Uzaylıların kötü bir niyeti yoktur aslında; tek istedikleri “güzel” sözcüğünün anlamını öğrenmektir. Peki sahiden ne...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur