Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Tanrı’nın Gölgesi – Yavuz Sultan Selim ve Bilinmeyen Hikayesi
Tanrı’nın Gölgesi – Yavuz Sultan Selim ve Bilinmeyen Hikayesi

Tanrı’nın Gölgesi – Yavuz Sultan Selim ve Bilinmeyen Hikayesi

Alan Mikhail

“Yılın En İyi Kitabı.” -Times Literary Supplement, Publishers Weekly, History Today. New York Times Book Review En İyi Kurgu Dışı Kitap Ödülü. Dünya tarihi…

“Yılın En İyi Kitabı.” -Times Literary Supplement, Publishers Weekly, History Today. New York Times Book Review En İyi Kurgu Dışı Kitap Ödülü.

Dünya tarihi alanındaki çalışmalarda uzun süredir ihmal edilmiş olan Osmanlı İmparatorluğu, 16. yüzyılda gücünün zirvesinde bir jeopolitik güç ve çoğulcu yönetimin merkeziydi. Osmanlılar, askeri hâkimiyetleri ve ticaret yolları üzerindeki tekelleri ile Avrupalıları Akdeniz’den uzaklaştırıp yeni dünyaya gitmeye zorlayarak daha fazla toprağa ve tüm dünya güçlerinden daha fazla nüfusa sahip oldular. Modern dünyanın yükselişindeki etkisine ve merkeziliğine rağmen, Osmanlı İmparatorluğu’nun görkemli tarihi yüzyıllar içinde çarpıtıldı, yanlış yansıtıldı ve özellikle Batı’da görmezden gelinip bastırıldı. Tanrı’nın Gölgesi ile Alan Mikhail, Osmanlı’nın bir döneminin hayati öneme sahip yeni bir anlatısını sunuyor ve Osmanlı’nın fetih hikâyesini Sultan Selim’in hayatı üzerinden taptaze bir tarihi bakışla anlatıyor.

Bir cariye olan annesiyle padişah babasının sekiz oğlundan dördüncüsü olan Selim’in tahtı devralışı bugün hâlâ tartışma konusudur. Güçlü, katı karakteri ve askeri cesaretinin yanı sıra annesi Gülbahar’ın da rehberliğiyle tahta geçen Selim, büyük bir hırsla Osmanlı’nın topraklarını üç katına çıkararak yeni bir idari yapı inşa etti ve imparatorluğun yükselişinde istikrarın simgesi oldu. Mikhail’in orijinal haritalar ve çarpıcı çizimler eşliğindeki ezber bozan metni, Selim’in hayatını olağanüstü akıcı ve ustalıklı bir üslupla aktarırken İslam tarihi hakkındaki önyargıları da yıllardan beri egemen olan “Batı’nın yükselişi” teorileriyle birlikte altüst ediyor. Kristof Kolomb’un Amerika’ya yaptığı yolculukları Müslümanları katletmeye yönelik beceriksizce girişimler olarak hikâye edişini, Osmanlı’da kölelerin toplumun seçkinleri hâline gelişini, Hıristiyan devletlerin köle ticaretinde dünyaya saldığı vahşeti aktarırken, Selim’in Osmanlı’sının dünya tarihindeki önemine dair bakışımızı tazeliyor.

Tanrı’nın Gölgesi, bir tarih kitabını o savaş meydanında, o sarayda, o otağın içinde, o gemide, o haremde, o limanda, o sofradaymış gibi hissederek okumak isteyenler için…

*

ÖNSÖZ

Teksas ve Meksika sınırında, tam olarak Rio Grande’nin Meksika Körfezi’ne döküldüğü yerde Matamoros gibi tuhaf bir isme sahip hareketsiz bir şehir var. “Mata” İspanyolca matar, yani öldürmek fiilinden geliyor, moros ise -Magribiler için kullanılan İngilizcedeki “Moors” kelimesinin İspanyolca karşılığı Hıristiyan İspanyolların Müslümanlar için kullandığı aşağılayıcı bir söz. Öyleyse bir Matamoros olmak, bir Magribi katili olmak demek ve bu sıfatın Amerika’nın geçmişi veya geleceğiyle görünürde bir bağlantısı yok. Meksika’nın kuzeydoğu sınırındaki güneşli bir şehre neden “Magribi katili” adı verilmiş? Müslümanlar Teksas’ta veya Meksika’da ölümcül bir düşman olarak bulunmuş muydu hiç?

“Matamoros” kelimesi Katolik İspanyollar tarafından bulundu. Onlara göre, Magribi katili olmak her Hıristiyan askerin göreviydi. İspanya’nın büyük bir kısmı 711’den 1492’ye kadar Müslüman hükmü altında kalmıştı. 1492 jeopolitik tarihte önemli bir yıldır, çünkü bahsi geçen sene sadece İspanya’nın Hıristiyan ordularının İber Yarımadası’ndaki son Müslüman kalesini aldığı (veya söylemeyi tercih ettikleri şekliyle, geri aldığı) değil, aynı zamanda o çok bilinen Kristof Kolomb adındaki malum Mağribi katilinin İspanya’nın İslam’a karşı savaşında yeni bir cephe açtığı yıldır. Isabella ve Ferdinand’ın Granada işgalinde sıradan bir asker olan Kolomb, dindar bir adam oldugunu gösterdi. Hayatı boyunca Müslümanlarla, özellikle de Ispanya’nın Akdeniz’deki en büyük rakibi Osmanlı İmparatorluğu’na karşı olan savaşlarda Müslüman kanının tadına bakmıştı ve kutsal savaşın sorumluluğunu ruhunda hissediyordu. Bu yüzden açık denizleri batıya doğru aşarken ne dünyevi bir keşif tutkusu ne de belirli bir ticari vizyonu vardı. Amerika’ya yelken açarken her şeyden çok, Hıristiyanlığın en büyük düşmanına, İslam’a karşı olan savaşını sürdürme gayretiyle doluydu.

İber Yarımadası’ndaki büyük zaferlerine rağmen Hıristiyanlar esirleri, ticari nüfuzu ve neredeyse diğer her yerde Osmanlilara karşı toprak kaybediyorlardı. Kolomb’un beyaz yelkenli üç gemisini ileri taşıyan ideolojik rüzgârlar, on beşinci yüzyıl dünyasının en zorlayıcı politik mücadelesiydi; Katolik Avrupa ve Müslüman Osmanlı İmparatorluğu arasındaki mücadele. Dünya tarihinin bilinen hemen hemen tüm rivayetlerinin aksine, Avrupalıların Amerika’ya gitmesinin asıl nedeni Osmanlı İmparatorluğu’ydu.

1492’nin elli yıl kadar öncesinden yüzyıllar sonrasına kadar Osmanlı İmparatorluğu dünya üzerindeki en güçlü devlet olmaya devam etti: Antik Roma’dan beri Akdeniz’deki en büyük imparatorluk ve İslam tarihindeki en payidar devlet. 1500’lerde Osmanlılar yıllar boyu, bütün dünya güçlerinden çok daha fazla bölgeyi kontrol ettiler ve çok daha fazla insana hükmettiler. Osmanlı’nın doğu ticaret yollarındaki tekeliyle karada ve denizdeki askeri yetenekleri bir araya gelince, bu durum İspanya ve Portekiz’i Akdeniz’den sürdü, on beşinci yüzyıl krallıklarındaki denizciler ve tüccarlar kıta ve okyanusları aşan tehlikeli yolculuklara çıkma riskini almak zorunda kaldı ve dünya çapında kaşifler oldular. Her şey Osmanlılardan kaçmak içindi.

On altıncı yüzyıla gelirken, Çin’den Meksika’ya kadar bilinen dünyayı Osmanlı İmparatorluğu şekillendirdi. Egemenliği süresince de İspanyol ve İtalyan devletleri, Rusya, Hindistan, Çin ve diğer Müslüman güçlerle askeri, ideolojik ve ekonomik rekabete kilitlendi. Osmanlılar o yılların neredeyse her büyük hadisesinde o veya bu şekilde etkili oldu ve yankıları günümüze kadar ulaştı. Kolomb, Vasco de Gama, Montezuma, reformcu Luther, savaş beyi Timur ve kuşaklar boyu pek çok papa kadar önemli önemsiz milyonlarca tarihi kişi Osmanlı gücünün menzil ve kapsamına göre eylemlerini düzenleyip varoluşlarını tanımladı.

İmparatorluk batıya doğru Avrupa kapılarını zorlarken, Osmanlı usulü İslami tehdit, Martin Luther’in Protestan reformunun arkasındaki ana itici güçtü. İmparatorluğun doğu sınırında Safevi İran’la olan savaşları Sünniler ve Şiiler arasındaki uçurumu derinleştirdi ve bu, günümüz İslam dünyasında hâlâ bir sorun. Osmanlı askeri fetihleri ve ekonomik feraseti ilk gerçek küresel ürünlerden biri olan kahveyi ortaya çıkardı ve kahvehane buluşlarıyla kapitalist tüketiciliği teşvik etti.

Avrupa’nın Akdeniz’den zorunlu ayrılışı daha doğrusu tahliyesiHıristiyan Avrupa’nın geleceğe dair zihniyetine katkıda bulundu. Hıristiyanlık ve İslam, yaradılışın bedeni ve ruhu…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur