Halit Ziya Uşaklıgil’in 1887’de, henüz yirmili yaşlarında genç bir yazarken kaleme aldığı ilk romanı Sefile, küçük yaşta kimsesiz kalarak dilencilikten fuhuş denilen girdabın en dehşetli derinliklerine kadar sürüklenen Mazlume’nin hikâyesidir. Sefile, Halit Ziya’nın ustalık dönemi eserlerinde kullandığı bazı teknik ve temaların denendiği bir eskiz ve bu noktada farklı okumalara da açık bir ilk romandır.
Sunuş
Halit Ziya Uşaklıgil’in modern Türk romanının kurucusu olduğu düşüncesi üzerinde edebiyat araştırmacılarının fikir birliğinde olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu kanaatin oluşmasında, onun romantizm-realizm ekseninde roman tarihi üzerine Hizmet’te tefrika ettiği yazılarını bir araya getirdiği Hikâye adlı teorik kitabının etkili olduğu kuvvetle muhtemeldir. Nitekim yazar hakkında yapılan çalışmalarda onun Ahmet Mithat tarzı müdahil anlatıcı çizgisinden uzaklaşarak roman türünü Türk edebiyatında teknik açıdan önemli bir noktaya taşıdığına çokça değinilmiştir. Oysa Uşaklıgil, yalnızca roman tekniğinin sağlam olması yönüyle değil, yarattığı roman kişileriyle de modern Türk romanının kurucusu olarak konumlandırılması gereken bir yazardır.
Zeynep Uysal, kimi zaman iki kadın bir erkek kimi zaman da iki erkek bir kadın üzerinden ilerlese bile ihtiva ettikleri üçlü yapı itibariyle Halit Ziya romanlarını yekpare bir romanın parçaları olarak değerlendirdiği Metruk Ev adlı çalışmasında, onun yarattığı kişilerin en önemli özelliğinin arzularının peşinden gitmeleri olduğu tespitini yapmıştır.1 Buna göre Uysal, “yazarın Sefile’den Kırık Hayatlar’a giden, Kırık Hayatlar’da son halini alan bu büyük romanını bireyleşme sancısının, cemaatten kopuşun, bireysel arzularla toplumsal ahlak uzlaşımlarının arasında sürüklenişin romanı olarak okur.”
Toplumsal sözleşmeye karşı çıkma pahasına kendi arzularının izini sürmekten vazgeçmeyen roman kişileri, 19. yüzyıl sonunda modernliği deneyimleyen Osmanlı bireyleridir.3 Onların “dünyanın ortasında tek başına, hamisiz, cemaatin, ailenin korumasından uzak, arzularıyla dolu ama arzularını da tamamen gerçekleştiremeden yalnız ve çaresiz [kalması]; bir nevi geleneksel Osmanlı toplumunda modern birey olma halini imler.”4 Bu noktada Uysal’ın, Oğuz Atay’ın Aşk-ı Memnu ile ilgili verdiği bir röportajı üzerinden Halit Ziya’nın, Atay’ın hatta Tanpınar, Yusuf Atılgan, Vüs’at O. Bener gibi modernistlerin “edebî atası” olma nedenlerini sorgulaması oldukça ilgi çekicidir.3 Atay’ın Halit Ziya’nın roman kişilerini değerlendirdiği röportaj bölümünü Zeynep Uysal’dan aktararak burada vermek isabetli olacaktır. Çünkü bu sözler, kimilerinin modernist kimilerinin postmodernist edebiyatın öncüsü kabul ettiği Atay’ın ağzından çıkması dolayısıyla Halit Ziya ve modern Türk romanı ilişkisi üzerine birinci ağızdan yapılmış, en yetkin ve nüfuzlu tespitlerdir:
(…) Halit Ziya hep kırık hayatları anlatmıştır. Yani benim bugünkü deyimimle tutunamayanları anlatmıştır. Hayata tutunamayan, hayat karşısında genellikle hayal kırıklıklarına uğrayan insanların dramını vermiştir. Bu yönden kendi duyarlığıma Halit Ziya’yı çok yakın buluyorum. Bu kahramanlar genellikle büyük hayaller kurarlar, yükseklere erişmek isterler fakat bazı özellikleri yüzünden, yani küçük hesapları, ürkeklikleri, tutuklukları ve endişeleri yüzünden sonunda hep hayal kırıklığına uğrarlar. Fakat bu kahramanlara kaderin oyuncağı, kader kurbanı demek de pek mümkün değildir. Çünkü Halit Ziya’nın kahramanları daima kendileriyle hesaplaşırlar (…) ama onlar hiçbir zaman ben bu olaydan sorumlu değildim, ben kaderin kurbanı oldum diye işi kolayca geçiştirmezler.
Halit Ziya külliyatına bir “kök metin” olarak eklemlenip “ödünç arzu”nun peşinde koşan özneyi ve arzularının peşinde koşarken heba olan “kırık hayatlar”ı konu alan ilk romanı Sefile, döneminde müstakil bir kitap olarak basılmayıp arkadaşı Tevfik Nevzat’la İzmir’de çıkardığı Hizmet gazetesinin 1 ila 73. (13 Kasım 1886-29 Temmuz 1887) sayılarında tefrika edilmiştir. Recaizade Mahmut Ekrem’in bir mektubunda “Niçin Sefile’yi kitap halinde bastırmıyorsun? Onu bana gönder, Encümen-i Teftiş ve Muayene’den ruhsat alalım” sözleri üzerine Uşaklıgil tefrika metinleri gazeteden kesip Ekrem’e gönderir. Uzun bir bekleyişten sonra Üstad’dan kısa bir mektupla müsveddeler gelir. Müsveddelerin kenarında Encümen’in “şeâir-i İslâmiyeye mugayereti” yani İslami prensiplere aykırılığı nedeniyle eserin basılamayacağı notu vardır.8 Bugünkü bilgilere göre bu olaydan sonra yazar, bu ilk romanı yayımlamak için herhangi bir teşebbüste bulunmaz. Yazarın kendisinin “lisan, tahkiye ve mişvar” itibariyle dönem romanları içinde bir ilk olma özelliği taşıdığını belirttiği eser, Ömer Faruk Huyugüzel neşrine kadar kitap haline getirilmez.10
İzmir yıllarında kaleme alınan Sefile, Nemide, Bir Ölünün Hatıra Defteri ile Ferdi ve Şürekası’nın Halit Ziya tarafından “çocukluk” veya “emekleme” dönemi eserleri diye tanımlanması ve Sefile’nin “tefrika olarak kalan ve kitap şeklinde intişar etmeyecek olan” şeklinde tarif edilmesi onun, edebiyat araştırmacıları tarafından ikinci plana atılmasının sebeplerinden biri olabilir. Ancak Sefile, Aşk-1 Memnu başta olmak üzere Mai ve Siyah ile Kırık Hayatlar gibi Halit Ziya’nın ustalık dönemi eserlerinde kullandığı bazı teknik ve temaların denendiği bir eskiz ve bu noktada farklı okumalara da açık bir ilk metindir. Kaldı ki Halit Ziya gibi eserlerini “imkân-imkânsızlık, iç-dış veya ev-sokak❞ çatışması11 gibi sınırlı tema etrafında şekillendiren bir yazarın romanlarını birbirinden bağımsız düşünerek onlar arasında bir önem sırası gözetmek çok da doğru bir tutum gibi görünmemektedir.
Sefile, Uşaklıgil’in kurmaca eserlerinde her zaman hayaliyyuna(romantizm) tercih ettiği hakikiyyun (realizm) düsturuyla yazdığı ilk eseridir. Hatta tefrika tarihi göz önüne alındığında Sergüzeşt’ten daha önce yayımlandığı görülecek ve bu yönüyle Türk edebiyatının ilk realist romanı olarak kabul edilmesi gerektiği anlaşılacaktır. 12 Ancak eserin uzun yıllar kitap haline getirilmemesi onun bu yönünün göz ardı edilmesine sebep olmuştur. Buna bağlı olarak Sefile’de olay örgüsü gevşek ve dağınıktır. Olaylar kronolojik bir düzenle sıralanmamış, geriye dönüşlerle kesintiye uğratılmıştır. Halit Ziya’nın bu ilk romanında geriye dönüş tekniğini ustalıkla kullandığını söylemek güçtür. Bunlardan biri İkbal’in ağzından kendi hikâyesinin anlatılması şeklinde gerçekleşir ki bu yönüyle olay örgüsüne yedirilmiştir. Ancak Mazlume’nin geçmişinin ve İhsan’ın İkbal ile olan ilişkisinin nasıl başladığının konu edildiği diğer ikisi, olay örgüsünün bir anda kesintiye uğrayıp yeni bölüm numarasıyla birlikte geçmişe dönülmesi, yine aynı şekilde bir anda vaka zamanına dönüş yapılması yoluyla gerçekleşir.
Halit Ziya’nın konusunu uzun zaman zihninde bir saplantı gibi taşıdığı13 roman, Mazlume adlı genç kızın annesiz, hamisiz kalmasının ardından önce sokaklara sonra da geneleve düşüşünün trajik öyküsüdür. Kendisini sokaklardan kurtaran Mihriban’ın evinin bir fuhuşhane olduğundan habersiz genç kız, Mihriban’ın kızı İkbal ile yakın dost olur. Bu yolla İkbal’in fuhuşa sürüklenme hikâyesini onun ağzından bizzat dinler. İkbal’in âşığı olan İhsan’a duyduğu hisler, İhsan’ı Mazlume’nin gözünde bir arzu nesnesi konumuna taşır, ancak bu aşk aynı zamanda onun baht dönüşünü de hazırlar.
İlk bakışta romanın, fuhuş hayatının insanı sürüklediği trajik sona vurgu yapmak için yazıldığı düşünülse de derin bir okumayla Sefile’nin dönem romanları arasında özel bir yere sahip olduğu anlaşılacaktır. İlk dönem romanlarında daha çok kişiler ya da toplumun belli bir zümresi üzerinden yapılan “ahlaksızlık” vurgusu, Sefile’de Mazlume’ye başka bir çıkar yol göstermeyen ve onu aşağılayan toplumun geneline yöneltilir. Mazlume ve İkbal’in adım adım uyanan arzuları, Halit Ziya tarafından büyük bir titizlikle okuyucuya hissettirilir. Onların arzularının toplum onayından geçmiş yasal zemine oturamayacağının anlaşıldığı yerde de kişilerin bireysel trajedileri ve “tutunamama” hikâyeleri başlar. Ancak ilk dönem romanlarının ders vermeye odaklı üslubundan uzak olan ve roman kişilerine bir ahlak değerinin mutlak doğruları penceresinden bakmayarak edebiyatı araçsallaştırmayan yazar, onları “toplum sözleşmesi”ne uygun olamayan bu yaşam tarzlarından dolayı yargılamaz. Yukarıda da üzerinde durulduğu gibi o, bireyin engellenemeyen arzuları üzerinden şekillenen hikâyesini yazar ve sonuç olarak da onları kader kurbanı gibi göstererek aklama yoluna gitmez. Halit Ziya’nın roman kişileri çoğunluğa ters düşmek pahasına arzu ettiği hayatı yaşar ve bu tercihinin bedelini de kimi zaman intihar ederek kimi zaman da Sefile’de olduğu gibi amansız bir hastalığa yakalanıp ölerek öder. Tam da bu noktada Didem Arvas’ın, Sefile’yi toplumsal ahlak paradigmaları çerçevesinde okuduğu ve Uşaklıgil’in “ahlakı dini bir toplumsal değer üzerinden değil moral değerler üzerinden biçimlendirerek bireysel bir ahlak anlayışı” ortaya koyduğuna dikkat çektiği yazısına bakmak yerinde olacaktır.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Klasik Türkiye Edebiyatı Roman (Yerli)
- Kitap AdıSefile
- Sayfa Sayısı148
- YazarHalit Ziya Uşaklıgil
- ISBN9786254290459
- Boyutlar, Kapak12,5 x20,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİş Bankası Kültür Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kader Oyunu ~ Ergün Kazanır
Kader Oyunu
Ergün Kazanır
Özgürlüğün anlamını çok iyi biliyordum ancak kıymetini öğrenmek için geç kalmıştım… İnsanın ne kadar kendinden emin planları olursa olsun kaderin de mutlaka kendi ağlarını...
- Efruz Bey ~ Ömer Seyfettin
Efruz Bey
Ömer Seyfettin
Küçük bir kalem dairesinde görev yapan Ahmet Bey, kendisini olduğundan daha asil ve saygın göstermeye çalışan, abartılı tavırlarıyla dikkat çeken bir devlet memurudur. Meşrutiyet’in...
- Lahitteki Sır – Kızıl Kule ~ Bekir Sert
Lahitteki Sır – Kızıl Kule
Bekir Sert
“Her varlık bir gün ölür ama kimilerinin ismi çağlar boyunca hatırlanır. Ölümsüzlüğün kapısına hoşgeldin Kayra” Birden bire gelişen sürpriz olaylarla hayatı değişen Kayra’nın Ejder...