Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Beni Zorla Sağma, Bırak Ben Emzireyim Seni
Beni Zorla Sağma, Bırak Ben Emzireyim Seni

Beni Zorla Sağma, Bırak Ben Emzireyim Seni

Nihan Kaya

Saplantılı bir aşk. Şiddetli bir tutku. Çarpıcı bir yetenek. Ve geceleri yusufçuk kılığında gezen bu gizemli kız… Yusufçuk Gece Gelir, edebiyat dünyasında son 10 yılın en yankı uyandıran yazarının sıradışı ikinci romanı.

Yazdığı ilk satırlardan bugüne çoksatan listelerini altüst eden; İyi Aile Yoktur, İyi Toplum Yoktur ve Bütün Çocuklar İyidir’in yazarı Nihan Kaya yeni ve eski tüm kitaplarıyla Okuyan Us’ta!

Beni Zorla Sağma, Bırak Ben Emzireyim Seni türler arasındaki farkı sorgulayan bir kitap. Ama aynı zamanda yeni bir türün ilk örneği.

Bu bir roman değil. Ama bu bir roman. Aynı zamanda bir psikoloji kitabı. Winnicott’ın “tutunma” kavramının Türkçedeki en kapsamlı, ama en anlaşılır yorumu. Psikoterapi nedir ve ne değildir sorusuna bir cevap. Bu bir günlük. Bu bir otobiyografi. Bu bir kurmaca. Bu bir çağrı. Bu bir edebiyat eleştirisi. Tutunamayanlar’ın, çeşitli edebiyat ve sanat eserlerinin, ayrıca perde arkasındaki yayın dünyasının analizi. Otizme, aşırı duyarlılığa, bunların travmayla ilişkisine dair alternatif bir metin. Bu alternatif bir metin. Bu kişisel bir başkaldırı. Hesap sorma. Ama toplumsal bir başkaldırı biçimi. Nazik ama dik. Dikkatli ama çıplak. Acılı ama tutkulu, dobra, muzip, oyunbaz, kışkırtıcı ve eğlenceli. Gücünü okura dayatmayan ama okurla paylaşan tok, dürüst bir seslenme biçimi.
Nihan Kaya, okurlarıyla arasındaki bağı daha da kuvvetlendirecek bu kitapta, ilk satırlarını yazdığı günden bugüne kadar yaşadıklarını tüm içtenliğiyle gözler önüne seriyor ve okuruna şu satırlarla sesleniyor: “Cildim bembeyaz. Sana kalbimi vermedim. Onun yerine bu satırları veriyorum sana. İndiğin yerden çık ve gözlerime bak. Çıktığın yerden in ve gözlerime. Savaşma, sevişelim; bu işe bir son verelim.”

Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olduktan sonra psikanalitik çalışmalara yönelen ve yüksek eğitimine Londra’da devam eden Nihan Kaya, edebiyat, psikoloji, yaratıcılık gibi alanlarda atölye ve seminerler yürütüyor; University College London (UCL) Psikanalitik Çalışmalar bölümünde, biri çocuk travması uzmanı bir çocuk psikiyatristi, diğeri çocuk psikoterapisti iki psikanalist süpervizörlüğünde Winnicott üzerine yeni bir doktora tezi hazırlıyor.

Türkçede Kitapları: Gizli Özne (2003), Çatı Katı (2004), Buğu (2006), Disparöni ya da Yaşama Korkusu (2008), Fildişi Kuyu (2011), Ama Sizden Değilim (2012), Yazma Cesareti: Acının Yaratıcılığa Dönüşümü (2013), Kar ve İnci (2016), Kırgınlık (2017), İyi Aile Yoktur (2018) İyi Toplum Yoktur (2019), Bütün Çocuklar İyidir (2019), Seni Feda Etmeyeceğim (2021), Yüzmek, Yaşamak ve Olma Arzusu (2022), Erteleme: Nedenleri ve Çözümleri (2023), Beni Sağma, Bırak Ben Emzireyim Seni (2024)
Çocuk (Hikâye) Kitapları: Ada Annesiyle Duvarları Boyuyor (2020), Otobüsü Kaçıran Şoför (2020), Sahiku Çocuklarla Arkadaş Olmak İstiyor (2021), Prenses A Uyanıyor (2021), Sinderella Elbise Tasarımcısı Oluyor (2021), Asi Koyun Melo (2021), Mafin Bugün Mutsuz Olmak İstiyor (2021), Kırmızı Çizmeleri Annesi Zanneden Kaz (2021), Teneffüsleri Seven Çocuk (2022), Azman Bebek (2023), Mor Canavar Benden Ne İstiyor? (2023), Saksıda Yaşayan Kalp (2023), Bebekler Okulu (2024)

*

İğne Uçlu Ekmek Bıçağı

Her şey birden başladı. Birden. Keskin uçlu bir ekmek bıçağı belirdi zihnimde. Omzumdan aşağı yavaşça indi o kesici noktası. İğne kadar incecikti ucu. İğne kadar incecik uç, usulca ve incecik çizdi kolumu. Çizdiği çizgi boyunca incecik, kırmızı bir kan usulca yayıldı beyaz cildime. Zihnimde. Evet, bunların hepsi zihnimde oldu. Suda yavaşça açan nilüferler gibi uyandı zihnimde bu hayal. Suda yavaşça açan nilüferler gibi masum bir şeymişçesine. Şaşırdım. Hiç böyle bir şey gelmemişti daha önce içimden. Yıllar boyu fevkalade acı çekmiş biri olduğum halde hem de. İncecik, keskin uçlu bir ekmek bıçağını düşünüyordum şimdi. Sadece zihnimde değil, bedenimin üst kısmında bir yerde de hayali olarak taşıyordum onu, gittiğim her yere götürüyordum beraberimde. Suda yavaşça açan nilüferler ya da kundağa sarılı küçük bir bebek gibi uyuyordu orada. Beyaz, dokunulmamış üst bedenimin içinde, beden olmayan bir yerde. Masum bir şeymişçesine.

Göğsümün üst kısmında nilüferler ve kundakta yeni doğan bir bebekmiş gibi uyuyan bu iğne uçlu büyük bıçak imgesiyle uykular uyudum ve uykular uyandım. Yıkandım, giyindim, hanım hanımcık hanımefendi giysilerimi giydim -cici, hanımefendi bir insanım çünkü ben!-, hanım hanımcık hanımefendi giysilerimle seminerlere gittim, konuşmalar yaptım, kütüphanelere girdim. kütüphanelerde çalıştım, kütüphanelerden çıktım kendime ince Bavarya fincanlarında içeceğim bergamot lu. gül kokulu çaylar demledim, hindistan cevizi sütüyle karıştırdığım; uzun ince parmaklarımla zarifçe tuttugum çatalla glutensiz, nazik yemekler yedim. Ben yiyor, yürüyor. konuşuyorken o hep oradaydı. Ucu iğne kadar ince, o uca asılı gövdesi hantal ve kocaman.

Tüm o hantal gövde o incecik ucu ve o ucun inceliğini taşımak içindi. “Böyle de imge olur mu?” demedim. Böyle de imge olur mu?” dedim. İkisini de yaptım ben. Hem tenimi, kıyafetlerimi, ellerimi en hassas, en yumuşak, en doğal, en parfümsüz şeylerle yıkadım hem de igne uçlu koca ekmek bıçağı imgesini gece gündüz koynumda uyuttum, besledim, gezdirdim. Üstelik ekmek yemem ben; ekmeğin kırıntısını dahi kaldıramayacak kadar hassas ve naziktir bedenim, cildim. En doğal, en katkısız, en glutensiz, en nazik akdarı çöreğiyle beslenirim. Ben ki hayvanları kesmedim, kesilmiş hayvanları ağzıma sürmedim. bıçak ile bir canlının yan yana gelmesini her yerde eleştirdim, cansız nesneleri bile hep ruhları varmış gibi şefkatle elledim, onları bir kere olsun çizmedim, incitmedim. Ben ki hoyrat bulduğumdan, kağıtlara kıyamadığımdan tükenmez kalem bile kullanmadım, kullanamadım, yıllardır her yere hep kurşun kalemle gidip geldim, imza günlerimde bazen “Hay Allah, yanıma sadece kurşun kalem almışım!” dedim, kitapları imzalamaktan bile bir parçamla hep imtina ettim, hiçbir şeye dokunayım, iz bırakayım istemedim. Ben ki yeri bile incitmemek için hep parmak uçlarımda korka korka gezdim.

Biz burada doktora G.P. deriz. Bir süre önce o şey yaşanıp “G.P.’ne söyle.” dediklerinde ona da böyle söyledim ben. Kar beyazı, pürüzsüz, doğru dürüst güneş görmemiş kollarımı, göğsümü gösterdim ona, kendime bir şey yapmadığımdan emin olsun diye. “Bakın, görüyorsunuz; yapmadım!” dedim, kendisine daha önce inanılmadığı için acı çeken, şimdi inanılmasını neredeyse ümitsizce isteyen çocuk saflığı, telaşı ve acemiliğiyle. “Bakın!”

Hiçbir şey söylemeden baktı bana oturduğu yerden, ben ona kar beyazı, pürüzsüz kollarımı ve kar beyazı, pürüzsüz göğsümü gösterirken.

Kar beyazı beyazlığıyla süt beyazı beyazlığı arasında bir yerdedir cildim. Kocaman ve hantal ekmek bıçaklarıyla, kasap bıçaklarıyla bağdaşmaz görüntüsü. İlk otuz beş yıl hiç güneş görmemiş, son kırk dört yıl az güneş görmüş ve bu yüzden de pek yıpranmamış, yıpranmamış kollarımın ve göğsümün beyazlığı, yıpranamamışlığın beyazlığıdır. Yaşamak yıpranmaktır çünkü. Yaşamak güneş almaktır. Güneşe çıkmaktır. Bizim güneşi görmemiz, ama güneşin de bizi görmesi, karşılıklı anlaşmaları ve anlaşamamalarıdır. Bizim hava almamızdır yaşamak ve havanın da bizi almasıdır, cildimize temasıdır, karşılıklı nüfuz ederler birbirlerine gerçek bir yaşayış içinde bunlar. Hem dokunmak hem dokunulmak içindir cilt. Cildim masumiyetimdir. Cildim yaşamamışlığımdır. Cildim saflığım, bilgisizliğim, tecrübesizliğim, iyi günlerim ve kötü günlerimdir.

Çok güzel romanlar yazdım. kimse basmadı, basanlar insan değildi.

Bu bir roman mi?

Bu bir roman değil.

Hiç mi değil?

Keşke bir roman olsa bu. Keşke güzel bir roman olsa.

Sana bu sefer güzel romanlar yazamadım sevgili okur.

İçimden artık güzel romanlar yazmak gelmiyor.

İçimden artık kendimi iğne uçlu bıçaklarla usulca kesmek geliyor sevgili okur.

Bundan yirmi yıl önce çok güzel romanlar yayınladığımda sen neredeydin?

O yirmi yılda çok şeyler oldu.

Ben o duvarlar arasında o zamanlar güzel cildimle gün gün çürürken sen burada değildin. Bana “Seni seviyorum.” dediğin aşk mektupları yazma şimdi sevgili okur.

Söylediklerimi bugün söylediğimi zannetmelerinin nedeni onlar kadar da sensin.

Cildim böyle beyaz, yaşamamış, dokunmamış, dokunulmamış, narin ve pürüzsüzken, koca ekmek bıçağının zarif, ince ucu çiziyor onu hayalimde hep. Bıçak değil de onun beni böyle inceden çizmesi iştiyak duyduğum. Kalbimin arzuladığı. Cildim kar beyazlığında ve süt beyazlığında ve pamuk beyazlığında ve yumuşaklığında, pürüzsüzlüğünde olduğundan, en ufak çiziği hemen gösterecektir. İstediğim de buydu. O ince, keskin ucun çizdiği incecik çizgi boyunca incecik akan kırmızı kan. Kırmızının beyaz ile kontrastı. Kanın sıcaklığının soğuk beyaz ile kontrastı. Birden fazla çizgi istiyordum üst bedenimde. İnce, kırmızı çizgiler. Pamuk tarlasının üzerinde kırmızı açan ve kırmızı gülümseyen çiçekler gibi. Canlı çiçekler gibi.

O kanı, kanın kırmızılığını, sıcaklığını, kanımdaki canı arzuluyordum beyaz cildim üzerinde. Damarlarımda akan kan, yaşayan bir şey çünkü. Fevkalade ince, fevkalade narin, sanki saran bir ten değil de üzerime serpilmiş, üstelik elekten geçirilerek serpilmiş unmuş gibi geçici, herhangi bir darbe karşısında beni hemen bırakıp gitmeye hevesli cildimin aksine.

Cildim şeffaf gibidir ve damarlarım net şekilde görünür cildimin altından; damarlarımın cildimin altında net şekilde görünmesi çok hoşuma gider. Kaypak değildir, dürüsttür cildim; saklamaz ne olduğunu, ince olduğu halde olduğundan başka bir şeymiş gibi görünmez. Ellerim. Ellerim de merttir, dürüsttür; ince olmalarına rağmen küçük değildir ellerim. Ellerime ve cildime hep teşekkür ederim dürüst oldukları için. Görünen damarların estetik kusuru olduğu bir kulağımdan girip bir kulağımdan çıkar, hiç ciddiye almam böyle söylemleri bu yüzden, üzerime konan bir sinek kadar etki etmezler bana, kendime karşı aşırı eleştirel biri olmama rağmen. Hemşirelerin damarımı -bulması değil hemen görmesini -benim değil cildimin dürüstlüğüne verir, bu dürüstlük için borçlu olduğumu düşünürüm cildime.

Cildim incedir, şeffaftır, dürüsttür; lakin mert değildir ellerim gibi. Cildimi çok daha korkak bulurum ellerime göre. Mertliğim kalbimdedir. Kalbimde doğmuştur. orada yaşar; kalbimden kan pompalar tüm bedenime. Damarlarımda akan kanda o mertliği hissederim. Yü…

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) İnceleme Psikoloji
  • Kitap AdıBeni Zorla Sağma, Bırak Ben Emzireyim Seni
  • Sayfa Sayısı228
  • YazarNihan Kaya
  • ISBN9786256466326
  • Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
  • YayıneviOkuyan Us Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Ama Sizden Değilim ~ Nihan KayaAma Sizden Değilim

    Ama Sizden Değilim

    Nihan Kaya

    Nihan Kaya’nın “En eğlenceli ve okuması en kolay kitabım” dediği Ama Sizden Değilim, mizah ve acının iç içe geçtiği öykülerden oluşuyor. Hem birbirlerinden bağımsız...

  2. Erteleme – Nedenleri ve Çözümleri ~ Nihan KayaErteleme – Nedenleri ve Çözümleri

    Erteleme – Nedenleri ve Çözümleri

    Nihan Kaya

    Bir işi yapmak iki saat sürüyor, yapmamak saatler, günler, haftalar. Bu sürede bir başka işi yapıyor da değiliz çoğu zaman. Aktif olarak yapmamakla meşgulüz....

  3. Yüzmek, Yaşamak ve Olma Arzusu ~ Nihan KayaYüzmek, Yaşamak ve Olma Arzusu

    Yüzmek, Yaşamak ve Olma Arzusu

    Nihan Kaya

    “İnsan, olma arzusudur.” demişti Sartre. Peki nasıl? Ve bunun yüzmeyle ilişkisi ne? Bu kitap, yüzmeyi bilenler ve yüzmeyi bilmeyenler için. Yüzme, psikolojik açıdan ne...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur