Keşanlı Ali Destanı dilden dile çevrilerek dünyanın pek çok ülkesinde sahnelenmiş; oyuncusu ve seyircisiyle bütünleşmiş; dahası, Türk tiyatrosuna yıllarca öncülük etmiş bir başyapıt.
Haldun Taner’in “gecekondu ortamında bir kahramanlık mitosunun parodisi” dediği, modern epik tiyatronun en güzel örneklerinden biri sayılan oyunda, geleneksel gösteri sanatlarımızın birçok özelliği çağdaş bir yorumla sunuluyor. Yaratılan tipler öylesine gerçek, öylesine canlı ki, hemen her toplumun sosyal ve ekonomik açıdan benzerlik gösteren kesimlerinde karşımıza çıkıveriyorlar. Bu nedenle, Sineklidağ efsaneleri Keşanlı Ali ve Zilha ister İstanbul’da, ister Berlin’de, ister Londra, Beyrut ve Budapeşte’de, isterse Hamburg’da, nerede olursa olsun hep aynı ilgi ve sevgiyle karşılandı.
“Bizim geleneklerimizden, bizim insanımız ve konularımızdan yola çıkıp, bütün bunları, öz Türkçemiz ve bize özgü bir görüş biçimi ile çağdaş dünyanın verileriyle aktarmak”tan söz ediyordu ‘tiyatro düşünürü’ Haldun Taner… Keşanlı Ali Destanı’nda büyük usta işte bu sözünü yerine getiriyor.
İÇİNDEKİLER
Yazarın Önsözü • 7
Keşanlı Ali Destanı
Birinci Bölüm • 13
İkinci Bölüm • 69
Arşiv
Gala • 109
Sahnelerde • 111
Basında • 112
Anılarda • 131
Fotoğraflarda • 142
Yazarın Önsözü
1960’larda Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin çağrılısı olarak, Tiyatro Enstitüsü’nde konuk hoca sanıyla dersler verirdim. Bunun için her ayın son haftası gider, Ankara’da kalır, sonra İstanbul’daki fakülteme dönerdim.
Altındağ’la ahbaplığım o tarihte başladı. Çoğu akşamlarım ve gecelerim orada geçti. Gün geçtikçe onlarla övür oldum. Gecekondu dünyasında geçecek bir oyun tasarlamaya da işte, o tarihte başladım. Konu ne kadar bizdense, oyunun üslubu da o kadar bizden olsun istiyordum.
1960’ta Lütfen Dokunmayın’da kısmen ilk denemesini yaptığım epik unsuru, bu oyunda tüm dramatik dokuya yaymayı, bunun için de geleneksel tiyatromuzun anti-illüzyonist ve göstermeci öğelerinden azami surette yararlanmayı kurdum.
Oyunun yazımı, araya bir hastalık ve ameliyat da girdiğinden, bir buçuk yıl sürdü.
O dönemde Felsefe Bölümü’nün en yetenekli öğrencilerinden biri olan ama müzisyen cevherini henüz pek az kişinin bildiği Yalçın Tura’ya bir gün vapurda rastladım. Projemi açtım. Bu üsluba uygun bir müziği, en iyi onun yapacağına inanıyordum. İlkin heyecanlandı. Hemen işe koyuldu. Ne var ki, müziği tamamlayabilmesi bir yılı aldı.
Oyun, 1963 sonunda bitmişti. Önce İstanbul Operası’na verdik. Sonra Devlet Tiyatrosu’na… İlle müziğin zengin bir aranjmanını öneriyorlardı. Bense, bu haliyle kalmasında direndim. Uzlaşamadık. Daha sonra, Gülriz Sururi istekli çıktı. İlk okuduğumda ekip heyecanlandı. Engin Cezzar, “Biz bu oyunu dünya sahnelerine uçururuz” dedi. İki buçuk ay titiz bir provadan sonra, Keşanlı Ali Destanı 31 Mart 1964 gecesi Türk seyircisinin önüne çıktı. Oyun bittikten sonra perde alkıştan kapanmak bilmiyordu.
Bu başarıda, bestecinin, rejisörün, dekoratörün, ışıkçının, kostümcünün, 42 sanatçı ve teknisyenin ayrı ayrı her birinin elbirliği ve anlayışlı uyumunun, en az yazar kadar, eşit payı vardı.
“Keşanlı” o tarihten sonra bir “tiyatro olayı” oldu. Türkiye’de 130 defa oynandı. Engin Cezzar’ın kehanetini de doğru çıkardı. Dünya sahnelerine sıçradı. Yabancı dillere çevrildi. İngiltere’de, Almanya’da, Lübnan’da, Çekoslovakya’da, Macaristan’da, Yugoslavya’da, toplam 342 kere oynandı.
Her yerde aynı coşkuyu yaratıyordu. İster Türk, ister İngiliz, ister Çek, Alman, Macar, Lübnanlı, Yugoslav olsun, demek ki, hep anlayışlı ellere düşmüştü.
Yazar olarak en büyük şansım da bu oldu.
Burada cümlesine teşekkürü borç bilirim.
İstanbul, 4 Temmuz 1983
Keşanlı Ali Destanı (Oyun, 2 Bölüm, 14 Tablo)
Birinci Bölüm
Takdim
Giriş müziği.
Dekor: Ön perdenin önü. Ön perdeyi yırtık çuvallar gerili bir paravana yahut ipe dizilmiş fanilalar, uzun konçlu donlar teşkil edebilir. Sahne alınlığında Projeksiyon ekranı. Giriş müziği biter bitmez, salonun arka kapısından Hidayet girer. Projektör ona döner. Hidayet raşitik, kambur bir çocuktur. Elinde kaba kâğıda basılmış resimli şarkı metinleri vardır. Dilenci edası ve makamsız sesiyle şarkı söyleyerek sahneye doğru ilerler, bu metinleri iki üç seyirciye uzatır.
HİDAYET: Yeni çıkan şarkılar. Akasyanın Dalları, Zalim Güzel Öldür
Beni… Gözlerinin Engininde. Yeni çıkan şarkılar var: Sinekli
Dağın Efesi Keşanlı Ali Destanı var.
(Projektörün ışığı Hidayet’i salonu geçiş süresince izlemiştir. Hidayet son sözleri sahnenin merdivenlerini çıkarken söyler. Orada
durur, destanın ilk dörtlüklerini okumaya başlar.)
Morgol gömlek giyerdi
Gümüş köstek takardı
Hafif şehla bakardı
Yaktı mı kalpten yakardı
Kaşta bıçak yarası
Yüzde Halep çıbanı
Kurşun yemiş ayağı
Belli belirsiz aksardı
Projeksiyon:
Ali’nin Hapishane Arşivinden Büyütülmüş, Üstü Dosya Numaralı ve Damgalı, Önden ve Profil İki Portresi.
ŞERIF: (Paravanın arkasından çıkıp ön sahneye gelir. Seyircilere)
Hoş dostum diye başlayım söze
Hoş olsun beyler kıssamız size
Şu suret Keşanlı Ali’yi gösterir
Destanı var işte her yerde söylenir
Gel gör bakalım neymiş bu destan
On beş fasılda edelim beyan.
(Koroyu teşkil eden İzmarit Nuri, İstidacı Derviş, Bileyci Temel, Hafize, Hamal Niyazi, her biri mesleklerinin aksesuvarı olan boya
sandığı, eski model istidacı daktilosu, bileyci tekerleği, hamal semeri sırtlarında olarak perde önüne dizilirler. Koronun çapaçul ve
döküntü bir hali vardır.)
KORO:
Edelim meclise bir kıssa beyan
Kıssadan hisse ala arif olan
Projeksiyon:
Takdim…
(Koroyu teşkil edenler birer birer kendilerini takdim ederler.)
NURI:
Adım Nuri
Nam-ı diğer İzmarit
Keşanlıyım
Ali’nin memleketlisi
On parmağımda on marifet
Bir eser, gazta satarım
Bir eser, kundura boyarım
İşsiz kalınca
Her bir işi yaparım
Musluk tamir ederim
Lâğım temizlerim
Otomobil yıkarım
Köpek gezdiririm
Çocuk bakarım
Çocuk yoksa (Göz kırpar.)
Evelallah
Onu bile yaparım
HAFIZE: (İri memelerinden birini kavrar.)
Kırım ineğinden gürdür sütüm
Şehre iner süt satarım
Adım Hafize
Ben sütnineyim
TEMEL:
Çeşme başı dalaşı
Karı kızan dalgası
Arsa duvar kavgası
Eeeyi biçaak bileriiim
DERVIŞ:
Bana derler Derviş Dayı
Bütün sermiyem şu kutu
(Daktiloyu gösterir.)
Mevzuatı kanunları benden sor
Adliyenin orda beklerim
Adi sıla mektubu yetmiş beşe
İstidayı üç kâğıda yazarım
HIDAYET:
Benim adım Hidayet
Sinekli’de doğmuşum
İlkokulu üçe kadar okudum
Yeni Hayat satarım
Yeni çıkan şarkıları
Sineklidağ’ın efesi
Keşanlı Ali Destanı’nı satarım.
NIYAZI:
Ben hamalım
Adım Beşvakit Niyazi
Soyadım Sefer
Yedi çocuk
Karım, bacım
Kaynanam
Hepsinin rızkı
Şu iple semer
ŞERIF:
Bana derler Şerif Abla
Üç kapıda helalar var ya
Anladın değil mi nenin nesi
Yüz numara mütevellisi
He ya helacıyız
Böyle yazılmış yazımız
Herkes pisler biz yıkarız
Yol ağzıdır uğrak yeri
Kondulusu şehirlisi
Hele soğuk havada
Fazla olur müşterisi
Lüküs kamara da var
Alafranga
Yolun düşerse buyur
Bekleriz ha
ŞIŞMAN POLIS: (Kenardan düdük çalarak gelir.)
Bana şişman polis derler
Ben nizamın bekçisi
Kol gezerim mahle sokak
Miting mi var, grev mi var
Kongre mi toplanıyor bir yerde
Hepsi kitaba uymalı
Burda oyun oynanıyorsa söz misali
Adam gibi bir oyun olmalı
Yani hissi olmalı
Milli olmalı
Hamasi, vatani, ahlaki, inzibati olmalı
Sonunda vatandaşa bir ders-i ibret çıkmalı
Yazar tıraşı kesip
Diyeceğini kısa yoldan dimeli
Perde gece yasağından
Bir saat önce inmeli
KORO:
Sineklidağ burası
Şehre tepeden bakar
Ama şehir ırakta
Masallardaki kadar
Her cins insan var burada
Çalışkanı tembeli
Dört bucaktan gelmişler
Hırlı hırsız serseri
Lazı Kürdü Pomağı
Maraşlısı Vanlısı
Erzincanlı Kemahlı
Hepsi kader yoldaşı
TEMEL:
Te şurası bizim ev
Kontrplak dört duvar
Bir kapı üç pencere
Tenekeden damı var
NURİ:
Bir yanımız mezbele
Bir yanımız yokuş yar
Önümüzden sel gibi
Şır şır akar lağımlar
KORO:
Devlet bizlen uğraşır
Polis bizlen hırlaşır
Ağalar leş kargası
Sus parası sızdırır
HIDAYET:
Sabah olur gün doğar
Işır yosun kayalar
Horoz öter çöplükte
Herkes düşer yollara
DERVIŞ:
Biri hamal kalaycı
Biri süfli dilenci
Biri kıpti macuncu
Helvacı ya köfteci
HAFIZE:
Kızlar çoğu hizmetçi
Ya giderler tütüne
(Bir kız kırıtarak geçer, çorabını çeker, rujunu tazeler.)
Yoldan çıkan da olur
Günahları boynuna
NIYAZI:
İşsiz çoğu erkekler
Kahvelerde pinekler
Irgat olur bazısı
Amelelik ederler
KORO:
Sineklidağ burası
Şehre tepeden bakar
Ama şehir ırakta
Masallardaki kadar
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Oyun-Tiyatro
- Kitap AdıKeşanlı Ali Destanı
- Sayfa Sayısı160
- YazarHaldun Taner
- ISBN9789750831522
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Elektra ~ Sophokles
Elektra
Sophokles
Klasik Yunan tragedyalarının olduğu gibi “Elektra” tragedyasının seyircisi de, kraliçe Klytaimnestra’nın, donanmasından rüzgârı esirgeyen tanrılara öz kızı Iphigenia’yı kurban eden Agememnon’dan korkunç bir intikam aldığını ve sonrasını bilmekteydi.
- Hamlet ~ William Shakespeare
Hamlet
William Shakespeare
Babası öldükten sonra annesiyle evlenen amcasının aslında babasının katili olduğunu öğrenen Danimarka Prensi Hamlet derin bir acıya kapılır. Acı çekmek ya da kendini öldürerek...
- Kalbimin Üstünde Bir Avuç Güneş ~ Nuri Pakdil
Kalbimin Üstünde Bir Avuç Güneş
Nuri Pakdil
Nuri Pakdil’in diğer tiyatro eserlerinde olduğu gibi, ‘Kalbimin Üstünde Bir Avuç Güneş’te de, tüm gerilim Tanrıtanımazlık sorunu üzerine kurulu. Çağın her çıkmazının temelinde hep...